BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53
HABER /  GÜNCEL

Bakırköy’de Sefa Birinci heyecanı!

"İlk hedefim deprem hattı üzerindeki semtin konut sorununu çözmek" diyor Birinci.." Nesrin Yanık'ın röportajı..

Abone ol Nesrin Yanık Çorakbaş’ın röportajı

Gün gelmiş, hem siyasetçi hem de bir işadamı olarak Bakırköy için verilen hizmetin yeterli olmadığına karar vermiş. Bugün, Bakırköy’ün belediye başkanlık yarışındaki en iddialı isimleri arasında sayılan Birinci, eğer göreve layık bulunursa ilk iş olarak deprem hattı üzerindeki semtin konut rehabilitasyonuna başlayacak. Kendi deyişiyle ikinci ve en büyük adımı da, İstanbul’un en yaşlı nüfusuna sahip olan Bakırköy’ü bir kültür kenti yapmak olacak.

Bakalım Cumhuriyet Halk Partisi ve Bakırköylü, Sefa Birinci’ye bu şansı verecek mi…

İstanbul sizi yakından tanıyor ama Türkiye’ye tanımıyor. Sefa Birinci’yi anlatır mısınız biraz?

1986 yılından beri iş hayatında olan bir insanım. Beş ayrı iş dalında iş yapıyorum. Sigortacılık, inşaat, tekstil, otomotiv ve petrol gibi sektörlerde yatırımlarımız var.

İş dünyasına nasıl girdiniz?

İnşaatçılık baba mesleği. 1987 yılında askerlik dönüşü, baba mesleğimiz olan inşaatçılıkla işe başladık. 1995 yılına kadar inşaat sektörü ağırlıklı olarak devam ettik. Baba, mahalle müteahhitliği, yap-sat işleri yapıyordu. Sonra biz bu işi fabrika inşaatlarına kadar taşıdık. 1996’dan sonra otomotiv sektörüne girdik.

Ailede sizden başka işlerin içinde olan var mı?

Şu an iki küçük kardeşim benimle beraber çalışıyor. Kız kardeşim iç mimar, işletme mühendisi olan erkek kardeşim de şirkette de genel müdür olarak görev yapıyor.

Otomotiv sektöründe şirketinizin şu anki konumu ve gelecek hedefleri neler?

Biz Opel bayisiyiz. Ama şu anda otomotivin Türkiye’de pazar payı tam olarak oturmuş değil. Çok inişli çıkışlı bir ortamda, Türkiye’deki bayiler içinde ilk dörtteyiz. Satışlarımız son yıllarda biraz düşmüş olmakla birlikte, 2000 yılında 3-4 bin civarındaydı. Otomotiv sektöründe ayrıca Honda ve Hyundai bayiliklerinde ufak ortaklıklarım var.

Otomotiv sektöründe yerli üreticilerin desteklenmesi gündemde. Siz sektörün geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Benim inancım, iş hacminin artması açısından yerli üretimin artmasıdır . Opel’in Türkiye’deki fabrikasının kapatılması bizleri çok üzdü. Ama, Türkiye’deki siyasi dengesizlik ve kur politikaları Opel’in Türkiye’deki yatırımını kapattı. Şu anda depo olarak kullanılıyor. Üretimi kapamasıyla, yerli imajını yitirdi bir noktada. Tamamen ithal satışa, markaya dönüştü. Bunun tabi Türkiye açısından sakıncaları var. 2000 yılında biz şunu yaşadık; ithal ediliyor araba. Faizler düştü, satışlar yükseldi, ithalat açığı gittikçe artıyor. Bu da, ekonomide zaman zaman bu krizlerin yaşanmasını sağlıyor. Doğru bulmuyorum açıkçası, bir otomobil bayisi olarak. İthalat-ihracat açığı bu kadar arttığı sürece doğru bulmuyorum. Ama otomotiv sektörünün, Türkiye’de çok yıllar daha pay sahibi olacağına, gelişeceğine inanıyorum. Çünkü, ekonomi seviyesi yükseldikçe, otomobil her eve girmeye başlıyor. Nüfusa bakıldığı zaman, otomobil sahibi Türkiye’de çok az. Bakmayın çok göründüğüne. İstanbul, Ankara, İzmir’de var. Türkiye’de araba sahibi olma oranı Bulgaristan ve Romanya’dan daha düşük.

Türkiye, yatırım ortamı olarak otomotiv sektöründe doğru bir ülke mi?

Pazar açısından doğru bir ülke.

