BIST 10.219
DOLAR 32,23
EURO 34,75
ALTIN 2.450,09

UDS sahtekarlığına bir şey yapılmayacak mı?!. (2)

ÜDS usulsüzlüğü; akademisyenliğin, yıllardır kanayan yarasıdır.

Geçen yazımızdan devam edelim.

Geçtiğimiz Cuma namazında, toplanacak  paranın; “Diyanet’in  öğrenci evleri açması” için kullanılacağı, “denetimli olacağı, Diyanetten hocaların ders vereceği v.b.” , yoksa, görüldüğü üzere “öğrencilerin “kötü ellerde terörist olarak kullanıldığı”  söylenildi.”  “Günaydın” diyelim mi?!…

Hayret doğrusu!;

Fetö’nün 42 tv-radyo kanalının olduğu –lisans  izinleri verildiği halde- bilinmemiş!..

Fetö’nün bin küsur özel okullarına izin verilmiş ama nasıl eğitim yaptığı bilinmemiş!..

Fetö’nün ışık evleri’nde yasakların ne olduğu ve nasıl bir eğitim verdiği de bilinmemiş!...

Fetö’nün parasal gücü, kaynakları, para trafikleri takip edilmemiş!...

Fetö’nün siyasi ayakları da merak ediliyor…

Acaba; 2010 İstanbul Kültür Başkenti’nde –görevlendirmeler ve mali transferler- ve Kalkınma Ajanslarında  Fetö izleri var mıdır?!.

Kaçak Önder Aytaç’ı, bakan danışmanı (2008) yapan, -benim müst.yard. atamamı yapmayan- Kültür ve Turizm  eski bakanı Sn. Ertuğrul Günay ve eski MV Sn.Mehmet Sağlam ve diğerleri  sessizliğini hala koruyor. 15 Temmuz’dan beri olumlu olumsuz bir demeçleri olmadı!...İlginç...

“FETÖ soruşturması kapsamında üniversitedeki görevinden alınan Prof.Dr. Aslan Bilici, 17-25 Aralık soruşturmalarının ardından Gülen cemaati üyelerini engellemeye çalıştığını hatta kendisinin bu yapıya üye akademisyenlerin unvan almaması için YÖK ile görüştüğünü söyledi.15 Temmuz darbe girişiminden sonra üniversitede FETÖ’ye yakın olduğunu düşündüğünü kişilerin listesini yapmaya başladığını belirten Bilici, şunları söyledi:

“FETÖ’cü yapıya mensup olan kişilerin çalıştığı bölümler ve fakülteler dikkate alınarak not almaya başladım. Bir kısmını not kağıdına bir kısmını flaş diske yüklemiştim. Hatta gözaltına alınmadan bir gün önce TEM şubeye giderek bu isimlere ilişkin hazırlıklarımın olduğunu ve bilgisini vereceğimi söylemiştim. Ancak gözaltına alınınca bunları veremedim. Eşime bilgileri ve dokümanları polise vermesini söyledim. Eşim de bunları polise verdi.” Kırkıncı Cemaati* üyesi olduğunu söyleyen Bilici, “Ben paralel yapı dışında yer alan bir gruba mensubum. Mensup olduğum grupta açık açık bu yapının yaptıklarını geçmişten bu yana eleştirmiştir. Üniversiteyi okuduğum dönemde de paralel yapı ile zıt bu yapıyı eleştiren Kırkıncı grubunun evlerinde kaldım. Ben paralel yapının parayı öncelemesi ve başörtü konusundaki tavrı nedeniyle tepkiliyim.Hatta üniversitedeki web sayfasından ve kişisel sosyal hesabımdan darbeyi kınayan bir yazı yayımladım” dedi. Bilici, rektör adayı seçimlerinde en çok oyu almış ama atanamamıştı.” (Cumhuriyet/Selin Görgüner/14.08.2016)

Fetö’de olduğu gibi ;

ÜDS/KPSS v.b. sınav usulsüzlüklerini de,

Hiç kimse duymamış, görmemiş!…

Özellikle Sakarya Üniversitesi’ndeki guruplaşmayı/birikmeyi kimse  fark etmemiş!...

