BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53

YEŞİL'E olan özlemi, hayata geçiremiyoruz?...

Hayatın akışına kapılmışsan; “doğa” kapıyı çalsa da duyamazsın.

(GÜNCEL: Şemdinli’deki menfur saldırıyı lanetliyor, hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır, milletimize başsağlığı diliyoruz...)

İlkbahar ve yaz gelince insanlar deniz ve doğaya kavuşmak isterler…Bir kış boyunca yaşamış olduğu sıkıntıları/zorlukları boşaltmak, sıfırlamak isterler…Folklorik olarak yapılan  Cemre’lerin düşüşünü takip etme, Hıdrellez  v.b. yeni bir yaşamın izlerini/devamını yansıtmaktadır.

Büyükşehirlerde insanların hafta sonları parklara, ormanlara,YEŞİL alanlara, şelalelere v.b. akın etmesi YEŞİLE olan özlemdir. Eskiler şöyle demiş; kış kötü insan gibidir. “Güzelliği”  her kişi ister, türkülere, şarkılara yansımıştır…

İlkbahar ve yaz; YEŞİLİN tonlarını, güzelliklerin paylaşımını da beraberinde getirir. Çiçekler, böcekler,denizin rengi, bulutlar v.b. değişik güzellikleri insanların ayağına serer.

“Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümran oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve yıldızlar emrine âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.” (A’raf Suresi 54. Ayet)

Elbette, “doğayı seviyorum” diyip, “kirletmek” te insanoğlunun en büyük zaafıdır. Oturduğu, yemek yediği, piknik yaptığı, denize girdiği yerlerdeki, çöplerini bir torbaya koyup, kenarlara konmuş çöp sepetlerine koymak yerine, oturduğu yerlere bırakıp giderler. Deniz kenarında bırakılan ya da motorlardan denize  atılan çöpler, yüzerken size arkadaşlık ederler.

Tatil yörelerinde kabuklu yemiş yemek  zevk, ama yerlere atmak en büyük saygısızlık. Geleneksel olan!; “yerlere sümkürmek, sigara izmaritini yere- arabada ise camdan- atmak, denizde boğaz/burun temizlemek v.b. “  turistlerden göremezsiniz!... Neden acaba?!..

Şarkılara, türkülere, romanlara v.b. konu olmuş İstanbul, 17 milyonluk nufusuyla insanı korkutuyor. Bazıları bu şehirde sağlıklı ve mutlu yaşanmaz derken Doğan Kuban  ise; İstanbul’un Türkiye’nin gelişimini engellediğini öngörüyor.

İstanbul, yeni yeni semtlere kavuşarak büyüyor, İBB’ de ihtiyaçları gidermek için peşinden  koşturuyor. Ama, İstanbul’lu olmak için kimse uğraşmıyor. () 

İstanbul’da bir yer rağbet gördü mü; dağlar, taşlar, araziler arsa biriktiren birileri tarafından satın alınıyor!... Yeni yeni insanlar geliyor diye inşa edilen rezidanslar, oteller, villalar…” Dün Kınalıada’ya akraba ziyareti yaptık..Aman Allahım!, gemilere binmek ve inmek dert…Kavgalar, bağırmalar… Sorduk, anlattılar; Bazı gemiler full, bazıları boş, yoğun saatte küçük gemi, yoğun olmayan saatte büyük gemi, Üsküdar hattına küçük gemi, yolcusu az olan Bakırköy v.b. hattına büyük gemi. Bu nasıl sistem? (İBB’ye duyuruyoruz) Kınalı’dan İstanbul’a bakmak çok zor; 50 katlı binalar, rezidansların tepenin üstüne kadar çıktığı beton yığınları.. YEŞİLİN  katlini çok iyi görebiliyorsunuz…

Fehmi Koru yazmış; “…..Orman Fakültesi’nden emekli olmaya hazırlanan bir profesör, yazlarını geçirmek üzere bir yer arıyormuş ve yolu Çınarcık’a düşmüş… “Ben size rehberlik edeyim” demiş bizim sohbet arkadaşı ve etrafı gezdirmiş…(Teşvikiye: İstanbul’dan deniz otobüsüyle sadece 1 saat uzakta) Sıra Teşvikiye’ye gelince, yemyeşil ağaçlarla bezeli köye uzaktan bakıp, “Aman burası olmasın” deyivermiş adam… Sebebini de şöyle açıklamış orman profesörü: “Ağaçlar o kadar yoğun oksijen üretiyor ki, bu köyün insanları süper-akıllı olur, bu yaştan sonra onlarla başedemem…” ()

Yazımızı güzel bir şiirler sonlandıralım;

“Ağaçlar çiçekli çimenler yeşil 
Mis gibi kokuyor canlandı doğa 
Gelincikler papatyalar kırlarda çil çil 
Mavi beyaz kırmızıyla rengarenk doğa.. 

Ilık ılık esiyor meltem rüzgarı 
Kozalar çıkardı zar kanatlıları 
Çırpındıkça gülümsüyor kuş kanatları 
Mis gibi kokuyor canlandı doğa.. 

