BIST 9.916
DOLAR 32,45
EURO 34,74
ALTIN 2.438,19

Siyaset-cemaat ikilemi, D.Baykal ve seçmenlerimiz….

Yakın görüşte büyük partiler olmasına rağmen, küçük patiler -desteklerle- yaşatılıyor.

Bir akademisyen/sanatçı olarak belirtmek isteriz ki;demokratik parlamenter sistemde  partiler kurulabilir, ama yıllarca bir adım ileri gitmemiş %1‘in altında oy almış partilerin, insanların maddi ve manevi güçlerini bölmeleri de doğru olmasa gerek. Ülkemizde 70’in üzerinde parti olduğu söyleniyor. Bu,maneviyatı bırakın, maddi olarak; bina,çalışan,duyuru, kitapçık, malzeme v.b. demek…
Adımız "sağduyulu ve sosyal bir kişi" olarak çıktığı için, siyasette de "sağduyunun" sesi olmak gerekli…Nasıl mı? Örneklerle açıklayalım;
1/Rahmetli N.Erbakan’ın kurucusu olduğu Saadet Partisi 6. Olağan Kongresi'nde,  Temel Karamollaoğlu yeni genel başkan seçildi ve "Başkanlık sistemini benimsediklerini, bu konunun bölünme ile alakası olmadığını,biz 1969’daki bağımsızlar hareketinden itibaren ilk başlangıçta başkanlık sistemini benimsemiştik, bizim başkanlık sistemi ile prensipte bir itirazımız yok, ancak nasıl bir başkanlık sistemi onu görmek isteriz” dedi. Bakalım hangi başarılara ve oy yüzdesine imza atacak!… Albert Camus’un güzel bir sözü var; “Olmayacak insanlarla, olmayacak hayaller kurduğum için, en çok da kendimden af diliyorum”
2/“Harun olmaya geldilerKarun oldular. Biz AKP gibi firavunlaşmayacağız.” sözünü,  Has Parti Genel Başkanı  olarak  Sn. Numan Kurtulmuş siyasete sokmuştu. Ve bir süre sonra Sn.Kurtulmuş, AK Parti’ye katılmış, Genel Başkan Yard. ve sonra Başbakan Yard. Olmuştu. Elbette bu sözü çok başını ağrıttı, “keşke söylemeseydim” diye mutlaka düşünmüştür. Has Parti’de  oy yüzdesi düşük iken, aynı görüşteki büyük partiye geçerek bir bütünlüğü sağladı, tıpkı  Sn. Süleyman Soylu gibi. Hem kendisi hem siyaset kazandı. Son yıllarda; güzel Türkçesi, güler yüzlü, sakin, ağırbaşlı,bilgili, açıklayıcı konuşmalarıyla yıldızı parlamaya başladı. Başbakan Yard. ve Hükümet Sözcüsü olarak basın mensuplarıyla da güzel ilişkiler kuruyor. Bu güne kadar büyük  bir yanlış yapmadı.  Siyasetçi olarak sorulara kıvrak cevaplar veriyor. Bu da Sn.Erdoğan’ın siyasi zekası olarak  AK Parti’ye kazandırdığı isimler oluyor. 
