BIST 10.740
DOLAR 32,21
EURO 35,00
ALTIN 2.501,50
HABER /  GÜNCEL

’’Biz bu cadının avını yapacağız’’

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, paralel yapı ile mücadelede kendilerine cadı avı yaptıkları yönünde eleştiri yapanlara seslenerek, “Paralel y...

Abone ol

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, paralel yapı ile mücadelede kendilerine cadı avı yaptıkları yönünde eleştiri yapanlara seslenerek, “Paralel yapıyla mücadelenin bir cadı avına dönüşmesini ikide bir konuşuyorlar. Arkadaşlar, eğer bu ülkeye ihanet edenlerin bir yerden görevden alınıp başka yere atanması cadı avıysa evet biz bu cadının avını yapacağız, bunu da bilin” dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin Afyonkarahisar kampının kapanışında yaptığı konuşmada, Nazım Hikmet’e vatandaşlığının iadesinin AK Parti iktidarında yapıldığını söyledi. Başbakan Erdoğan, “Ne zaman kalktınız da teşekkür ettiniz. Ama burada bir şeyi söyleyeceğim, inanıyorum ki, birçok arkadaşım belki bunu bilmiyor, bütün bu acıları çektiren kim biliyor musunuz, bu idam kararların veren kim. Bu konuşanın dede, babası da o imzaların içinde. 3 tane idamla ilgili Turan Feyzioğlu’nun da orada ismi var. Yani o zamanki heyetin içinde o da var. Sen önce bunun hesabını ver. Türkiye’ye büyük acıları yaşatan genel başkan olmayı heveslendiğin parti, CHP’dir. Arkadaşlar işte bu CHP zihniyetidir, bu pişkinliktir, bu yüzsüzlüktür. Merhum Ahmet Kaya için söylemiştim hatırlarsınız. 27 Mayıs olurken, bunlar zihniyetleriyle oradaydılar. Menderes idam edilirken, bunlar zihniyetleriyle, partileriyle, dedebabalarıyla oradaydı. Çorum, Kahramanmaraş, Sivas olayları olurken, Danıştay saldırısı olurken, terör 30 yıl bu ülkede can alırken, işte bunlar zihniyetleriyle iktidardı, hep oradaydı. Danıştay’ın faturasını kime kesmek istediler hatırlayın. Sonra altından ne çıktı? 3 genç idam edilirken, 12 Eylül idamları yapılırken, masum insanlar hapsedilirken, hukuk çiğnenirken, faili meçhuller ülkeyi karartırken, bunlar ve bunların zihniyeti hep oradaydı. 1 Mayıs 77’de işçiler ölürken de oradaydılar, katliamların üzeri örtülürken de oradaydılar. Biz gelene kadar 1 Mayıs İşçi Bayramı, emeğin bayramı olarak ilan edilebildi mi, edilemedi. Çıkmış yine sıkılmadan şunları söylüyor, ‘2001 yılında Taksim Meydanı’nda en ufak bir olay olmadı’. Onu Hak-İş’in Başkanına sorun, Türk-İş’in önceki başkanına sorun, olay oldu mu olmadı mı. Orda da kollar kırıldı, hatta bunları konuşturmadılar. Türkiye’nin en büyük işçi sendikası Türk-İş, ikinci sıradaki Hak-İş, onlarda konuşma fırsatı bile bulamadılar, zor alanı terk ettiler. Sanki alan kendilerine tahsis edilmiyormuş gibi kalkıp konuşma yapıyor. Meydanı boş buldu konuşuyor. Bir yere kadar buna tahammül edilir. Bunlar hukuk siyasallaşırken de oradaydılar. Sanki hiç orada değillermiş gibi, pişkince sıyrılmaya çalışıyorlar. Hiç kaçamazlar. ‘Biz orada değildik’ diyemezler. Dede babalarıyla, zihniyetleriyle, değişmez Cumhuriyet Halk Partisi ruhuyla hep oradaydılar” diye konuştu.

