Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Ortadoğu’nun altı cehennem, üstü ölü taklidi yapan diplomasi. Ve şimdi o taklidin maskesi yırtıldı. İsrail ve İran’ın karşılıklı füze yağmurları, gökyüzünde değil kalplerin ortasında patlıyor artık. Oyun kurucular maskeli, ama darbeler sahici. Bu yazı, yaşananların perdesini aralayan bir çığlık, susan dillerin yerine yazılmış bir hakikat notasıdır.
Bir Tetik, Bin Ateş: Savaşın Seyri
Geçtiğimiz cuma gecesi, saat 02.00 civarında başlayan bir İsrail saldırısı, yalnızca İran’ın nükleer altyapısını hedef almadı; aynı zamanda bölgedeki dengelerin köküne dinamit koydu. İsrail uçakları, İsfahan, Natanz ve birkaç gizli askeri tesisi hedef aldı. Devrim Muhafızları’nın üst düzey isimleri öldürüldü. İran halkı bir gece vakti sirenlerle uyandı; ama bu ilk defa değildi, belki de son da olmayacak.
Cevap gecikmedi. İran, “Gerçek Vaat 3” adını verdiği misilleme operasyonuyla 400’e yakın balistik füze ve sayısız drone gönderdi İsrail’e. Tel Aviv, Hayfa, Kudüs ve Negev hattı alarm verdi. Bazı füzeler Demir Kubbe tarafından etkisiz hale getirildi ama birçoğu isabet etti. İsrail’in kalbine doğru inen bu çelik yumruk, sadece bir askeri hamle değil, bir mesajdı:
“Artık size korku satılmayacak.”
Şahsen bu darbeden memnuniyet duyduğumu gizleyemem. Çünkü bu, adalet terazisinin en azından bir kefesinin kıpırdadığı nadir anlardan biriydi. “Müstehak” dedik, “Meşru” dedik. Binlerce Filistinliyi katleden, çocukları esir kamplarına dolduran, Mescid-i Aksa’yı postallarla kirleten bir rejimin canı yanıyorsa, bu adalete dair umutlarımızın halen diri olduğunu gösterir.
Amerika Ne Yapacak? Ateşi Körükler mi, Söndürür mü?
Peki Amerika? O yılan sessizliğiyle pusuda. Şu ana kadar doğrudan
müdahil olmadı. Lakin uçak gemileri Doğu Akdeniz’e yanaştı,
Katar’daki üslerde personel artışı yapıldı. Diplomasi mesajları
göndermeye devam ederken, Pentagon’un başka diller konuştuğu
aşikâr.
Eğer ABD bu savaşa doğrudan girerse, o zaman artık mesele İsrail-İran gerilimi olmaktan çıkar. Yemen’den Hizbullah’a, Pakistan’dan Türkiye’ye kadar uzanan bir yangın hattı oluşur. Çünkü bu bölge, düşmanın değil dostun bile dikkatle seçilmesi gereken bir sabır sınavıdır.
Ama şimdilik Washington, İsrail’i ayakta tutacak kadar destek, ama İran’la savaşa girmeyecek kadar mesafe politikası izliyor. Hani “ateşe su dökmeyip, benzin getirmeyen” bir kibir. Ama herkes biliyor ki, bu savaşın daha büyüğü, bir taşla birkaç ülke devrildiğinde başlayacak.
İran’ın Yeni Stratejisi Ne Söylüyor?
İran, artık vekil güçleriyle değil doğrudan kendisiyle sahada. Her
ne kadar füzeleriyle ‘tam’ bir cevap vermese de bu, Tahran’ın
özgüven eşiğini aştığını ve artık “caydırıcı aktör” olmak
istediğini gösteriyor. 400 füze gönderip arkasında sapasağlam duran
bir İran, Arap dünyasına ve Asya’ya “Batı’dan korkmayın” mesajı
verdi.
Aynı zamanda bu doğrudanlık, Çin ve Rusya’nın bölgedeki gölge
desteğini de ortaya koyuyor. İran’ın attığı adım, sadece askeri
değil, jeostratejik ve psikolojik bir meydan okumadır.
İsrail’in Psikolojik Sınırı Aşıldı mı?
İsrail ilk defa kendi topraklarında bu ölçekte bir saldırıya maruz kaldı. Tel Aviv sığınaklarda, Kudüs karanlıkta, halk ise panikteydi. Demir Kubbe artık bir “mutlak güvenlik” hissi veremiyor. İsrail’in en büyük kaybı bu: dokunulmazlık imajı. Ve bu imaj, sadece bir kez kırılır.
