BIST 10.046
DOLAR 32,45
EURO 34,64
ALTIN 2.391,67
HABER /  EKONOMİ

Babacan'dan kredi notu isyanı

Ali Babacan, uluslarararası kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye ile ilgili değerlendirmesine tepki gösterdi.

Abone ol

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan,  ''Türkiye'nin gerçeği şu anda verilen notların çok çok üzerinde...'' diyerek luslarararası kredi derecelendirme kuruluşlarının mevcut değerlendirmelerine tepki gösterdi.

Dünya Ekonomi Forumu'na katılmak üzere Zürih'e giderken uçakta gazetecilerin Türkiye ekonomisine ilişkin sorularını yanıtlayan Babacan, son günlerde yeniden gündeme gelen kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleriyle ilgili şunları kaydetti:

''Türkiye'nin şu andaki kredi notlarına bakacak olursak, Türkiye'nin gerçeğini yansıtmıyor. Türkiye'nin gerçeği şu anda verilen notların çok çok üzerinde... Bunu biz hükümet olarak doğal olarak söyleriz ama şöyle piyasadaki risk göstergelerine, piyasadaki güven göstergelerine, kredi, temerrüt, takas oranlarına, içerdeki reel faize baktığımız zaman, bütün bunlar aslında yatırımcılar ve Türkiye'ye para yatıranlar tarafından çoktan, daha fazla not aldığımızı gösteriyor. Yatırımcıların gözünde Türkiye'nin notu çok çok yüksek... Dolayısıyla onlar artık kendileri karar verecekler.''

Kredi derecelendirme kuruluşlarının kararları hakkında pek yorum yapmadığını ancak, ekonomik krizden sonra üzerlerinde çok ciddi baskı olduğunu, ilk kez açılan bir dava sonucunda bir kredi derecelendirme kuruluşunun tazminata mahkum edildiğini anımsatan Ali Babacan, bu kuruluşların kriz sonrası artık çok  ihtiyatlı davrandıklarını anlattı.

''Eskiden bu kuruluşlardan beklenen piyasanın önünde gitmeleri, piyasaya yön göstermeleriydi ancak, şu anda baktığımızda maalesef pek çoğu bir bakıma geriden gelen kuruluşlar halinde...'' diyen Babacan, not artırımında sıklıkla Türkiye'nin cari açık sorununa vurgu yapılmasına ilişkin olarak da şunları kaydetti:

''Aslında 2012 cari açıkla mücadele açısından çok önemli bir yıl oldu. Özellikle iç tüketimi kontrol altına almamız, banka kredi hacminin üzerinde sıkı bir kontrol uygulamamız... Bunlar cari açığı önemli ölçüde azalttı. İç tüketim 2011'den 2012'ye artmadı hatta çok az azaldı. Amacımız, hedefimiz buydu. Bu gerçekleşti. Artık bundan sonraki dönemde ne kadar üretirsek, ne kadar ihracat yaparsak, Türkiye'de o kadarlık bir milli gelir artışı göreceğiz.

Aksi halde tamamen bankalardan borçlanıp, içerde tüketerek elde ettiğimiz ekonomik büyümenin ileride risklere yol açacağına inanıyoruz. Belki kısa vadede bir mutluluk oyunu gibi görünüyor ama uzun vadede Türkiye'ye zarar verebiliyor. Dolayısıyla 2012 yılı belki bizim büyümede biraz fedakarlık yaptığımız bir yıl oldu. Ama enteresan bir şekilde istihdam artmaya devam etti. Ekim 2011'den Ekim 2012'ye Türkiye'de çalışanların sayısı 1 milyon arttı. İşgücüne katılım oranı attı. Bunun zaten 800 bin küsuru tarım dışı istihdamdaki artış. Dolayısıyla büyümede belki biraz fedakarlık yaptık. Enflasyonda ve cari açıkta çok ciddi kazanımlarımız oldu. Büyüme için de sağlam bir zemini hazırlamış olduk, aksi halde Türkiye ile ilgili riskler farklı noktaya gidebilirdi. Dolayısıyla genel resme baktığımızda 2012 tam amaçladığımız gibi bir yeniden dengelenme ve bundan sonraki büyüme hamlesinde güçlenme yılı oldu.

Kredi derecelendirme kuruluşları cari açıktan bahsediyor olabilir. Bazen jeopolitik konulara giriyor, bazen siyasi değerlendirmeler yapıyorlar. Kendi risk değerlendirmeleri oluyor. Nereden bakarsanız bakın, sonuca baktığınızda Türkiye çok daha yükseğini hakediyor diye düşünüyoruz. Ondan ötesini fazla konuşmuyoruz. Nihayetinde kendi kararları, kendi yanlışlıklarının sonuncunda kendi kredibilite kayıpları... Dolayısıyla biz kendi kredibiliteleri için daha iyi analizler yapmalarını öneriyoruz.

Bazı yatırım fonları kurallar koymuş. Onlar bir ülkeye yatırım yapıp yapmama konusunda kredi derecelendirmesine bakabiliyorlar. Kredi derecelendirmelerinde de en az üç kuruluş ya da iki kuruluş tarafından yatırım yapılabilir seviyeye getirilmesi gerekir diyorlar. Dolayısıyla sırf kendi iç kuralları sebebiyle, Türkiye'ye giremeyen bazı fonlar var. Bu fonların alt hesapları var. Kredi notu bir kuruluş tarafından artarsa muhtemelen bir grup  yatırımcıyı daha cezbetmiş olacağız. Doğrudan yatırım yapanlar çok başka şeylere bakıyor. Onlar için kredi notu bir öncelik değil. Onlar daha detaylı analiz yapıyorlar.''

-''Türkiye'ye, politikalarımıza güveniyoruz''-

Fitch tarafından not artışının ardından kendisi için nelerin değiştiğine ilişkin bir soruya Babacan, ''Açıkçası bizim için çok değişen birşey yok. Biz zaten Türkiye'ye güveniyoruz. Politikalarımıza güveniyoruz. Zaten çoktan hakettiğimiz birşey olduğu için, gecikmiş olsa da hak yerini buldu diyoruz. Hatta şu andaki yatırım yapılabilir seviye dediğimiz notu bile biz Türkiye için yeterli görmüyoruz'' karşılığını verdi.

Babacan, ''(Düşük maliyetle borçlanmak) O da bir miktar faktör olabilir ama başka şeyler de var; Türkiye'nin bütçe açığının düşük oluşu, Türkiye'nin bankacılık sisteminin sağlam oluşu, bizim son açıkladığımız orta vadeli program gibi... Zaten biliyorsunuz kredi notu artışı orta vadeli programı açıkladıktan hemen sonra oldu. 2009'da da öyle olmuştu hatırlarsanız. Hatta Orta Vadeli Programı açıkladık, ertesi gün hemen bir upgrade (not artırımı) geldi ve daha sonra birkaç kuruluş daha not yükseltti. Dolayısıyla bu orta vadeli programların güvenilir bir şekilde hazırlanması ve aklı başında iç tutarlılığı olan programlar oluşu çok şey fark ettiriyor'' ifadelerini kullandı. 

Dünyada özellikle son aylarda ekonomi ve finans piyasalarında sıklıkla konuşulan ülkeler arası ''kur savaşlarına'' ilişkin değerlendirmeleri sorulan Babacan, bir ülkenin rekabet gücünü oluşturan pek çok faktör olduğunu, kurun bunlardan sadece bir tanesi ama herşey olmadığını belirterek, rekabet gücünü artırabilmek için hala yapısal reformlara devam etme zorunluluğu olduğunu kaydetti.

''Yapısal reformlar derken Türkiye'de iş yapma kolaylığı, şirketler için, yatırımcılar için, girişimciler için Türkiye'yi daha kolay bir ülke haline getirmek çok çok önemli'' diyen Ali Babacan, işgücü piyasasındaki reformların önemine de dikkat çekti.

Ekonomi için kur önemli bir faktör olmasına karşın, piyasa için tek belirleyici olmadığını vurgulayan Babacan, şöyle konuştu:

''Kur özellikle piyasada belirlenen bir kursa, dolaylı tedbirlerle kuru etkileyebilmek o kadar kolay değil... Dolayısıyla burada istikrar önemli... Türkiye gelişmekte olan ülkeler içinde döviz kurlarında en istikrarlı ülke diyebilirim şu anda, oynaklık azalmış durumda... O da tabii Merkez Bankası'nın son iki yıldır uyguladığı yenilikçi para politikasının önemli bir sonucu... Gelişmekte olan pek çok ülkede çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Bugün Brezilya'yı, Meksika'yı, Kore'yi izliyor musunuz bilmiyorum.

Çözüm illa kurda değil, tabii kur da bir faktördür bunu da kabul edelim ama başka konulara da eğilmemiz lazım. Ev ödevlerimizi de yapmamız lazım. Bizim Merkez Bankamız ilk defa kur, reel kur endeksi konusunda bazı rakamlar ifade etti. Bunu önemli görmek lazım. Normalde serbest kur rejiminde pek yapılmaması gereken bir şey... Dünyanın konjonktürü zor bir konjonktür, bakmayın aslında biz çok şükür iyi yönetiyoruz da Allah'tan fazla hissetmiyoruz. Zor bir konjonktür. Piyasalarda yönsüzlük de olabiliyor. Bazen piyasa oyuncularının gerçekten kafası karışabiliyor. Sinyalleri algılamakta zorluk çekebiliyorlar. Çok şey aynı anda değişiyor. Dolayısıyla bu kadar herşeyin her an değişebileceği bir ortamda merkez bankasının bazı endikasyonlar vermesi belki bugün için doğru... Ama ilelebet bunun devam etmesi mümkün değil. Eğer dünya serbest, açık bir ekonomiyse 'Ben kur için şu kuru garanti veriyorum' deyip de o garantiyi tutturabilen merkez bankası dünyada yok. Er ya da geç piyasa bunu test ediyor. Asıl o kuru oluşturan dinamikler, kuru nereye doğru itiyorsa, er ya da geç oraya doğru gidiyor. Dolayısıyla bizim aslında temellere dikkat etmemiz lazım ki istikrarı koruyabilelim''