Birlik, beraberlik, kardeşlik ve
dayanışma ruhunun zirvesi olması gereken bayramlarda siyaset
yapacak değiliz.
Tevfik Fikret, “Haluk’un Bayramı”
adlı şiirinde oğlu Haluk ile yetim ve öksüz çocukların bayramını
kıyaslar ve “Meserret çocukların, yalnız çocukların payıdır”
der.
Meserretin yalnızca
çocukların payı olduğu ve Gazzeli çocukların meserretten uzak
kaldığı şu günlerde ne yazsak boş.
Onun için bugün aforizma
niteliğinde bayramlık bir anımı paylaşmak istedim.
Uzun yıllar
önceydi...
Sakarya’nın şirin, şirin olduğu
kadar da meşhur bir ilçesinde çalışıyordum.
Göreve başladığımın ilk
günleriydi.
Çarşıya, pazara çıktığımda dikkatimi
hep bir genç çekiyordu.
Ayakkabı boyacılığı yapan kendi
halinde bir genç, sürekli karşıma çıkıyordu.
Genci ilginç kılan ne boynunda
taşıdığı lostrası ne de lakayt tavırlarıydı.
Enteresan hale getiren boya
sandığının üzerindeki büyükçe resimdi.
Kardeşimiz adeta reklam
yapıyordu.
Bir bakıma suçu ve suçluyu
övüyordu.
O zamanlar suç örgütü lideri
olmaktan hükümlü, şimdilerde Dubai’de mukim Sedat Peker’in büyükçe
bir posteriydi bu.
İnsanların gözüne gözüne soktuğu
fotoğrafa, polis niye müdahale etmez diye hep
düşünmüştüm.
Aradan epey bir müddet geçmişti ki,
Bursa’dan arkadaşım ziyaretime gelmişti.
Ziyaretçiyi ağırlamak ve şehir turu
attırmak farz.
Arkadaşla şehrin meşhur kafesine
gittik.
Tam siparişleri verecektik ki, bizim
boyacı gelmez mi!
“Boyayım mı abi?” diye, bize
yaklaştı.
Arkadaşım da sandıktaki resmi
görünce haliyle şaşırdı.
Çok meraklı olduğundan hemen
boyacıya atıldı:
-Sen böyle nasıl geziyorsun;
polisten, jandarmadan korkmuyor musun?
Boyacı:
- Abi, ben bir tek imamdan
korkarım.
Ben, “Galiba, zamane imamlarından
şekvacı” diye düşündüm.
Tanımadığım, bilmediğim insanlarla
polemiğe girmeyi pek sevmem.
Tanısın, tanımasın herkesle
tartışmaya girmekten çekinmeyen arkadaşımın merakı
depreşmişti.
Arkadaş:
-İmamdan niye
korkuyorsun?
Boyacı:
-Polis, jandarma götürse bırakır da
abi; imam götürürse bırakmaz!
Gencin cevabı sonrasında ikimizde
dumura uğramıştık.
Cevaptan sonra çocuk, ağır adımlarla
masamızdan uzaklaştı.
Arkasından ağzımız açık
bakakaldık.
Garsonun “Ne alırsınız abi?
sorusuyla kendimize gelebildik.
Sadece “Soğuk su”
diyebildik.
Boyacının “Polis, jandarma
götürse bırakır; imam götürürse bırakmaz abi!” veciz sözü, adalete
bakışını özetliyordu.
Nereden baktığınıza bağlı olarak hem
güveni hem de güvensizliği gösterebilmesi açısından önemli ve
değişken bir bakış.
Bendeniz de ABD’de tutuklanan
Türk öğrenci üzerinden polis, jandarma ve yargı sistemimizi
değerlendirmek isterim.
Rümeysa Öztürk isimli kardeşimiz,
İsrail soykırımını telin ettiği için ABD Göçmenlik ve Gümrük
Muhafaza (ICE) görevlileri tarafından tutuklandı.
Tutuklanma görüntüleri medyamızda
geniş yer buldu.
Rümeysa, evinden ya da yurttan
çıktığında önünü siyah kıyafetli biri kesiyor. Kardeşimize aniden
saldırıyor, önce bileklerini tutuyor; hemen arkasında iki kişi daha
beliriyor. Öndeki elinden cep telefonunu alırken arkasındaki iki
kişi kızcağıza ters kelepçe takıyor. Üç görevli kardeşimizi etkisiz
hale getirirken, diğer üç kişi de çevre emniyeti alıyor. Bir
savunmasız kadını altı kişi çembere alıyor.
Başka bir olay da cezaevinde
geçiyor. Gardiyanlar yaşlı bir mahkuma dayak atıyorlar. Darp sonucu
sağlık sorunu yaşayan mahkum, tıbbi tedaviye eriştirilmediği için
yedinci günün sonunda ölüyor.
Bu ibretlik olaylar, ABD polis ve
yargısının savunmasız insanlara bile muamelesini göstermesi
bakımından dikkate değer. ABD polisi ve yargısının gaddarlığı ve
zalimliğini görünce insan; polisimize, askerimize ve yargımıza dua
ediyor.
Türkiye suçlular için nimet
nimet!