BIST 10.471
DOLAR 32,84
EURO 35,21
ALTIN 2.452,12
HABER /  GÜNCEL

Ardıç'ın ağzını bozan olay!

Akşam Gazetesi yazarlarından Engin Ardıç, yazısının başlangıcında medya hakkında ağıza alınmayacak kelimeler kullanmakta. Ardıç'ın ağzını bozan ne olabilir. İşte cevabı:

Abone ol

Akşam yazarlarından Engin Ardıç Türk medyası hakkında ağır sözcükler kullanmakta. Peki Ardıç'ı bu kadar fazla sinirlendiren olay ne olabilir. Ardıç, adlı köşe yazısında bakalım neler yazıyor:


Histeri, daha çok kadınlarda rastlanan bir sinir hastalığı türüdür. Fransızca okunuşunda, başındaki 'h' harfi sessiz olduğu için 'isteri' şeklinde söylenir. Dolayısıyla, Türkiye'de akılları apış aralarında olan bazı çemişler bunun 'istemek' fiilinden türetildiğini sanırlar ve içleri gıcıklanır, pipileri kalkar: 'Kadın isterik, yani istiyor, verecek abi!'

Histeri hastalığına bir de Türk basınında sıkça rastlanır.

Örneğin, Manchester United'ın yedek takımına üç gol atan ve gene de elenmekten kurtulamayan Fenerbahçe için koparılan gürültü ve bir hafta geçmeden Galatasaray maçında tel tel dökülecek olan Tuncay'ın milli kahraman ilan edilmesi, Türk basınına özgü bir eşşoğlueşşekliktir.

Gecekondu kahvehanelerinde gazete okuyanları gıdıklayıp para kazanma amacına yönelik bu histeri fırtınası, hükümete köpeklik etmek amacına dönünce histeri de elbette siyasi bir kimlik kazanır.

'17 Aralık yaygarasını' herhalde izlediniz.

Brüksel'den çıkan önemli sonuçlardan biri de Engin Ardıç'ın ahmak olduğunun tescil edilmesiydi...

Çünkü Ardıç, müzakerelere başlama kararının çıkacağını bilememiş, bunun bizim istediğimiz gibi 2005 yılının ilkbaharı değil sonbaharı olacağını görememişti. Üstelik 'adamlar Güney Kıbrıs'ı tanımamızı şart koşacaklar' lafını poposundan uydurmuştu.

Yoktu böyle bir şey! Dünya durdukça durası başbakanımız sert çıkışlar yapıyor, ödün vermeyeceğini ısrarla belirtiyor, gavurun ümüğünü iman gücüyle sıkıp kefereyi ıhtırıyor ve meseleyi bitiriyordu!

Bunu böyle satarsak, basın da şirin görünürdü başbakanın gözüne.

Aynı başbakan, arkadaşı Berlusconi'nin belki de bilerek ağzından kaçırdığına göre 'tanıyacağız, bize biraz zaman verin' demiş.

Bu işlerden hiç mi hiç anlamayan ve münevver bile olmayan Engin Ardıç da size bazı saçmalıklarını yeniden aktarsın:

Bir yere girmiş değiliz. 'Müzakerelerin' ucu açıktır ve en erken 2014 yılında bitecektir.

Dolayısıyla girersek en erken 2015'te girebiliriz (bu 2025'e de sarkabilir, hiçbir güvencesi yok)...

Ayrıca son anda bile bizi reddetme haklarını saklı tutuyorlar.

Bunu politikacıları göze alamazsa, referanduma giderek kendi seçmenlerine, halklarına yaptırabilirler.

Bir tek ülke bile reddetse bu iş yatar.

Kıbrıs'tan ordumuzu çekmeden Avrupa Birliği'ne giremeyiz.

'Emeğin serbest dolaşım hakkını' bize tanımayacaklar, yani Almanya'da iş bulamayacaksınız. Bu tavizi çoktan verdik ama basının hükümete köpeklik eden kesimi bunu sizden ısrarla saklıyor.

Üstelik şimdi bir de 'gezginin bile serbest dolaşamama' tehlikesi ortaya çıktı, yani turist vizesi de kalkmayabilir!

'Tam üyelik' yerine 'imtiyazlı ortaklık' gibi fiyakalı bir terim ardında gizlenen 'ikinci, hatta üçüncü sınıf yan üyelik' ihtimali de, aba altından sopa gibi gösteriliyor ve yedekte tutuluyor.

Bu durumda girseniz ne olacak girmeseniz ne olacak yahu?

Bilemem. Benim asıl merak ettiğim şu: Müzakerelerin başlamasına daha tam dokuz buçuk ay var! Yarattığınız bu histeri krizini yorulmadan, usanmadan ve aynı ivmeyi koruyarak nasıl sürdürebileceksiniz acaba, görelim bakalım.

Ondan sonra da müzakerelerin bitmesine tam dokuz yıl kalıyor ve müzakere de her gün aynı şiddette yapılmaz, ne yazacaksınız?

Tabii ki Fenerbahçe.

Son dakika notları

Karşılıklı varılan ve 'diplomatik inceliklerle' metinlere yansıtılan tavizler, temel gerçeği değiştirmiyor...

Bizim Güney Kıbrıs'ı 'tanımaz gibi yapıp dolaylı tanımamız', bunun zamana yayılması ve bunu 'karara paraf atarak' değil de 'sözle' söylemiş olmamız, Avrupa'nın dolaşım hakkımızı 'kalıcı olarak' değil de 'gerektiğinde' kısıtlayacak olması, 'imtiyazlı ortaklığın' Türkiye isterse gerçekleşmesi falan, ancak meslekten diplomatları ilgilendiren numaralardır.

İki taraf da yumuşamış ve görünürde 'bir orta yol' bulunmuştur, iki taraf da kendi kamuoylarına şirin görünecektir ama, dönüp yazıma baktım, tek kelimesini bile değiştirme gereği bulamadım!
YAZI:AKŞAM