BIST 10.508
DOLAR 32,29
EURO 35,04
ALTIN 2.474,98
HABER /  GÜNCEL

Ağca ilk eğitimini soldan aldı

Ağca 70'lerde Gırgır okuduğu için sorguya çekilmişti. İlk siyasi ilişkisine soldan girmiş, Teslim Töre'yle Suriye'de kampa katılmıştı.

Abone ol

Mehmet Ali Ağca, üniversite okumak üzere 18 yaşında Malatya'dan Ankara'ya geldiğinde, siyasi gruplardan uzak duran ve Gırgır dergisi okuyan bir öğrenciydi. İlginç olan, siyasi ilişkilerine soldan başlamasıydı. 1978'de birlikte Suriye'ye gidip bir ay kampta beraber kaldığı kişi Türkiye Komünist Emek Partisi kurucusu Teslim Töre'ydi.

'Malatya'da kaldığımız bölgede Alevi ve Sünni çatışması olmasına rağmen ben hiçbir tarafı tutmadım. Ve hatta Sünni olmama rağmen arkadaşlarımdan çoğu Aleviler arasında seçilidir… Ankara'da yüksek öğretmen okulunun yurdunda kalıyordum. Sağ ve sol çatışması nedeniyle yurtta okula toplu halde gidiş geliş yapıyorlardı. Ben bu toplu gidiş gelişlerden genellikle kaçardım. Bu arada yurtta Gırgır dergisi okuduğumdan dolayı sorguya çekildim. Bu sorgudan sonradır ki, Ankara'yı değiştirmeye karar verdim ve İstanbul'a bu suretle gelmiş oldum.’

Bu sözlerin sahibi, Milliyet Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Abdi İpekçi ve Papa II. John Paul suikastlarının faili Mehmet Ali Ağca. 1 Şubat 1979 günü Abdi İpekçi'yi öldürdüğü gerekçesiyle yakalandıktan sonra 10 Temmuz 1979 günü savcıya verdiği ifadede böyle diyor. Gırgır okuduğu için onu kimlerin sorguya çektiğini belirtmiyor Ağca, ama 1976'da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi birinci sınıf öğrencisi iken siyasi kavgalardan bu kadar uzaktı. İşte bu "apolitik" Ağca, o dönemdeki siyasi ortamda iki-üç yıl içinde İpekçi ve Papa suikastı gibi olayların aktörü haline geldi. İtalya ve Türkiye'de 25 yıl süren cezaevi hayatından sonra, Meclis’in 1991 ve 1999'da çıkardığı aflardan yararlanarak geçtiğimiz hafta tahliye olmasıyla bir kere daha dünya medyasının manşetlerine çıkan Ağca, ilk siyasi ilişkilerine, Dil Tarih ve Coğrafya öğrencisi iken Ankara'dan ve soldan girdi. O tarihlerde Ankara'daki sol çevrelerin lider denebilecek kesimleri ile teması başladı. 1978'de Suriye'deki kampa birlikte gittiği kişi ise Türkiye Komünist Emek Partisi kurucusu Teslim Töre'ydi. Papa suikastından sonra İtalya'da cezaevinde iken Türkiye'den giden bir askerî savcı ve bir askerî hâkime verdiği ifadesinde bu olayı şöyle anlatıyor Ağca:

"O zamanlar ben Türkiye'de karışıklığı arttırmak amacını güden sağdaki anti-komünist politik guruplarla ilişki içindeydim. Aynı zamanda kapitalizme karşı ve Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması için mücadele eden sol ile de ilişki içindeydim. Çünkü bu gayeleri ben de büyük ölçüde paylaşmaktaydım. 1978 başlarında memleketlim Teslim Töre ile Suriye'ye gittim. Orada bazı Bulgar uzmanlar tarafından yetiştirildik. Bu eğitim teorik ve pratik olarak bazı hafif silahların kullanılması, patlayıcılar, soğuk savaş kavramları, hükümet darbelerinin gerçekleştirilmesi, ihtilaller tarihi üzerineydi. Suriye'de bir ay kaldıktan sonra döndük. Teslim Töre Şam'a götürüldü ve Bulgaristan Büyükelçiliği'nden birisi ile görüştü. Bu şahıstan aldığı mali yardımla Türkiye'de daha önce mevcut olan Emeğin Birliği, İplik-İş Sendikası gibi kuruluşların güçlendirilmesi mümkün olmuştur… Ülkücülerle de çok ilişkim oldu. Fakat ne bu örgüte, ne de bu örgütle ilişkisi herkes tarafından bilinen MHP'ye hiçbir zaman üye olmadım."

