BIST 10.046
DOLAR 32,45
EURO 34,81
ALTIN 2.419,73

Müzikte “Absolut kulak” üzerine karışık bir yazı…

Konular iyi araştırılmalı,bilmeden girilmemeli!...

GÜNCEL/MİLLİ KÜLTÜR ŞURASI: 3-5 Mart tarihleri arasında Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde yapılacak olan ve 17 ayrı komisyonda kültür ve sanat alanındaki her türlü sorunun enine boyuna tartışılacağı “Milli Kültür Şurası” ile ilgili çalışmalar devam ediyor. Milli Kültür Şurası ilk kez MGK tarafından 1982’de, sonra 1989’da toplanmış  ve -yasaya göre 3 yılda bir toplanması gerekirken- 27 yıldır hiç toplanmamış!...Kültür ve sanatın çok zengin olduğu ülkemizde yadırgatıcı bir süreç olmuş... AK Parti Hükümetlerinin 7. Kültür ve Turizm Bakanı Prof.Dr. Sn.Nabi Avcı, basın mensuplarına şurayla ilgili  bilgi vermiş; "Biz daha çok yol açıcı bir bakanlık olarak görüyoruz kendimizi. Her kurumun yapmak istediklerini yapmasına izin veren, gölge etmeyen bir bakanlık olmak istiyoruz...Dostlar alışverişte görsün gibi olmasın diye elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Sizler de katkıda bulunmaya devam edin ki işlevsel olmasını sağlayalım. Talepler güçlü bir şekilde dile gelsin ve bu talepler icrada olan bizler için yapacağımız müzakerelere güç katsın. Bu Şura'da; “sinemada, müzikte, edebiyatta, müzecilikte, çocukların kültürel eğitiminde, aklınıza gelen tüm mecralarda, ne yapıyoruz, ne yapmıyoruz, neyi doğru, neyi yanlış yapıyoruz” açık yüreklilikle tartışmayı amaçlıyoru...Amacım olabildiğince geniş bir yelpazede bütün genişliğiyle temsil edilebilsin kültür sanat dünyası...." Teşekkürler Sn.Bakan; ben de davetliniz olarak, çalışmalarınıza destek vermek, komisyonlarda uygulanacak kararlar alınmasına yardımcı olmak için orada olacağım...

GÜNCEL/CEMRELER: Cemreler için vakit geldi ve bugün (20 Şubat) havaya, 27 Şubat’ta  suya ve 6 Mart’ta toprağa düşecek. Böylece yaza/ısınmaya/sıcağa dönüş başlayacak, şenlikler, evlerde temizlikler yapılacak. Cemre:ateş/kor demektir ve  tabiatın/doğanın uyanışını sembolize eder ve  havanın, suyun ve toprağın kış uykusundan çıkmasını simgeler...Ancak,acele etmeyelim, çünkü asıl havaların ısınması; “Hıdrellez” ve “karpuz kabuğunun suya düşmesi”, hamsinin “kulağına kar suyu kaçması” ile gerçekleşecek...

Gelelim konumuza...

İTÜ TMDK Müzikoloji Bölümü’nden bir Öğr.Üyesi Yenişafak’ta “Absolut” kulak veya ahsen-i takvim” başlıklı bir makale yazmış.* Kafası hayli karışık olsa gerek, müzikoloji alanına girmeyen, çok özel bir konuya/icracılığa  girmiş, ancak bir dediğini, sonraki cümleleri ile tekzip etmiş.

“Müziğe 11 yaşında başladığını ve 12 yaşından itibaren başta  çocuk şarkıları olmak üzere, çeşitli formlarda besteler yaptığını” sayfasında belirtmesine rağmen, konuyu anlatamamış ve anlaşılmaz kılmış.

Yazılarında, “Türk Müziği Konservatuarları'nda nota bilmeyen öğretim elemanlarının olduğunu” yazan bu kişinin; “bir tahta masaya elinizle vurduğunuzda çıkan sesleri nota olarak isimlendiren ve porteye aktarabilen kulak.” tanımlaması/örneği –alıntıda olsa ki belirtilmemiş- hiç olmamış… Şimdi yazıyı ve konuyu icracı  sanatçı/ akademisyen arkadaşlarımın desteğiyle yorumlayalım…

İTÜ TMDK Sanatçı Öğr.Gör. Nail Yavuzoğlu, Kulak Eğitimi-1(Pan Yay.)adlı kitabında konu ile ilgili olarak şöyle yazmış;

“Absolut kulak, seslerin kulakla değil beyin ile algılanması olarak ifade edilebilir. 440 Hz`i referans olarak alan kulak, salyangozdaki ayırıcı bir bölge tarafından sesleri bileşenlerine ayırarak işitme sistemine göderir. Bunun nedeninin beyinde bir frekans haritasının olduğu ve tüm komşu hücrelerinin ardışık frekanslara duyarlı olması olarak açıklanmaktadır. Rölatif Absolut ise referans sesini alarak bir absolut kulak gibi duymak anlamına gelir ki çok ciddi bir eğitim ve çaba ile zaman içinde kazanılır.”

