BIST 10.219
DOLAR 32,21
EURO 34,86
ALTIN 2.444,47
HABER /  GÜNCEL

4 Aralık İngiltere Basın Özeti

İngiltere gazetelerinde Başbakan David Cameron’un Çin gezisi, Ukrayna’daki gelişmeler ve Mısır’da Mursi yanlısı kızlara hapis cezası öne çıkıyor.

Abone ol

İngiliz gazetelerinde bugün Suriyeli muhaliflere ilişkin haberler, petrol şirketi BP hakkındaki tartışmalar ve gizli belgeleri ifşa eden Guardian gazetesi hakkındaki meclis soruşturmasına ilişkin haberler öne çıkıyor.

Suriye’de muhalif Özgür Suriye Ordusu’nun ‘El Kaide karşıtı mücadelede Beşar Esad rejimine bağlı birlikler safında savaşabilecekleri’ yönündeki açıklamaları Inpendent ve Times gazetelerinde geniş yer buluyor.

Independent gazetesi, Suriyeli silahlı muhalif grup Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Komutanı General Selim İdris’in İstanbul’da yaptığı yazılı açıklamayı aktardığı haberinde “Irak ve Libya’da yapılan hataların tekrarlanması korkusunun yaşandığı bir dönemde ittifaklar değişiyor” diyor.

Kim Sengupta imzalı haberde, Selim İdris’in, başta binlerce yabancı savaşçının bünyesinde bulunduğu Irak Şam İslam Devleti olmak üzere ‘El Kaide bağlantılı köktenci grupların bölgeden uzaklaştırılabilmesi için gelecekte rejim birliklerine katılabilecekleri’ yönündeki açıklaması için “İkinci Suriye İç Savaşı” yaşanabileceği endişesi dile getiriliyor.

Independent gazetesindeki haber şöyle devam ediyor:

“Batılı güvenlik birimleri artık, Avrupa ve ABD’den yüzlerce Müslüman’ın, cihat savaşçılarına katılmak için gittiği Suriye’nın en büyük terör tehdidi oluşturduğuna inanıyor.”

'İngiliz cihatçılar'

Times gazetesinde konuyla ilgili kısa bir analiz kaleme alan Catherine Philip de şu yorumu yapıyor:

“Ilımlı muhalifler yeni bir yola başvuruyor: Batı’nın Esad sonrası Suriye için giderek artan kaygılarına oynuyorlar. Silahların aşırı grupların eline geçmesi korkusu nedeniyle Batı muhaliflere silah göndermeyi durdurdu. Şimdi Genel İdris, Suriye’de Esad karşıtı grupların en tehlikelisi olan Irak Şam İslam Devleti’ne, ‘Esad gittikten sonra onlara karşı savaşacağını’ söyleyip savaş açtı. Alevilerin çoğunlukta olduğu Suriye ordusuna bağlı birliklere katılacaklarını açıklamak, Selim İdris’in çatışmaları mezhepsel görmediğinin açık işareti. General İdris, Irak Şam İslam Devleti güçlerine ve konumuna dair istihbarat raporunu açıklayarak, Esad sonrası dönem için ‘en iyi seçeneklerden biri olduğu’ ve Batı’nın en çok kaygı duyduğu tehdide karşı mücadele edeceği iddiasını ortaya koyuyor .”

Daily Telegraph gazetesi, istihbarat kaynaklarına dayandırdığı haberinde Suriye’de ‘300’den fazla İngiliz’in cihatçıların safında savaştığını ve bu savaşçıların İngiltere’nin güvenliğini de tehdit ettiğini’ yazıyor.

“İngiltere hükümeti için Suriye ulusal güvenliğe, El Kaide’nin kalbi Afganistan-Pakistan sınırından daha büyük bir tehdit oluşturuyor” yorumunu yapan Daily Telegraph gazetesi, bir hükümet yetkilisinin şu yorumunu aktarıyor:

“Esad rejimine karşı cihat mücadelesi veren çok sayıda İngiliz Müslüman İngiltere için büyük bir güvenlik sorunu… Yalnızca Suriye’deki deneyimleriyle güçlenmiş olmayacaklar, aynı zamanda en son terör teknikleriyle de eğitilmiş olacaklar.”

BP, İngiltere ve ABD'yi karşı karşıya mı getiriyor?

