BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70
HABER /  GÜNCEL

Bir Kürt de cumhurbaşkanı olsun!

Bakanlığı sırasında Kürt olduğunu söylediği için hapse giren Şerafettin Elçi, Radikal'den Neşe Düzel`e konuştu.. Elçi, Türkiye'deki Kürtler'in hedeflerini anlattı.

Abone ol

1980 öncesi bakanlığı sırasında Kürt olduğunu söylediği için hapse atılan ama her zaman şiddete karşı çıkan, siyasi tavrıyla da en saygın isimlerden biri haline gelen Şerafettin Elçi, Neşe Düzel`in sorularını cevaplandırdı.

``Kürtler ayrılmak istemiyor. Kendi temsilcisini yönetimde istiyor. Türkleri savunmak doğalsa, birilerinin Kürtleri Meclis`te savunması da doğal olmalı. En makul çözüm federasyon. Özerk bölge de olabilir. Yerinden yönetim de bir çözümdür. Ama halk hiçbirini istemez ve merkezi yönetim diyebilir. AB`deki gelişmelerden sonra her halkın kendi devletini kurması artık anlamsız. Farklı halklar AB gibi siyasi birliklerde çıkarını daha rahat sağlıyor.``

Neden Şeraffettin Elçi?
Türkiye yıllardan beri çözemediği sorunları yavaş yavaş ardında bırakıyor. Televizyonda Kürtçe yayının başlaması, DEP`li milletvekillerinin serbest bırakılması, yasaklardan ve şiddet anlayışından, artık fikirlerin tartışılacağı daha normal günlere geçmeye çalıştığımızın önemli işaretleri. Görülüyor ki, Avrupa Birliği yolunda yürürken, bu birliğin anlayışına uygun olarak `en aykırı fikirleri bile barışçı bir ortamda tartışma` imkânına kavuşabileceğiz. Kürt vatandaşların ve onların kanaat önderlerinin görüşleri, demokrasi çerçevesindeki tartışmalarda yerini alacak. 1980 öncesinde bakanlığı sırasında `Kürt olduğunu` söylediği için hapse atılan ve her zaman şiddete karşı çıkan, siyasi tavrıyla da en saygın isimlerden biri haline gelen Şerafettin Elçi, demokratik bir çerçevede neler tartışılabileceğini ortaya koyan ilk isimlerden biri olarak göze çarpıyor. Şerafettin Elçi, kelimelerden ve kavramlardan korkmadan, şiddetin önünün özgürlüklerle kesilebileceğini göstererek, yeni tartışmaların yolunu açıyor.

DEP`li dört eski milletvekili uzun bir tutukluluktan sonra serbest bırakıldı. Bunun, toplum hayatımızda nasıl bir etkisi olmasını bekliyorsunuz?
Bu kararın, PKK`nin ateşkesi bozduğu bir döneme denk gelmesi, gergin havayı yumuşatmak açısından önemli. Bu adım, Kürt sorununu siyasi yolla çözme umutlarını artıracak. Şiddet alternatifi güç kaybedecek. Ayrıca Yargıtay`ın, iç hukukun yasakçı kalıplarını aşıp, uluslararası anlaşmaları bir üst norm olarak kabul etmesi de çok ciddi bir gelişme. Artık Türkiye`de hukukun üstünlüğünün yerleşebileceği, uluslararası hukukun bizim için de bağlayıcı olduğu yönünde bir işaret bu. Ama gene de Türkiye ilginç bir ülkedir. Çok sevindirici bir adımın peşinden bütün umutları söndüren bir gelişme olabilir.

Ne gibi mesela?
Bizim devlet henüz tam şeffaf değil. Sivil hükümetler de tam iktidar değil. Devletin içinde kümelenmiş, hukukun üstünlüğünden ürken, hukuksuzluktan medet uman, çıkarlarını hukuksuz ve huzursuz ortamda gerçekleştirebilen güçler var. Bunlar, bu yumuşama sürecini bozmak, engellemek için her şeyi yapabilir. Bu şiddet yanlısı karanlık güçler toplumu, devleti ve PKK`yı manipüle etme şansına sahip.