Krizlerden sonra alım gücü çok düştü. Bu durum otomobil satışlarını da etkiledi. Pazar olanakları açısından önümüzdeki dönemden neler bekliyorsunuz?

Ekonomiye göre Türkiye’de pazar olanakları geniş değil. Türkiye konum itibariye 70 milyonluk, aşırı genç nüfusu olan bir ülke. Pazar payının olacağı inancındayım. Ama Türkiye’de ekonomiyi oturtamadığımız, dış kaynaklı üreticilere Türkiye’de yatırım yaptıramadığımız, kendi içimizdeki üreticileri dışarı kaçırdığımız sürece, bu ekonomi düzelmez. Üç buçuk senedir tanıdığım bütün işadamı arkadaşlarım yatırımlarını Çin’e, Bulgaristan, Romanya gibi ülkelere kaçırıyor. Neden diye sorarsanız, çünkü üretim pahalı. Üretim maliyetleri şu anda Çin’e gidildiği zaman üçte bir fiyatına düşüyor. Ve insanların hepsi kaçıyor. Türkiye’de ben her sene 10-15 tane fabrikanın müteahhitliğini yapıyordum. Zamanla yarışıyorduk. Ama şu anda senede bir tane fabrika yapamıyoruz. Neden? Bütün üretici arkadaşlarımız ya üretimi bıraktı, Çin’den mal getirtip montajını yaparak satıyor; ya da yatırımlarını dışarıya taşıdı. Bürokratik sistemler o kadar zor ki Türkiye’de. Üç ay, sadece fabrikaya ruhsat almak için uğraşıyorlar.

Hükümetin yatırım olanakları cazip hale geliştirici, bürokratik engelleri azaltıcı yasal düzenlemeleri sürüyor. Bu çalışmalardan umudunuz var mı?

Şu anda bu çalışmaların hiçbir yansımasını hissedemiyoruz. Şu an Türkiye’de düzeldiği söylenen ekonomiden piyasaya yansımış herhangi bir şey yok. Bizim satışlarımızın artmasının tek nedeni, faizlerin düşmesinden dolayı insanlarının arabalarını yenilemesi. Sadece bu! Onun dışında, insanların gelir düzeli artmadı ki gelip araba alsın.

Türkiye’de potansiyele bakıldığında satışların hangi düzeyde olması gerekirdi?

Bu ekonomiye bağlı bir şey. Eğer gelir düzeyi 200-300 dolarlara düşmüşse, şu andaki durumdan fazla bir şey düşünemezsiniz. Bu gelir düzeyi ile insanlar nasıl otomobil alacak? Otomobil en öncelikli ihtiyaçlar arasında olmasına rağmen, belli bir kesim dışında Türkiye’de otomobil alan yok. Türkiye’de nüfusa göre araç sayısı yok.

Satışlarınızın ne kadarını yeni araç alanlar oluşturuyor?

Yüzde 80 arabasını yenilerken, ilk arabasını alanlar yüzde 20 civarında.

Türkiye’de en büyük Pazar payına sahip markalar hangileri?

Birincisi Renault, ikincisi Opel. Opel’in pazar payı da tahmin ediyorum yüzde 9-10 civarında.

Opel, Türkiye’deki mevcut pazar payını artırmaya yönelik yeni yatırım planlıyor mu?

Opel’in böyle bir planı yok. Çünkü Türkiye’de şimdilik yatırım düşünmüyor.

Ekonomideki eldeki verilere bakarak 2004 yılını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben ürküyorum. Neden ürküyorum, çünkü 2000 yılında bunu kendim yaşadım. 1,9’lara kadar düşen faiz kredileri, piyasa açılmış, ekonomi çok güzel, faizler düştü deniyordu. Bir kitap atıldı, ekonomi bozuldu. Demek ki, bir kitaba bağlı bir ekonomi. Benim şu anda aldığım izlenim; üretici üretmiyor, pazar payı gittikçe düşüyor, yurtdışına çıkıp kendi bireysel çabalarıyla pazarını genişletenler malı satmaya çalışıyor, onun dışında Türkiye içerisinde hiçbir şey yok.

Ama ithalat artıyor değil mi?

Döviz kuru bu şekilde düştüğü sürece, ithalat daha da artacak.

Enflasyonla ilgili beklentileriniz nedir?

Enflasyon yüzde 25. Hepimizin en çok istediği şey, hayali bu. Enflasyon inerken, Türkiye’deki büyümenin artışı da o düzeyde olursa, ekonomiye faydası olur. Şimdi enflasyon düşük. Alım yok, satım yok, hiçbir şey yok. Enflasyonun düşüşü halka nasıl yansıyacak? Şu an hiçbir gelişme yok. Bir yıl sonra ekonomik veriler söylendiği gibi devam ederse, yatırımcının önü açılırsa, ben o zaman inanırım. Ben hala yatırım yapmakta tedirginim. Yapmayı da düşünmüyorum, çünkü o güveni alamadım.

