BIST 10.219
DOLAR 32,21
EURO 34,86
ALTIN 2.444,47

Musa Eroğlu; “Ben haddimi bilirim” dedi!.. Neden?!...

Halk kültürü derin bir bilgiyi içermektedir.

“Haddini bilmek”;  toplumda, her meslekteki kişilerin önem vermesi gerekli bir konu. Ülkemizde "haddini bilmekle ilgili"  güzel sözler vardır;

Evlat haddini bilirse, anne-babasına iyilik halinde olur...

Komşu haddini bilirse, komşusunu üzmez...

Tüccar haddini bilirse, işini iyi yapar, kimseye zarar vermez...

Öğrenci haddini bilirse, öğretmenine vefalı olur, öğrendikleriyle amel eder...

Kişi haddini bilirse, yalan söylemez...

Alim haddini bilirse, tahsil ettiği ilmi yaşar, tecrübesini artırır...

Haddini bilmek çok mühim...

Fakat, insanın haddini bilebilmesi için, önce;  kendini bilmesi, kendini tanıması lâzım...

Eğer, üst bir görevdeyseniz; siz hatanızı anlayana kadar, size kimse hatalı olduğunuzu anlatmaya muktedir olamaz. “Bana ne” der, “başıma iş almayayım”, “Ağrımayan başımı derde sokmayayım” der v.b.

Ayeti Kerime;  "Nefsini bilen, Rabbini bilir” der.   

Mevlana; “Kitaplardan önce, kendimizi okumaya çalışalım” diyerek, önce kişinin kendini tartmasını, günlük işlere kaptırmamasını, etrafına yukardan bakmamasını” tavsiye eder.

Ülkemizde yaygın deyimlerde vardır;

“Altmışından sonra zurna çalan, mezarda çalar”

“Aptala beylik vermişler, önce babasını kesmiş”

“Alçakta yatanı sel, yüksekte yatanı yel bulur”

“Ayağını yorganına göre uzat”

“Boğaz dokuz bölümdür”

“Haddini bilmeyene bildirmek, yetime don giydirmek gibidir”

“Haddini bilmeyene bildirmek gereklidir” ve  “Haddini bilmeyene,bildirirler”   

Lao Tse; “Başkalarını tanımak, akıllılıktır, ama insanın kendi kendisini tanıması  daha büyük akıllılıktır.” demiş.  Ne kadar anlamlı bir söz...

Bu girişten sonra neden bu konuya girdiğimizi açıklayalım; İTÜ TMDK, geçtiğimiz ay,  değerli halk ozanı Musa Eroğlu’nu misafir etti.

İstanbul Türk Müziği Günleri’ne birkaç kez  katılarak destek veren Musa Eroğlu; MUT'un yalnız bir orman köyünde (Kumaçukuru), yoksul bir ana babanın çocuğu olarak dünyaya merhaba! demiş. Hayat mücadelesi çetin koşullarda, zorluklarla, hayatla cebelleşerek sürmüş. Bir gün, gıyaben, Karacaoğlan'la yolu kesişmiş. Küçük yaşlarda tanıştığı “bağlamayla” birlikte macera bugüne kadar gelişerek sürmüş... Karacaoğlan, İrfani (halk arasında Urfani) geleneğinin yaşayan en büyük ismi olan, Musa Eroğlu “bir kültür elçisi” olarak; “halk kültürümüze/halkbilimine, “halk müziğine binlerce türküler armağan etti ve etmeye (sağlıklı yıllar diliyoruz) devam ediyor. Eroğlu, sunni olmasına rağmen, türkülerde ayrım yapmamış, bütün peygamberlere türkülerinde  yer vermiş, kendisine “dede” lakabı takılmış, sürekli “bağlamanın bütün çocuklara öğretilmesinin asıl devrim olacağını” belirtmiştir.

Eroğlu, öğrencilerle ve öğretim elemanları ile söyleşerek/sorulara cevap vererek, bazı konularda görüşlerini dile getirdi. Sorulardan birisi; neden derleme yapmadınız, derlemeci olarak anılmıyor sunuz? oldu.

