BIST 9.717
DOLAR 32,52
EURO 34,93
ALTIN 2.432,84

Nihat Hatipoğlu iyi hoş ama...

“Ey yüce kurbağaların yüce padişahı” diye başladı söze; “ korkmayın benden zarar gelmez size”...

Bugün Beydaba’nın ünlü eseri Kelile ve Dimne’den bir küçük öyküm var...

Anlatması benden, kıssadan hisse çıkarma ise sizden


Elin oğlu ya da kızı...

Yaşını başını almış iki eski arkadaş hanımefendi yolda karşılaşmışlar. 
Hal hatır sormuşlar. 

Sıra çocuklarına gelmiş. 

"Senin oğlan nasıl, evlendi mi?" diye sormuş biri.

"Evlendi" demiş öteki ve devam etmiş:

"Evlendi ama ah, sorma, öyle bir gelin çıktı ki, felâket!.. Sabahtan akşama çalışıyor, evde doğru dürüst yemek pişmiyor; üstelik bazen oğluma yemek pişirttiriyor. Sabah kahvaltısını bile oğlum hazırlıyor. Ne dikiş var, ne ütü. Bir kadın bulmuş, bütün işi ona yaptırtıyor. Sanki prenses! Çok üzgünüm, çok..."
"Peki kızın nasıl, o da evlendi mi?"
 diye sorumuş beriki...

Öteki başlamış anlatmaya: 

"O da evlendi, ama o çok mutlu, öyle iyi bir damadım var ki, kızımın elini sıcak sudan soğuk suya sokturmuyor. Kızım çalıştığı için çok yoruluyor; çoğu akşam, yemekleri beraber pişiriyorlar, hatta bazen damadım hazırlıyor, inanır mısın öyle iyi bir çocuk ki, tatil günlerinde kahvaltısını kızımın yatağına götürüyor. Bir kadın bulmuşlar, evin bütün işlerini o yapıyor; kızım evde hiç yorulmuyor, prensesler gibi oturuyor. Kocası da ondan iş beklemiyor, çok memnunum, çok..."

 olsun…

                     *

Bilinir ki en sevdiği gıda kurbağa olan yılan başka da hiçbir şey yiyemezdi. Vaktin birinde işte bu yılanlardan biri iyice yaşlananınca kurbağa avlayamaz oldu.

Yaşlı ve güçsüz Yılan kurbağa eti bulup yiyemez, kanını içemezse ölüp gidecekti.

Açlığına ve susuzluğuna bir çare bulmak için günlerce düşündü, taşındı, bin bir türlü plan kurdu aklınca. Sonunda çözümü bulduğunu düşünüp gülümsedi: “Evet” dedi kendi kendine, “en çıkar yol bu”...

Kurbağalar Padişahı’nın huzuruna çıkmak için KİT (Kurbağagiller İstihbarat Teşkilâtı) Başkanı’na haber gönderdi.

Kurbağaların Padişahı ile bir görüşme ayarlamasını istedi. İsteği kabul edilip vardığında huzura;

“Ey yüce kurbağaların yüce padişahı” diye başladı söze; “ korkmayın benden zarar gelmez size”...

Yılan öyle dese de kurbağaların padişahı şaşırmıştı. Kendisinin ve halkının can düşmanı Yılan nasıl olurdu da böyle söyler, dostluk elini uzatırdı?..

Yılan devam etti:

“Ben artık yaşlandım” dedi, “geri kalan ömrümü size hizmet ederek geçirmek istiyorum”.

Sadece Kurbağaların Padişahı değil, çevresindeki herkes şaşırdı...

Yılan tıslayarak devam etti:

“Hayret etmekte haklısınız ancak; başımdan geçenleri anlatırsam beni daha iyi anlayacak; benden korkmanıza gerek olmadığına hükmedeceksiniz”…

Kurbağaların Padişahı, kendisinden Yılan’la görüşme iznini koparan KİT Başkanı’na baktı. Gözleriyle “dinleyin” işareti yaptığını görünce; “anlat bakalım Yılan efendi” dedi…

Yılan anlatmaya başladı:



İnsaf ve izanlı olsun…

Ünlü ilahiyatçı Nihat Hatipoğlu, iftara doğru yaptığı televizyon programında "Koca hanımının, hanım kocasının yatakta beraber olalım teklifine hayır dememeli" demiş...

İyi ama Hocam…

Ya kadıncağız o gün çamaşır yıkadıysa?..

Ya başı ağrıyorsa?..

Ya ayız günü ise…

Veya adamın o gün ya çeki dönmüşse?..

Ya dükkâna haciz gelmişse?..

Ya patronla kavga etmişse?..

Yine mi “Hayır” demeyecekler?..

Hocam be…

Herkes senin gibi tuzu kuru değil ki…

Herkes senin gibi ayda yüzbinlerce lira kazanmıyor ki…

Hani bir şey söyle söyle ama insaf ve izanlı olsun…
 

“Efendim bildiğiniz ve tabii ki bana çok öfkelendiğiniz gibi bir gün yine bir kurbağayı yemek için peşine düştüm ama eskisi kadar güçlü olmadığım için izini kaybettim. Derken bir Derviş’in evine girdiğini öğrendim. Ben de hemen o Derviş’in evine girdim. O anda yumuşak bir şey dokundu dudaklarıma. Isırdım ki meğer o yumuşak şey Derviş’in küçük çocuğunun ayağı değil miymiş?.. Çocuk çığlık atınca Derviş hemen koşup geldi yanıma, bir sihir yaparak tam da kaçmak üzereyken yakaladı beni... ‘Sana aklını başına getirecek bir ceza vereceğim’ dedi. Ben merak ve korku ile cezamın ne olduğunu sordum: ‘Bundan böyle, kurbağaları sırtında taşıyarak onlara hizmetkâr olacaksın’ cevabını aldım. Eğer kaytarırsam tekrar sihir yaparak beni yakalayacağını ve öldüreceğini söyledi… Ben de bunun üzerine çaldım kapınızı, ey yüce kurbağaların yüce padişahı!.. Binin sırtıma ve emredin, sizi istediğiniz her yere ben taşıyacağım”... 

Kurbağaların Padişahı inandı bu tatlı sözlere… O günden itibaren o yılanın sırtına binip de öyle gitti gideceği her yere. Yılan’ın sırtında hem kendi emniyetteydi hem de artık hiçbir kurbağa öldürülüp yılan tarafından yenmiyor, kanı içilmiyordu. Kurbağaları tarafından daha da sevilir olmuştu böylece...

Bu arada hiçbir şey yemeyen Yılan giderek zayıflıyor, güçten düşüyordu.

“Bir şeyler yesene; yoksa açlıktan ölüp gideceksin” dedi bir gün Kurbağaların Padişahı...

Yılan acıklı tıslamalar eşliğinde:

“Yüce efendim” dedi, “bildiğiniz gibi ben kurbağadan başka bir şey yiyemem. Hem yine bildiğiniz gibi;  sizin hizmetkârınız olacağıma dair söz verdim Dervişe... Efendimin kullarını yiyecek değilim... Kaderime boyun eğip ölümümü bekleyeceğim”...

 Yılanın bu durumuna acıyan Kurbağaların Padişahı, “bundan sonra ölmek üzerek olan kurbağaları sana vereceğim” dedi.

O gün bugündür sadece ölmek üzere olanları değil, sağlıklı kurbağalar arasından da birer ikişer Yılan’a verişi işte o yüzdendir…