DEP`li milletvekillerinin serbest bırakılması Kürt vatandaşlarımızı nasıl etkileyecek?
Devlete olan umut güçlenir. Şiddete yönelmelerinde engelleyici olabilir.,

Kürtler arasında olumlu süreçten rahatsız olan var mıdır peki?
Vardır. Bir yüksek amaç uğruna başlatılan hareketler sonra bazı insanların çıkar örgütüne dönüşebilir. Bazı kişiler, kendi çıkarlarını, toplumdaki egemenliklerini o örgütün varlığına bağlar. Diyelim ki, PKK safhında böyle profesyonelleşmiş, onu geçim kaynağı ve toplumda yer edinme aracı haline getiren insanlar var. Onlar olumlu gelişmeleri, normalleşmeyi istemez. Çünkü Kürtlerin siyasallaştığı, silahlı alandan çekildiği bir düzende onlara yer kalmaz. 20 yıl durmadan savaş ortamında beyinleri, ruhları savaş kültürüyle yoğrulmuş insanların siyasi ortama adapte olması çok zor. Şiddet ortamında lider olanlar, yarın siyasi alana döndüklerinde çok sıradan insanlar olduklarını görecekler çünkü. Ayrıca PKK içinde görüş ayrılığı var.

Ne gibi?
Birileri `Biz savaşla başarı elde edemeyeceğimizi anladık. Silahı bırakalım, dağdaki insanları dağıtalım. Biz de normal yaşama dönelim. Silahlı güç olarak varlık sürdürmenin artık anlamı yok` derken, diğer yanda birileri de, `Hakları elde etmede devletin anladığı tek dil silahtır. Yeniden silahlı mücadeleye dönmeliyiz` diyor. Şiddet yanlısı görüş, diğer kesimi tasfiye etti. Böylece ateşkesi bitirme kararı çıkabildi.

Kürt vatandaşlarımız ateşkesin bitmesini destekliyor mu peki?
Hayır desteklemiyor. Kürtler ateşkesin bitmesinden çok rahatsız. Silahlı mücadelenin toplumsal desteği şu anda çok zayıf, yok gibi. Toplumsal desteği olmayan bir hareketin de başarılı olma şansı hiç yok. Kürt halkı 5-6 yıldır rahat bir nefes aldı. Şiddet ortamının tekrar doğmasını, huzurunun kaçmasını, çocuklarının ölmesini, cezaevlerinde çürümesini istemiyor.

Devlet, Kürt sorununu tümden bitirmek, kesin bir huzur sağlamak için hangi adımları atmalı?
Toplumda uzun yılların şartlanmışlığı var. Bunlar, toplumu alıştıra alıştıra, yavaşça olmalı. Mesela Kürtçe yayın özel radyo ve televizyonlarda serbest bırakılmalı. Kürtlüğü ifade eden, Kürtlerin tarihini, coğrafyasını tanıtan, Kürt dili ve kültürünü anlatan yayınlar serbest olmalı. Ama bu ciddi bir zihniyet değişimini, bölünme kompleksinden kurtulmayı gerektiriyor.

