BIST 10.644
DOLAR 32,20
EURO 35,01
ALTIN 2.500,70
HABER /  GÜNCEL

11 Ağustos 2011 Basın Özeti

'Türk ordusunun Esad rejimine karşı askeri operasyon seçeneği', kamu kesintileri, İngiltere'de yağma ve kundaklama eylemleri ve neoliberal uygulamaların parçaladığı toplumsal bağlar.

Abone ol

''Ankara kavşakta.''

Times, ''Avrupa'nın yeni 'güçlü adamı' Türkiye, Orta Doğu'da da büyüyen bir güç'' tespitiyle başladığı başyazısında Türkiye'nin Suriye krizinin çözümünde oynayabileceği kilit rolü irdeliyor.

Beşar Esad'ın baskılara ve ülkesindeki felakete duyarsız tavrıyla Orta Doğu'nun siyasi gerçeklerini bile anlayamaz hale geldiğini savunan gazete, Suriye liderinin Batı'nın eleştirilerini ve tedirgin Arap komşularının değişim çağrılarını dikkate almamasını da ''aptalca'' olarak niteliyor. ''Ama Türk Dışişleri bakanı kendisini Ankara'nın dökülen kana ilişkin öfkesi konusunda uyarırken, ordusunu katliama göndererek Esad bizzat baskıcı rejiminin hayatta kalmasını riske atmış oluyor'' Times'a göre.

Batı'nın, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış döneminde nitelendiği şekliyle ''hasta adamlığı'', yakın tarihteki darbeler, istikrarsızlık ve aşırı yüksek enflasyon sorununa ilişkin akılda kalanlar nedeniyle Türkiye'yi çoğunlukla hafife aldığını kaydeden gazete, ''Türkiye bugün ise 74 milyonluk nüfusu, yüzde 9'luk yıllık büyüme oranı, taşmış durumdaki yabancı yatırımcısı, iddialı özgüveni ve uluslararası ihtiraslarıyla bölgesel bir dev'' diyor.

Başbakan Erdoğan'ın üçüncü kez seçildiği son seçim zaferiyle Atatürk'ten sonra en fazla iktidarda kalan devlet adamı haline geldiğini belirten gazete, bir yandan izlemekte olduğu serbest piyasa modeli ve Avrupa Birliği üyeliği peşinde koşarken, diğer yandan da İslamcı ideolojisiyle Türkiye'nin çıkarlarını, 90 yıldır ilk kez eski Osmanlı coğrafyasına, Arap dünyasına yeniden odakladığını belirterek, Arapların da Türkiye'nin başarılarını gıptayla takip ettiklerini aktarıyor.

Gazete, Türkiye'nin çıkarlarını korumak için ordusunu kullanmaktan pek geri durmadığını da Kuzey Irak operasyonları ve 1999'da Suriye'yle yaşanan Öcalan krizi sırasında sınıra askeri yığınak yaptığına gönderme yaparak hatırlatıyor.

'Esad'ın devrilmesini ancak Türkiye sağlayabilir'

Times, Erdoğan'ın iktidarının ilk dönemindeki en önemli başarılarından birinin Suriye'yle sorunlu ilişkileri geliştirmesi olduğunu, Öcalan sorunu nedeniyle yaşanan krizin aşılmasıyla ticaret ve dostluğun geliştiğini, Suriye'nin kendi mütevazi kalkınması için Türkiye'ye bağımlı hale geldiğini de söylüyor.

Erdoğan'ın hem Doğu'da hem de Batı'da demokrasiyle ılımlı İslam'ı bağdaştırma yeteneği nedeniyle de güçlü bir itibara sahip olduğunu kaydeden Times, Suriye'deki isyanların ise Türkiye'yi iki şekilde tehdit ettiğine dikkat çekerek, bunları da ''mülteci akını'' ve ''Erdoğan'ın benimsediği Müslüman demokrasisine pek de ilgi duymayan Müslüman kardeşler ve diğer radikal İslamcı unsurları cesaretlendirmesi ihtimali'' olarak sıralıyor.

Türkiye Başbakanı'nın Esad'la yaptığı görüşmelerde Suriye liderine ''reform sözlerinin'' bir şey ifade etmediğini, aslolanın ''reformun kendisi'' olduğunu söylediğini kaydeden gazete, değerlendirmesini şöyle noktalıyor:

''Bu mesajlar, Esad'ın artık kimsenin ciddiye almadığı terör çetelerine ilişkin klişeleriyle reddedildi. Bu Erdoğan'a da bir hakaret anlamına geliyor. Erdoğan, ferasetini ve ihtiraslarını hafife almanın pek de akıllıca olmadığını orduyla karşı karşıya geldiğinde kanıtlamış olan, çabuk sinirlenebilen bir kişi. Türkiye, şimdi Şam'a ölüm makinesini durdurması için iki hafta mühlet vermiş durumda.''