Financial Times gazetesinde, İngiliz petrol şirketi BP’nin, 2010 yılında Meksika Körfezi’nde yaşanan petrol sızıntısı felaketi nedeniyle, şirketin ABD’de federal ihaleleri kazanmasını ve yeni kontrat yapmasını engellemek için Washington’un koyduğu yasağa İngiltere hükümetinin karşı çıktığı ve BP’nin yasağın kaldırılması için mahkemeye başvurulduğuna ilişkin bir haber dikkat çekiyor.

İngiltere hükümeti, Amerikan Çevre Koruma Bürosu’nun, hükümet ihalelerinde BP’ye uyguladığı yasağın “İngiltere, ABD ve diğer ülkelerde istihdam ve çalışanların emekli maaşlarını etkilediğini” savunuyor.

Financial Times gazetesi, İngiltere hükümetinin BP’ye verdiği desteğin ‘diplomatik gerginliğe sebep olabileceğini’ dile getirdiği haberi şöyle devam ediyor:

“Şimdiye kadar, İngiltere BP adına perde arkasından müdahalelerde bulundu. Ama bu, Meksika Körfezi’nde 2010’da yaşanan sızıntıdan sonraki en güçlü resmi savunma. Müdahale, özel bir şirkete ilişkin tartışmanın transatlantik bir diplomatik gerginliğe tırmanması tehdidini doğuruyor. Başbakanlık yetkilileri ise müdahalenin yalnızca ticari alanda olduğunu savunuyor.”

Financial Times gazetesi, petrol sızıntısı felaketinin BP’ye 42,5 milyar dolara mal olduğunun ve bu rakamın da artacağının tahmin edildiğini ifade ediyor ve ekliyor:

“Bunun şirketin yatırımcıları ve çalışanları üzerindeki etkisi İngiltere hükümetini giderek daha çok kaygılandırıyor.”

Gazeteye konuşan bir başbakanlık yetkilisi, “Bu doğrudan bir ekonomi tartışmasıdır. BP, İngiliz istihdamı ve emekli fonları için hayati öneme sahip bir şirket. İngiliz işletmelerinin faaliyetlerine devam etmeleri için belirginliğe ve yatırıma ihtiyaçları var” yorumun yaptı.

Amerikan Çevre Koruma Bürosu (EPA) geçen yıl BP’nin ABD hükümetiyle yeni kontrat yapmasını geçici süreliğine durdurmuş, ihalelerden de men etmişti. ABD hükümeti bu karara gerekçe olarak “şirketin ticari dürüstlük” konusundaki eksikliğini göstermişti.

Financial Times gazetesinin haberine göre, İngiltere hükümetine bağlı avukatlar BP adına Pazartesi günü mahkemeye yaptıkları başvuruda, Amerikan Çevre Koruma Bürosu’nun uyguladığı yasağın “aşırıya kaçmış” olabileceğini savunuyor.

Hükümetin başvurusunda ‘Amerikan Çevre Koruma Bürosu’nun kararının kriz zamanlarındaki işbirliğine de büyük bir engel yaratabileceği’ belirtiliyor.

Financial Times gazetesinin aktardığına göre, “İngiltere hükümetinin ‘bilirkişi’ olarak BP adına mahkemeye yaptığı başvuru, hükümetin davanın parçası olduğu anlamına gelmiyor fakat BP destekçisi olarak görüşlerin ifade edilmesi olarak görülüyor.”

İngiltere hükümetine bağlı avukatların kaleme aldığı başvuruda, “Amerikan Çevre Koruma Bürosu’nun yasağı için “düzenleyici ve idari belirsizler yaratıp ekonomiye zarar verebilir” deniyor.

Gazete, hükümetin bu adımını BP’nin de ‘memnuniyetle karşıladığını’ ekliyor.

Sosyal medyaya 'yasal düzenleme'

Independent gazetesinde yer alan bir haberde İngiltere’de sosyal medya kullanımına ilişkin yasal düzenlemeler getirileceği yazıyor.

Başsavcı Dominic Grieve’nin, Twitter ve Facebook kullanıcılarının sosyal faaliyetlinin de ‘mahkemeyi yanıltma’ kanunlar çerçevesinde değerlendirileceğini açıklayacağını aktaran gazete, bu uygulamanın ana akım medyada geçerli olduğunu ve artık sosyal medyayı da dâhil edeceğini belirtiliyor.

Independent gazetesinin haberinde şu ifadeler yer alıyor:

“Özellikle deneyimli üstü düzey avukatlar, sosyal medya kullanımındaki patlamanın, zanlıların adil yargılanma şanslarını tehdit etmesinden endişeleniyor… Grieve bu uygulamayla, sosyal medya kullanıcılarının farkında olmadan mahkeme süreçlerini yanıltmalarına ve kesin hükümler öne sürmelerine engel olmak istiyor.”

