BIST 10.168
DOLAR 32,36
EURO 34,68
ALTIN 2.391,32
HABER /  SEÇİM

AK Parti 12 yılda sağlık alanında neler yaptı?

2015 genel seçimleri öncesi partilerin bugüne kadarki icraatlarına bakıldığında, AK Parti seçmeninin en çok dillendirdiği konu olan 'sağlık' alanında hükümet 12 yılda neelr yaptı? İşte cevabı...

Abone ol

İNTERNETHABER.COM- 7 Haziran seçimleri için 'sandığa' 6 gün kala, Al Jazeera 12 yıllık iktidarında AK Parti'nin yaptıklarını masaya yatırdı.

Seçim anketlerinde ve seçmen davranışına yönelik kamuoyu araştırmalarında AK Parti'ye sempati duyan seçmenin en hoşnut olduğu konulardan biri olan 'sağlık politikası' altında neler yapıldı, toplumu birebir ilgilendiren 'sağlık hizmetleri' AK Parti döneminde nasıl ilerledi? Seçmenler memnun mu? Ne istiyorlar?

Al Jazeera ekiplerinin Türkiye’nin bazı kentlerinde irtibata geçtiği seçmenlere 'AK Parti'nin sağlık politikaları'nı sordu.

İşte Al Jazeera'nin o gözlerimleri ve aldığı yanıtlar:

YER: İSTANBUL/ESENYURT

Gülsüm Ülker, üç çocuk annesi. En küçüğü dört aylık, en büyüğü de 11 yaşında. Eşiyle birlikte bebeklerinin aşısı için İstanbul Esenyurt’taki Mehterçeşme Aile Sağlığı Merkezi’ndeler.

Esenyurt, İstanbul’un en fazla göç alan ilçelerinden… 2014 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt sistemine göre nüfusu 700 bine dayanmış durumda. İstanbul’un üçüncü büyük ilçesi. Yılda yaklaşık 60 bin göç alıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2013 yılında yapılan ‘Seçilmiş Göstergelerle İstanbul’ araştırmasına göre Esenyurt nüfusunun yarısı ilkokul mezunu. Nüfusunun üçte biri de çocuk.
Ülker ailesi, orta sınıfı temsil eden bir aile. Sadece baba çalışıyor. Anne ev hanımı. Kendi ifadeleriyle ‘çok büyük hastalıklar’ olmadığı sürece hastaneye gitme ihtiyacı hissetmiyorlar. Daha çok çocukları için aile hekimine geliyorlar. Özellikle de kış mevsiminde. Bebeklerinin gelişimi de, aile hekimleri tarafından takip ediliyor.

1.20150601123206.jpg

"ESKİDEN HERKES KUYRUKTAYDI KİMSE OTURAMAZDI"

Coşkun Ülker tekstil işçisi. Herhangi bir sosyal güvencesi yok. Özel hastane onlar için lüks.
“Allah etmesin, hastaneye gitmiyoruz. Daha çok buraya geliyoruz. Bu sistemle hekime ulaşmada rahatladık, yani. Eskiden herkes kuyruktaydı, kimse oturamazdı. Bakın ben, işimden bir saatliğine izin aldım; çocuğun tüm muayene ve aşısı kısa sürede bitecek. Dolayısıyla işten de uzun süreli izin almamış olacağım ve benim açımdan sıkıntı olmayacak.”

"TÜRKİYE'NİN YÜZDE 71,2'Sİ SAĞLIK HİZMETLERİNDEN MEMNUN"

Ülker ailesi, tek değil. Türkiye’nin yüzde 71,2’si sağlık hizmetlerinden memnun. Bu oran, 2003 yılında yüzde 39’du. TÜİK’in 2014 yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre sağlık, halkın memnun olduğu kamu hizmetleri sıralamasında asayiş ve ulaştırmadan sonra üçüncü sırada.

2.20150601123218.jpg 

AİLE HEKİMİ BAŞINA DÜŞEN HASTA SAYISI 3600

Aile hekimi başına düşen hasta sayısı ortalama 3600. İstanbul'da 4000'i geçiyor.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROGRAMI

1920’lerde Refik Saydam ile başlayan Türkiye’nin sağlık politikaları açısından ele alındığında Sağlıkta Dönüşüm Programı, dördüncü önemli hamle olarak görülüyor.

