BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67

Muhafazakar Gençler, Ecevit'in Gençlerinden Ders Çıkarmalı!

Ecevit ve adamları bütün bunları yaparken bir şeyi atladılar ya da ihmal ettiler...

Bir gazeteci dostum ile sahur sohbetinde çaylarımızı yudumlarken konu dönüp dolaşıp siyasete ve tarihe geldi.

Her sohbeti ve tavrı politize olmuş, bu politik tavır da güncelin hamasi diline hapsolmuş, geçmiş tasavvuru, gelecek tahayyülü olmayan bir gençlik yetişmekte!

Cesaretini, kendi emeğiyle oluşmuş olan haklı bir özgüvenden değil konjonktürün önüne sunmuş olduğu, saman alevi gibi gelip geçici olabilecek olan imkânlardan alıyor.

Gelip geçici diyorum çünkü nereden gelip nereye gittiğini bilmediği için kendini savunabilecek yeterli bilgiye sahip değil.

Politize gözlüklü genç nesil!

İdrakine geçirilmiş deli gömleğiyle dar bir alana hapsolduğunun farkında olmayan, kafasını kaldırıp etrafına bakmak aklına dahi gelmeyen ve böyle giderse –üzülerek söylüyorum- tarih sahnesine çıkamadan yitip gidecek bir gençlikten söz ediyorum!

Sohbetin gidişatı bir tespit doğurdu; 1970’li yıllarda Bülent Ecevit sol siyasi arenada kudretli bir dönemi yaşıyordu.

Solun zenginleri ile aydın adayları ya da aydın-meşrep kişileri siyaset alanına davet etti.

Milletvekili yaptı, bürokrat yaptı vs. Kısaca bu insanları ülke yönetiminde söz sahibi kişiler haline getirdi.

Ecevit ile beraber sözüm ona söz sahibi olanlar, makam sahibi olanlar, ensesini iyice kalınlaştıranlar…

Gerçekten “vatanın sahibi” olduklarını zannetmeye başladılar. Bu ortamın hiç değişmeyeceğini zannettiler!

Buraya kadar garip olan bir şey yok değil mi?

Ecevit ve adamları bütün bunları yaparken bir şeyi atladılar ya da ihmal ettiler. Kendi ailelerini ve çocuklarını…

Çocuklarının ceplerine bol bol para koydular ve özgürleştirdiler.

Burada özgürlüğü tırnak içinde modern anlamıyla kullanıyorum yoksa bizim özgürlükten anladığımız kesinlikle böyle bir şey değil.

Bu çocuklar özgürleştikçe kendi sınırlarını zorlamaya başladılar.

“Özgür hayat” sözüm ona “vatanın sahibinin” çocuklarını değiştirmeye başladı.

Aile büyüklerinin peşinden gitmeye kalktılar ve siyasete payanda olma sevdasına girdiler. Sonra yeni ilişkilere girdiler, farklı ortamlarda nefes aldılar.

Kimlerden bahsediyoruz; solun çocuklarından, gençlerinden bahsediyoruz.

“Özgürlük” gücü ile liberalleşmeye başladılar.

Ve yeni bir gençlik, “liberal gençlik” doğmaya başladı.

Serbest piyasa koşullarında siyasetin de verdiği güçle tükenmek bilmez bir iştahtan gözleri kararmış şekilde at koşturmaya başladılar.

“İnsan işte hep daha çok ister” diyebilirsiniz ama bundan sonra mesele garipleşiyor.

Bu liberal gençler zamanı geldi babalarının fikirlerinden uzaklaşmaya ya da radikal sola göre “light”laşmaya başladılar.

Yavaş yavaş sol iktidarı eleştirmeye ve suçlamaya başladılar.

Ve gün geldi sol iktidarının çocukları, yani “liberalleşen gençler” babalarının iktidarını yıktı ve sol artık sürekli kaybetmeye başladı bu ülkede.

“Yani, solun çocukları kendi babalarını yediler!”

Dünyaya tamah etmek böyledir, zamanı gelince helvadan putunu afiyetle mideye indiriverirsin işte.

Yeni tespitimiz ise;

2002’den beri muhafazakâr bir yapının iktidarını yaşıyoruz. Başlangıç tarihinden itibaren şimdiki zamana kadar yeni doğan çocuklar şuan ilk gençlik çağlarındalar.

Uyarıyorum kendimi ve büyükleri; Ecevit dönemindeki gibi, şimdi “vatanın sahibi” olanların çocukları, mevcut “özgürlükten” dolayı liberalleşmeye başladı…

Tesettürlü ya da muhafazakâr erkek gençliğimiz seküler hayatların benimsendiği mekânlarda nefes alıyorlar!

Şüphesiz örnekler verip meseleyi somutlaştırabiliriz ama artık bunlar herkesin malumu…!

Biz burada ”ölünce bir partizan gibi ölmeliyim” diyen şaire başvuralım ve asıl meselemize devam edelim.

"her gün şehrin ortasında bir ergen ölüyor

domuzuna ölüyor bankerlere durarak

noterden onaylı kağıtlara durarak

mevlid ilanlarına durarak"

Toplumun kültürel değer ve dokusuna uzak, inanç noktasında hassasiyet taşımayan, sekülerleşmiş, ahlaki umdeye tabi olmayan, Anadolu geleneğinden kopuk bir yapı söz konusu!

Yaşanan bu sosyolojik deformasyon üzerimizde hiç mi hiç şık durmuyor.

Bizi biz yapan alamet-i farikalarımızdan vazgeçersek sıradanlaşırız.

Nazım Hikmet’ten mülhem; “Gözlerim gözünde aşkı seçemiyor/Şimdi sen de herkes gibisin!”

Demem o ki değerlerimizi kültürümüzü hiçe sayan, sekülerleşen ve liberalleşen bir muhafazakâr gençlik yetişiyor!

Sonun senaryosunu varın siz yazın!

Ben Ecevit örneğini verdim size vesselam…