BIST 10.400
DOLAR 32,23
EURO 34,95
ALTIN 2.412,19
HABER /  SEÇİM

CHP-MHP'nin ortak adayı neden kaybetmeye mahkum?

CHP ve MHP'nin Cumhurbaşkanlığı seçimleri için ortak bir aday çıkarma tartışmalarını yorumlayan Ruşen Çakır 9 madde halinde "neden olmaz"ı yazdı...

Abone ol

İNTERNETHABER.COM
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin ortak aday çıkarma arayışlarını analiz eden Vatan si yazarı Ruşen Çakır, MHP'nin "çatı aday" formülünü topa tuttu. Ortak aday modelinin sonuç vermeyeceğini sanunan Çakır, itirazlarını 9 madde halinde köşesinde paylaştı.

İşte Çakır'ın maddeler halinde ortak aday itirazları:

1994'DEN BERİ TERS SONUÇ VERİYOR

1)  27 Mart 1994 yerel seçimlerinden bu yana önce Refah Partisi (RP), ardından AKP’nin sandıktan galip çıkmaması için bu tür öneriler ortaya atıldı, kampanyalar düzenlendi ama bunların hemen hepsi tam tersi sonuç verdi.

BÜTÜNLÜĞÜ OYLAR NASIL BÖLÜNMEZ Kİ?

2)  Bu kampanyaların temel sloganının “aman oylar bölünmesin” olduğunu söyleyebiliriz. Ancak oyların bölünmemesi için bir bütünlük arz etmeleri gerekiyor ama ne dün böyleydi, ne bugün böyle. Örneğin 1994 yerel, 1995 genel seçimlerinde merkez sağda ANAP ve DYP arasında ciddi ihtilaflar vardı. Zaten olmasaydı tek bir partide birleşmeleri gerekirdi. Bugün de MHP ve CHP seçmenlerinin köklerini tarihten alan farklılıklarını yok saymak fazla gerçekçi değil. 

RAKİBİNE AVANTAJ TANIYOR

3)  Ne zaman “oylar bölünmesin” denildiyse oyların iyice dağıldığını, dahası toparlanmanın esas olarak karşı tarafta yaşandığını gördük. Çünkü daha baştan “aman oylar bölünmesin” dediğinizde rakibinizin (dün RP/FP, bugün AKP) çok güçlü olduğunu, kendinizin de zayıf olduğunu kabul etmiş oluyorsunuz. Seçmenin güçlü olana eğilimi olduğunu düşündüğümüzde bu yüzden rakibiniz daha yolun başında fazladan avantaj sahibi oluyor.

FELAKET KEHANETLERİ İNANDIRICI MI?

4)  Kampanyanın “oylar bölünmesin” stratejisi üzerine inşa edilmesi, seçimlere siyasi değil ideolojik anlam yüklemek anlamına geliyor ki bunun ne derece yanlış olduğunu birçok örnekte gördük. Dünü geride bırakıp önümüze bakacak olursak, 11 yıldır bu ülkenin başbakanı olan ve bu süre zarfında genel olarak oylarını istikrarlı bir şekilde artıran bir siyasetçinin cumhurbaşkanı seçilme ihtimalini "cumhuriyetin sonu" gibi bir felaket olarak sunmak ne derece inandırıcı olur? Sırf bu türden çıkışların bile Erdoğan’ı daha da güçlendirdiğini görmemek, kavramamak mümkün mü?

DİN FAKTÖRÜ

5)  Seçimler öncesi dün RP/FP, bugün AKP karşısında laiklik temelli cepheler oluşturmaya kalkıldığında, karşı taraf “bunlar bizden sırf dindar olduğumuz için korkuyor” diyerek, normalde başka partileri tercih edebilecek bir kısım seçmenin oylarını da kazanmayı bildiler. Bahçeli "çatı adayı"nın muhafazakâr olmasını şart koşmasının bu algıyı ne derece kırabileceği şüpheli.

KÜRT SEÇMEN OLMADAN OLUR MU?

6)  Çankaya seçimlerinin kaderinde HDP/BDP seçmeninin önemli bir rol oynayacağı muhakkak. Buna karşılık Bahçeli’nin "çatı adayı" için şart koştuğu niteliklerin hiçbiri doğrudan Kürt seçmenlerin beklentilerini karşılayabilecek gibi değil.

İNANMADIĞIN ADAYA OY VERMEK

7)  "Çatı adayı" önerilerinin en büyük zaafı, partilerin ilk tercihleri olmayan isimleri aday göstermesinin, seçmenin büyük kısmının da, çok içlerine sinmemekle birlikte bu adaylara oy vermesinin bir zaruret olarak kabul edilmesidir. 30 Mart yerel seçimlerinde sosyal medyada seslendirilen o sakil "tatava yapma, bas geç" çağrısı durumun vahametini gösteriyor. Ortada şöyle bir tablo var: Bir yanda inanmadıklarına, sevmediklerine oy verenler, diğer tarafta inandıklarına, sevdiklerine oy verenler. 

FORMÜL SAHİCİ DEĞİL

8)  Çankaya seçimleri için şu ana kadar adları ortaya atılan "çatı aday adayları"ndan hiçbirinin, Bahçeli’nin deyimiyle "Bunu nerden bulmuşlar!" duygusu yaşatmamış olması ülkedeki insan kıtlığından ziyade bu formülün sahici olmaması yüzünden. 

MEYDAN OKUMA DEĞİL SEÇENEKSİZLİK

9)  Türkiye’de ilk kez cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecek. Erdoğan ya da Abdullah Gül AKP’nin adayı olursa ülkenin dört bir yanında mitingler yapacaklarını, hatta yurtdışındaki seçmenlerin ayağına kadar gideceklerini tahmin edebiliriz. Siyasetin gereği de bu zaten. Buna karşılık, "çatı adayı" arayışındaki bazı kişiler, zamanında TBMM’nin seçtiği Ahmet Necdet Sezer profilinin kıyılarında dolaşıyor, bize CV’leri parlak, iyi ve akil olduğunu düşündükleri isimleri öneriyorlar. Hoşlanılmayan deneyimli bir siyasetçiyi alt etmenin yegane yolu olarak karşısına siyasetle fazla ilgisi olmayan "iyi ve akil bir insan" çıkarma stratejisinin bir meydan okumadan ziyade seçeneksizlik göstergesi olduğu kanısındayım.