Dönüşüm süreci aslında, 37 yıl öncesine uzanıyor. Temelleri 1978 yılında Alma Ata’da düzenlenen ‘Herkese Sağlık Hedefleri ve Stratejileri’ konferansıyla atıldı. ‘21. yüzyılda 21 Hedef’ ile devam etti. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2000 yılındaki raporu, sağlık sistemlerinin ulaşılabilir ve hakkaniyet çerçevesinde olması gerektiğini telkin eder yöndeydi. 2001 yılında da Avrupa Birliği Sağlık Mevzuatına uyum sağlamayı amaçlayan stratejik planlama gerçekleştirildi.

SAĞLIK HİZMETLERİNE ERİŞİM KOLAYLAŞTI

AK Parti, iktidara geldikten bir yıl sonra yani 2003 yılında Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı (SDP) uygulamaya başladı. Dönüşümün en büyük getirisi, sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması oldu.
Genel sağlık sigortası, aile hekimliği, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı hastanelerinin tek bir çatı altında birleştirilmesi ve ilâç fiyatlarının düşmesi dönüşümün ‘halk’ odaklı ayakları.

CİDDİ BİR BOŞLUK KAPATILDI

Türkiye, bu yeni sisteme çabuk adapte oldu. Ciddi bir boşluğu, ihtiyacı karşıladı. Özellikle de sosyo-ekonomik düzeyi düşük kesimde.

Yine de eleştirilen yanları yok değil. Paydaşlardan, yani sağlık çalışanlarından sistemin dışında kaldıklarına dair eleştiriler var. Sitemkârlar. Kimine göre, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sürdürebilirliği tartışılır, görüştüklerimiz arasında popülist diyen de var…

4.20150601123228.jpg 

SAĞLIK OCAĞI YERİNE AİLE HEKİMLİĞİ

Sistem, AK Parti hükümeti döneminde uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın en önemli halkası. Sistem dışındaki pratisyen hekimler sisteme dâhil edildi ve birinci basamak denilen merkezlerde sağlık hizmeti sunmaya başladı.

TAŞRADA 'GEZİCİ AİLE HEKİMLERİ'

Bebek, çocuk ve yaşlılar açısından en hayati sağlık kuruluşu. Herkesin bir aile hekimi ve hemşiresi var. İkâmet edilen hemen hemen her noktada aile hekimi bulunuyor. Taşrada da yine aile hekimleri gezici ekipler halinde sağlık kontrolleri yapıyor.

Atıf Azakoğlu’nun da üç çocuğu var. 12 yaşındaki çocuğunun küçüklüğünden bu yana çok hastalandığından dert yanıyor. Azakoğlu, en ufak bir hastalıkta ilk geldikleri yerin aile hekimliği olduğunu söylüyor.

"DOKTOR YETERSİZLİĞİ..."

Azakoğlu, "Sistemde ufak tefek aksaklıklar yaşanabilir. Doktor yetersizliği bunlardan biri." diyor.

“Tercihimiz burası. Müdahale sonucu yapacak bir şey yoksa bizi hastaneye sevk ediyorlar. Eskiyle bugünün arasında çok fark var. Eskiden sabah namaz kılar kılmaz sağlık ocaklarına giderdik. Bakın doğruya doğru, yanlışa yanlış demek gerek. Reçete sırası alırdık. Artık herkes rahat. Hastaneye götürebiliyorsun. Ücret olayı da olmasaydı özel hastaneler de rahat olacaktı, sanırım bu da biraz politik bir karar. Devlet hastanelerine gidilsin diye olduğunu düşünüyorum. Bence Sağlıkta Dönüşüm Programı, devrim gibi. Eve de geliyorlar. Engellide de geliyorlar. ”

Bakanlığın aile hekimi tanımında koruyucu sağlık hizmetleri vereceklerine de vurgu yapılıyor. Bu da başta sağlık taramalarının yapılması, tansiyon ve diyabet gibi kendini pek belli etmeyen hastalıkların ortaya çıkarılması anlamına geliyor. Ancak mevcut koşullarda aile hekimleri bu görevlerini yerine getiremez durumda. İş yükleri fazla.