Türkiye`nin Kürt vatandaşları Türkiye`den ayrılmak istiyor mu?
Hayır istemiyor. Türkiye`de reel olarak bir bölünme tehlikesi yok gibidir. Ama Kürt vatandaşlar ilanihayet devletten umudunu keserse, bu devlet bizi temsil etmiyor, bize rahat vermiyor düşüncesine sürüklenirse, bir kurtuluş yolu arayabilir. İnsanların kendini rahatça ifade edebilmesi, Kürtlüğünden dolayı cezalandırılmaması, horlanmaması lazımdır. Bu ülkede Kürtlük normalleşmeli ve meşrulaşmalı. Bu ortam yaratılıdığında Kürtlerin ayrılma nedeni kalmaz. Yayın hakkı, Kürtlüğün meşrulaşmasının ilk adımıdır. Ayrıca dünyada modası geçmiş merkezi devlet yönetim anlayışı da değişmelidir.
AKP`nin Kamu Yönetimi Reformu, merkezi devlet anlayışını değiştirmiyor mu?
Bu, göstermelik bir değişim. Sen yine devletin yetkilerini, devletin bölgeye atadığı valiye bırakıyorsun. Yerinden yönetim, atadığın valiye merkezdeki bakanın yetkilerini devretmek değil ki. Esas değişim, yerel halkların kendi kendini yönetmesidir. Kendi seçtiği, denetlediği, görevden alabildiği yöneticiler tarafından yönetilmektir. Bunun için vali, kaymakam ve emniyet müdürünü halk seçmelidir. Yerinden yönetim budur. Ama AKP`nin değişimine bile `Bu, üniter devleti bozar` diye itiraz eden güçler var.

Kürt vatandaşlar siyasi yapıda ne tür değişiklikler istiyor peki?
Kürtler, Türklük adına bölgeden gelenleri değil, kendi temsilcilerini devlet yönetiminde, Meclis`te görmek istiyor. Bir Türk`ün Meclis`te Türkleri savunması ne kadar doğalsa, birilerinin gelip Meclis`te Kürtlerin hakkını, hukukunu savunması da doğal olmalı. Türkiye, dil, ırk ve inanç açısından farklılığı olan bir toplum. Devlet, bu toplumsal çoğulculuk dikkate alınarak yapılanmalı. Kuruluş aşamasında Mustafa Kemal ve hareketin liderleri, kurulacak devletin Türklerin ve Kürtlerin devleti olacağını vaat ettiler.
Ben daha net sorayım. Size göre soruna çüzüm federasyon mu? Türkiye`nin AB standartlarında bir demokratik hukuk devleti olması çözüm için yeterli değil mi?
Şu anda kimsenin Kürtler adına temsilci sıfatıyla konuşma hakkı yok. Halk ancak özgür iradesiyle temsilcilerini seçtiği zaman, o temsilciler
onun adına karar verme yetkisine sahiptir. Değişik çözüm formülleri vardır. Hepsi gündeme gelir. Özgür tartışma ortamında halk karar verir. Halk bunlardan hiçbirini uygun görmeyebilir de... `Merkezi yönetime bağlı kalırım` diyebilir. Bizler şu anda kanaat önderleriyiz. Kendi düşüncelerimizi söylüyoruz. Bence en makul çözüm federasyon. Federasyon `devletin bölünmesi` değildir. Bu bir iç yapı düzenlemesidir. Federasyona ulaşmanın ara merhaleleleri olabilir. Özerk bölge de tatmin edebilir. Yerinden yönetim de bir çözüm formülüdür. Gerçek anlamda hem çoğulcu hem katılımcı bir yönetim anlayışıyla ciddi bir demokrasi gelecekse Kürt sorunu çözülür. Çoğulculuğun gerekleri yapılmalıdır.

Çoğulculuğun gerekleri neler?
Çoğulculukta en önemli faktör kültürdür. Bir kültürün yaşayabilmesi, gelişebilmesi için de onun eğitim dili olması, kendi okullarını açabilmesi gerekir. Çoğulcu toplumsal yapısı olan bütün devletlerde bu böyledir. Mesela Fransa, Korsika`ya özerklik veriyor. Mesela İspanya, üniter devlet ama Bask, Katalan gibi özerk bölgeleri var. O bölgelerin resmi dili Baskçadır, Katalancadır. Çoğulculuk budur. Çoğulculuk, `Biz çoğulculuğu tanıyoruz. Bu bizim zenginliğimiz` gibi laflarla olmaz. Çoğulcululuk, çoğulculuğun ve yönetime katılmanın gereklerini yerine getirmekle olur. O zaman Kürt sorunu çözülür ve Kürtler bu devletin bütünlüğünün korunmasına herkesten daha fazla sahip çıkar.