Şimdi İsrail’in psikolojik eşiği aşıldı. Rejimin iç bütünlüğü, Netanyahu’nun otoritesi, Mossad’ın “yenilmezliği” sorgulanır hâle geldi.
Türkiye Bu Krizde Nerede Durmalı?
Türkiye şu an akıllı bir denge siyaseti yürütüyor. Ne İran’a tam destek veriyor, ne de İsrail’le yakın duruyor. Bu pozisyon kıymetlidir çünkü:
• Türkiye, insani diplomasiyle Filistin için bir umut kapısıdır.
• Enerji koridorlarının kavşağında olması sebebiyle, güvenlik dengelerinde merkezi roloynar.
• Savaş büyürse, Türkiye mülteci akını, sınır tehditleri ve ekonomik dalgalanmalara doğrudan maruz kalır.
Bu yüzden Türkiye’nin “taraf” değil, “denge ve inisiyatif” hattında kalması; barış masası kurulduğunda ise o masanın baş köşesinde oturması şarttır.
Jeopolitik Derinlik ve Stratejik Öngörüler
Bu çatışmanın görünen kısmı sadece füze ve misillemelerden ibaret değil. Altında üç ana fay hattı var:
1. Enerji ve Boğazlar:
İran’ın Hürmüz Boğazı tehdidi ve İsrail’in doğalgaz yataklarını Akdeniz’e açma çabası çakışıyor. İran, Hürmüz’ü kapatırsa Avrupa enerji krizine girer; kazanan Çin ve Rusya olur.
2. Körfez’in Sessizliği:
Suudi Arabistan ve BAE sessiz ama tedirgin. İran’ın bölgesel gücü artarsa, İsrail’le normalleşme süreçleri sarsılabilir.
3. Yeni Bloklaşmalar:
İran-Suriye-Lübnan hattı güç kazanırken, İsrail yalnızlaşıyor. Çin-Rusya bu bloğu büyütmek için fırsat kolluyor.
Stratejik Senaryo: Savaş Nasıl Gelişir?
Önümüzdeki aylar için şu dört aşamalı senaryo mümkün:
1. Füze savaşlarının haftalara yayılması
2. ABD’nin sınırlı veya vekil üzerinden savaşa dahil olması
3. Ekonomik-siber sabotajların devreye girmesi
4. Büyük müzakere süreci (İsrail’in zayıfladığı bir konjonktürde)
Bu senaryoların sonunda İsrail’in yalnızlaşması, İran’ın bölgesel meşruiyet kazanması ve Türkiye’nin arabulucu rolü kaçınılmaz görünmektedir.
Nihayetinde bütün veriler gösteriyor ki, bu çatışma kısa vadede sönse bile uzun vadede bir “sessiz yıkım süreci” başlatacak. Diplomasi hâlâ oyuncak gibi, küresel irade hâlâ kayıp. Ama bu savaş, Batı’nın çizdiği haritaları ilk defa titretiyor.
Bu savaşın kazananı olmaz. Ama dik duranın itibarı kalır. İran, yaptığı hamleyle “eyvah Amerika gelir” korkusunu yıktı. Bu psikolojik bariyer kırıldı. Artık mazlum coğrafyalar için örnek alınacak bir duruş doğdu.
Ve unutmayalım:
“Bugün İran sustuğunda, yarın bize sus diyecekler.”
Bu yüzden bu çatışmanın bizde uyandırması gereken şey, sadece siyasi değil, bölgesel bilinç ve ahlaki uyanıştır.
Bu savaşın görünmeyen yüzünde yeni bir harita çiziliyor. Ama bu defa kalem diplomatların değil, füzelerin elinde. Her füze bir cümle kuruyor:
“Sizi izliyorduk, şimdi sizi uyandırıyoruz.”
Biz bu cümleleri sadece analiz etmeyelim. Bir kıyamet notası gibi okuyalım. Yeryüzünün hesabı devam ederken, göklerin gazabı kapıda. Biz hâlâ susarsak, bir gün kendi şehirlerimizin üzerine düşen o sessizlik füzelerinin sesiyle uyanacağız.
Ve işte o zaman, bu yazılar tarihe değil, bize ithaf edilmiş olacak.
Selâmetle..