Çağımızın en büyük çıkmazı
teknoloji değil; teknolojiyi anlamlandırma sancısı…
Bir yanda yapay zekânın işimizi, sanatımızı, hatta insanlığımızı
elimizden alacağına dair korku; diğer yanda dünyayı baştan aşağı
değiştirecek dev bir imkân. Biz bu iki uç arasında savrulurken en
büyük tehlike aslında “bana ne” diyerek olanı biteni
uzaktan izlemek.
Böylesine tehlikeli bir dönemeçte, memleketin bağrından bir isim
bu meseleyi dert edinmiş durumda:
Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın.
Sadece bir hekim değil;
bir mütefekkir, bir fikir işçisi, bir vicdan ve akıl adamı.
Yapay zekâyı yalnızca mühendislik olarak değil,
insanın varlığı, ahlâkı, zihni ve toplum düzeniyle beraber ele
alıyor.
Bu yüzden Türkiye’de bu konuyu böylesine derinlikte konuşabilen
nadir kişilerden biri.
Geçtiğimiz aylarda TBMM’de verdiği kapsamlı konferansında,
Türkiye’de ve dünyada bir ilk olacak Yapay Zekâ Üniversitesi
fikrini detaylarıyla anlattı.
Üniversitenin sadece isim olarak değil, iç mimarisiyle,
fakülteleriyle, müfredatıyla,
tam bir gelecek tasarımı olması gerektiğini vurguladı.
Ve kurulması gereken fakülteleri şöyle sıraladı:
• Dijital Mühendislik Fakültesi
• Veri Mühendisliği Fakültesi
• Siber Güvenlik Mühendisliği
• Yazılım Mühendisliği
• Nano-Nöro-Kuanto-Biyoloji Fakültesi
• Neuro Science – Beyin ve Sinir Bilimleri
Fakültesi
• Kuantum Mühendisliği Fakültesi
• Transhümanizm Fakültesi
• Beyin Mühendisliği Fakültesi
• İnsan Mühendisliği (Hücre, Doku, Organ)
Fakültesi
• Nörobiyoloji Fakültesi
• Robotik Mühendisliği Fakültesi
Ve en önemlisi…
Hoca tüm bu fakültelerin müfredat omurgasını, ders mantığını,
bilimsel eksenini ve etik çerçevesini
“Homo Deyyus” adlı eserinde tek tek, ayrıntılı
biçimde kaleme almıştı.
Yani sadece konuşmakla kalmadı;
geleceğin üniversitesini kâğıt üzerinde değil, zihinlerde inşa
etti.
Tabi Üniversitenin kurulması zaman alacağından Aydın,
önderliğinde ilk adımı da atıldı hamdolsun.
Türkiye’deki bu büyük vizyonun fiili olarak ilk adımı ise
Anadolu’nun kalbinden, Diyarbakır’dan yükseldi:
Dicle Üniversitesi Yapay Zekâ Enstitüsü.
Bu enstitü, yalnızca bir akademik birim değil;
Türkiye’nin yapay zekâ serüveninde bir kırılma noktası.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu, teknoloji anlamında yepyeni bir çekim
merkezine dönüşüyor.
Birçok etkinlikte, Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın’ın gençlere yaptığı
uyarılar dikkat çekiyor:
Yapay zekânın tıptaki rolünden insan fıtratına etkilerine,
etik sınırlarından toplumsal dönüşüme kadar derin, kaynağı sağlam
ve zamanın ruhunu aşan konuşmalar…
Dünya bu hızla giderse, yapay zekâ er ya da geç kontrol dışına
çıkacak.
Bu bir ihtimal değil;
gidişatın matematiksel sonucu.
İsmail Hakkı Aydın’ın yıllardır söylediği çok kritik bir tespit
var:
“Yapay Zekâ Bakanlığı kurulmalı ve yapay zekâ mutlaka
devlet denetimine alınmalı.”
Hoca bunun için omurga modelleri, denetim sistemleri, etik
çerçeveler, yönetişim taslakları, algoritmik sınırlar
hazırladı.
Devlete sundu, kamuoyuna anlattı, mecliste dillendirdi.
Ve işte bütün bu fikirleri fiile dönüştüren ilk kıvılcım da
Dicle’de atıldı.
Bugün belki yeterince farkında değiliz.
Ama Türkiye bir gün yapay zekâ alanında büyük bir atılım
yaparsa,
dönüp bu günlere bakıldığında şu cümle çok anılacak:
“Her şey, Dicle’de kurulan o enstitüyle ve
İsmail Hakkı Aydın’ın ortaya koyduğu omurga önerileriyle
başladı.”
Bu enstitü bir başlangıçtır.
Bir yöneliştir.
Bir milattır.
Ve belki de insanlığın Matrix’e doğru savrulmasını
engelleyecek
Türkiye’nin en güçlü bilimsel sigortasıdır.