3/Daha önce de yazmıştım, keşke  Fatih Erbakan’da Ak Parti saflarında olsaydı. Ayrıca; MHP ve Büyük Birlik  Partisi  ayrılmasalardı, Demokratik Sol Partiler CHP altında bileşselerdi. Her siyasetçi lidermiş gibi ortaya çıkmasaydı, örnekler; Yeni Türkiye Partisi-İsmail Cem, Türkiye Partisi -Abdüllatif Şener, Millet Partisi- Aykut Edibali, Anadolu Partisi-Emine Ülke Tarhan, Demokrat Parti- Korkut Özal, Merkez Partisi- Abdürrahim Karslı, MİLAD- İdris Naim Şahin, DGP- İdris Bal v.b. gibi…
Geçmişte; DP’nin, Adalet Partisi’nin, Anavatan Partisi’nin –şidi AK parti- yıllarca bir çekim merkezi olduğu unutulmamalı. Aynı siyaseti yapan partilerin bir olması kendi yararlarına olacak,  partilerde olan değerli/yararlı/projeci kişilerin ortaya çıkmasına da katkı sunulacaktır. Bu;ülkemize harcanması gereken enerjilerin, boşa gitmemesi için gereklidir. Tarihimizi iyi okumak ve anlamak, “birlikten kuvvet doğar” sözünü hayata geçirmek en doğru yoldur…
4/Kadiri Tarikatı’nın İcmal Kolu’ndan olan Sn.Prof.Dr..Haydar Baş, bir çok meziyete sahip gözüküyor; siyasetçi, iş adamı, ilahiyatçı, yazar, eğitimci olup, Bağımsız Türkiye Partisi'nin kurucusu ve Genel Başkanı. Kendisine ait; Yenimesaj Gazetesi,  Meltem Tv, Mesaj Tv, Kadırga Tv, Köy Tv, Kanal 34 ve Kanal 99 ve bazı internet siteleri olduğu, konferanslar, toplantılar, söyleşiler yaptığı ve "İslam'da Tek Yol Vardır. Kurtuluş Yolu Ehli Beyt'tir" görüşüne sahip olduğu, “Verin görevi ülkeyi kurtarayım” ve “Eğer Amerika’yı çökertmezsem namerdim” v.b. gibi iddalı cümleler kurduğu, ancak seçimlerde %1’in altında oy aldığı bilinmektedir. Buna rağmen cemaatinden eksik olmayanlar, peşine takılıp ayrılmayanlar ve ona gözü kapalı inananlar maddi ve manevi güçlerini  esirgememektedir. Konfiçyüs demiş ki; Güneşin sana gelmesini istiyorsan, gölgeden çık!.. İşte son bir örnek; araştırmacı-yazar Nihat Hekimoğlu, “Milli ve Dini Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler Sempozyumu”nda bir konuşma yapmış ve "Sn.Baş’ın ne kadar büyük öngörülere sahip olduğunu ve hep haklı çıktığını" örneklerle açıklamış.
Oysa 15 yıldır, AK Parti, aynı görüşü, kabulu ve inanışı Sn. Cumhurbaşkanı için söylüyor/sürdürüyor…Eee, ne olacak şimdi?!.. Bir yerde %1’in altı, bir yerde %52 var!... Böyle durumlarda, W. Shakespeare yaşasaydı; “Samimi ol...Fakat sakın laubali olma!..” derdi herhalde…
Hekimoğlu’nun konuşmasının  son bölümü  şöyle;
“……2016’dan bugüne kadar her dediği çıkan, adı “her şeyi bilen adam”a çıkan Prof. Dr. Haydar Baş Bey’i  olarak dinlemedik, dikkate almadık. Ama buna rağmen O uyarmaya devam etti. 7 Haziran seçimlerinden sonra “Ülkemizi karanlık günler bekliyor” dedi yine dinlemedik karanlık günler geçirdik, her yerde bombalar patladı. Terör iyice azdı. 1 Kasım’dan sonra “Ülkemizi zifiri karanlık günler bekliyor” dedi. Yine bir defa daha dinlemedik. Başımıza gelmeyen kalmadı. Kaosu yaşıyoruz. “Çocuklarımızın tabutları düzine düzine gelecek” dedi. Maalesef yine haklı çıktı, biz millet olarak yine dinlemedik. Bütün şu ana kadar anlattığımız olaylar, tespitler ve görüşler çok net olarak Türk milletinin bilmesi gereken gerçekler olarak ortaya koyuyor ki; Türkiye’de vatanını, milletini, dinini, devletini, devletimizin kurucusu büyük önderimiz M. Kemal