BIST 10.647
DOLAR 32,25
EURO 34,96
ALTIN 2.438,34
HABER /  GÜNCEL

05 Ağustos 2011 Basın Özeti

'Türkiye modeli' Arap ülkelerinde tekrar edilebilir mi; TSK 'istifalarının' yansımaları; derinleşen euro krizinin piyasalarda yol açtığı kaygılar ve siyasi bölünmeler

Abone ol

Economist bu sayısında Türkiye analizlerine geniş yer ayırıyor.

Arap Baharı ile gündeme gelen 'Türkiye modeli' tartışması üzerine kaleme alınan analiz "Türkiye'nin İslamcılarının doğru olanı yaptıkları düşünülüyor ancak ülkenin ordu tarafından korunan laik sisteminden bu şekilde çıkmaları uzun zaman aldı" tespitini yapıyor.

Türkiye'nin bir süredir İslam ile demokrasinin uyumsuz olmadığının bir örneği olarak gösterildiğini hatırlatan yazı, Arap Baharı'na dek bu örneğin çok bir anlam ifade etmediğini ancak ülkenin şimdi Arap coğrafyası tarafından özel bir durum olarak incelendiğini ifade ediyor.

Analiz, Türkiye modelinin Arap ülkelerinde tekrar edilmesinin zorluğuna ilişkin ise şu tespitleri yapıyor: "Türkiye'nin ılımlı İslamcıları bir günde oluşmadı. Ortaya çıkmaları ve ehlileşmeleri uzun zaman aldı ve çok sayıda karşı kuvvete bağlıydı. Bunlar arasında laik anayasayı katı bir biçimde savunan ve en azından yakın zamana kadar İslami kanunların getirilmesine karşı durabilecek güçte olan ordu da vardı. Hem Türkiye'de hem de Mısır'da siyasi İslamcılar baskı ve siyasete kısıtlı katılımı aynı anda yaşadı. Ancak Mısır'da baskı daha sert ve demokratik katılım imkanları daha azdı. Türkiye'nin İslamcıları ise kopuk kopuk da olsa 2002'de iktidara geldiklerinde bazı siyaset dersleri almışlardı bile."

Yazı ayrıca Türkiye'nin laik sisteminin derine inen kökleri olduğunu, siyasi ve yasal sistemin ordu tarafından uzun yıllar korunan laikliğin izlerini taşıdığını söylüyor.

Öne çıkan bir diğer tespit ise, "Türkler üzerinde en etkili dini hoca" olarak tanımlanan Fettullah Gülen'e ilişkin şu cümleler: "Çoğu Arap İslamcısının aksine Hıristiyan ve Musevileri memnun etmeye çalışıyor. Gülen'in takipçileri 1990'larda yaptıkları toplantıların Erdoğan'ı İslam devleti fikrinden vazgeçirmede çok etkili olduğunu söylüyor."

Gülen'in Mavi Marmara krizinde Türkiye'nin de suçlu olduğunu söylediğini hatırlatan yazı, Erdoğan için ise, "Dolayısıyla dini bütün hocalarından baskı gördüğünde, bu daha fazla radikal olması için değil, tam tersi yönde oluyor" tespiti yapılıyor.

Anadolu burjuvasının tüm zengin sınıflar gibi istikrarı tercih ettiğini belirten yazı, bu grupların da Ak Parti'nin hedeflerini sınırladığını ekliyor.

Ordu-AKP mücadelesinde son perde

Derginin diğer Türkiye analizi ise, eski genelkurmay başkanı Işık Koşaner ve üç kuvvet komutanının erken emekliliklerini istemelerini konu alıyor.

Gelişmeler, Ak Parti'nin iktidara gelmesinden bu yana geçen 9 senede gücün nasıl dramatik bir biçimde el değiştirdiğini gösteriyor diyen yazıda öne çıkan bazı cümleler şöyle: "Yakın zamana kadar bu yaşananlar ulusal bir krizi tetiklerdi. Ancak artık durum değişti. Atatürk'ün takipçileri sokaklara çıkmadı. Piyasalar etkilenmedi. Umursamazlık ve omuz silkme genel tepkiydi. Büyük bir kesim, yaşananın komutanlar ve Ak Parti arasında uzun süredir gerçekleşen mücadelenin son perdesi olduğunu düşünüyor."

Erdoğan'ın komutanlara karşı gelmenin olası sonuçları çerçevesinde sık sık Adnan Menderes örneğini verdiğini hatırlatan yazı, Erdoğan'ın benzer bir kaderle karşı karşıya kalmasının imkansız olduğunu ancak hikayenin başbakan için dersler içerebileceğini söylüyor ve şöyle devam ediyor:

"Erdoğan'ın en büyük başarısı komutanların gücünü azaltmak olmuş olabilir. Ancak Adnan Menderes gibi, o da her gün biraz daha otoriterleşiyor gibi görünüyor. Hükümete muhalif gazeteciler, başbakanın öfkesinden korkan medya patronları tarafından işten atılmaya devam ediyor. Çoğunlukla Kürtler ama tüm muhalifler için uzun süren mahkeme öncesi gözaltılar, hükümetin adaletten çok gözdağı vermekle ilgilendiği suçlamalarına yol açtı."

