BIST 10.471
DOLAR 32,75
EURO 35,03
ALTIN 2.441,87
HABER /  POLİTİKA

Brüksel kahramanı Erdoğan

Dışişleri Bakanı Gül'e göre 17 Aralık 2004'te ipler kopsaydı Erdoğan kahraman olurdu.

Abone ol

Gül, Lüksemburg'da AB ile ilişkilerde yaşanan zorlukları anlatırken 17 Aralık 2004'ü şöyle anlattı: "O zaman biz ipleri koparıp Ankara'ya dönseydik Tayyip Bey kahraman ilan edilirdi..." Peki Erdoğan Brüksel'den ipleri koparıp dönseydi, kahraman ilan edilir miydi?

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, "Kıbrıs sorunu AB ile ilişkilerimizi zehirliyor" diyor.

Gerçekten de Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulamaması, Rumlar'ın hemen her konuda Türkiye'ye karşı sorun çıkarma gayreti içinde olmaları Türkiye'nin AB yolculuğunu zora sokan, ilişkilerde sık aralıklarla gerilim yaratan önemli bir unsur.

Ancak en az o kadar gerilim yaratan bir diğer unsur da iç siyaset kaygıları...

Türkiye, daha çok da hükümet, zaman zaman AB ülkelerindeki iç siyaset kaygılarından yakınıyor. İşte Fransa'nın tutumu iç siyasete, cumhurbaşkanlığı seçimlerine bağlanıyor. Almanya, Avusturya, İtalya ve başka ülkelerde de zaman zaman bu tür iç siyaset kaygılarına dayalı Türkiye karşıtı yaklaşımlar görülebiliyor.

İyi de bu Türkiye'de olmuyor mu?

Oluyor ve muhtemelen de önümüzdeki süreçte daha yoğun biçimde hissedilecek bu durum.

Kahramanlık mı?
Önceki gün Lüksemburg'da Abdullah Gül'ün basın toplantısı sırasında kullandığı bir cümle bu açıdan dikkat çekiciydi. AB ile ilişkilerde yaşanan zorlukları anlatırken sözü bir ara 17 Aralık 2004'e getirdi Gül ve dedi ki; "O zaman biz eğer rest çekip, ipleri koparıp Ankara'ya dönseydik Tayyip Bey kahraman ilan edilir, havaalanında 100 binler karşılardı..."

Bu cümle Gül'ün ve hükümetin haleti ruhiyesini yansıtması bakımından önemli. Liderlerin yaşadıkları iç siyaset kaygıları bakımından önemli. Öyle anlaşılıyor ki şu anda atılan her adım, "Acaba bu, iç kamuoyunda, seçmen tabanında nasıl algılanacak, bu adım bize oy kaybettirir mi?" diye tartılıyor...

Ki, bir an 17 Aralık 2004 Türkiyesi'nin koşullarını, toplumun beklentilerini düşünün. O gün Tayyip Erdoğan Brüksel'de ipleri koparıp Ankara'ya öyle dönseydi kahraman mı ilan edilirdi acaba? Hiç sanmıyorum. Aksine Türkiye'nin en önemli medeniyet projesini sekteye uğrattığı için çok suçlanırdı.

Ve dahası iç siyaset hesapları da tümüyle bozulurdu. İktidarda tutunabilmesi dahi çok güçleşirdi.

Kıbrıs korkusu
Bunların elbette Erdoğan ve Gül de farkında. Ama içeriye mesaj veriyorlar: "Biz doğru olanı yaptık, popülizme sapmadık..."

Çok da iyi yaptılar. Ama şimdi yaşadıkları tereddüt niye?

Hiç kuşku yok ki Başbakan'ın da Gül'ün de kaygısı Kıbrıs. Hem AB ile ilişkileri zehirlemesinden kaygı duyuyorlar hem de içerde siyasi rakiplerince yürütülen ve önümüzdeki süreçte daha yüksek sesle yürütülecek olan "Kıbrıs'ı satıyorlar" propagandasından korkuyorlar.

Belki de o yüzden AB ile ilişkilerde en pürüzlü, en kritik konu Kıbrıs gibi gözüküyor. Kıbrıs elbette çok önemli ve zorlu bir konu. Ancak Türkiye açısından en az o kadar önemli ve kritik konular var. Bunun ipuçlarını yine önceki günkü basın toplantısında AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Oli Rehn verdi. İlişkilerdeki potansiyel kriz riskinin, demokrasi, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü, din özgürlüğü ve hukuk alanında düğümlendiğini söyledi...

Ruhban Okulu, azınlık vakıfları, Perihan Mağden, Orhan Pamuk, Hırant Dink ve benzeri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilen davaların önünü kesecek düzenlemeler yapılamaz ise 12 Ekim'de Türkiye'yi çok sert bir ilerleme raporu bekliyor. Bu durum müzakere sürecine Kıbrıs'tan daha ağır hasar vermeye aday...

Haber: Bilal Çetin
Kaynak: www.vatanim.com.tr