Güneydoğu`da durum nasıl? Bölgede baskı sürüyor mu?
1999`daki ateşkesten sonra baskı çok azaldı, ciddi bir yumuşama var.
Kürt sorununun çözümünde önemli adımlar atan  AKP, Güneydoğu`daki oylarını artırır mı?
Artırır. CHP`deki bazı anti-Kürt söylemler AKP yöneticilerinde yok.

Kuzey Irak`ta bir Kürt devleti kurulması söz konusu. Türkiye ise buna kesinlikle karşı. Sizce Türkiye buna neden karşı çıkıyor?
Irak`ta Kürtlerin elde ettiği geniş hakları, Türkiye`deki Kürtlerin de isteyebileceğinden, federasyon talep edebileceğinden endişe ediliyor.
Kürt vatandaşlarımız,Türkiye`nin bir Kürt devletine karşı çıkmasını nasıl değerlendiriyor peki?
Rahatsızlar. `Türkiye Kıbrıs`ta eşit, iki bölgeli, iki milletli devleti savunuyor. Kuzey Irak`taki Kürt oluşumuna ise karşı çıkıyor. Eğer üniter devleti savunmak gerekiyorsa, o zaman sen niye Kıbrıs`ı bölüyorsun` diye soruyorlar.
Eğer Türkiye`nin güneyinde bir Kürt devleti kurulursa, Türkiye`deki Kürtler de bağımsız bir devlet kurmak ya da kurulan o devlete katılmak ister mi?
Hayır. Mutlu ettiğin vatandaş, kendi devletinden kopmaz. Bu, Türkiye`nin performansına bağlı. Türkiye kendi vatandaşını mutlu ediyorsa Kuzey Irak, Türkiye`deki Kürtler için çekim merkezi olmaz. AB`ye doğru giden Türkiye, Kürtler için daha ciddi çekim merkezidir. AB`ye girmiş bir Türkiye`de Kürtlerin kendi haklarını siyasi yoldan savunmaları daha kolaylaşır.
Bildiğim kadarıyla siz Kürtlüğüyle birlikte dini inançlarına da vurgu yapan bir anlayışın temsilcisiniz. Kürtler arasında dini konularda görüş farklılıkları var mı?
Var, ama genelde Kürtler dindardır. Sünni Kürtler Türkiye ortalamasına göre daha dindar ve muhafazakârdır. Kürtlerin tercihlerinde din faktörü çok ağırdır. Etnik kökenin önündedir.
Güneydoğu`da Barzani`nin partisi KDP`nin çok etkili ve güçlü olduğu söyleniyor. Bir başka ülkenin siyasi partisinin, bir başka devletin vatandaşları üzerinde etkili olması ve o partinin desteklenmesi biraz tuhaf değil mi?
Türkiye`de Kıbrıs`ın ulusal mücadelesini veren Denktaş`ı destekleyen geniş bir kitle yok mu? Barzani ismi Kürtlerde çok saygındır. Molla Mustafa Barzani, Kürtlüğün bittiği bir dünyada Kürt ulusal hareketini büyük zorluklarla yürüten bir efsanevi kahramandır. O partiyi destekleme, onun emrinde, güdümünde olma diye değerlendirilmemeli. Ama onlar da Kürt, buradaki de Kürt. Birilerinin zannettiği gibi Irak, Türkiye ve Suriye`deki Kürt bölgeleri ayrı bölgeler değil. İnsanları da ayrı insanlar değil. Halk, aynı halk. Bu tek parça bir coğrafya. Benim hâlâ Suriye ve Irak`ta yakın akrabalarım var. Bölgemizde Suriye`de kalan tarafa hâlâ Suriye denmez. Buradakine de Türkiye denmez. Aynı coğrafyadan bir hat geçmiş, halkın dilinde Suriye`de kalan bölgenin adı hattın altıdır. Türkiye`de kalan bölgeninki de hattın üstüdür. Siyasi sınırlara rağmen hem coğrafi, hem ulusal bütünlük kurulmuştur. Onun için, bir bölgedeki gelişme diğer bölgeyi mutlaka etkiler.
Bu son gelişmelerden sonra Güneydoğu`da silahlı çatışma ihtimalinin artık ortadan kalktığını söylemek mümkün olur mu?
Hayır. PKK halen bir güçtür. Kendisine bağlı, kullanabileceği bir kitle hâlâ var. Silahlı mücadele, geçmişteki gibi çok yaygın toplumsal destek bulmaz, ama PKK silahlı mücadele başlatabilir. Devlet bunların üstüne daha şiddetli gidebilir. Onlar da hareketlerini daha yoğunlaştırabilir. Hele ifade ettiği gibi bundan sonra büyük şehirlere, turistik alanlara yönelirse, olayın boyutu farklı yönde gelişebilir. Bugüne kadar yaşanmayan Türk-Kürt çattışmasını belli yerlerde belki bu körükleyebilir.