Açmış yaban gülüyle yapraklı yonca 
Beyaz bir karanfil tomurcuk gonca 
Gökyüzünü bir mavilik sarınca 
Mis gibi kokuyor canlandı doğa.. 

Edalı zarif mor menekşeler 
Sefa eyliyor al orkideler 
Nazlı nazlı devşirmiş beyaz laleler 
Mis gibi kokuyor canlandı doğa.. 

Sardunyalar arasında sarı bir şebboy 
Üç güller açmış ne güzel oy oy 
Leylaklar,büyümüş serpilmiş boy boy 
Mis gibi kokuyor canlandı doğa.. 

Kelebekler geziyor sürü halinde 
Arılar bal için gülün özünde 
Mutluluk var sevda var bahar yüzünde 
Mis gibi kokuyor canlandı doğa.. 

Şırıl şırıl akıyor durgun şelâle 
Nazire yapar gibi kırmızı güle 
Haber verin aşık öten bülbüle 
Mis gibi kokuyor canlandı doğa.. 

Bu güllük gülüstanlık sevda tadında 
Sakalar şakıyor ağaç dalında 
Toprak,allı pullu baharda 
Mis gibi kokuyor canlandı doğa...”  (30.03.2010 / İsmail Kurt)

BEŞİKTAŞ’TA YEŞİL KAZANDI…

“Ihlamur Parkı Dayanışması, kültür varlığı olarak tescil edilen III. Selim ve II. Mahmut’a ait üç adet nişan taşının ve anıtsal nitelikte ağaçların bulunduğu Ihlamur Parkı’nın tamamının yeşil alan olarak tanımlanmasını parkta yapılan etkinlikle kutladı. Müzikler eşliğinde yapılan kutlamada, mahalleli yanlarında getirdiği yiyecekleri parkta birbirine ikram etti. Park ile ilgili olarak mahalleli, “Ihlamur Parkı’nın korunması gerekiyordu. Böyle kalması gerekiyordu, biz yapılaşma istemiyoruz” dedi. Ihlamur Parkı’nda inşaat yapılacağı haberleri üzerine halk nöbet eylemi başlatmıştı. Çevre Bakanlığı, Ihlamur Parkı’nın da içinde olduğu Ihlamur Kasrı 1. ve 3. derece doğal sit alanları ve etkileme geri bölgesi hakkındaki 1/5000’lik Koruma  Amaçlı Nazım İmar Planı’nı 28 Eylül’de onaylamıştı. Ihlamur Parkı Dayanışması, parkın yüzde 25’ine sahip olan Seba İnşaat A.Ş’nin, 5 kat 30 daire projesine karşı mücadele yürütüyordu. Seba İnşaat, 11 bin 696 metrekarelik parkın 11 hissedarından biriydi. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Nedim Keçeli, tapusu kendilerine ait yaklaşık 12 dönüm arsanın 5 dönümünün yeşil alan, 4 dönümünün dini tesis alanı, yollar çıktıktan sonra kalan 2.5-3 dönümün de imarlı konut alanı olarak ayrıldığını söylemişti. Park, 21 Haziran’da panellerle çevrilmiş, “Özel Mülktür, Girilmez” levhaları asılmıştı. Mahalle halkı buraya inşaat yapılmaması için eylem yapmış ve günlerce nöbet beklemişti.” (Basından)

ÜNİVERSİTELERİ  YENİ BİR KHK BEKLİYOR…

Hükümetin üniversitelerle ilgili bir çalışma içinde olduğu biliniyor.17 üniversite rektörü ataması yapılamadı. OHAL -dün- TBMM’de üç ay daha uzatıldı. Önümüzdeki günlerde, bu konu ile ilgili yeni bir KHK’nın  çıkarılacağı  beklentisi devam ediyor. Kısa zamanda karar verilmeli ki, sistem rahatlasın, herkes işine baksın, gereksiz tartışmalardan kurtulsun  ve eğitim kazansın. Bakalım KHK neleri kapsayacak?!...

Bazı üniversite idarecileri OHAL’i fırsat bilip yanlışlar yapabiliyor, hükümete zarar verebiliyorlar…Etikliğe -olumsuz- örnek  gösterilen ve sosyal medyada paylaşılan bir konu var;

Gümüşhane Üniversitesi 31 Mayıs 2008 tarih ve 26892 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5765 sayılı Kanunla kurulmuş olup, halen; 2 Enstitüsü, 7 Fakültesi, 1 Yüksekokulu, 8 Meslek Yüksokulu ve 5 Araştırma ve Uygulama Merkezi’ni bünyesinde barındırmaktadır. İlginç olan, 2. dönemine hazırlanan Rektör Prof.Dr. Sn.İhsan Günaydın’ın, rektörlük görevi yanında, 7 Fakültede Dekan Vekilliği görevini de üstüne alması… Belirtilen özel web sayfası açılmadığı için Sn. Günaydın ile ilgili bilgi sahibi olamadık. Üniversite; seçimleri 26-28 Temmuz’da yapılacakken darbe teşebbüsü nedeniyle ertelenen 17 üniversite arasında gözüküyor, yani henüz seçim yapılmadığı için mevcut rektörler göreve devam ediyorlar.