BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70
HABER /  GÜNCEL

Ben çağın hocasıyım

Ersun Yanal, teknik direktörün her alanda tek olamayacağını söylüyor. Ona göre önemli olan ekip, takım ruhu.

Abone ol

Gençlerbirliği Teknik Direktörü Ersun Yanal, teknik direktörün her alanda tek olamayacağını söylüyor. Ona göre önemli olan ekip, takım ruhu. Ersun Yanal, imparator sıfatını kendine yakıştırmıyor ve beğenmiyor. Genç teknik direktör, insanlar nasıl olur da çağdışı bir yönetime özenirler diyor. Gençlerbirliği Teknik direktörü Ersun Yanal ile söyleşimi Ankara'da, kulüp tesislerinde gerçekleştirdim. Yanal ve takım kamptaydı çünkü röportajı yaptığımız günün ertesi günü Ankaragücü ile maçları vardı. Gençlerbirliği'nin tesisleri çok güzel ve etkileyici, bütün konfor düşünülmüş. Yanal ile futbol dünyasından, Denizlispor, Ankaragücü ve Gençlerbirliği'ndeki başarısından konuştuk. Aslında evli ve iki çocuk babası Ersun Yanal'ın özel hayatını da aktarmak istiyordum ama yerim dar olduğu için fırsat bulamadım. Yanal, genç, hırslı, takımına, ailesine ve arkadaşlarına düşkün, son derece duyarlı bir teknik direktör. Ersun Yanal da rol yapmak yok, dolambaç yok. Kendi deyimiyle her şey dümdüz ortada. Gerçekten de futbol aşkını bilim merakıyla birleştiren bu isim, Türkiye'nin futbol gündemini daha uzun süre meşgul edeceği benziyor. BİZDE HERKES LİDER * Son günlerde ligde emin adımlarla ilerliyorsunuz. Nedir Gençlerbirliği'nin ve sizin sırrınız? Hakan Şükür ile zamanında bir sohbet etmiştik. O bana "Bazen ayağımı kaldıracak durumda olmamama rağmen, ertesi günkü maça çıktığım oldu. Taraftar baskısı, başarılı olma kaygısı beni o sakatlıkla birlikte sahaya sürdü. Ve şimdi belki de onun acısını çekiyorum. Avrupa'da bu stres yok" demişti. İşte biz de bu takımda bunu başardık. Stres yok, profesyonel seyirci ve baskı yok. Burası özgün ve rahat bir ortam. Ekonomik olarak çok iyi yönetilen bir yer burası. Dünyada artık futbol kulüpleri şirketleşiyor, bu da çok önemli. Benim kulübüm buna çok dikkat etmiş, dolayısıyla çok rahatız. Tabii en önemli olan şey ekip çalışması. * Bir okulda konuşma yapmışsınız ve ben "İmparator değilim" demişsiniz. Kime gönderme bu? Özellikle birine değil, isteyenler öyle olabilir ama ben değilim. Bakın çağdışı bir yönetim şekliyle anılmak ve bu sıfatın verilmesi beni üzüyor. Ben "İmparator" değilim, bugünkü çağın temsilcisiyim. Bugünkü çağın gerektirdiği şekille birlikte modern bir liderlik yapıyorum. * Sizin sektörünüzde bugünkü çağ ne gerektiriyor? İmparator demek bugün tek başına orduları veya milleti yönetmek demek. Ben bunu kabul etmek istemiyorum. Bizdeki ekibin içerisinde herkes kendi alanında liderdir. Psikolog, diyetisyen, doktor, saha içerisinde görev yapan arkadaşlarımız hepsinin beyinlerini bir araya getirip yönetiyoruz. Yani bir anlamda bütün fikirleri, liderlikleri pratiğe dökmeye çalışıyoruz. Zaman zaman o arkadaşlarım beni