BIST 10.400
DOLAR 32,23
EURO 34,95
ALTIN 2.412,19
HABER /  GÜNCEL

Atatürk ''Tosca'' eşliğinde anılacak

Atatürk, askeri ataşe olarak genç yaşta gittiği Bulgaristan'da sevdiği, her bölümünü ezbere bildiği ve kimi zaman gözyaşları içinde dinlediği ''Tosca'' eşliğinde anılacak.

Abone ol

Ankara Devlet Opera ve Balesi (ADOB), Ata'nın ebediyete intikalinin 67. yıldönümü olan 10 Kasım'da, Ulu Önder için en sevdiği operanın konser versiyonunu seslendirecek. Orkestrayı Bujor Hoinic'in yöneteceği konserde, ADOB Korosu, Şef Emil Minev'in yönetiminde sahne alacak. Baş karakter ''Florica Tosca''yı Nilgün Akkerman'ın seslendireceği konserde, İhsan Ekber, Mithat Karakelle, Suat Arıkan, Sabri Karabudak, Cem Akyüz ve Levent Akev izleyici karşısına çıkacak. Yapıt, iki bölümden oluşuyor. Devlet Opera ve Balesi Başrejisörü Gürçil Çeliktaş, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, Ata'nın Bulgaristan'da henüz genç bir askeri ataşe iken gittiği operada ''Tosca'' operasını sevdiğini söyledi. Atatürk'ün, bu yapıtı her dinleyişinde duygulandığını anlatan Çeliktaş, ''İlk Türk operası 'Özsoy' da Atatürk'ün direktifiyle yazılmıştır. Hatta, Ata kimi zaman esere olumlu katkılarda da bulunmuştur. Atatürk, klasik müziğe gönül vermiş ve ülkede sevilip yaygınlaştırılması için çaba göstermiştir'' dedi. ATA VE ''TOSCA'' Atatürk'ün direktifiyle kurulan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın (CSO) sanatçılarından Enver Kapelman'ın anılarından da Ata ile ''Tosca'' arasındaki bağı anlamak mümkün. Kapelman, Atatürk'ün en çok halk müziğinden, oyun havaları ve operetlerden hoşlandığını anılarında şöyle aktarıyor: ''Atatürk'ün en çok sevdiği parçaların başında 'Tosca' gelirdi. Mustafa Kemal, genç bir ataşe olarak bulunduğu Bulgaristan'da devamlı olarak operaya giderdi. O sırada 'Tosca'da oynayan sopranoya hayrandı. Aradan geçen yıllar, bu sevgiyi unutturmamıştı. Akşamları O'na defalarca 'Tosca'dan parçalar çalardım...'' ''ÜÇ GECE KENDİSİNE MÜZİK YAPTIK'' 9 Kasım 1963 Cumartesi gecesi Ankara Radyosu'nda Nevin Uluçam'ın Devlet Konservatuarı öğretmenlerinden Prof. Dr. Necdet Remzi Atak ile söyleşisi de Ata'nın ''Tosca'' operasına tutkusunu gözler önüne seriyor. Atatürk'ün huzurunda çok konser verdiğini belirten Atak, Ulu Önder ile takvimler 29 Ocak 1926 tarihini gösterirken ve kendisi 15, kız kardeşi Ferhunde 16 yaşındayken bir konser için geldikleri Ankara'da ilk defa karşılaştıklarını anlatıyor. O tarihlerde Ankara'da konser verebilmek için piyano bulunamadığını ifade eden Atak, bu anısını, ''Sonunda Köşk'ten getirdiler. Konser, o zamanki TBMM Başkanı Kazım Özalp'ın gözetimindeydi. Atatürk oradaydı. Konserden sonra bizi Köşk'e çağırdı. Ankara'da 3 gece kaldık. Üç gece de kendisine müzik yaptık'' diye aktarıyor. ''GÖZLERİNDEN SİCİM GİBİ YAŞLAR AKIYORDU'' 1934-1935 yıllarında Köşk'te Atatürk'ün ''çok içli bir akşamında'' bir araya geldiklerini ve kendilerine '''Tosca'' operasını Avrupa'da hangi koşullar altında dinlediğinden, o zamanki dünya durumundan, kuşkularından, zevklerinden uzun uzun bahsettiğini belirten Atak, bu anısını şöyle aktarıyor: ''Bir şeye içleniyordu. Çok içleniyordu ve çok içli bir akşamdı. 'Tosca' operasından Çavadarossi'nin ünlü aryasını birçok kez benden istemiş olduğu için hazırlıklıydım. Hatta bir yanlış yapmayayım diye aryanın notalarını bile yazmıştım ve cebimde bulunduruyordum. O gece de biliyordum ki sıra tekrar Tosca'ya gelecek. Adeta bekliyordum. Nihayet bana döndü: 'Çal bakalım şu Tosca'yı' dedi. Ben notayı çıkarttım; 'Hayır hayır... Öyle değil, notayı bırak, notasız çal' dedi. Notayı bıraktım, gözlerimi kapadım, konsantre oldum, başladım çalmaya... Bir iki nota çalmıştım ki; 'Hayır hayır, olmadı, bana dön, bana çal, benim gözlerime bak öyle çal' dedi. Kendisine döndüm. Masada oturuyordu. O'na dönerek çalmaya başladım: 'Gene olmadı, bana daha yaklaş' dedi. Yaklaştım, çok yaklaştım. Belliydi ki çok uzak bir anısının içine gömülmek istiyor ve içinden çok eski zamanlara ait bir şeyler taşıyor, fışkırıyor, fışkırıyordu. En sonunda, 'Kemanın sapını omzuma dayayacaksın ve öyle çalacaksın' dedi. Bir an için gözünüzün önüne getirin, tarihimizde yaşamış, yaşayacak en büyük Türk, bir sanatçıya 'Kemanının sapını omzuna daya ve o vaziyette en sevdiğim melodiyi çal' diyor. Ben artık ibadet eder gibi, huşu içinde Çavadarossi'nin aryasını çalmaya başladım. Atatürk, gözleri kapalı, biraz madeni ahenkli, biraz kısık, çok tatlı, çok manalı sesiyle melodiyi söylerken gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. Aryayı belki on beş kez tekrarladım...''