BIST 10.111
DOLAR 32,38
EURO 34,79
ALTIN 2.412,15
HABER /  GÜNCEL

25 Ocak 2011 Basın Özeti

Moskova katliamı ve Kuzey Kafkasya, ABD'nin Filistinli mülteciler için çözümü: Arjantin ve Şili'ye gönderelim.

Abone ol

Independent, ''Moskova katliamı'' manşetiyle çıkmış bu sabah.

Rusya'nın başkentindeki uluslararası havaalanına düzenlenen ve en az 35 kişinin hayatını kaybettiği eylemle İslamcı devlet mücadelesinin Moskova'ya taşındığını kaydeden Independent'in haberinde, Domodedovo havaalanının daha önce de bir saldırıya hedef olduğunu anımsatılıyor.

2004 yılındaki saldırıda da intihar eylemcileri yine aynı havaalanından iki uçağa binerek üzerindeki patlayıcıları havadayken infilak ettirmiş ve bu olayda 90 kişi ölmüştü.

Independent'in sayfalarında yer alan Shaun Walker imzalı analizde ise, Rus yetkililerin dünkü saldırının ardından dikkatlerini Kuzey Kafkasya'ya yönelttiği kaydediliyor.

Walker, 1990'ların sonu, 2000'lerin başındaki kadar olmasa bile isyancıların Çeçenistan'da ve özellikle komşu İnguşetya ve Dağıstan'daki etkinliklerinin sürdüğünü belirterek, bu isyancı grupların liderliğini kendini Kafkasya emiri ilan eden Doku Umarov'un yaptığını ve hedefinin bölgede bir halife devleti kurmayı amaçladığını aktarıyor.

''İsyan hareketine katılanların sayısı bilinmiyor'' diyor Walker, ama özellikle ''Dağıstan'da polis şiddeti, yolsuzluk, işsizlik nedenleriyle dağa çıkanlara sempati gösterildiğinin'' de altını çiziyor.

'Filistinli mültecileri Güney Amerika'ya gönderelim'

Guardian'ın manşetinde dün olduğu gibi bugün de Filistin belgeleri var.

"Filistin liderlerinin İsrail kurulurken ve ardından yaşanan savaşlarda mülteci durumuna düşenleri müzakerelerde nasıl yüzüstü bıraktığının ayrıntıları" diyor gazete.

Filistinlilerin bölgede bir barış için en önemli şartlarından biri yaklaşık 5 milyon mültecinin geleceği ve geri dönüş hakları.

Belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Filistinli müzakereciler bunlardan sadece 10 bininin şimdi İsrail'in kontrolündeki evlerine dönebilmelerine ikna olmuş.

Amerikalı Orta Doğu temsilcisi George Mitchell, danışmanlarına gönderdiği bilgi notunda dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in her yıl bin kişi olmak üzere İsrail'in 10 yıl içinde toplam 10 bin mültecinin geri dönüşünü kabul ettiğini aktarıyor.

Yine belgelere göre, kendisi de bir mülteci olan Filistin lideri Mahmud Abbas da, ''İsrail'in beş milyon mülteciyi ya da bir milyonunu bile kabul etmesini istemek mantıksız olur. Bu İsrail'in sonu anlamına gelecektir'' diyor.

Filistinli mülteciler konusunda dönemin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın da dikkat çekici bir önerisi kayıtlara girmiş:

''Bu mültecilerin bazıları Güney Amerika'ya gönderilebilir aslında. Bu konuda katkıda bulunabilecek ülkeler bulabiliriz belki. Şili gibi, Arjantin gibi'' diyor Rice 2008 yılında.

'Geri dönüş hakkı uluslararası hukun gereği'

Exeter Üniversitesi'nden, Filistinli akademiyen Ghada Karmi ise, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının uluslarası hukuk ve tarihi emsallerle güvence altına alındığını anımsatarak, şöyle devam ediyor:

''Amerikalılar geçmişte Libya ile Mısır arasında bir bölgeye ya da Irak'a yerleştirilmeleri önerilerini gündeme getirmişlerdi. Böylece, maliyeti Araplar üstlenecek Filistinliler de Arap toplumlarına entegre olacaklardı.''