N.Yavuzoğlu’nun bana gönderdiği not şöyle (08.01.2017):

“Sesler düzenli yada düzensiz titreşimlerden oluşurlar. Düzensiz titreşimlerden oluşanlar gürültü adını veriyoruz. Düzenli titreşimlerden oluşan sesleri herhangi bir sesi referans almadan nota isimleriyle duyan kulağa absolut kulak denir. Absolut kulakta sesler kulakla değil Beyinle algılanır. Herhangi bir cisime vurduğumuzda düzenli bir titreşim oluşuyorsa meydana gelen frekansı kulak algılar. Bu gitar teli, cam bardak, masanın tahtası v.s olabilir. Tabiki absolut kulak bunu nota ismiyle algılayacaktır ve porteye yazılabilir. Bu sebeple"bir tahta masaya elinizle vurduğunuzda çıkan sesleri nota olarak isimlendiren ve porteye aktarabilen kulağa"  Absolut kulak denir" bilimsel olmayan ,yetersiz ve konuyu abartmak adına örneklenmiş bir ifadedir.Tanım olarak kabul edilemez. “

Başkent Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan Doç. Dr. O.Murat Öztürk, bana şöyle yazmış(08.01.2017):

“Absolut kulak, gereksiz ve abartılı bir tarif. Sanırım müzisyenler veya uzmanlar için yapılmamış...Absolütlük,bazı insanların frekansları notayla eşleştirmeye dair bir hususiyet. Doğuştan gelen bir özellik olmasına rağmen, kesinlikle frekans-nota eşleşmesine dair bir öğrenme gerektiriyor. Masaya vurulduğunda çıkan ses belli bir frekansa sahipse ve notayla eşleştirilebilirse, evet, teorik olarak bu mümkündür. Ama pratikte, öncelikle ritm çağrışımı yapan bu örnek yerine, müziğin ses/perde sınırları içinde kalan başka bir örnek verilmesi herhalde daha isabetli olabilirdi...”

Ege Ün.Devlet Türk Müziği Konservatuarı,Temel Bilimler Bölümü’nden Prof. Dr.  M.Hakan Cevher, bana şöyle yazmış(09.01.2017):

 “Sesin nereden çıktığı önemli değil. Frekansı düzgün ise, bu tahta olmuş, cam olmuş, taş olmuş, tel olmuş hiç farketmez. L'oreille absolue veya L'oreille parfait (Kesin kulak, ya da mükemmel kulak) müzikal bir notun yüksekliğini herhangi bir referans ses almaksızın isimlendirebilme ve aynı anda çalınan birkaç notu ayrıştırarak, adını referanssız adlandırabilme kapasitesi olan kişiler için kullanılır.”

Gelelim yazıya.

Yazının  ilk cümlesi:

1/“Absolut kulak” diye bir ayırım var. Yani “mükemmel, tam kulak”. Çok özel ve ayrıcalıklı olarak kabul edilen bir kulak. Müzikte, herkesin duyabildiği ses aralığındaki sesleri duyduğu gibi..” diyor, sonra; “Absolut kulak da hiçbir insanın duyamayacağı sesleri duyabilen kulak değildir.” diyor.

2/ “… bunları notaya alabilen veya nota olarak karşılığını duyabilen bir kulak türü.” diyor, örnekler veriyor, son paragrafta ise: “Absolut kulağı abartmayalım. Allah'ın “insanı ahsen-i takvimde yarattığını” bildirdiğine göre ve Yaradan bu bilgiyi vermişse, o halde her insan, kendisini “esfele sâfilîn” düzeyine düşürmediği sürece, sadece kulağıyla değil, her şeyiyle “absolut”tur.” diyor.

3/“Meselâ bir tahta masaya elinizle vurduğunuzda çıkan sesleri nota olarak isimlendiren ve porteye aktarabilen kulak.” diyor, sonra; “Herhangi bir cisme vurulduğunda çıkan sesleri notaya almak absolut kulağın göstergesi değildir. Müzisyenler bunu bu şekilde tanımlamış olabilir.” diyor. 

4/ “..Fakat absolut kulak, müzik eğitimi almayı gerektirmiyor.” diyor, sonra; “ her insan ilgi ve çabasını yoğunlaştırdığında kulağını geliştirebilir, bu mümkün. Bazı insanlar, ilgi alanları ve meslekleri dolayısıyla bu verilmiş özelliği daha fazla kullandığı için geliştirir veya gelişmesini sağlar. Fark budur ve “absolut kulak” denilen kulak bu çaba ve çalışma ile elde edilebilir. Yani insanın kendisinde vâr olan cevheri işleyerek parlatması gibi.” diyor.