Eroğlu; Ben “haddimi bilirim” dedi.

Sonra açıkladı; Anadolu'nun verimli kapısından nice kavimler gelip geçmiştir. Her kavim, doğal olarak beslenerek  üretmiş; emeğiyle, kültürüyle toprağın hakkını vermiştir. Toprak da ondan hakkını esirgememiştir. Bu topraklar Anadolu halkları tarafından “binlerce yıllık imeceyle ilmek ilmek” işlenmiştir. Ben derleme konusunda tahsil yapmadım. Binlerce türküyü repertuvara kazandırdım. Ülkemizde; dolaşmadığım yer kalmadı. Halkla iç içe oldum. Ben, o türküleri notaya alamaz mıydım! Nota mı bilmiyordum!...

Bakın, ben; “edebiyatçı” değilim, “tarihçi” değilim, “sosyolog” değilim, sadece “müzisyenim.”

 O nedenle; “haddimi aşmam.” Bu türküleri notaya alıp, falan kişiden alındı, yöre ekibinden v.b. diye yazamam. “Bana yakışmaz.” Bir çok türküde, edebiyatçı olmadığı  yanlış kelimeler/sözler kullanılmış. Konservatuarlar bunun için var, gençler sorgulayın, araştırın… Şimdi, bunun için bir kitap hazırlıyorum. Adı; “ THM’de çok bilinen yanlışlar” olacak… 

Yıllarca, gruplarla birlikte oldum, büyüklerimden çevremden duyduğum ezgileri halka ulaştırmak için didindim. Son olarak, “Gelenekten Geleceğe Musa Eroğlu ile Bir Asır” projesi ile pop müziğin ünlü isimlerini bir araya getirdim. Mütevazılığı sevmem ben. Açıkça söyleyeceğim; insanları tanıyorum, onlara göre müzik yapıyorum. “Kendimi ve ne yapabileceğimi biliyorum” ama, sınırımı aşmıyorum, “aşmamaya” gayret gösteriyorum.

Bana, “Çağımızın Karacaoğlan’ı” diyorlar, demek ki Karacaoğlan’ın ütopyalarını gerçekleştiriyorum... Karacaoğlan üzerine çok çalıştım,  şiirlerinin hepsini ezbere biliyorum. Onu özümsediğim için bana öyle diyorlar. Karacaoğlan çok önemli bir ozan. Çok duru şiirler yazmış ve çağını çok iyi yansıtmış. Bu yakıştırmaya “layık olmak” kolay değil. (Eroğlu’na Afyon Kocatepe Ün. Mezunlar Derneği tarafından “2015 Yaşam Boyu Onur Ödülü” verildi.)

Musa Eroğlu’na sağlıklı yıllar diliyoruz…

 MEHMET ŞİMŞEK’TEN HAYAT DERSLERİ…

“ Batman'ın bir dağ köyünde okuma yazma bilmeyen bir ailenin sekiz çocuğundan birisi olarak dünyaya gelen ve çok zor şartlarda eğitimini tamamlayan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in -  Hasan Kalyoncu Üniversitesi mezunlarına verdiği hayat derslerinden bazı başlıklar;