''2002 yılında hazırlanan Arap planında ise sadece adil bir çözümden bahsedilmekle yetinilmişti. Bu söylemlerin ardında mültecilerin İsrail'e geri dönmelerinin imkansız olduğuna, dolayısıyla yeni bir plan yapılması gerektiğine ilişkin bir ön kabul yatıyor. Bu mantığın çok kişiyi de ikna ettiği anlaşılıyor.''

''Ama bu yaklaşımlar, bu tür stratejilerin yasadışılığını gözardı ediyor. Mültecilerin seçmediği, temsil yetenekleri olmayan Filistinli liderler, mülteciler adına konuşma yetkisine sahip değil. Ama konuşurlar ve söyledikleri de dikkate alınırsa o zaman 1948'de yapılan haksızlıkları arttıracak, çatışmaların da daha onlarca yıl sürmesine neden olacaktır.''

Hükümet arayışlarında Hizbullah bir adım önde

Lübnan'da haftalardır devam eden hükümet krizinde Hizbullah'ın bir adım öne geçmek üzere olduğuna ilişkin bir haber dikkat çekiyor Financial Times'ta.

Hizbullah'ın ve Hristiyan grupların desteklediği, milyarder bir işadamının hükümet kurmaya yetebilecek milletvekili desteğine ulaştığını aktaran gazete, telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren şirketleri bulunan Necib Mikati'yle bir de mülakat yapmış.

Mikati, ''Beni performansımla değerlendirin'' diyor ve tek taraflı değil, bir uzlaşma hükümeti kurmayı amaçladığını, ama bunu sağlayamazsa o zaman teknokrat hükümeti kurmayı tercih edebileceğini kaydediyor.

Mikati, krize neden olan Hariri suikastına ilişkin BM soruşturması konusundaysa bu konunun Lübnan içinde tartışılması gerektiğini söylüyor. Başbakan Saad Hariri yanlıları ise, gelişmeleri Hizbullah'ın Suriye ve İran'ın himayesinde Lübnan'da bir darbe girişimi olarak nitelendiriyor ve protesto çağrısında bulunuyor.

'Dünyanın en büyük kenti kuruluyor'

Daily Telegraph'ın iç sayfalarındaki bir haber ise, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi Çin'in dünyanın en büyük kentini kurmaya hazırlandığına işaret ediyor.

Haberde, sekiz kentin birleştirilmesiyle oluşturulacak yeni kentin nüfusunun 42 milyonu aşacağı belirtiliyor. Bölge, ülkenin güneyinde ve Çin sanayisinin kalbi. Çin'in imalat sektörünün yüzde 10'u bu bölgede yer alıyor.

Yetkililer, kentlerin birleştirilmesiyle bölgesel istihdam ve sanayileşmenin daha dengeli olacağını, altyapı hizmetlerinin daha eşgüdümlü ve daha az maliyetli olacağını savunuyor.

Yeni kentin coğrafi büyüklüğü ise, 42 bin kilometrekare olacak, bu ise yaklaşık olarak örneğin Ankara'nın yüzölçümünün yedi katı.

'Futbol günümüz toplumunu yansıtmalı, 1950'leri değil'

Haftasonu Wolwerhampton ile Liverpool arasında oynana premier lig maçında görev yapan kadın yan hakemin yanlış ofsayt kararını yorumlayan yayıncı kuruluş Sky'ın iki yorumcusu görevlerinden uzaklaştırıldı.

Andy Gray ve Richard Keys aslında yayına çıkmaması gereken sohbetleri sırasında ''birileri gitsin şu kadına ofsaytın ne olduğunu anlatsın, bir de cinsiyet ayrımcılığı yapmayın diyorlar'' diye de yakınıyorlar.

Ama konuşmalar yayına yansıyınca zaten başka skandallar nedeniyle zor durumda olan Sky grubu bu sunucuları görevden uzaklaştırıyor.

Sky'la aynı grubun çatısı altında yayınlanan Times'ta olayı değerlendiren, kadın spor yorumcusu Gabby Logan, geçmişte kendisine patronunun ''git bebek doğur'' tavsiyesinde bulunduğunu aktarırken, ''Ama en azından artık cinsiyet konusunda daha aydınlanmış kişilerle muhatap oluyoruz iş dünyasında. Futbolun da 1950'lerin değil günümüz toplumunu yansıtma sorumluluğu olduğunu hatırlaması da kimseye zarar vermez'' diyor.