Guardian'dan savunma

ABD Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) gizli belgelerini yayımlayan Guardian gazetesi, Salı günü İngiliz Parlamentosu İçişleri Komisyonu üyelerinin sorularını yanıtlayan Genel Yayın Yönetmenleri Alan Rusbridger’in ifadelerine sayfalarında geniş yer ayırıyor.

Eski CIA çalışanı Edward Snowden’ın ifşa ettiği belgeleri yayımlayan gazetenin editörü Alan Rusbridger, ‘belgelerin ancak yüzde birini yayımladıklarını’ söylemişti.

Guardian gazetesi, parlamento komisyonundaki ifadesinde Rusbridger’ın “Demokrasi konusunda vatanseveriz” ifadelerini başlığa taşımış.

Gazetede yer alan Roy Greenslade imzalı analizde de komisyonun merkezinde “ifade özgülüğünün doğasına ilişkin eskiden beri süren tartışmalar” olduğunu söylüyor.

Greenslade’in analizi şöyle devam ediyor:

“İngiltere’de basın özgürlüğünün siyasi denetimden bağımsızlığını kazandığı 17’nci yüzyılda, meclis ifade özgülüğünden faydalandığı için bir gazeteyi soruşturmaya çağırıyor. ‘Neden bir editör kendini milletvekillerine açıklamak zorunda kalıyor’ diye sorup durdum kendime… İngiltere’de ‘mesaj ileten bir kurum’ ilettiği mesajdan suçlanıyor. Guardian editörü Rusbridger, bunun Guardian’ın halk yararına olan haberleri yapmasına engel olma girişimi olduğunu söyledi. Bunu söylemesine gerek yoktu. Zaten komitenin karşısına çıkmış olması haklı olduğunu gösteriyor.”

İtalya ve İngiltere arasında 'bebek krizi'

İngiltere gazetelerinde, öne çıkan haberlerden biri de 35 yaşındaki İtalyan bir kadının İngiltere’de eğitim gördüğü sırada hamile kalıp ruhsal sorunlar yaşaması nedeniyle bebeğinin ‘ondan habersiz, sezaryen yöntemiyle alınıp evlatlık verilmesi için çocuk esirgeme kurumuna gönderilmesi’ üzerine kadının bebeği için başlattığı velayet mücadelesi hakkında.

İtalyan La Prepubblica gazetesine konuşan kadın, “şimdi 15 aylık olan kız çocuğunun Haziran ayında zorla uygulanan sezaryenle kendisinden alınmasından sonra” ‘bir hayvan’ gibi yaşadığını söylüyor.

İtalyan La Prepybblica’ya dayandırılan ve İngiliz gazetelerinden Daily Telegraph, Independent ve Times’ın aktardığı haberde İtalyan kadının şu ifadelerine yer veriliyor:

“Bebeğin doğacağı gün beni bir odadan diğerine götürdüklerini hatırlıyorum. Ben de ‘İtalya’ya dönmek istiyorum’ diye bağırıyordum… Daha sonra uyutuldum, uyandığımda bebeğim yoktu. Almışlardı. Bana sormadan beni sezaryene zorladılar.”

İtalyan kadına ‘bipolar’ teşhisi konması üzerine, İngiltere’de çocukları koruma mahkemesinin kararıyla sağlık yetkilileri kadının bebeğini sezaryen yöntemiyle aldı.

Daily Telegraph’ın aktardığına göre Essex bölgesi yetkilileri, ‘kadının bipolar olması nedeniyle, kararın onun için en uygunu olduğunu’ söylüyor.

İtalyan kadın şimdi, bebeğin velayetinin akrabalarına verilmesi için hukuk mücadelesi yürütüyor.

Kadının avukatı da İngiltere’de yapılan bu uygulamayı “Hitler rejiminde uygulanan yöntemlere” benzetiyor.

Times gazetesi, 15 aylık bebeğin babasının İtalya’da kaçak yaşayan bir Senegalli olduğunu, kadının Amerikalı birinden olan iki çocuğunun daha bulunduğunu yazıyor.

Gazetenin haberine göre Essex’teki davada, kadına sezaryen uygulanması değil, evlatlık verilmeyi bekleyen bebeğin İtalyan yetkilileri aracılığı yerine İngiltere’de işlemlerinin yapılmasına ilişkin şikayetler değerlendirilecek.