AŞK MI CİNAYET Mİ?

Aşk toplumda bilinenin aksine ruhsal açıdan sağlıklılığın ve olgunluğun bir tezahürüdür. İçerisinde adanmışlık, korkusuzluk, sahiplenme, bağlılık, beğenme, hayranlık, özgüven ve tabi empati gibi pek çok kavramı barındırır. Yalnızca bu kavramlarla ilgili bir derdi olmayan kişilerin gerçekten aşık olabilmeleri ya da aşkı anlayabilmeleri mümkündür.

Ege Ebrar ÖNÜR egebrar@gmail.com

Aşk saçını süpürge etme, ömrünü feda etme, uğruna ölme ya da öldürme gibi sapkın bir şey değildir. Gerçek ve sağlıklı bir aşk ilişkisi iki kişi arasında karşılıklı istek ve de ilişki ile kurulabilir.

Bir ilişki olmadan hissedilen güçlü duygular aşk olarak adlandırılsa da bunlar yalnızca kişinin kendisini ruhsal açıdan eksik hissettiği ve eksikliklerini bir başkasından aldıkları ile doldurabileceğine inandığı bir yanılsamanın kendisidir. Bu durum sadece bir nesneye duyulan ihtiyaçtan ibarettir. Karşı tarafın varlığının, arzularının ve beklentilerinin hiç bir önemi  olmadan kişinin yalnızca kendi istek ve ihtiyaçlarına odaklandığı bir durumla karakterizedir. Oysaki az önce de belirtmiş olduğum gibi karşılıklılık ilişkisi elzemdir. Aksi taktirde böylesi bir ilişki örüntüsünü sürdürmek yalnızca saplantıdan ibarettir. Bu sebeple de kimi durumların tanımlanması için “saplantılı aşk” ya da “saplantılı aşık” terimleri kullanılır. Böyle bir tanımlamanın sakıncalı olması normalize etmeye yatkınlığı ile ilişkilendirilebilir. Çünkü aşkın yapısı itibariyle saplantı gibi yıkıcı bir kavramla yan yana gelmesi pek de mümkün değildir.

Saplantı denilen takıntı aynı zamanda zorlantıyı da beraberinde getirir. Obsesif kişilerde gördüğümüz sıkça adını duyduğumuz OKB yani Obsesif Kompulsif Bozukluğu da bir takıntı-zorlantı bozukluğudur. Kişi zihnine gelen düşünceleri (obsesyon) engelleyemez, erteleyemez ve tekrarlayıcı şekillerde eyleme vurarak (kompulsiyon) bir çeşit  rahatlama hissine ulaşır. Burada var olan şey engellenemez, ızdırap verici bir düşünceyi yatıştırmak ve zihinden bir süreliğine de olsa uzaklaştırmak için yaratılan bir ritüeldir. Saplantılı bir durum söz konusu olduğunda zihinde var olan gereklilik cümleleri yerine getirilmezse bütün bedeni tamamiyle bir huzursuzluk kaplar. “Şayet o kişi olursa tamamlanmış olacağım, annemin ya da babamın bana verdiklerini ondan alacağım, beni severse ve isterse dünyanın en mutlu insanı ben olacağım” gibi düşünceler beraberinde de "beni sevmeli, bana değer vermeli, beni mutlu etmeli” gibi düşünceleri getirir. İstek ve beklentilerinin karşılanması ile tamamlanacağını düşünen kişi, arzulananı elde edemediğinde derin bir hüsrana uğrar, yaşadığı hayal kırıklığı ve değersizlik hissi ile mücadele edemeyip beklentilerini bir sebepten karşılamayan üstelik de ona haksızlık eden nesneye zarar vererek yaşadığı acının bedelini ödetme çabası içine girer.

Bir dürtünün etkisizleştirilme çabası, kendiliğe veya dış dünyaya çevrilmiş yıkıcılıktan geçer. Şayet arzularını karşılaması umulan ancak karşılığını sağlayamayan kişi yoksa o kişiye karşı duyulan arzular da yoktur. Kendi içerisinde var olan sesleri susturması bir hayli zor olan kişi için dışarıda olanı susturmak daha basit bir çözümdür.