Aşk saçını süpürge etme, ömrünü
feda etme, uğruna ölme ya da öldürme gibi sapkın bir şey değildir.
Gerçek ve sağlıklı bir aşk ilişkisi iki kişi arasında karşılıklı
istek ve de ilişki ile kurulabilir.
Bir ilişki olmadan hissedilen güçlü
duygular aşk olarak adlandırılsa da bunlar yalnızca kişinin
kendisini ruhsal açıdan eksik hissettiği ve eksikliklerini bir
başkasından aldıkları ile doldurabileceğine inandığı bir
yanılsamanın kendisidir. Bu durum sadece bir nesneye duyulan
ihtiyaçtan ibarettir. Karşı tarafın varlığının, arzularının ve
beklentilerinin hiç bir önemi olmadan kişinin yalnızca kendi
istek ve ihtiyaçlarına odaklandığı bir durumla karakterizedir.
Oysaki az önce de belirtmiş olduğum gibi karşılıklılık ilişkisi
elzemdir. Aksi taktirde böylesi bir ilişki örüntüsünü sürdürmek
yalnızca saplantıdan ibarettir. Bu sebeple de kimi durumların
tanımlanması için “saplantılı aşk” ya da “saplantılı aşık”
terimleri kullanılır. Böyle bir tanımlamanın sakıncalı olması
normalize etmeye yatkınlığı ile ilişkilendirilebilir. Çünkü aşkın
yapısı itibariyle saplantı gibi yıkıcı bir kavramla yan yana
gelmesi pek de mümkün değildir.
Saplantı denilen takıntı aynı
zamanda zorlantıyı da beraberinde getirir. Obsesif kişilerde
gördüğümüz sıkça adını duyduğumuz OKB yani Obsesif Kompulsif
Bozukluğu da bir takıntı-zorlantı bozukluğudur. Kişi zihnine gelen
düşünceleri (obsesyon) engelleyemez, erteleyemez ve tekrarlayıcı
şekillerde eyleme vurarak (kompulsiyon) bir çeşit rahatlama
hissine ulaşır. Burada var olan şey engellenemez, ızdırap verici
bir düşünceyi yatıştırmak ve zihinden bir süreliğine de olsa
uzaklaştırmak için yaratılan bir ritüeldir. Saplantılı bir durum
söz konusu olduğunda zihinde var olan gereklilik cümleleri yerine
getirilmezse bütün bedeni tamamiyle bir huzursuzluk kaplar. “Şayet
o kişi olursa tamamlanmış olacağım, annemin ya da babamın bana
verdiklerini ondan alacağım, beni severse ve isterse dünyanın en
mutlu insanı ben olacağım” gibi düşünceler beraberinde de "beni
sevmeli, bana değer vermeli, beni mutlu etmeli” gibi düşünceleri
getirir. İstek ve beklentilerinin karşılanması ile tamamlanacağını
düşünen kişi, arzulananı elde edemediğinde derin bir hüsrana uğrar,
yaşadığı hayal kırıklığı ve değersizlik hissi ile mücadele edemeyip
beklentilerini bir sebepten karşılamayan üstelik de ona haksızlık
eden nesneye zarar vererek yaşadığı acının bedelini ödetme çabası
içine girer.
Bir dürtünün etkisizleştirilme
çabası, kendiliğe veya dış dünyaya çevrilmiş yıkıcılıktan geçer.
Şayet arzularını karşılaması umulan ancak karşılığını sağlayamayan
kişi yoksa o kişiye karşı duyulan arzular da yoktur. Kendi
içerisinde var olan sesleri susturması bir hayli zor olan kişi için
dışarıda olanı susturmak daha basit bir çözümdür.