Bu kaygıları gidermenin en iyi yolunun yeni anayasa sözünün tutulması olduğunu söyleyen yazı, ordunun siyasetin dışında tutulmasının önemli olduğu ancak zayıf bir ordunun Türkiye'nin bölgesel hedefleri için iyi olmayabileceği tespitiyle sona eriyor.

'Erdoğan demokrasi mirası yaratmalı'

Financial Times da, 29 Temmuz'da gerçekleşen istifalara ayırdığı başyazısında, Erdoğan'ın kalıcı bir demokrasi mirası yaratması gerektiğini söylüyor.

Başyazıya göre, bu yolda atılması gereken ilk adım etnik ve dini azınlıklara karşı ayrımcılığı tamamen ortadan kaldıran ve ifade özgürlüğünü garanti altına alan yeni bir anayasa oluşturulması.

Erdoğan'ın liberal demokrasiyi güçlendirmek yerine muhaliflerini bastırmak ve bir AKP tekeli oluşturmak istediği izlenimini ortadan kaldırması gerektiğini de ifade eden başyazı, bunun yolunun bölgesel özerkliğin artırılması ve başkanlık sistemine ilişkin planların tonunun yumuşatılmasından geçtiğini söylüyor.

Euro bölgesinde 'sırttan bıçaklamalar'

Uluslararası borsalarda yaşanan düşüş ve euro bölgesinin borç krizine ilişkin artan kaygılar da İngiltere basınında geniş yer buluyor.

Financial Times, borsalardaki düşüşü manşetine taşıyor. Gazetenin haberine göre, yaşanan kriz Avrupa ve Japonya Merkez Bankaları'nın müdahalelerinin kaygıları gidermekte yetersiz kaldığını gösteriyor. Haber ayrıca Avrupa Merkez Bankası'nın krize müdahalesinin bankanın güvenilirliğini sarstığını da ekliyor.

Times gazetesi ise, euro bölgesiyle ilgili kaygıların gerekli adımların atılmasını önleyen bir felce ve arkadan bıçaklamalara yol açtığını söylüyor.

Ekonomi muhabiri Kathryn Hopkins tarafından kaleme alınan analizde krizin euro bölgesi üyeleri arasında zedeleyici bölünmelere yol açtığı tespiti yapılıyor.

Bu bölünmelere ilk örnek olarak İtalyan Maliye bakanı Tremonti'nin Avrupa Merkez Bankası'nın İtalyan tahvillerini almama kararına verdiği sert tepki gösteriliyor.

Hopkins, Avrupa Merkez Bankası'nın tahvil alım kararının oybirliği değil çoğunluk olarak alınmasının da kaygı verici olduğunu yazıyor.

Haberde ekonomist Howard Archer'ın şu görüşlerine de yer veriliyor: "Avrupa Merkez Bankası'nın tahvil alımına devam etme kararının çoğunluk kararı olduğunun ima edilmesi bankanın programa olan bağlılığına ilişkin spekülasyonlara yol açtı. Merkez Bankası'nın müdahil olmasının ve etkisinin kısıtlı olabileceği düşünülüyor."

Hopkins, tahvillerin İtalya ve İspanya yerine İrlanda ve Portekiz'den alınacağı söylentisinin dolaştığını, bunun da yetkililerin yardımını alabilmek için İtalya ve İspanya'nın borçlarını azaltmaları gerektiği mesajını verdiğini yazıyor.


Guardian'ın başyazısı, Avrupa Komisyonu başkanı Barroso'nun "euro bölgesinin çeper kısmının genişliyor olması kaygı verici" tespitini hatırlatıyor, İtalya ve İspanya'dan sonra Belçika'nın da bu gruba dahil olabileceğini söylüyor.

Belçika'nın bir hükümeti olmadığının hatırlatıldığı yazı, bu nedenle kimsenin acil durum uygulamalarını yürürlüğe koyacak meşruiyete sahip olmadığını da ekliyor.

Başyazı, piyasaları etkisi altına alan paniğin iki nedenini ise şöyle tespit ediyor: "2008-2009 yılındaki teşvik uygulamalarından bu yana piyasaları en çok kaygılandıran ekonominin benzinin bittiği ve hala ivme kazanamadığı. Daha aciliyetli olan kaygı ise İspanya ve İtalya'nın sürdürülebilir olmayan faiz oranlarıyla borçlanıyor olduğu ve Yunanistan'ın karşı karşıya kaldığı yavaş çekim temerrüde doğru ilerledikleri. Borsalarda yaşanan düşüşler ve faiz oranlarındaki ani artışlar da büyük ölçüde yatırımcı risklerinin yeniden hesaplanmasının sonucu."

Kriz karşısında yapılması gerekenlerin ise Avrupa bankalarının desteklenmesi, İspanya ve İtalya için düşük faizli acil durum kredisi oluşturulması ve piyasaya para sürülmesi olduğu tespitiyle sona eriyor Guardian'ın başyazısı.