Peki Kürtler artık kendilerini bu ülkenin birinci sınıf vatandaşları olarak görüyorlar mı yoksa henüz bu aşamaya gelmedik mi?
O aşamadan çok uzağız. Eşitlik lafla olmaz. Eşitlik, temsilde, hakları kullanmada, devletin nimetlerinden pay almada eşitliktir. Kimlik de insanların onurudur. Bu kimliğin rahat ifade edilmesini, yasalarda ve devlet yönetiminde yansımasını görmedikçe, sen kendini eşit göremezsin.

Sizce bir gün `Kürt olduğunu` söyleyen, kendi Kürt kimliğine sahip çıkan bir vatandaşımız devletin zirvelerine yükselebilecek mi?
Kürtler de bu devletin normal vatandaşları görüldüğünde, Kürt olarak, Kürt kimliğiyle devletin en tepe noktalarına gelebilir, cumhurbaşkanı olabilir. Bir gün bu olacak.

Kürt olmak hâlâ tehlikeli mi?
Müthiş tehlikeli. Kürtlüğünle ortaya çıktığın zaman her yerde önün kesilir. Gazeteciysen kesilir, iş hayatındaysan kesilir. Hak ettiğin yere kolay gelemezsin. Ecevit Kürt ama özellikle 1980`den sonra fanatik Kürt düşmanlığı yaptığı için devletin zirvesine gelmesinde kimse sakınca görmedi. İsmet İnönü`nün Kürt kökenli olması kimseyi rahatsız etmemiş. Çünkü Türkçülerden daha fazla Türkçülük yapmış.

Gelecekten ümitli misiniz?
Ümitliyim. Olumlu süreç sürerse, Kürtlere kültürel hakları verilecek. Sadece kültürel hak yeterli değil. İnsanların kendi kendini yönetme hakkı da olmalı. O aşamalara da gelinecek. Bu ademi merkeziyetçi sisteme geçmek olur, özerk bölge, federasyon veya eyalet sistemi olur. Gelişme sürecinde kendini belirler. Ama bunlara doğru gidilecek. Çünkü dünyadaki gelişme bu yönde. Bundan herkes etkileniyor. Bağımsızlık endişesine ise takılmamak lazım. Çünkü 20`nci asrın son çeyreğine kadar her halkın kendi devletini kurması bir özlemdi. Ama AB`deki gelişmelerden sonra bunun çok anlamsız olduğu görüldü. Farklı halklar geniş siyasi birliktelikler içinde çıkarlarını daha rahat kullanabiliyorlar artık.

ani