“DÜN DEVLET PROTOKOLÜNE KARŞI YAPILAN BU SAYGISIZLIK, BİR ZİHNİYETİN DEĞİŞMEZ RUH HALİDİR”
Şimdi tarih ve arşivlerin konuştuğunu belirten Başbakan Erdoğan, “Şu kullandığı ifadeye bakar mısınız, ‘seçmenin seçimler yoluyla iktidarın değişmeyeceğini düşünmeye sevk edilmesi, demokrasiye büyük zarar verir’. Bunu kim söylüyor, bu adam söylüyor, oldu. CHP bu ülkede hiç seçim kazanamıyor. Ne yapalım ‘alın siz yönetin’ mi diyelim. Demokrasi anlayışınız bu mu, ihtilal gerekçeleriniz bu mu? Bazı köşe yazarları, bunları biliyorsunuz, şimdi bunları göreve davet ediyor. ‘Neredesiniz’ diyorlar. Dün, devlet protokolüne karşı yapılan bu saygısızlık, aslında tek bir şahsın değil, bir zihniyetin değişmez ruh halidir. Her yıldönümlerinde biz nezaketle, anlayışla, hoşgörüyle kutlamalara katılıyoruz, ama birileri bunu bir fırsat olarak görüp, o kürsüleri siyasetçiye fırça çekebileceği imkan olarak görüyor. Siz kimsiniz ya, siz kimsiniz, siyasetçiye ayar verme cüretini kendinizde görüyorsunuz? Seçilmişlere kibirle parmak sallamaya, hiçbir zaman hakkınız yok, bunların dedebabalarının alışkanlığıydı; bitti, o artık mazi oldu. Biz, 5 yılda bir milletin huzuruna çıkacağız, hatalarımızın doğrularımızın hesabını millete vereceğiz; ama bu beyefendiler, ömür boyu kuruldukları koltuklarından millete ve milletin temsilcilerine tepeden bakacaklar. Yok öyle yağma. Biz bu ülkede siyasete itibar kazandırdık ve bu itibarın zedelenmesine, bu itibarın çiğnenmesine asla izin vermeyeceğiz. Siyasetin alanının daraltılması özlemi içinde olanlara fırsat tanımayız. Bu törenlerin, her yıl, ihtilalci zihniyet tarafından siyasetçiye ayar verme ayinlerine dönüşmesinden de çok rahatsızız ve bunu da önümüzdeki günlerde konuşacak, bir usule bağlayacağız. Bu makamda olduğum sürece de bundan böyle bunların konuşacağı yerde hiçbir zaman katılmam. Ne adli yıl açılışına ne diğerlerine. Çünkü bunların konuşma hakkı olmadığı halde bunlara söz veriliyor. Sayın başkanlar çıkar konuşmalarını yapar, biz onları dinleriz. Ama bunların konuşma hakları yok. Eğer konuşması gereken birileri varsa bunların irtibatı olan, adli ve Adalet Bakanına söz verilmesi gerekir. Eğer illa bir şey gerekiyorsa öbür tarafta da en azından özlük hakları noktasından Başbakan Yardımcısı Danıştay’da ona söz verilir, eğer verilecekse. Yoksa bunun dışında idare ile ilişkisi olması bakımından burada Danıştay böyle bir durumda olabilir. Öbür tarafta da Adalet Bakanı olabilir. Dün o kürsüde konuşmayı yapan zat belli ki CHP Kurultayı’nda yapacağı konuşmayla Danıştay konuşmasını karıştırmış. Sıkıntı burada. Bir Baro Başkanı, CHP’ye Genel Başkan olma sevdasıyla, kürsüyü bu şekilde istismar edemez. Nereye Genel Başkan olacaksa olsun. Nerenin çatısı olacaksa olsun. Ama bilsin ki, atanmışların, cübbelerine sığınanların bizi hizaya çekme cüretlerine asla pabuç bırakmayız ve bırakmayacağız” şeklinde konuştu.