Atatürk’ü, millete ait değerleri tam anlamıyla hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir maddi menfaat beklentisi olmadan karşılıksız seven, “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” anlayışında; aklıyla, ilmiyle, fikriyle, basiretiyle, ferasetiyle, gönlüyle, imanıyla tek insan, tek lider Prof. Dr. Haydar Baş’tır. Dolayısıyla, Türk Milleti olarak, huzurlu bir Türkiye için atmamız gereken başlıca ve en anlamlı adım, geçmişten günümüze her dediği çıkan ve çıkacak olan büyük insan Prof. Dr. Haydar Baş’ı ülkemizin başına getirmektir. Artık bu şart olmuştur.” ()
Hayat  böyle işte, Dostoyevski; “olgunlaşmak hiçbir şeye şaşırmamaktır” demiş
5/ CHP MV Sn.Deniz Baykal, CNN Türk'te Ahmet Hakan'ın Tarafsız Bölge programında Abdulkadir Selvi ve Hande Fırat'ın sorularını yanıtladı. Sn.Baykal, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve yürütülen başkanlık tartışmalarına ilişkin " …Ya kardeşim, hem parlamenter rejim için ne yapıyorsun? Muhalefet, hatta kendi için de itirazlar oluyor. Başkanlık rejimi olduğu zaman olur mu ya? Gösterdiğin bakan, gösterdiğin milletvekili. Güven oyu alma diye bir mecburiyet yok. 80 milyonu kavrayan bir el mi bu? Öyle olsa bile sakıncalı. 40 milyonu yakında, 40 milyonu karşında. Ne olacak şimdi? Nerede birleşeceğiz biz şimdi? Bayrakta, milli marşta birleşeceğiz tamam. E Cumhurbaşkanı? Onu da kaldıralım. Kaldırmayalım kardeşim ya.  Türkiye’nin ayarlarıyla oynama. Devletin bu kurumsal düzenini tahrip etme, sarsma çiğneme. Biraz anlayışlı ol lütfen ya. Al onun içinde yürü. Bakanları zaten istediğin gibi getiriyorsun, başbakana çekil git diyorsun gidiyor. Sen gel diyorsun geliyor"  dedi. Baykal, “Türkiye'ye başkanlık gelmezse bölünebilir" ifadesini kullanan Başbakan Yıldırım'a tepki göstererek şunları söyledi: "Türkiye’nin bölünmesine yönelik bir söylemi duymanın ızdırabı içindeyim. Hiçbir şey Türkiye’yi böyle bir tehditle karşı karşıya olarak Başbakan düzeyinde ifade etmeyi haklı kılmaz. 15 yıla yakın süredir iktidardadır AKP. 15 yıl önce bir başbakan Türkiye bölünebilir diyebilir miydi? 15 yılda böyle bir sürecin içinden geçildi. Bu 15 yıllık süreci değerlendirmeden başbakanın ağzına böyle bir lafın nasıl geldiğini anlamak gerekiyor. Şimdi niye var? Türkiye’ye maalesef 15 yıllık dönem bölünme terminolojisini ayağa düşürmüştür. 15 yıl önce başkanlık yoktu, Türkiye bölünüyor muydu? Şimdi bu böyle giderse bölünür demek bir marifet mi?" dedi.(Basından/02.11.2016)
Sn. Baykal, son yıllarda sürekli güvenirlik ve ivme kaybetmekte. Son seçimlerde MV adaylığına konması CHP içinde eleştiri konusu olmuştu. Haziran seçimleri sonrası, Sn. Cumhurbaşkanı’nın daveti ile, TBMM Başkanlığı için çok heveslendiği biliniyor. Geçmişteki kaset konusunda bir türlü net cevaplar veremedi, kamuoyunu aydınlatamadı, o nedenle  muhalifler sürekli kaseti gündeme getiriyor… Görüşleri sürekli değişiyor, duruma göre vaziyet alıyor. Şimdi de Başkanlık için yeni söylemlere girmiş gözüküyor.Sanki solun başkan adayı olmak istiyor gibi!.. Bakınız; Darbecilerin amacı devleti cemaatleştirmek,Kurtuluş Savaşı’nın intikamını almak, Laik Cumhuriyet’i yıkmaktı…Ve; F.G. Cumhuriyet’e, Atatürk'e karşıdır, darbeyle dinci devlet kurmak istiyordu." diyor.