“..17-25 Aralık darbe girişimiyle deşifre olan Paralel Devlet Yapılanması/ FETÖ’nün eğitim alanındaki örgütlenmesi çökertildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmalar kapsamında, 2010 yılı KPSS ve KPSS Genel Yetenek Genel Kültür Sınavı’nda soru hırsızlığıyla ilgili 3 bin 184 kişi, 2012 yılı Adli Yargı Hâkim ve Savcılık Sınavı sorularını sızdıran 67, 2009 yılı Polis Koleji Sınav sorularını çalan ve bu kapsamda sınava giren 907, 2012 Polis Akademisi Sınavı’nda örgüt adına soruları çalan 363 kişi hakkında yasal işlem yapıldı…” (Özlem Berdiberk-Bugün Gazetesi)

Sakarya Valisi Sn.Hüseyin Avni Coş, A Haber ekranlarında, Fetö’nün hırsızlıklarını/usulsüzlüklerini  -yetkili kendisi değil gibi- anlatıyor.Biz duyunca şaşırıyoruz da!…

 “FETÖ’nün TSK’ya sızmak için sorularını çaldığı 2013 Askeri Lise Sınavı ile ilgili soruşturma açılmasını sağlayan itiraflar savcılık dosyasına girdi. Sınava giren T.F.B. soruların kendilerine ‘deneme sınavı’ denerek dağıtıldığını söyledi. T.F.B., “Soruları ezberlettiren ağabey, ‘Kitapçıklarda işlem yapın. Soruları açtığınızda şaşırdığınızı belli etmeyin. Sınavın sonuna kadar bekleyin’ diye tembihledi” diyerek soruları dağıtan ağabeyin taktiklerini deşifre etti…..” (Yenişafak)

Peki bu konuda  bir dilekçe, şikayet yok mu?,

Var da hepsi  sümen altı mı edilmiş?

Savcılar neden  harekete geçmemiş?

Bir Cumhuriyet savcısı çıkmamış mı ÜDS’yi soruşturacak?!

Bilinmiyor!...

İyi bir haber: “Ankara Cumhuriyet Savcısı Yücel Erkman, 2010 KPSS’nin “Genel Yetenek” ve “Genel Kültür” sınavlarına ilişkin kritik bir adım attı. Kamuya yerleştirilen ve sınav sorularını önceden elde ettiği belirlenen 10 bin 151 kişinin listesi, memuriyetten atılmaları için Devlet Personel Başkanlığı’na bildirilecek. Savcı Erkman 'bu daha başlangıç' dedi.(Habertürk)

ODTÜ Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr.Kürşat ÇAĞILTAY’ın, “Nasıl Doçent Olunduğunu ve Olunması Gerektiğini”   değerlendirdiği yazının mutlaka okunması /değerlendirilmesi lazım.

Geçtiğimiz günlerde ÜDS’de, TOEFL’de, IELTS’de soruların çalındığı ile ilgili çok önemli  bir açıklama daha geldi. Yeni açıklamalar “yok artık” dedirtiyor, kararı siz verin;

 “16 bine yakın kişi buradan eğitim almış ama bunun istismarı son 4-5 yılda arttı. Daha önce eğitim alanları zan altında bırakacak açıklamalar yapmaktan kaçınmamız gerekiyor. Buna çok dikkat ediyoruz. Özellikle darbenin hemen akabinde tutuklanan, gözaltına alınan rütbeli askerler ve yargı mensuplarından 1.100 kişinin SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsünden yüksek lisans yapmış olduğunu tespit ettik. Gerçek manada lisansüstü eğitim alan birçok öğrenciye sağlanmayan kolaylıklar bunlara sağlanıyor. Devam mecburiyeti aranmıyor, başka şeyler de var. Beklenmedik insanların beklenmedik başarıları ortaya çıktı. Defalarca yabancı dil sınavına girmiş 25-30 puanın üzerine çıkamayanlar bir bakıyorsunuz sınavdan 80 almış. Bunun sorgulanması lazım. Ya yerine birini soktular ya sorular verildi ya kulaklık sistemiyle çalıştılar. Aynı şekilde Selçuk Üniversitesine akademisyen alırken jürilerin oluşturulmasında yanlışlıklar yapıldı. Şahit olmadık ama almak istedikleri isimlere soruların verildiği yönünde güçlü bir kanaatimiz var. Bu yapılan haksızlıktır. Elimizde yeterli sayıda akademik kadro var. Hızlı bir şekilde kadro ilanlarımızı yapacağız. YÖK’ten taleplerimiz var. Önümüzdeki iki aylık süreç içerisinde eğitim öğretimimizi aksatacak boşluk oluşmaması için gereken her türlü tedbiri alacağız.” (Selçuk Üniversitesi (SÜ) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Şahin,Memleket Gazetesi/10.08.2016)