Bu anlatımlar Ağca'nın henüz "Mesihlik" iddiasında bulunmadığı ve "İncil'i yeniden yazacağım" gibi açıklamalardan uzak olduğu "sağlıklı" günlerine ait. Hep siyasal bilgiler fakültesinde okuyup "Mülkiyeli" olmayı düşlemiş olan Ağca, Teslim Töre’yle birlikte Suriye'ye gittiği yıl, Mülkiye hayali ile bir daha üniversite sınavına girdiğinde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni kazandı, İstanbul'a geldi. Ve, bugün dahi tam olarak netlik kazanmamış olan ilişkiler ağına girip Abdi İpekçi suikastının tetikçisi oldu. İpekçi suikastından beş ay sonra savcıya verdiği ifadede bayağı "sofistike" bir görüş öne sürüyor:

"Aynı sınıfın insanları birbirlerini öldürüyordu. Ama düzenin üst seviyesindekiler buna bigane kalıyor ve birkaç günde olaylar unutuluyordu. Ben Abdi İpekçi'yi öldürmekle terörün, üst düzeydeki sanayici, gazeteci, parlamenter gibi kişilere de sirayet etmiş olduğunu kanıtlamak ve böylece devletin teröre ve teröriste tedbir almasını da sağlamayı amaçlamıştım. Ama gayeme erdiğim kanısında değilim. Zira terör halen devam etmektedir. Ben bu olaydan üzgünüm. Zira pişmanım kelimesini kullanamıyorum. Çünkü pişmanım kelimesinde biraz da alçaltıcı yön vardır."

Ağca'yı kimler tetikçi yaptı sorusu kadar önemli olan bir diğer soru, Abdi İpekçi'nin neden hedef seçildiği. Bu sorunun cevabı da, Ağca'nın arkasındaki güçler sorusu kadar karmaşık. İpekçi'yi son günlerinde üzerlerine gittiği kaçakçılar mı, kontrgerilla mı, yoksa uluslararası bir örgüt mü vurdurdu?

İpekçi, suikasta ugrayacağı 1 Şubat 1979 günü odasına giren Yazı İşleri Müdürü Hasan Pulur'a, "O kaçakçılık konusu ne oldu?" diye sordu. Pulur, henüz çalışmanın devam ettiği cevabını verince İpekçi, "Konuyu gazetenin sahibi Ercüment Karacan'la da konuşacağım" dedi. İpekçi o gün Ankara'dan dönmüştü. İddialara göre bu dosya Güneydoğu'lu bir bakan hakkındaydı ve İpekçi Ankara'da bu olay hakkında çeşitli görüşmeler yapmıştı.

O gün gazeteden çıkıp evine gelirken uğradığı saldırı ile hayatını kaybeden İpekçi, ölümünden bir yıl önce Milliyet Gazetesi'nde "Tabanca" adını taşıyan ve Türkiye'deki sağ-sol örgütlere dışarıdan sevk edilen silahları anlatan bir yazı dizisine önce onay vermiş, sonra durdurmuştu. Durdurma gerekçesi ilginçti: "Silah kaçakçılığındaki kişiler hep Türkiye'de çok maruf kişiler, bu konuda bir yere kadar geliniyor, ileri gidilemiyor."

Kaçakçılık konusu ile irtibatlı bir diğer iddia, o dünyaya yakın bir işadamı ile Yüce Divan'da bir dönem yargılanmış olan bir bakanın birlikte Milliyet'i satın almak girişimlerine İpekçi'nin engel olmasıydı. İpekçi suikastındaki bir diğer senaryo, yazar Çetin Altan'ın Genelkurmay istihbarat dairesi eski başkanı Amiral Sezai Orkunt'a atfen dile getirdiği 'Kontrgerilla' iddiasıydı. Buna göre İpekçi, bazı sivil kişilere Ankara'da Kontrgerilla eğitimi verildiğini öğrenmesi ve bunu Ankara'daki CİA görevlisine sormasıyla hedef haline geldi.

Bu gibi olaylar konusundaki derinlikli açıklamaları ile tanınan Avni Özgürel de, "1979'a kadar Kontrgerilla hakkında açıklamalar yapan Ecevit, İpekçi suikastından sonra bir daha ağzını açmadı. İpekçi, Ecevit'e çok yakındı. Belki de suikastın hedefi Ecevit'e mesajdı." diyor.
Bu kadar birbirinden farklı senaryolar içinde değişmeyen tek gerçek, İpekçi'nin sade ve korumasız yaşantısıyla çok kolay bir hedef olması ve arkasındaki güçlerce tetikçi rolünün Ağca'ya verilmiş olmasıydı.

18 yaşında Ankara'da Gırgır okuyan o genç ise, 26 yıllık hücre hayatından sonra şimdi bembeyaz saçlarıyla 48 yaşında. Ama, İncil'i yeniden yazacağını iddia edecek kadar sağlığından ve o Gırgır günlerinden uzak.

Haber: Faruk Mercan
Kaynak: