BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67

Yanarım yanarım işte buna yanarım…

Yanarım yanarım işte buna yanarım…

Benim çocukluktan delikanlılığa geçiş yaptığım dönemdeki Yeşilçam filmlerinin temiz yüzlü, yakışıklı ama şeytan ruhlu kötü adamı Önder Somer idi…

Nuri Alço ondan sonraki kuşağın temiz yüzlü, yakışıklı ama şeytan ruhlu kötü adamıdır…

Önder Somer, tuzağa düşürdüğü genç, güzel ve fakat fukara kenar mahalle kızını; o yıllarda Türkiye içecek pazarına yeni yeni girmeye başlayan kolalı içeceğinin içine ilâç atarak uyuturdu…

Sonrası ise bildiğiniz gibi…

Nuri Alço’nun çok fazla seyrettiğim filmi yok…

Ama sanırım o daha ziyade “uyku ilâçlı viski” falan kullanıyordu…

Neyse…

Sözü, medyamıza getireceğim…

BİLDİĞİNİZ GİBİ…

Günümüz iktidar medyası yedi ay öncesine kadar Hizmet/Cemaat medyasıyla can ciğer kuzu sarmasıydı…

Destekledikleri Başbakan da Cemaat adına gelen her talebi yerine getirmekle övünüyordu…

Sonra birden her şey alt üst oldu…

Adeta ters döndü…

O güne kadar el ele iktidara ve Başbakan’a kayıtsız şartsız destek veren medya ikiye bölündü…

Hizmet/Cemaate ait olduğu bilinen Zaman Gazetesi ve televizyonlarıyla Hizmet/Cemaate bağlılığı ile bilinen Akın İpek medyası iktidara (İlle de Başbakan’a) cephe aldı…

Birçok konuda icraatlar (Tabii ki başta özel dershanelerin kapatılma girişimi) eleştirilmeye başlandı…

Bilhassa 17 ve 25 Aralık yargı operasyonlarından (Muhalefete göre “Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu) sonra başta Başbakan olmak üzere adları rüşvet ve yolsuzluk eylemlerine karışan bakanlarla ilgili haberlerin yayınlanmasında Hizmet/Cemaat Medyası “Merkez Medya” gibi davranmaya başladı…

Özel okulların kapatılacağına ilişkin tartışmaların başladığı güne kadar siyasal iktidarla ilgili her türlü yolsuzluk iddiasını görmezden gelen Hizmet/Cemaat Medyası birden o tür haberleri Merkez Medya’dan bile daha çok görmeye başladı…

Yani…

İddia da olsa, yargıya taşındığı için bütün yolsuzluk ve rüşvet dosyalarını okurlarıyla, izleyicileriyle paylaştı…

BİR BAŞKA DEYİŞLE…

Hürriyet’in birinci sayfasıyla Kanal D Ana Haber ve CNNTÜRK’te yer alan bütün yolsuzluk, rüşvet, irtikap gibi dava dosyaları Zaman ve Bugün gazeteleriyle birlikte Samanyolu, Mehtap, Samanyolu Haber, Bugün ve KanalTürk gibi televizyon kanallarında da yayınlanmaya başladı…

Bunun üzerine iktidarla birlikte hareket eden ve sonradan adına “Havuz Medyası” denilen gazete ve televizyonlar; o tür haberleri yayınlayan merkez medyaya üç defa kızıp hakaret ediyorlarsa; Hizmet/Cemaat Medyasına otuz üç kere kızıp hakaretler ettiler…

İktidar/Havuz Medyasının gazetecilikten başka her işi yapan kimi (Çoğu) köşeleri Hizmet/Cemaat Medyasına ve elbette Gülen’i ve en çok da Ekrem Dumanlı’yı şeytanlaştırmak için akıl almaz yalan, dolan ve iftiralar üretmeye başladılar…

Hizmet/Cemaat konusunda en mesafeli duran vicdan sahibi gazeteciler bile İktidar Medyasının bu acımasız ve medya ahlâkına sığmayan habercilik anlayışı karşısında Hizmet/Cemaate destek vermek zorunda kaldılar…

Bir ara Hacı Anneciğim o kadar etkilenmiş olmalı ki İktidar Medyasının ve tabii ki Başbakan’ın Gülen hakkında yaptıkları hakaretlerden, telefonda bana sordu:

“O temiz yüzlü, Peygamber efendimizin adını her anışında ağlayan adam mı yapmış bütün bunları?..”