Ayrıca, Sn. Şahin ilginç bir açıklama daha yapıyor;

“Rektör yardımcılığı yaptığımız süre boyunca bu çalışmalar sürdü ve ilgili yerlere hep bunu anlattık ama o dönemin mevzuatı ve yasaları gereği çok da bir şey yapılamadı. Bir rektör yardımcısının yapacağı şeyler sınırlıdır ama biz bu yapıyı sürekli anlattık. Gelinen noktada belki de Türkiye’deki en kapsamlı çalışmayı yaptık. Bizim listemizle devletin kurumlarından gelen liste örtüşüyor. Bunu yaparken sadece kendi gözlemlerimizle hareket etme gibi şansımız yok. Devletin çeşitli kurumlarından gelen bilgi ve belgeler var. Bunları değerlendirdik. Bunlar çoğunlukla gözlemlerimizle örtüşüyor.”  ()

Kaç defa söyledi(ler)k,yazdı(dılar)k;

Yabancı dil (ÜDS/YDS) baraj olmaktan çıkarılsın, yabancı dilde alınan puanın %20-30’u, bilim sınavında alınan puanın %80-70’i alınsın, ortalaması 60 olan Doç.olsun diye…

YÖK’e rapor/dilekçe gönderdik…

2010’da YÖK tarafından yapılan  Y.Doç ler kurultayında  raporlaştırıp verdik…

Özellikle “sanat alanına”  şu andaki sistemi uygulamayın dedik…

“Yabancı dil geldi, sanat öldü” dedi(ler)k!...

”Kitapsız/Ders notu olmayan Doç. ve  Prof.”  bu iş olmaz dedi(ler)k…

Duymadılar,

Çözüm bulmadılar…

Yabancı dil=kalite dediler, bilimi/sanatı bir kenara ittiler…

Şimdi ne olacak?

Bu kişilerin tesbiti nasıl yapılacak?

Kurumlarda herkes birbirini tanıyor, biliyor!...

Şaşırmaya gerek yok!...

Aylardır hep açıklanıyor ama,  ÜDS’de hiçbir işlem, çalışma yapılmıyor…

Neden Acaba?...

ÜDS’nin KPSS’den bir farkı mı var?

Dokunulmazlığı mı var?

Suç, suçtur…

Bilip te/görüp te/duyup ta  gerekeni yapmamakta suçtur…

Ben “etik olmayan” bu kişilerle, “akademisyen sanatçı”  olarak adlandırılmaktan utanıyorum…

Çünkü;

“İnsanların ‘ama’ kelimesinden önce söylediklerinin hiçbir önemi yoktur.."(Game Of Thrones)

* Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1996 yılında açıkladığı  Nur cemaatleri şöyledir:
1-) Kurtoğlu Grubu (Mehmet Kurtoğlu)
2-) Yeni Asya Grubu (Yeni Asya Gazetesi ve çevresi)
3-) Meşretev Grubu (Mehmet Kırkıncı)
4-) İhlas Grubu (Said Özdemir)
5-) Nesil Grubu (Mehmet Fırıncı)
6-) Gülen Hareketi (Fethullah Gülen)