Yük, evrak işleriyle daha da kabarıyor. Kendi deyimleriyle her gün yeni bir görev ekleniyor ve üstelik yüksek cezalı çok kolay sözleşme feshi olacak yönetmelikler çıkarılıyor. 44 bin çalışandan 38 bin çalışan ya ceza almış ya da soruşturmaları sürüyor.

33.20150601123239.jpg

TÜRKİYE'DE KAÇ AİLE HEKİMİ VAR?

Türkiye’de yaklaşık 22 bin aile hekimi var. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2013 yılında 212 milyon 318 bin 24 kişi aile hekimine başvurdu. 2002 yılında bir kişi yılda üç kez doktora giderken son dört yılda sekiz kez gitmeye başladı.

Aile hekimleri hasta görmekten koruyucu sağlık hizmetlerine fırsat bulamıyor. Bir aile hekiminin hastasına ayırması gereken süre 10 dakika. Tabii, bu ideal olanı. Ama nüfus yoğunluğu fazla olan yerlerde muayene süresi beş dakikayı bile bulmuyor.

DOKTORLARIN YORUMU

İstanbul Esenyurt’taki Hamit Demir Aile Sağlığı Merkezi’nde görevli Dr. Gürsel Özer’in beş bine yakın kayıtlı hastası var. Ona göre, aile hekimliği aslında ‘sağlıkta dönüşümün’ ta kendisi. Ancak sistem ikaz sinyali veriyor.

"AİLE HEKİMLERİ 'HER ŞEYİ YAPSIN, MUAYENE YAPSIN'A DÖNÜŞTÜ"

“Halkın tamamıma ulaşan tek kitle aile hekimleri. Eskiden hekimlere ulaşamazken artık ailelerin hekimi var. Aile hekimliği sistemine geçerken bakanlık ilk başta 3 bin 750 kişiye bir aile hekimi atadı. Şu an gelinen nokta bir aile hekimine 4 bin 800 hasta düşüyor. Aile hekimliğinin ana öğesi olan koruyucu sağlık hizmetinden uzaklaştık. Ne kadar kayıtlı hasta artarsa koruyucu aile hizmetinden o kadar uzaklaşırsınız. Aşılama oranı yüzde 100, anne bebek ölüm hızları azaldı ama bir yerden sonra ‘aile hekimleri her şeyi yapsın, muayene yapsın’a dönüştü. Daha popülist yaklaşımlar ortaya çıktı. Nöbetler çıktı. İhtiyaçtan değil planlama hatasından. Şu anda da nöbet kıskacı altındayız.”

5.20150601123250.jpg

İLAÇTA FİYAT POLİTİKASI

Kamu ilâç harcamaları tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de artıyor. Ülke yönetimleri, ilâç harcamalarını kontrol altına alabilmek için referans fiyat sistemini devreye sokuyor. İlâç fiyatları; ürünün satış fiyatlarından en ucuzu referans kabul edilmesiyle belirleniyor. Türkiye de bu sistemi uygulamaya başladı.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2002-2011 yılları arasındaki tüketilen ilâç kutu sayısı %146 oranında arttı. Kamunun ilâç harcamasındaki artışsa sadece %18.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM PROGRAMI İLAÇ FİYATLARINI UCUZLATTI

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile ilâç fiyatlarının ucuzladığı bir gerçek. Türk Eczacılar Birliği Genel Sekreteri Harun Kızılay, son 12 yıl içinde ilâç fiyatlarının 350 kez indirildiğini ifade ediyor. Kızılay, AKP iktidarı döneminde halk açısından sağlık alanında çok iyi işler yapıldığına, ciddi kazanımlar elde edildiğine vurgu yapıyor ama fiyat politikasının eczacıları vurduğunu belirtiyor.

HASTADAN ALINAN KATKI PAYI NE ANLAMA GELİYOR?