Otomotiv sektöründe büyümeyle ilgili pek umutlu değilsiniz anlaşılan...

Şu anda hiçbir bayi arkadaşımız, bu dönemden sonra ikinci bir yatırım yaparak iş potansiyelinin gelişeceği düşüncesinde değil, ben de değilim açıkçası. Otomotiv sektörü içerisinde yan üretim olarak bir şey düşünülmediği sürece, bunun büyüyeceği nokta bu. Ancak pazar payınızı, müşteri potansiyelinizi artırarak önünüzü açabilirsiniz. Bunun dışında bir yere gitmez sektör.

Ekonominin sıkıntılarının en çok yansıdığı sektörlerden biri de inşaat sektörü. Bu sektörle ilgili beklentileriniz nedir?

Sanayi üretimindeki üretim payı artmadıkça, bizim inşaat yapma şansımız yok. İkincisi, ekonomik dengesizlikten dolayı konut konusunda talep o kadar geriye düşmüş vaziyette ki, inşaat yapamıyoruz. İnşaat sektörü, Türkiye’nin lokomotifidir. Ben 2000 öncesi inşaat sektöründe yatırım yapmış olsaydım, bugün benimle çalışan en az bin kişi olacaktı. Bu insanların ailelerini de hesaplayın. Demek ki, bu sektör Türkiye’nin gizli bir lokomotifi. İşsizliği en çabuk örtebilen sektör, inşaat sektörü. Yani inşaat sektöründeki sıkıntı, toplumsal sıkıntıları da beraberinde getiriyor. İkincisi, devlet yatırım yapmıyor inşaat sektöründe. Yatırımları kısmış durumdalar. Ekonomik krizde bu doğrudur ama, devlet de inşaat sektöründen elini çektiği an, işsizlik sayısı da patlar. Türkiye’nin şu anda hızlı lokomotifi, inşaat sektörü. Şu anda, inşaat konusunda gözle görülür bir yatırım yok.

İnşaat sektörü ile ilgili büyüme hedefleriniz var mı?

İnşaat sektöründe arayış içerisindeyiz. Yurtdışı çalışmalarımız devam ediyor. Rusya’da böyle bir çalışmamız var. Yap-sat şeklinde bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Yurtiçi çalışmalarımız devam ediyor. Devlete yatırım işi yapmadığımız için, tamamen özel sektör ile çalışıyoruz.

Sektörün durumu, sorunları ve sorunların çözümü konusunda kanun yapıcılardan beklentileriniz neler?

Sanayicilerin inşaat talebi olması için, inşaat sektöründeki yatırımcıların önünün açılması gerekiyor. Şu andaki fabrikaların zaten üçte biri boş. İnşaat talebi olma şansı yok. Mevcudu korumaya gidiyorlar. O pay artmadığı sürece, inşaat sektörüne bir canlılık gelmez. Konut konusunda ise, Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri gecekondu. Devlet arazilerinin, Toplu Konut İdaresi gibi daha çok halka, belediyelere verilerek, yeni konut alanlarının açılması gerekiyor. Bu hem vatandaşları konut sahibi yapacak, hem de işsizliği ve gecekondulaşmayı önleyecek. Devletin, öncelikle bu yönde bir karar almasının doğru olacağına inanıyorum.

Siyasete ilginiz nasıl başladı?

1992 yılında, CHP kurulduğu dönemde ilçe yöneticisi olarak göreve başladım. İlçe saymanlığı ve iki dönem il yöneticiliği ve il başkan yardımcılığı yaptım.

Siyasetle ilgili gelecek planlarınız neler?

Şu anda, Bakırköy belediye başkan aday adayıyım. Bakırköylü bir işadamıyım. Aynı zamanda Bakırköy Spor Kulübü’nün başkanıyım. Hem siyasi yönümle, hem iş hayatında gelmiş olduğum konum itibariyle, ikisini birleştirerek belediyede hizmet verebileceğime inandım. Çünkü Bakırköy’ü iyi tanıyorum. Bakırköy’ün çocuğuyum. Bakırköy’ün içinde yaşıyorum.

İş dünyasında kariyeri olan bir işadamı için siyasete girmek bir risk değil mi, bu riske neden girdiniz?