“CHP PARALEL YAPI İLE İŞBİRLİĞİNE GİTTİ”
30 Mart’ta Türk milletinin kendilerine paralel yapı ile mücadele etme talimatı verdiğini, bu konuda görevlendirildiklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, “30 Mart öncesinde biz bu mücadeleyi yeni bir İstiklal, istikbal mücadelesi olarak isimlendirmiştik. Gerçekten de paralel yapının lojistik desteğinde ülkemize, birliğimize, bağımsızlığımıza yönelik çok alçakça, çok haince; aynı zamanda unutulması, üstünün örtülmesi, affedilmesi mümkün olmayan bir saldırı yapıldı. Arkadaşlar, karşımızda mertçe ortaya çıkan, mertçe iddialarını ortaya koyan, silahlarını, araçlarını, hedeflerini mertçe sergileyen bir yapı yok. Bu öyle bir yapı ki, sütün içine karışmış pis suya benziyor. 35 yıl boyunca o ak sütün içine sızmışlar, orada çok rahat şekilde gizlenmişler. Dışardan baktığınızda nasıl ki sütün içindeki o pis su anlaşılamazsa, gözle görülemezse, bu yapı da maalesef bakmakla görülemiyor. Çünkü amaçları için bunlara her yol mubah. Yalanla, takiyye ile kendisini sinsice gizleyerek, saklanarak, olduğundan farklı görünerek, düşündüğünün tersini söyleyerek, inandığının tersini yaparak bu yapı hücrelere sirayet etmiş. Eğer karşımızda mert bir düşman olsaydı, karşımıza çıkar, hamlesini yapar, sonra da şerefli bir düşman gibi yenilgiyi kabul edip kenara çekilirdi. Ama ne yazık ki hasımlarımız, en asgari insani vasıflardan, en asgari şeref belirtilerinden dahi yoksunlar. Tabii, ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ anlayışıyla bu yapının, Türkiye içinden de destek gördüğüne şahit olduk ve oluyoruz. CHP, bütün ilkelerini, bütün tarihini tüm söylemlerini ayaklar altına alarak, bu yapıyla işbirliğine gitti. İşte seçim sonrası kendi aralarında ne hale gördünüz. MHP aynı şekilde, istismar ettiği milliyetçiliğin, vatanseverliğin tüm ilkelerini çiğneyerek bu yapının arkasında vagon oldu. Yargı içinde, emniyet içinde kimi unsurlar, vicdanı bir kenara bıraktılar, bu yapının tahakkümü altına girdiler. Şunu da açık açık ifade etmeliyim ki, hiç ummadığımız, hiç tahmin etmediğimiz makamlar tarafından bu yapı desteklendi, desteklenmese bile bu yapıya karşı sessiz kalındı, tepkisiz kalındı. Biz, işte böyle çok zor bir yapıyla mücadele ediyoruz. Hem mertçe kendisini göstermeyen hem de hasımlarımız, rakiplerimiz tarafından kullanılan bir yapıya karşı mücadele veriyoruz. Bu mücadelenin zorlukları olacaktır, arkadaşlar. Ama şundan emin olunuz ki, bu yapının ayakta kalması, Türkiye’ye yeni zararlar vermesi artık mümkün değildir. Bu yapının ana damarları, beslendiği ana kaynaklar zaten ciddi şekilde köreltildi, yıpratıldı. Anadolu’da, Trakya’da, bu Paralel yapıyı bir hizmet örgütü zannederek destekleyen samimi ihlaslı vatandaşlarımız, artık bu yapıyla aralarına mesafe koymaya başladılar. Anneler, babalar artık çocuklarını bu yapının okullarından, dershanelerinden almaya başladı. Öyle zannediyorum ki önümüzdeki yıl çok farklı yıl olacak. Şu anda tabi henüz okullar kapatılmadı, böyle bir süreç içerisinde herkes kesin karanını veremedi. Bunlar tabi aileleri birbirine düşürdüler. Bunlar evde karı kocayı birbirine düşürdüler, böyle bir noktada, böyle aşırılığa işi getirdiler. Bu yapının dini değerlerimizi, milli ve manevi değerlerimizi, Hazreti Kur’an’ı, Hazreti Peygamber’i, mübarek zatları, işte Bediüzzaman Said Nursi’yi nasıl istismar ettiği artık herkes tarafından açıkça görüldü. Hayatlarını, birikimlerini, mal ve mülklerini bu yapı için seferber eden samimi, ihlaslı, temiz insanlar, aslında farkında olmadan bir uluslararası ihanet şebekesine destek verdiklerini anladı ve desteklerini çekti” ifadelerini kullandı.