Bu cemaatler içerisinden en yaygın olan ve özellikle Erzurum çevresinde büyük bir kitleye sahip olan Kırkıncı cemaati Doğu'ya sıkışmış bir cemaattir. Bu cemaatin önderi olan  Mehmet Kırkıncı Erzurum doğumlu olup, medrese kökenlidir. Kırkıncı Hoca cemaati Erzurum, Ağrı, Van, Bitlis gibi doğu illerinde yaygın olup, Kırkıncı Hoca’nın sohbetlerine bu illerdeki iş adamları ve akademisyenler katılmaktadır. Pek yaygın olmasa da yurtları mevcut olup, genellikle beyaz eşya vb. mağazalara sahiptirler. Özellikle iş adamı ve akademisyen çevresi oldukça geniştir. Atatürk Üniversitesi’nin eski rektörünün ve rektör yardımcılarının,  dekanlarının/dekan yardımcılarının ve bir çok profesörünün bu cemaatin üyesi ya da sempatizanı olduğu söylenmektedir.. Erzurum’daki çoğu iş adamı da alenen ya da gizliden bu cemaate yardım yapmaktadır. Ülkemizde bilinen diğer cemaatler de şöyle;

“Süleymancılar, Menzilciler, İskenderpaşa Gubu,İsmailağa Grubu,Erenköy Grubu, Yahyalı Grubu, Haleti Şabaniye Grubu, Kadiriler, Hakikat Grubu, Işıkcılar,Tillo ve Norşin Şeyhleri,Galibiler, Adnan Hocacılar, Haydar Baş Brubu,Hüda-Par ve Kürt İslamcılar,Hakikat Grubu”

GÜNÜN SÖZÜ

“Hiçbir zafer gaye değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük bir gayeyi elde etmek için belli başlı vasıtadır. Gaye fikirdir. Bir fikre dayanmayan zafer yaşayamaz. Her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir âlem doğmalıdır. Yoksa başlı başına zafer boşa gitmiş bir gayrettir.” (Mustafa Kemal Atatürk)

GÜNÜN TEKLİFİ…

“CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesi ile kapatılarak taşınır ve taşınmaz tüm mal varlığı hazineye devredilen İzmir’deki 3 üniversitenin ’Cumhuriyet ve Demokrasi Üniversitesi’ adı altında birleştirilerek, yeni bir devlet üniversitesi kurulmasını için kanun teklifi verdi. Bakan, “Bu üniversitelerin yine üniversite olarak kullanılması kamu yararı, eğitimin sürekliliği ve mağduriyetlerin giderilmesi bakımından çok önemli” dedi. TBMM’ye sunulan teklifle, kapatılan 3 üniversitenin, eğitim verdiği fakülte ve bölümler, yerleşkeleri, bina yapıları, içerisindeki ekipmanlar ve genel anlamda tüm fiziki koşulları çerçevesinde değerlendirilerek kurulması önerilen ’Cumhuriyet ve Demokrasi Üniversitesi’nde şu fakültelerin bulunması belirtildi: “Hukuk Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Mimarlık Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Meslek Yüksek Okulu, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Yabancı Diller Yüksekokulu, Adalet Meslek Yüksek Okulu, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Mühendislik ve Fen Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü.”

TERÖR  ACISI BİTSİN ARTIK..

15 Temmuz’dan sonra PKK, Fetö’yü fırsat bilip, terör olaylarını yine artırdı. Şehitlerimiz ülkedeki acıyı artırıyor. Kandil, şimdi de; şehirlere ineceğiz diyor, iç savaşa gidİlecek v.b. söylemlerle ülkemizi tehdit ediyor… Bu nasıl insanlık ve vicdansızlık… Anlaşılıyor ki, Fetö ile ortaklık yapıyor…Kandil, yıllardır, bir kazanım sağlamadığını/sağlayamayacağını görmüyor mu? HDP; “bu söylemi kabul etmiyor/doğru bulmuyoruz” diyor. O zaman Güneydoğu’da; “ daha yüksek sesle bağırmalı, PKK’ya hayır mitingleri düzenlemeli, “halkın üzerindeki korkuyu” kaldırmalıdır. Lamı cimi yok; Kandil, bir an önce tek taraflı ateşkes ilan etmelidir. Güneydoğu halkının da yaşamaya/güvenli olmaya/okumaya v.b. ihtiyacı var…Ateşkesten sonra Hükümet, Yenikapı ruhu ile; muhalefeti yanına almalı,  TBMM’yi ön plana çıkararak  etkin rol oynamalıdır. Bu kadar acı yeter artık…