BIST 10.231
DOLAR 32,19
EURO 35,07
ALTIN 2.458,20
HABER /  POLİTİKA  /  AK PARTİ

Cemaat-hükümet savaşı üzerine 10 yeni soru

"Cemaat-hükümet savaşı üzerine 10 yeni soru"ya yanıt arayan Çakır, "Bu savaşın Gezi ile hiçbir alakası yok!" yorumunu yapmayı da ihmal etmedi.

Abone ol

Cemaat ile AKP hükümeti arasındaki savaş üzerine en sık sorulan 12 soruyu dün cevaplamaya çalışan Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır, bugün köşesinde okurlardan gelen yeni sorularla konuyu tartışmayı sürdürdü.

Bu sefer "Cemaat-hükümet savaşı üzerine 10 yeni soru"ya yanıt arayan Çakır, "Bu savaşın Gezi ile hiçbir alakası yok!" yorumunu yapmayı da ihmal etmedi.

1) Her iki tarafın da böylesine ağır darbe alacağının belli olduğu bir savaşı önlemek gerçekten imkansız mıydı?

MİT kriziyle birlikte başlamış olan savaşın tırmanması, ancak Cemaat’in devlet içindeki yapılanması konusunda hükümeti tatmin edecek bazı geri adımlar atmış olmasıyla veya en azından dershaneleri "dönüştürme" projesine sert tepki vermemesiyle mümkün olabilirdi. Her durumda, iki tarafın da savaşın kendileri için bu kadar yıkıcı olacağını hesaplamadıkları aşikâr.

2) Bugün bu çatışmayı yaşamasalardı, olası gelecek çatışma konusu ne olurdu?

MİT krizindeki stratejik hatadan ders çıkartmış olan Cemaat bu sefer hükümetin en yumuşak karnı olan yolsuzluğu temel alarak inisiyatif kazandı. Yolsuzluk soruşturmaları olmasa bile hükümet eninde sonunda, bir şekilde "paralel devlet" dediği yapının üzerine gidecek ve çatışma o zaman yaşanacaktı.

3) Şu anda tarafların ellerinde kalan ortak payda nedir?

Özellikle medya üzerinden o kadar yıkıcı bir psikolojik savaş yürütülüyor ki, geleneksel olarak birbirlerine pek güvenmeyen, buna rağmen geçici süre için de olsa başarılı bir ittifak yapmış olan bu iki gücü birbirine bağlayabilecek tüm köprüler teker teker yıkılıyor. Ancak dışardan üçüncü bir gücün her ikisini birden tehdit etmesi halinde (ki böyle bir işaret yok) tekrar bir araya gelmeleri mümkün olabilir.

4) Taraflar hangi konularda pişmanlık duyuyor?

Hükümetin HSYK’yı Cemaat’e tepside sunmak anlamına geldiği için 12 Eylül referandumundan pişman olduğu açık. Cemaat’in de AKP ve Erdoğan’a aynı referandumda çok açık bir şekilde destek vererek siyasetüstü konumunu sonlandırmış olmaktan şikayetçi olduğu anlaşılıyor. Tabii hükümet en çok, o kadar göz yumduğu, önünü açtığı, hatta teşvik ettiği, bugün "paralel devlet" adını verdiği yapılanmanın kendisini de hedef alacağını öngöremediği için pişman olsa gerek.

5) Bu çatışma olmasaydı yine hükümeti zan altında bırakan rüşvet ve yolsuzluk iddialarından haberdar olur muyduk?

Hiç sanmıyorum. Aynı polis şefleri, savcılar ve yargılar iş başındaydı ancak bugüne kadar AKP’yi zor durumda bırakacak hiçbir ciddi yolsuzluk soruşturmasına tanık olmadık. Cemaat medyasının da bu tür yayınları olmadı.