yönetir. Benim başardığım sadece bu. POZİTİF BAKMAK ÖNEMLİ * Sizin bu eleştirdiklerinizi uygulayıp çok başarılı olanlar da var ama... Bunu böyle kabul etmeyip, kendi merkeziyle bunu halletmeye çalışanlar da olabilir, başarabilirler de ama bugünkü çağın gerektirdiği ihtiyaç bunlardır. Genç oyuncularla çalışıyoruz, onların ciddi beklentileri var. Donanımları ve birikimleri de var. Siz onların karşısına her şeyi bir bilen olarak oturamazsınız ve ihtiyaçlarını gideremezsiniz. Bir insanın toplumun ihtiyaçları karşısında her konuda cevap vermesi mümkün değil. Teknik direktör bugün bir liderlik seminerini yönetemez bence, muktedir değildir tek başına. * Liderlik semineri verenlere mi karşısınız? Ben doğru bulmuyorum, ancak etrafınızdaki kendi alanlarında lider insanların desteğiyle hazırlanmış ortak bir program sunulabilir, liderlik değil. Ekibimizin içindeki kriterler kendiliğinden gelişti. Ben oturup tek lider gibi planlamadım, bu olsun, şu olsun diye. Pozitif düşünce çok önemli, hiçbir şeye karşı negatif yaklaşılmamalı. ŞANSA FAZLA İNANMAM * Nasıl yapıyorsunuz bunu? Örneğin hiç beklemediğiniz bir şekilde takımınız yenildi, nasıl pozitif düşünebilirsiniz? Her şeyin bir kriteri vardır. Maça çıkmadan önce takımın yaptığı antrenmandan, yeteneklerinin sınıflandırılmasından, karşı takımla kıyaslanmasından, sizin ne yapabilecğinizin görüntüsünün çizilmesinden, oyuncuların ruh halinin tanımlanmasından, beklentilerin belirlenmesinden, oyuncularınızın o maça bakış açılarının tespitine kadar her şeyi çalışıyoruz. Bütün bunların eğer bilgisi elinizdeyse belirsizlik çok azdır. Belirsizlik sizi karamsarlığa iter. Eğer mağlup olursanız o belirsizliklerin içinde mutlaka uygulanmayan bir yön vardır. * Ya şans faktörü? Ben şansa çok fazla inanmıyorum. * İyi de top bu. Doğru bazen bir vurursunuz top başka yere gider. Hatta bana takılmak için "Bilgisayarın fişi çıktı" derler. Dünya olarak biz Engizisyon Mahkemeleri, ihtilalleri yaşadık. Şimdi ise bilim çağındayız. Bilimi kullanmak zorundayız. Bunun neresi yanlış ve komik? * Siz bu "Bilgisiyarın fişi çıktı" cümlesine pek alınıyorsunuz galiba? Gereksiz buluyorum bunları. Ben oyuncumun karşısına objektif değerlerle çıkmalıyım. İşte "sen aslansın, senin karizman yeter, hadi koçum" falan dersem, bu iş olmaz. Motivasyon böyle olmaz. Bir ya da iki kere ikna olur sonra yürümez. Ben ona realist sonuçları vermeliyim. Demeliyim ki, sen bunu daha önce böyle yaptın bak ortada, şimdi de yapabilirsin hatta daha iyisi bile olabilir. * Bir psikoloji mezunu olarak bu söyledikleriniz konusunda takıldığım tek bir husus var; o da insan öğesi. Belki her şeyi kontrol edebilirsiniz ama insan değişkendir. Doğru ama bakın, bu değerleri de, sizin söylediğiniz yumuşak karınları da aza indirgemek mümkün. Tabii futbol sadece temel motorsal özelliklerin kuvvetlendirilmesiyle olmuyor. Futbol kısmında oynamanız gereken oyunun felsefesi çok önemli. BİZ STRESİ YÖNETİYORUZ * Nedir bu felsefe? Yaptığın işten keyif almak önemli. Heyecan yaşanmalı, coşku duymalı. Futbolcunun oynadığı noktayla ilgili bir keyif noktası var. Hani demin belirsizlik kötü demiştik ya, işte bu açıklığı ve netliği keyif noktasıyla belirginleştirmek mümkün diye düşünüyorum. Felsefe bu. Örneğin mağlup olduğumuz bazı maçlarda bile biz "bravo çocuklar çok güzel maçtı ve biz çok keyif aldık bu futboldan" dediğimiz olmuştur. "Hadi gelin bakalım skora, niye yapamadık?" diyoruz ardından ve inceleyince niye yapamadığımızı görüyoruz zaten. Objektif şekilde eleştirilince, verilere dayanarak futbolcu mutlu oluyor. Mutluluk hormonuyla adrenalin birleşince ortaya müthiş sonuçlar çıkıyor. Biz aslında stresi yönetiyoruz, işimiz zor tabii. FUTBOL ADINA MÜTHİŞTİ * Sizden başka bunu yakalayan takım var mı? Bir tek Beşiktaş ama bizim onlardan tek farkımız biz bunu içselleştirdik. Onların bir dışsal faktörü var, 100. yıl, seyirci vs.. Eğer yaptığımız maç 1-1 ya da tek golle bitseydi bu kadar keyif almazdım çünkü bir zevki olmazdı. O kadar güzel bir maç oldu ki, yenilseydik üzülmezdim. * Gerçekten mi? Takımın sonuçsal değeri için üzülürdüm ama futbol adına müthişti. İnsanın içinde bir his oluyor, ben o gün yeneceğimizi biliyordum. Maçtan sonra gereksiz fanatikler tarafından otobüsümüz taşlandı ve biz mahalle aralarında adam kovaladık. O sırada bir yaşlı teyze, "Aa Gençlerbirliği futbolcuları ne yapıyorsunuz burada, akşam ne iyi maçtı o öyle" dedi. İşte bu bana yeter. İhanete uğramayı kaldıramam * Sizi en çok ne kızdırır? Kızdığınız oluyordur herhalde... Olmaz mı, bazen çıldırdığım oluyor. İhanete uğramak çok kötü bir duygu. Belki karşı taraf için ihanet değildir ama benim için öyleyse bunu kaldıramıyorum. Son ayrıldığım camiada bu duyguyu çok kötü şekilde yaşadım. * Ankaragücü'nde mi? Çok bahsetmek istemiyorum ama bu duyguyu çok yoğun yaşadım. İnsanın bu gibi durumlarında kendine hakim olması zorlaşıyor. Tepki vermek ve karşındakini paramparça etmek gibi bir risk her zaman vardır. Kapasitesi olan bir insanın çok saçma sapan nedenlerle eski haline dönmesi beni hayalkırıklığına uğratır. Ahmaklığa, aptallığa, düşüncesizliğe, düşünmeden yapılan her şeye çok kızarım. Ben çok düşünerek yaptığım için, tersini kabul edemiyorum. * Gazetelerdeki eleştiriler moralinizi bozar mı? Haksız eleştiriler vardır, bazen abartırlar, hatta sizi asosyal olarak kabul ederler. * Asosyal misiniz? Beni öyle eleştirdiklerini duydum. Ben çevremi seçmekte özgür bir insanım. Ben köşe yazarları ya da futbol servisindekilerle olmak zorunda değilim. O işini yapar, ben de kendi işimi. Aramızdaki sadece bir bilgi alışverişidir; ben onlarla eğlenmek zorunda değilim ki. Hayatımda hiç bir zaman çıkarcılık için kimseye telefon açıp "Nasılsın?" demedim, bu benim ağrıma gider. Bir de sanki benim ağzımdanmış gibi yazılan ama hiç düşünmediğim şeyleri yansıtan haberlere bozuluyorum. Balçiçek PAMİR / SABAH