Ses tonunda uğradığı hayal kırıklığı ve aldatılmışlığın tınısı vardı…

“Henüz bilmiyoruz anneciğim” dedim. “Her şey sadece bir iddiadan ibaret…”

İçini derin derin çektikten sonra patlattı o güzelim esprisini:

“Eğer biz o yaz sıcaklarında üfül üfül incecik giyinmek varken bunları dinleyip inanarak günaha girmemek için pardösü ile dolanıyorsak ve fakat bunlar dinimize göre en büyük günahlardan biri olan dedikodu yapmaktan korkmuyorlarsa; öbür dünyada iki elim yakalarında olacak…”

Acı acı güldüm telefon elimde…

Sadece güldüm…

“Üzme kendini anneciğim… Sen inandıklarının doğru olduğunu düşün sadece” dedim…

Telefon kapadıktan sonra durumu karıma anlattım…

“Haccı anne öbür dünyada neden on dört eli olmadığına üzülecek” dedi o keskin espri yeteneğiyle…

EY GÜZEL İNSANLAR!..

Şimdi geleyim yazımın başına verdiğim Önder Somer ve Nuri Alço örneklerine…

Bir kenar mahalle kızının, yakışıklı, temiz yüzlü, tatlı dilli ve elbette zengin bir züppe tarafından aldatılması normal…

Ama…

Bir ülkeyi 12 yıl ve hem de tek başına yöneten bir siyasi iradenin, bir tek kişi (Fethullah Gülen) tarafından bu kadar kolay aldatılması mümkün mü?..

Bir ülke medyası düşünün ki…

Tiraj olarak değilse de kurum ve köşe yazarı sayısı olarak merkez medyadan çok daha kalabalık…

Çok daha büyük maddi imkânlara sahip…

Ama…

Bir tek kişi…

Evet, evet sadece bir tek kişi tarafından bu kadar kolay kandırılabiliyorsa…

Bu kandırılma o medyanın sadece zekâ seviyesinin çok düşük olmasına bağlanabilir mi?..

Elbette bağlanamaz…

ARTIK İYİCE SU YÜZÜNE ÇIKTI Kİ…

Siyasal iktidara; hamileliğine bahane üretebilmek için anne-babasına kendisini kandırdığına inandıracağı bir Önder Somer veya Nuri Alço bulmak zorunda olan kenar mahalle dilberi gibi bir “Günah Keçisi” lâzımdı…

Veya…

Hüseyin Rahmi Günpınar’ın Gulyabani’si gibi bir “Öcü”…

Çünkü…

Daha önceki seçimlerde Başörtüsü yasağını savunan çağdışı, despot bir muhalefet “Öcü” gibi kullanılıyor ve kazanılıyordu da…

Ama…

Son seçimlerden önce CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Başörtüsü” konusunda iktidardan bile daha özgürlükçü bir tavır geliştirince “Bunlar başörtüsü düşmanı” isimli öcü ölmüştü…

Oysa yeni bir “Öcü” veya “Önder Somer/Nuri Alço” ya da “Gulyabani” şarttı…

Ve bulundu…

Öyle bir “Öcü, Gulyabani, Önder Somer, Nuri Alço” bulundu ki…

Yıllarca cezaevinde nahak yere tutulan yüzlerce asker ve milyonlarca sevenlerinin mağduriyetleri de o “Öcü, Gulyabani, Önder Somer, Nuri Alço” gurubuna yüklenecekti…

Bir taş atılacak…

Bir kuş sürüsü düşürülecekti…

Ve öyle de oldu…

EY GÜZEL İNSANLAR…

Yanarım yanarım neye yanarım biliyor musunuz?..

Milyonlarca yurttaşın aslında inanmadıkları…

Ama…

Ekonomik menfaatleri icabı…

Siyasal istikrarın korunması amacıyla inanmak zorunda kaldıkları…

Ve…

Bile isteye bu oyunun sahi olduğunu “zannediyor görünmeleri”ne yanarım…

Zira…

Onların çoğunlukta olmaları bu güzel ve yalnız ülkeye kaybettiriyor…

İtibarsız…

Güvenilmez…

Kirlenmiş…

Veya kirletilmiş bir sistemle yolumuza devam etmek zorunda kalıyoruz…