“Fiyatların düşmesi vatandaşın ilâca erişimini olumlu etkiledi ama o ilâcı satan eczacıların gelirinde düşüş yaşandı. 2004 yılında ilâç kârlılığı, kademeli ve fiyatı arttıkça azalan oranda bir sisteme dönüldü. Pahalı ilâçlarda daha az kâr eczacılara verildi. Artık insanlar daha fazla doktora gidiyor. Ama SGK sağlık harcamaları içindeki ilâç harcamalarını arttırmak yerine azaltma yoluna gitti. 2 yılda bir ilaç fiyatlarında ya düşüş oluyor ya da ilâç üreticilerinin kamuya yapacağı ıskontonun artışıyla birlikte yeni bir düzenleme yapılıyor. Eczane sermayesi eriyor. Sürdürülebilirliği yok. Vatandaş açısından evet rahatlama oldu ama eczacılar, sistemden çok sıkıntı yaşıyor.”

KATKI PAYI

Bir diğer tartışılan konu, katkı payları. Devlet, ilâçtan, muayeneden, tetkikten, reçeteden, reçetede yazan ilâç sayısından katkı payı alıyor. Bu bedel sigortalının emekli olup olmamasına göre değişiyor. Çalışan sigortalı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler ödediği katkı payı, yüzde 20 oranında. Emeklilerde ve emeklilerin bakmakla yükümlü oldukları kişilerde ise yüzde 10.

Örneğin, 10 TL’lik bir ilaç için çalışan sigortalılar iki TL, emekliler de bir TL katılım payı ödemek zorunda. Temel amaç, SGK bütçesini sigortalılardan alınan paralarla desteklemek.

Türk Sağlık-Sen'in araştırmasına göre, 2013'te halkın cebinden 3 milyar 211 milyon lira çıktı, katkı payı ve reçete parası olarak devletin kasasına girdi. Kızılay'a göre sağlık hizmeti Türkiye’de ücretsiz değil. Sadece kesintileri fark etmek için incelemek gerek.

“Muayene payı, devlet hastanelerinde beş TL; özel hastanelerdeyse 12 TL. Her reçete başına üç TL alınıyor, bu da reçete katılım payı. İlâç başına bir TL’lik ilâç katılım payı alınıyor. Muayene, reçete, ilâç başına katılım payı. Tabii, hekim tarafından verilen ilacın eşdeğeri yani en ucuzunu vermen gerekiyor. Hasta eğer, ‘yok ben yazanı istiyorum’ derse oradan kaynaklı eşdeğer ilaç farkı da alınıyor. Bunların hepsi hasta tarafından ödeniyor. 2000’li yılların başında böyle değildi. Mukayeseyi şöyle yapmak gerek. Muayenehaneler kalktı; doktorlar özel hastanelere kaydırıldı.”

HASTA TAKİBİ: MEDULA SİSTEMİ

Hasta takibi MEDULA sistemiyle yapılıyor. Muayeneler, yazılan reçeteler, alınan ilâç sayısı ve elbette ki borçların hepsi sistemde kayıtlı. Katkı paylarının ve borçların tahsil edildiği noktalar da eczaneler. Harun Kızılay, bu konuda ciddi karmaşa olduğunu ve hastayla ciddi gerginlikler yaşandığını söylüyor.
“Muayene ücretine katılım payı, muayene olduktan sonra ödemeniz gereken bir rakam. Reçete yoksa sistemde birikiyor borç. Diyelim, üç kere doktora gittiniz ama reçete yazmadı. Dördüncü seferdeyse reçete yazdı. Reçeteyi eczacıya verdiğinizde eczacı, sistemden sizin daha önceki muayene olup da biriken borçlarınızı görüyor ve istiyor. Emekli olanların maaşından kesiliyor. Vatandaş kaç muayeneye gittiğini bilmediği için biz zor durumda kalıyoruz. Eczacılar bunu cebine atıyor deniyor. Bakın bu, 2004’te SSK hastaneleri kapandığı bir ortamda ortada karmaşa olmasın diye birkaç aylığına yapılan bir uygulamaydı. Ama 11 yıl oldu. Eczacıya patlıyor halk. Eczacının bunu izah etme yükümlülüğü yok. Ciddi anlamda sorunlarımız var. Neden biz tahsil ediyoruz bilmiyoruz. SGK, hastanelerde kuyruk olmasın diye bu süreci bizim üzerimizden yürütüyor.”

