Avrupa Birliği’nin Ukrayna konusundaki ısrarı, gerçeklikten ne
denli kopmuş olduğunu açıkça gösteriyor. Savaş fiilen
kaybedilmişken, AB liderleri yenilgiyi kabul etmek yerine
çatışmanın ikinci perdesini hazırlamaya devam ediyor. ABD’nin
desteği olmadan bu savaşı kazanabileceklerine dair iddialar ise boş
bir özgüvenden ibaret. Peki ya başarısız olurlarsa? O zaman ateşkes
için yalvarmak zorunda mı kalacaklar?
Minsk Anlaşmalarının Gölgesinde Ukrayna
Tarihe baktığımızda, Almanya, Fransa, Ukrayna ve Rusya arasında
imzalanan Minsk 1 ve 2 anlaşmaları (2014-2015), Donbass bölgesinde
çatışmaları sona erdirmeyi ve bu bölgeye Ukrayna içinde özerklik
tanımayı amaçlıyordu. Ancak Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, Rusya
ile yakınlaşma vaatlerine rağmen, Kırım’ı geri alma ve Donbass’ı
kontrol altına alma hedefini sürdürdü. 2022’nin başında Donbass’a
yönelik bombardımanların yoğunlaşması, özellikle Donetsk’te ağır
sivil kayıplara neden oldu.
Dahası, eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve ABD’nin (Biden
Yönetimi) Zelensky’ye Rusya ile barış yapmaması yönünde baskı
yaptığı ortaya çıktı. Türkiye’de yapılan müzakerelerde ise,
Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçmesini öngören İstanbul
Bildirisi neredeyse kabul ediliyordu. Ancak Batı, Rusya’nın
çöküşünü amaçladığı için bu süreci rayından çıkardı.
Amerika’nın Çıkarları ve Avrupa’nın Yanılgısı
Donald Trump liderliğindeki yeni ABD yönetimi, kalıcı bir barış
anlaşması için girişimlerde bulunsa da, Ukrayna’nın uzlaşmaz tutumu
bu çabaları sekteye uğratıyor. ABD, barış için Avrupa’ya ihtiyaç
duymadığını söylese de bu açıkça yanıltıcı. Çatışmanın çözümü,
doğrudan Ukrayna ve Rusya arasında yapılacak bir anlaşmadan
geçiyor. Ancak Avrupa elitleri, Amerika’nın etkisi altında teslim
olmaktan kaçınıyor. Bu durum, Avrupa’nın II. Dünya Savaşı’ndan beri
sürdürdüğü Amerikan güdümündeki politikaların bir yansıması.
Avrupa’nın Yeniden Silahlanma Planı: Tehlikeli Bir
Macera
AB’nin “Yeniden Silahlanma” planı, pratikte Rusya’ya karşı bir
savaş ilanı anlamına geliyor. Avrupa liderleri, iki dünya savaşında
yaşanan trajedileri unutmuş gibi görünüyor. Amerika, geçmişte
olduğu gibi bir kez daha Avrupa’yı “kurtarmak” zorunda kalabilir
mi? Yoksa bu kez Avrupa, kendi hatalarının bedelini ağır bir
şekilde mi ödeyecek?
Amerika’nın 1945’ten bu yana her büyük çatışmada Avrupa’yı ateşe
attığı bir gerçek. Afganistan, Libya, Irak ve Suriye’de yaşanan
yıkımların ardından milyonlarca mülteci Avrupa’ya akın etti. ABD
ise ellerini yıkayıp kenara çekildi. Bugün iflasın eşiğinde olan
Amerika, iç sorunlarla boğuşurken, süper güç statüsünü koruma
çabasında. “Önce Amerika” ve “Amerika’yı Yeniden Harika Yap”
sloganları bu hedeften sapmadığını gösteriyor.
Avrupa’nın Savaş Hazırlıkları ve Halkın
Tepkisi
Avrupa, vatandaşlarını 2022’den beri Rusya ile olası bir savaşa
hazırlıyor. Hollanda gibi zengin ülkeler savaş ekonomisine geçiş
yaparken, Almanya ve Fransa’da savunma harcamaları artıyor. Ancak
Avrupa halkı bu savaşa ne kadar hazır? Almanya’daki son seçimlerde,
Rusya ile barıştan yana olan partilere olan destek, savaş karşıtı
bir dalganın habercisi. Alternatif medya kaynakları, halkın büyük
bir kısmının savaşmaya karşı olduğunu gösteriyor. Ancak ana akım
medya bu muhalefeti ya görmezden geliyor ya da sansürlüyor.
Avrupa’yı Kaosa Sürükleyen Seçkinler
Avrupa Birliği liderleri arasında, Ursula von der Leyen ve Mark
Rutte gibi isimler, savaşı körükleyen söylemleriyle dikkat çekiyor.
Bu liderlerin pervasız tutumları, Avrupa’yı daha büyük bir kaosa
sürükleme riski taşıyor. Dünya Ekonomik Forumu tarafından “gelecek
vaat eden liderler” olarak yetiştirilen bu isimler, halkın
çıkarlarını değil, küresel güçlerin ajandasını takip ediyor.
Avrupa’nın Kendini Bulma Çabası
Avrupa’nın Amerika’nın gölgesinden çıkma çabası, onu tehlikeli
bir yola sürüklüyor. Geçmişte yaşanan savaşların yıkıcı etkilerini
unutan Avrupalı elitler, halkın savaş karşıtı tutumunu hiçe sayarak
silahlanma yarışına giriyor. Türkiye açısından bakıldığında ise bu
süreç, bölgesel dengeleri alt üst edebilecek ve daha geniş bir
çatışmayı tetikleyebilecek riskler barındırıyor. Türkiye’nin hem
NATO üyesi olarak Batı ile olan ilişkilerini hem de Rusya ile
kurduğu denge politikasını dikkatlice yürütmesi gerekiyor. Zira
Avrupa’nın savaş çığırtkanlığı, Türkiye’yi de zorlu bir karar
sürecine itebilir.
Selâmetle..