RUŞEN ÇAKIR'IN YAZISININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN
SONRAKİ SAYFAYA TIKLAYIN
>>

[PAGE]

6) Cemaat çözüm sürecine karşı mı? Bu savaşta Kürt faktörü söz konusu mu?

Cemaat, Kürt sorununun çözümüne değil de bunun PKK ve Abdullah Öcalan ile yapılmasına karşı. Kürtlerin siyasi temsilcileri aracılığıyla haklarını almaları yerine, devletin (dolayısıyla Türklerin) onlara haklarını (tabii uygun gördüğü kadarıyla) vermesini savunuyorlar. Bu çizgiyi bir dönem hükümete de kabul ettirdiler ancak tam bir fiyasko yaşandı. Hükümet bu çizgiyi terk edip PKK ile görüştüğü için MİT krizi yaşandı. Kürt hareketinin bu savaşta hükümete daha yakın görünmesi de bundandır.

7) Bu savaşın Gezi Parkı direnişinin devamı olduğu doğru mu?

Hiç ilgisi yok. Gezi direnişi sırasında ve sonrasında çok ciddi hatalar yapan Başbakan Erdoğan eğer sık sık dile getirdiği bu iddiaya sahiden inanıyorsa yine yanılıyor demektir. Gezi’de kahramanlık mertebesine çıkardığı polisi bu sefer kendine rakip, hatta yer yer düşman görmesi bile iki olayın benzemediğinin kanıtıdır. Çünkü Gezi hükümete yönelik toplumsal bir meydan okumaydı, Cemaat’in de toplumsal gücü yabana atılamaz ancak buradaki esas meydan okuma devletin içinden geldi.

8) Tüm bu operasyonlarla iktidarın mı, yoksa oyuncunun (Erdoğan) mu değişmesi hedefleniyor?

Rüşvet/yolsuzluk soruşturmalarında ana hedefin bakanları, yakın arkadaşları ve aile fertleri üzerinden bizzat Erdoğan olduğu anlaşılıyor. Bu bağlamda, Gezi direnişi sırasında mesnetsiz bir şekilde ortaya atılan "Erdoğansız AKP projesi"nin bu sefer sahiden gündemde olduğunu düşünebiliriz.

9) Bir Gülen-Erdoğan çatışması mı yaşanıyor?

Kısa bir süre içinde bizzat rol üstlenmeleri nedeniyle Cemaat-hükümet savaşı bir Gülen-Erdoğan savaşı görünümü kazandı. Her ikisinin de hareketleri içindeki konumları, duruşları vb. düşünüldüğünde normal. Ancak Gülen’in, Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Milli Görüş hareketiyle mesafeli olması hatırlandığında bunun sadece kişisel bir sorun olmadığı anlaşılıyor.

10) Cemaat AKP ve Erdoğan’dan ne istiyor? Yerine ne koymayı düşünüyor? Yoksa bazı dış güçler adına mı hareket ediyor?

Cemaat’in birçok uluslararası ve bölgesel sorun konusunda AKP ve Erdoğan’dan ziyade küresel güçlere yakın pozisyonlarda olduğu sır değil. Yine Cemaat’in hükümete, tam da dış politikada iyice yalnızlaştığı bir sırada cephe alması da herhalde raslantı değildir. Bütün bunlara bu hareketin kendi bağımsız siyasi yapılanmasının olmaması, AKP dışında herhangi bir siyasi partiye destek vermemesi eklenince akıllara doğal olarak bazı komplo teorileri geliyor. Ancak Cemaat’i şu ya da bu dış gücün "taşeronu" olarak görmek ve göstermek son derece yanlış olur. Fethullah Gülen’in, Türk siyasi hayatını AKP’li ama Erdoğansız bir şekilde, küresel güçlerin de desteğini alacak ölçüde yeniden yapılandırarak burada hareketine ve kendisine daha geniş bir iktidar alanı açmayı hedeflediğini düşünüyorum. Ama Erdoğan’ın buna izin vermemek için elinden geleni yapacağı da muhakkak.