5/  “….Absolut kulak, bu frekansları aşan kulak olmalıdır, bu özellik ve ayrıcalık, peygamberler dışında hiçbir insan için mümkün değildir.” diyor, sonra; “…..16 ilâ 20, frekans ile 16 bin ilâ 20 bin frekans arasındaki bütün titreşimleri ve bu titreşimlerin meydana getirdiği sesleri duyabilecek kabiliyet, yeterlik ve özellikteki kulağı insana veren Allah'tır ve Allah, insanı bu şekilde yaratmıştır. O halde bu bilgiden hareketle absolut kulağın bir ayrıcalık veya üstünlük olmadığını söyleyebiliriz.” diyor.

6/ “…Ama bununla (müzikle) meşgul olan her insan çalıştırıldığı veya iyi bir hoca/öğretmen tarafından eğitildiği takdirde bunu çok rahatlıkla yapabilir…. Rölatif Absolut ise referans sesini alarak bir absolut kulak gibi duymak anlamına gelir ki çok ciddî bir eğitim ve çaba ile zaman içinde kazanılır.” diyor, sonra; “…Ayrıca hiç müzik eğitimi almamış bir insan, tabiattaki seslere karşı son derece duyarlı olabilir…. Fakat absolut kulak, müzik eğitimi almayı gerektirmiyor. ” diyor.

7/ Son cümlede; “Allah'ın kendisine lûtfettiği bu cevherleri ve üstün kabiliyetleri farkedemeyen ya da farkettiği halde kötüye kullanan, doğru kullanamayan ya da hiç kullan(a)mayan insan sorumludur.” deniyor ki bu; her meslek için geçerlidir.

Onun için, yıllardır ilk-orta öğretimde çocuklar yeteneklerine göre yönlendirilmeli diyor(lar)uz. Ama, başaramıyoruz!... Kısacası, İTÜ TMDK Müzikoloji Bölümü  Doçenti; anlaşılmayan, bilimsel olarak doğru kabul edilmeyen cümlelerle, konuyu tamamen dağıtmış gözüküyor.. Ayrıca, belli ki alıntılar yapılmış ama  dipnot düşülmemiş, o zaman kendi görüşü olmuş. 

Son söz: "Bir yıl içinde ürün almak istiyorsun tahıl ek, on yıl içinde meyve almak istiyorsan ağaç dik, yüz yıl içinde sonuç almak istiyorsan insan eğit."  (Çinli bilge sözü)

Gelecek yazı: Tanburi Cemil Bey’in vefatının 100. Yılı etkinlikleri  verimli  geçmiş!...

ELEŞTİRİ!...

“Eleştiri, bir ülke edebiyatının temsilini etkiler, eleştiri tarafından işaret edilmiş eserler temsilde yer bulur. Eleştirinin bu üstün rolü, yerini değerli kılar; ne var ki kanonik yapısı oluşmamış edebiyatlarda eleştirmenin yerini büyük oranda bu işe soyunmuş iyi niyetliler ve tesadüfe bağlı yazarlar alır. Düz yazının bir edebiyatın gelişimindeki rolünü belirginleştirmek önemli. Eleştiri de bir türdür ve kritize edilmeye ihtiyaç duyar. Nasıl yapılacağına dair varsayımların sürmesi önemli. Eleştirinin teorik temellerinin olması onu öznel olmaktan çıkarmaya yönelik. İyi eleştirinin ölçülerinin ortaya konması, şairin hangi eleştiriyi dikkate alacağını da gösterir. Şair, metnine dönük onlarca yorumun arasında ruhen ‘yorgun bir savaşçı’dır. Adil bir eleştirinin oluşması yazardan okura uzanan yolları kısaltan -otoban türünde- belki şairin umurunda olmasa bile okura dönük bir konfor da sağlıyor.” (Hayriye Ünal/ )

İNGİLİZCE YERİNE ROBOT YAPMAYI ÖĞRETMEK….

Ezberleri bozan bir cümle: Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu “İngilizce yerine robot yapmayı öğrenmeliyiz” dedi. İşte budur! Yıllar yılı İngilizce öğretmek için ülkeyi açık Oxford’a çevirdiler. İngilizceyi öğrenemedik. Parası olanların İngilizcesi de oldu, olmayanlar “vat didin gülüm”de kaldı. Dil bilmenin gerekmediği günlerdeyiz. Yazılı/sözlü her türlü çeviri olanağı mevcut. O da olmadı, yakında beyne dil çipi takacaklar, kaç dil istiyorsan konuş. Biz halâ dil puanları istemeye, dil barajları koymaya devam ediyorduk ki… Terzioğlu çıktı, ezberleri kökünden salladı. Bu adamı tuttum ben.