“SUÇUN YOKSA GEL ÜLKENE”
“Eğer samimiyse, dürüstse Pensilvanya’da ne işin var, çık kendi ülkene gel” diyerek Fethullah Gülen’e çağrıda bulunan Başbakan Erdoğan, “Madem suçun yok gel ülkene, niye gelmiyorsun? Demek ki vatansever değil. Milletperver inzivaya çekilmiş, nasıl olur da Pensilvanya inziva yeri oluyor? Benim güzel vatan topraklarımda çok inzivaya çekilecek yerler var. Hani sen Bediüzzaman’ı çok seviyordun. Bediüzzaman’ın Emirdağ risalesini hiç okumadın mı? Afyonkarahisar’da inzivaya çekil, Bursa’da çekil, memleketin Erzurum’da çekil. Buralar güzel yerler değil mi? Münzevi insanlar için çok güzel yerler. Madem münzevisin gel buraya. Ama gelemez. Çünkü o suçluluk psikolojisi içerisinde orada duruyor. Ama ne olursa olsun takipçisiyiz. Uluslararası platformlarda bu yapının gerçek yüzü artık görülmeye başladı. Hukuk içinde, henüz arzu ettiğimiz derecede olmasa bile bu yapıya karşı cesur çıkışlar başladı. Adana’da, İstanbul’da, Ankara’da, yürekli savcılar, yürekli hakimler, tüm baskılara, tüm tehditlere göğüs gererek, mesleklerinin gerektirdiği vicdani sorumluluğu yüklendiler ve vatanseverce adımlar attılar, atıyorlar. 1999’da Türkiye’den çıkmış ve 15 yıl, niye gelmiyorsun, gel. Burada birkaç noktanın üzerinde özellikle durmak istiyorum. Paralel yapıyla mücadelenin bir cadı avına dönüşmesini ikide bir konuşuyorlar. Arkadaşlar, eğer bu ülkeye ihanet edenlerin bir yerden görevden alınıp başka yere atanması cadı avıysa evet biz bu cadını avını yapacağız, bunu da bilin. Bakanlıklarımızda, oturdukları makamda her türlü provakatif eylemleri sinsice yapanları bulup çıkardıkça gereğini yapacağız. Eğer yapmazsak biz bu ülkede ihanet içerisinde oluruz. Bunu defaatle bakan arkadaşlarıma da söylüyorum, bunları adım adım takip etmek durumundayız. Bu işin mücadelesi öyle sıradan mücadele değil. Onun için ben siz değerli arkadaşlarıma söylüyorum, bu konuda, nerede, kim neler yapıyorsa bunları bize bildireceksiniz. Bütün vatandaşlarıma da söylüyorum, bildireceksiniz. Ki gereğini yapalım. Bakın açık söylüyorum, yani tüm belediye başkanlarıma, il başkanlarıma, hepsine de söylüyorum. Ama milletvekili arkadaşlarıma, da tüm kurucu arkadaşlarıma, hepsine söylüyorum, hukukun dışına ve demokrasinin dışına çıkmadık, çıkmayacağız ve çıkılmasına da müsaade etmeyeceğiz. İnançlı kesimlerin, dernek, vakıf, insani yardım kuruluşlarının, cemaatlerin, dayanışma ruhunun yıpratılmasına da asla meydan vermeyeceğiz. Bir cerrah hassasiyetiyle, sütün içine karışmış bu pis suyu, gerekirse kaynatarak, gerekirse moleküllerine kadar tespit yoluyla sterilize edeceğiz” dedi.
(İHA)