Zor bir karar. Gerçekten şeffaf, doğru, inançlı hizmet için yapacaksınız, zor bir seçim. Ama hem siyasetin içinde yıllarınız geçtikten, orada siyasi bir tecrübe aldıktan sonra, iş hayatında belli bir yol aldıktan sonra, nasıl Bakırköy Spor Başkanlığını tercih etmiş, gençlerle, futbolcularla uğraşıyorsam, hizmet anlamında Bakırköy’de bir eksiklik olduğunu gördüm. Bakırköy’de şu anda görevdeki yerel yönetimin başarılı olduğuna inanmıyorum. Bakırköy’de yapılması gereken şeylerin yapılmadığı inancındayım. Bunların yapılması açısından, işin içinde olmak gerektiğine inandım. Onun için de aday oldum.

Bakırköy ile ilgili en büyük iddianız nedir?

Bakırköy’ün en büyük problemlerinden birisi deprem konusu. Çünkü deprem hattı üzerinde bir ilçe Bakırköy. Depremle ilgili birtakım çalışmalar yapılmış, raporlar hazırlanmış ama, bunları hızlı bir şekilde rehabilitasyondan geçirmek, yenilemek gerekiyor. Bunu vatandaşla işbirliğiyle veya dünya kentleriyle hızlı bir şekilde işbirliğiyle yapılması gerekiyor. Birincil önceliğimiz bu. İkincisi, Bakırköy’ün içinde otopark problemi var. Yoğun bir trafik alanı var. Bunun çözümü önemli. Asıl önemli olan, genel kültür açısından Bakırköy, diğer ilçelere göre kültür ve ekonomi konusunda yüksek olan bir yer. Aynı zamanda İstanbul’un en yaşlı nüfusuna sahip ilçe Bakırköy. 223 bin nüfusu olan bir yerde, 177 bin seçmen var. Bu oranın üçte bir olması gerekirken, bizde neredeyse herkes seçmen. Onun için de, yeni kültür alanları oluşturmayı planlıyoruz. Bakırköy’ün tam bir Avrupa kenti olması, çekim merkezi olması gerekiyor. Bakırköy’ü bir “kültür şehri” haline getirmek istiyoruz.

Bakırköy’de ticaretin gelişimiyle ilgili projeleriniz var mı?

Ticaretle ilgili şu an Bakırköy’ün sanayisi yok. Şu anda dört tane Türkiye’nin sayılı alışveriş merkezi var. Tam bir alışveriş, pazar merkezi halinde. Bu da bir yoğunluk getiriyor Bakırköy’e, yoğunluk getirince de trafik sorunu ve otopark problemi oluyor. Kültür merkezi haline geldikten sonra, Bakırköy’deki birçok sorun çözülmüş olacak.

Ne kadar süredir Bakırköy Spor Kulübü Başkanlığını yürütüyorsunuz?

Kulüpte yönetiminde bulundum, as başkanlık yaptım, kaptanlığını yaptım. Yani uzun yıllardır takımın içindeyim.

Belediye başkanlığına adaylık kararınız ardından nasıl tepkiler aldınız?

İş hayatımdaki arkadaşlarım pek memnun olmadılar. Ama sosyal faaliyetlerde bulunduğum çevremdeki insanların çoğu bu işte çok iyi olduğum ve yaptığımın doğru olduğu inancındalar.

Bakırköylü sizi iyi tanıyor mu?

Çarşı olsun dernek ve vakıflar olsun hepsinin içindeyim. Bakırköy’de yaşayan ve sosyal faaliyetlere katılan halkın çoğu tarafından tanındığıma inanıyorum.

Bir işadamı olarak siyasete girdikten sonra neler kaybettiniz?

Para kaybettim.

Aday olamadığınız ya da aday olup da seçilemediğiniz takdirde Bakırköy’le ilgili hedefleriniz sürecek mi?

Bu benim için bir ideal. İnandığım için yapıyorum. Siyasette, içinde olmadan ne kadar faydalı olabilirsiniz ki? Bakırköy Spor Kulübü’nde gençlere faydalı olabiliyoruz, belirli imkanlarla yürütebiliyoruz. Ama bunun dışında Bakırköy halkına, siyasete girerek faydalı olabilirim. Bir araç elinizde olacak. Araç olmadan hizmet olmuyor. Ama Bakırköy’de yaşıyorum, Bakırköylü bir işadamı olarak elimden geldiği kadar çevremdeki insanlara zaten yardımcı oluyorum. Bu yardımlarım zaten devam edecek. Ama seçilirsem gerçek anlamda hizmeti o zaman yapacağım. Bunu da çok daha fazlasıyla yapacağım.