Sn.Erdoğan’ı TV'de tartışmaya çağırması da ilginç…Kabul görür mü zaman gösterecek!…Siyaseti meslek olarak görmek ve bir yerde bırakamamak artık sona ermeli…”
Son söz: İnsan düşmekten değil; düşerse hadi kalk diyebilecek bir dost sesi duyamamaktan korkar” ( Aldoux Huxley)
DİYARBAKIR TOKİ'DE GELENEKSEL MİMARİ...
"Böylece Diyarbakır'da inşası devam eden 4 bin 500'ün üzerindeki konutun 320'sini aralık ayının ikinci haftasına bitirip, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına teslim edilecek.  İnşa ettikleri Diyarbakır konutlarında geleneksel mimarinin cephe anlayışını yansıttıklarını belirten Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanı Ergün Turan Turan, şu değerlendirmede bulundu: "Blokların tasarımında geleneksel mimarinin en önemli özelliklerinden, revak, eyvan ve teras kullanımına modern bir yorum katarak yer verdik. Konutlarımızda cephe elemanları, köşe süslemeleri ve zemin kat seviyesine kadar taş kaplama özelliklerine yer vererek, geleneksel mimariyi yansıttık. Dikey yapılaşmadan yatay yapılaşmaya geçtik. Yol haritamızdaki en önemli unsurlardan biri yatay bir yapılaşmadır. Şehirlerdeki en yüksek binalar TOKİ binaları olmayacaktır, diyoruz. Pek çok ilimizde bu bakışı yansıtacak önemli projeler başlattık. Diyarbakır Kayapınar ilçesinde de inşa ettiğimiz konutlarımız yatay mimari anlayışı ile inşa ediliyor. 3, 4, 7 kat şeklinde farklı kat yüksekliklerinde inşa ettiğimiz konutlarımız yatay ve yerel mimari özellikleri ile örnek bir uygulama olacaktır." (Basından) Geleneksel mimariyi ve yatay yapılaşmayı geçte olsa uyguladığı için teşekkürler TOKİ…
“TÜRKÇELEŞ-TİRİLMİŞ YAYINLAR…
“Türkiye’de yayınlanan kitapların sadece ilk yahut yazarı hayatta iken çıkmış diğer baskılarına, yani orijinallerine müracaat edin; eserlerin sonradan yapılmış yeni baskılarını, şayet tıpkıbasım değiller ise ve hele üzerlerinde ‘yayına hazırlayan’ ibâresi varsa pek ciddiye almayın. Eski harflerle olan bir kitabın yeni yazıya çevrilmiş ve ‘Türkçeleş- tirilmiş’ yayınından da mutlaka uzak durun, o yazıyı öğrenip aslını kullanın” diye senelerden buyana yazıp söylüyorum.Zira bizdeki bir eserin uzun yıllar önce yapılmış ilk baskısı ile yeniden yayınlanmış ve “günümüzün diline uyarlanmış” şekli arasında sık sık farklar, hem de büyük farklar ortaya çıkar. Bu farklar ya okuma hatâsıdır yahut bir türlü eser verememiş olan redaktör, esersizliğinin getirdiği “herşeyi bilme” psikolojisi içerisinde yayına hazırladığı kitabı kesip biçmiş, düzgün ifadeleri hatâlar yumağı hâline getirmiş, nüansları kazımış, hattâ aralara ilâveler ile yorumlar sıkıştırmış ve metni bazen sansür bile etmiştir.Böylesine bir tecavüzün mağduru olan eserden istifade artık ne mümkün?...”