- Hayat maratonlarla dolu, biri biter diğeri başlar.
- Genelde herkes, devlete kapağı atmayı düşünür ama siz öyle yapmayın!
- Sosyal çevreniz ne kadar geniş olursa o kadar başarılı olursunuz, mezun arkadaşlarınızı sakın unutmayın.
- Büyük şirketlerde, devlet işlerinde rekabet yoğundur, siz de çekirdek ekiplerden birinin bir parçası olun. Yok hayır, ben kendi işimi kurmak istiyorum diyorsanız Kosgeb'in kapısını çalın.
- Ne yaparsanız yapın, seveceğiniz iş yapın ama çok çalışın.
- Size verilen herhangi bir işi, vasat bir şekilde değil mükemmele yakın bitirin.
- Tecrübe önemlidir, tecrübeye saygı gösterin.
- Risk almaktan korkmayın. Doğruları haykırmaya devam edin. Hoşgörülü olun.
- Hangi ırka hangi mezhebe, hangi düşünceye sahip olduğunuz önemli değil. Önce iyi bir insan olalım.
- Hata yapalım ama aynı hatayı ikinci, üçüncü kez yapmayalım
- Mutlaka ve mutlaka en az bir yabancı bir dil ve özellikle de İngilizceyi öğrenelim.
- Hiç kimsenin sizi aşağıya çekmesine izin vermeyin, vasat insan olmayın, ortaya bir farklılık koyun.
- Dil öğrenmek için, spor yapmak için zamanım yok demek, kabul edilemez bir mazeret.
- Kandırıldık diye başkalarını suçlayarak çözüm üretemeyiz. Madem öyle kandırılmayın.
- Yeri geldiğinde sorumluluklarımızı, hatalarımızı kabul edelim.
- Ailenizden sakın korkmayın, aile her şeydir. Asla ve asla ihmal etmeyin.
- Bilginin dışında farklı yetenekler de kazanın. Önemli olan, bilgiyi kullanabilmek, bir şeyler üretebilmek ve ticarileştirilmek olmalıdır.
- Her ne yapıyorsanız yapın severek yapın ve güzel memlekete hizmet edin.
-  Eğitim burada bitiyor ama öğrenciliğiniz hep devam etsin, bilgilerinizi sürekli güncelleyin.”

GÜNÜN  MÜTEVAZI HAREKETİ…

“Denizcilik Müsteşarlığı Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı ve Ulaştırma Bakanlığı Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları (DLH) İnşaatı Genel Müdürlüğü görevlerini yürütmüş. Türk Dünyası Mühendislik Ödülü, Fahri Profesörlük unvanlarına da sahip olan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sn. Ahmet Arslan, üç dönemdir Kars milletvekili ve uzun yıllardır yöneticilik yapmasına karşın ise ziyaretlerinde hiç kimsenin makamına oturmayan bir isim.

Arslan, kimsenin makamına oturmamayı ise iş hayatına başladığı günlerde kendisine prensip edinmiş.  “Yaklaşık 36 yıldır bu prensibimi devam ettiriyorum. Bu prensibimin sebebi ise herhangi bir makam sahibinin makamına kendisinin oturması gerektiğine olan inancım. Makamın da seviyesi hiç önemli değildir. Bir bakkal olsun, bir manav olsun, bir müdür olsun, herkes kendi makamında oturmalı. Genel müdürlüğümde de, milletvekilliğimde de her nereyi ziyaret ettiysem makam sahibi makamında oturur, oturmuyorsa da karşımızda oturur. Bugüne kadar oturmadım, umarım bugünden sonra da mecbur kalmam.“Makam sahibine yakışır, nasıl ki Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı koltuğu bize verildi, bu makamın hakkını ver dediler. Dolayısıyla biz bu makamda oturuyorsak bu makamın da hakkını vereceğiz, bu makama layık olacağız. Çünkü makam sahibine yakışır. Önemli olan makamlara oturmak makamların bizlere değer katması değildir. Bizler makamlara değer katmalıyız." (Basından)

 Aklıma Mevlana geldi, büyük düşünür demiş ki; “Aklım kalbime; iman nedir? diye sordu... Kalbim aklımın kulağına eğilerek; “İman edeptir” dedi...”

Aklın yolu bir derler ya...Bende yıllardan beri kimsenin makamına oturmadım ve kimseyi makamıma oturtmamaya özen gösterdim. Örneğin; rahmetli Nida Tüfekçi hocamız, biz öğrencisi olduğumuz için, ziyarete geldiğinde makam koltuğuna oturmayı geleneksel hale getirmişti. Tıpkı bazı büyüklerin el öptürmeye olan isteklerinin, kaç yaşına gelirseniz gelin devam ettirmek istemesi gibi. Ben, kendimden büyük kişilerin, hocalarımın ziyaretlerinde hemen ziyaretçi koltuklarına davet eder ve karşılarına otururdum. Böylece ortam dengelenirdi. Şimdiki gençlerde bunları görmek mümkün mü?!.. Sn. Bakanımızı bu uygulamasından dolayı tebrik ediyor, örnek olmasını diliyorum.