''Sonra ne olacağı açıklanmış değil. Ancak açık olan, 'Türkiye'nin çıkarlarını korumak üzere' bir askeri harekat. Bu, Esad konusunda elinden pek fazla bir şey gelmeyen Batı ve belki de Suriye'nin komşuları tarafından da alkışlanacaktır. Suriye ordusunun da alelacele sınıra doğru hamle yaptığı dikkate alındığında kimin kazanacağı konusunda herhangi bir tereddüt yok: Suriyeli muhalifler ve saldırı altındaki Suriye kentleri. Başkan Obama, Esad'ın devrilmesi için çağrı yapmaya hazır. Ancak sadece Türkler bunu sağlayabilir. Ankara, şimdi güçlü bir konumda konuşuyor.''

'Hasta toplumumuz'

Gazeteler, İngiltere'de geçen haftasonu başlayan yapma ve ayaklanma olaylarına geniş yer ayırmaya devam ediyor.

Independent "Başbakan saldırı altında'' diyor.

İngiltere'yi geçtiğimiz haftadan bu yana kasıp kavuran isyanlar nedeniyle Başbakan David Cameron'a yönelik eleştirilerin arttığına dikkat çeken gazete, Londra Belediyesi'nin Muhazafakar Partili Başkanı Boris Johnson'ın ''polis teşkilatına yönelik kesinti'' planlarından vazgeçilmesi çağrısında bulunduğunu aktarıyor. Hükümet, teşkilat bütçesinde yüzde 20 kesinti öngörüyor. Bu da polis sayısının azaltılması anlamına gelecek.

Polis memurlarının üye olduğu federasyonun başkanı Hugh Orde de, Başbakan'ın ''güvenlik görevlilerinin tazyikli su kullanılmasına izin vermesini'' ise ''etkisiz'' olacağı gerekçesiyle eleştiriyor. Bu tür taktiklerin ancak kitleler durağan ve aşırı şiddete yöneldiklerinde etkili olabileceğini, aksi takdirde işe yarayamayacağını söylüyor Orde.

Independent, itfaiyenin de kesintiler karşısında hükümetin sessiz kalmasına tepkili olduğunu da kaydediyor. ''Gelecekte yaşanacak benzer olaylarla, daha az kaynağa sahip bir kurum olarak nasıl mücadele edebiliriz ki'' diye soruyor bir itfaiye yetkilisi.

Daily Telegraph ise, ''Toplumumuz hasta'' manşetiyle duyurduğu haberine, yağma olaylarına katılanlar arasında, 11 yaşında bir çocuğun, zengin bir işadamının iyi bir okulda eğitim gören kızının ve bir ilkokul eğitimcisinin de bulunduğuna dikkat çekiyor.

'Neoliberalizm toplumsal bağları parçaladı'

Guardian yazarı Seamus Milne, isyanların açgözlülük ve yağmayla yönetilen bir toplumu yansıttığı gözlemini aktardığı yazısında, ''hükümetin umursamaz bir şekilde devleti küçültmeye girişmesi'' nedeniyle bu sokak hareketlerinin beklenmedik olmadığını belirterek, şu noktaların altını çiziyor:

''Bankacıların, kendilerinden hesap sorulmaksızın herkesin gözü önünde ülkenin zenginliğini yağmaladığı bir ortamda, kolay para kazanmanın dışında kalanların neden gidip bir cep telefonu yağmalamaya hakkımız olmasın diye düşünmelerini anlamak zor değil. Bazı eylemciler, bu ilintiyi çok açık bir şekilde kuruyor. Biri, 'Siyasetçiler bizlerin yağmaladığımızı, hırsızlık yaptığımızı söylüyorlar. Asıl gangsterler onlar' derken 'Bir diğeri de, zenginlere, istediğimiz herşeyi yaptığımızı gösteriyoruz' görüşünü dile getiriyor.''

Seamus Milne, 30 yıldır uygulanan neoliberal politikaların İngiltere'deki toplumlararası bağları paramparça ettiğini, bu nedenle de kesinti planlarını hazmedebilecek bir toplumsal yapı bulunmadığını belirterek, şöyle devam ediyor:

''İngiltere'de kentlerde gördüğümüz, siyasetin ve sosyal dayanışmanın zehirli bir şekilde başarısızlığa uğradığı, açgözlülükle yönetilen bir toplumun yansımasıdır. Şimdi, asıl tehlike bu ayaklanmaların etnik çatışmaları tetiklemesidir. Bu arada, Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri arasında gidip gelen ekonomik krizin son aşaması da İngiltere'yi krize ya da uzun bir ekonomik durağanlığa sürükleyebilir. Hükümetin, politika değişikliğine gitmemesinin yıkıcı maliyetini daha yeni görmeye başladık.''