BIST 10.320
DOLAR 32,26
EURO 35,07
ALTIN 2.466,30
HABER /  GÜNCEL

AB'de Türkiye tartışmaları alevlendi

AB Komisyonu'nun İlerleme Raporu'yla müzakere tarihine yeşil ışık yakması beklenirken, Avrupa'da Türkiye'yle ilgili tartışmalar da alevlendi.

Abone ol

Almanya'nın, Aralık zirvesinde Türkiye ile müzakerelerin başlaması yönünde oy kullanacağını belirten Gerhard Schröder, kendi gibi Türkiye Başbakanı'nın da bu zirvede karara bağlanacak konunun sadece üyelik müzakereleri olduğunun bilinmesini istediğini söylüyor. Oysa, bu kararın niteliği ne olursa olsun, oybirliği ile alınması zorunluğunun unutulmaması gerekiyor. Şu ana kadar var olan izlenim, Almanya dışında İngiltere ve İsveç'in kesin, İtalya'nın büyük ihtimalle Türkiye'den yana oy kullanacağı yönünde. Avusturya, müzakere tarihi verilmesine karşı neredeyse tek başına bayrak açarken, Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde bu konunun henüz gündeme bile gelmediği anlaşılıyor. Fransa'da referandum önerisi Fransa'da ise Türkiye konusu, Fransa lideri Chirac ile rakibi Maliye Bakanı Sarkozy arasında süren güç gösterisine alet ediliyor. Türkiye'nin üyeliği konusunu halkın oyuna sunma fikri, Sarkozy tarafından ortaya atılırken, başta buna karşı çıkan Chirac'ın da bir süre sonra kesin tarih vermese de bu görüşe katıldığı gözleniyor. Kaldı ki şu sıralar Chirac'ın, özellikle kendi saflarından gelen itirazlar nedeniyle Türkiye konusunda oldukça bunaldığı da bir gerçek. Örnek, AP'nin muhafazakar grubunda Türkiye ile ilişkilerden sorumlu olan Jacques Toubon. Toubon, Türkiye'nin üyeliğine karşı saydığı gerekçelerin en azından birinde Avrupalılar'ın gözünü korkutmayı başarıyor. Toubon, Türkiye'nin 20 yıl sonra Konsey kararlarında temsil ettiği nüfusla %15 oranında söz sahibi olacağını belirterek "Özellikle kaliteli çoğunluk oylarıyla karara bağlanması gereken konularda bu durum önem taşıyor. Çünkü aynı oylamada Almanya'nın %14, Fransa'nın ise ancak %12 oy ağırlığı bulunacak" diyor. Bunun nedeni, şu andaki nüfus gelişimiyle Türkiye'nin 20 yıl sonra en kalabalık AB üyesi olacağından yola çıkılması. Almanya'daki tartışmalar Almanya'nın muhafazakar ana muhalefet lideri Angela Merkel, son günlerde, belirli bir karara varmak için AB Komisyonu'nın açıklayacağı İlerleme Raporu'nu beklemenin doğru olduğunu söyleyerek nispeten temkinli bir tutum sergiliyor. Merkel, "Ben Komisyon'un Çarşamba günü dile getireceği tavsiyeyi öğrendikten sonra konuşmak gereği düşüncesindeyim" dedikten sonra partisinin öteden beri Türkiye'ye "imtiyazlı ortaklık" önerilmesi görüşünü benimsediğini bir kez daha hatırlatıyor. Merkel'in bu yaklaşımıyla Hollanda ve Danimarka'da iktidarda olan muhafazakar partileri de kendi safına çekmeye çalıştığı sır değil. Almanya Başbakanı Schröder gibi müzakerelerin başlamasını savunan liderler ise öncelikle Türkiye'nin stratejik önemine atıfla, bu ülkenin AB'nin doğu kanadı olarak sağlayacağı yararları ön planda tutuyor. Schröder, "Eğer Türkiye sayesinde bağnazlıktan uzak İslam ile Avrupa'nın aydınlanması değerleri arasında bir köprü oluşturabilirsek, bu Avrupa'da güvenliğin artmasını sağlayacaktır. Bu faktörü küçümsemek doğru olmaz" diyor. Barroso'dan referandum önerisine destek Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili ilginç bir açıklama da Lizbon'dan ulaştı. AB Komisyonu Başkanlığı görevini yakında Romano Prodi'den devralacak olan Portekizli politikacı Jose Manuel Barroso, Fransa'nın Türkiye'nin üyeliği konusunu halkoyuna sunma niyetini olumlu karşıladığını söyledi. Barroso, böyle önemli bir konuda Avrupa halklarının arzusuna ters düşen bir karar alınamayacağı söylemiyle, halkoylamasına gitmenin en akılcı yol olacağını savundu. İnsan hakları ve Türkiye'nin maliyeti AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen'ın yerini almaya hazırlanan Finlandiyalı politikacı Olli Rehn ise insan haklarını yeniden ön plana çıkartıyor ve bu konuyu demokratikleşme yasalarının hayata geçirilmesinde bir aksama halinde, müzakereleri durdurma tehdidinde bulunuyor. Türkiye'nin üyeliğinin Birliğe yüklü bir faturaya yol açacağı iddiaları ise gerek Verheugen, gerekse AB Bütçe Komisyonu Başkanı Michaela Schreyer tarafından reddediliyor. Sosyal Demokrat Alman politikacı Michaela Schreyer, Türkiye'nin AB üyeliği nedeniyle oluşacak mali yükün sürekli abartılmasından ve kamuoyunun yanıltılmasından yakınıyor. Handelsblatt gazetesine demecinde, Türkiye'nin üyeliği için harcanacak net tutarın, bugünkü koşullarda 10-15 milyar Euro'yu aşmayacağını söyleyen Schreyer, bunun aksi söylemlerin, dayanaktan yoksun, gerçek dışı beklentilere yol açacağı uyarısında bulunuyor. AB Komisyonu hesaplarında, 2025 yılına kadar Türkiye'ye ödenecek tutarın 16-28 milyar Euro'yu bulacağından yola çıkmaktaydı. Schreyer, bu hesaplarda, geçen sürede örneğin tarım sektörüne sübvansiyonların kalkacağının ve Türkiye'nin gelecek yıllarda artacağına kesin gözüyle bakılan ekonomik gücünün gözetilmediğini belirtiyor. Türkiye'nin, 2013 yılından önce üyeliğinin zaten mümkün olmadığını belirten Schreyer, bu ülkeye adaylık sürecinde de diğer birçok devletten çok daha az ödemede bulunulduğunu hatırlatıyor. Ankara'ya yapılan mali yardımın 2004'te 250 milyon, 2005'te 350 milyon, 2006'da 500 milyon Euro olacağını kaydeden AB Bütçe komisyonu başkanı, bu tutarın kişi başına hesaplandığında Bulgaristan ya da Romanya'ya ödenen tutarın kat be kat altında olduğunu belirtiyor. Kaynak : Deutsche Welle