Seçim sonrası Sosyal Güvenlik Kurumu ile eczacılar arasındaki ilâç protokolünün süresi doluyor. Eczacılar, sıkıntılarını taleplerini daha gür sesle dile getirmeyi hedefliyor. Ekonomik anlamda beklentileri var. Onlara göre, Sağlıkta Dönüşüm Programı eczacılar için kemiğin içine giren bir bıçak.

ÖZEL HASTANELER HERKESE AÇIK MI?

AK Parti iktidarının sağlık politikalarıyla ilgili öne çıkan söylemlerinden biri de özel hastanelerin herkese açık olduğu…

Sigortalılara özel hastanelerde muayene kapısını açan da genel sağlık sigortası sistemi. Sigortalı hastalar, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile anlaşma imzalayan özel hastanelere gidebiliyor.
Özel hastanelerde; acil servis, yoğun bakım, kanser ve yanık tedavisi, organ, doku ve hücre nakilleri, anjiyo ve kalp cerrahisi, diyaliz ile gazi ve şehit yakınları için fark ücret alınmaması uygulaması devam ediyor.

AYAKTA MUAYENE İÇİN ÜCRETLER...

Ayakta muayeneler içinse ilave ücret faktörü devreye giriyor. Ekonomik gücü yeterli olmayan ve de emekliler için zorlu bir kapı, özel hastaneler.

Özel hastaneler için 2008 yılına kadar herhangi bir fark ödenmiyordu, ancak Bakanlar Kurulu kararıyla fark ücreti önce yüzde 30, daha sonra yüzde 70 ve yüzde 90'a yükseltildi. 2013’teyse bu oran yüzde 200'e çekildi. Yani, tedavi masrafı için SGK'dan 100 TL alan özel hastane, sigortalıdan da 90 liraya kadar ücret talep ediyorken, artık 200 TL'ye kadar fark talep edebiliyor.

Fark ücretlerinin yükseltilmesinde, Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) özel hastanelere yaptığı ödemeleri sabit tutması, tetkik ve tedavilerde azaltması etkili oldu.

Bu oran, davalık oldu. Türkiye Emekliler Derneği (TÜED), özel hastanelerin sağlık hizmeti karşılığında yüzde 200'e kadar fark alabileceğine ilişkin kararnamenin iptali için Danıştay'a başvurdu. Gerekçe, uygulamanın halkın sağlık hizmetine erişimi açısından engel oluşturması.

ÖZEL HASTANELERİN ALDIĞI İLAVE ÜCRETLER NE KADAR?

Yazıcıoğlu, özel hastaneler tarafından alınan yüzde 200'lük ilave ücrete itiraz ediyor.
Derneğin Hukuk Danışmanı Cafer Tufan Yazıcıoğlu’na göre bu sistemle kabarık faturalar çıkıyor ve özellikle emekliler açısından ciddi mağduriyetler doğuyor.

“Hükümet önce özel hastaneye gidebilirsin diyor ama gidince de faturaların altında kalıyoruz. Sistem başlayalı zaten beş yıl oldu. Bu artış çok hızlı oldu. Bir emeklinin bu durumda özel hastaneye gitmesinin imkânı yok. Bin TL maaş alan bir emekli nasıl gidebilir ki? Bu kadarlık bir artışın izahı yok. Enflasyon bu kadar yüksek mi? Niye maaş zammı yüzde 2’lerde öyleyse? Herkes özel hastaneye gidebilir söylemi gerçeği yansıtmıyor.”

Ancak sistem ciddi mağduriyetler doğurdu. Sistemden sigortalılar, emekliler ve 18 yaşından küçük olanlar faydalanabiliyor. Bunun dışında kalanlar, gelir testi yaptırmak zorunda. Yoksulluk gerekçesi yoksa çalışanlarla işsizlerin genel sağlık sigortası için prim ödemesi gerekiyor.

Gelir testini yaptırmayanlar en yüksek prim tutarı üzerinden devlete borçlu. 5 milyon 300 bini aşkın kişi bu durumda. Borç, 9 milyar TL. Hiçbir şekilde sağlık hizmetlerinden de yararlanamıyorlar.