İTÜ-DER’in rektör adayları panelinden notlar….(2)
İTÜ ülkemizin vizyonuna ışık tutmuş, inşasında rol almıştır.
İTÜ-DER’in, beş İTÜ Rektör adayının katılımı ile
yaptığı panelden alınan notlara devam ediyoruz;
Prof. Dr. Osman. A.Özsoysal:
Ben 4.ayın 4.günü 4/4'lük üniversite için size 4 söz vererek Rektör
adaylığımı ilan ettim.
1/ 1. olmazsam YÖK’teki görüşmeye gitmeyeceğim. Yine de
atanırsam, birinci gelen arkadaşımı Rektör Yardımcısı olarak
atayacak, vekil tayin edecek ve sonra görevimden istifa edeceğim.
İTÜ mensuplarının görevi seçime çoğunluk olarak katılıp, oy
kullanmaktır. Biz adaylara düşen görev ise seçim sonuçlarına saygı
göstermektir. Ben kendi adıma buna saygı göstereceğim.
2/ İTÜ’de hukuk müşavirliği iyi çalışmıyor.
Rektörü uyaramıyor. Danıştay'dan emekli bazı sayın yargıçları
göreve çağıracağım, hukuk müsteşarlığı gerçek bir hukuk danışma
kurulu haline dönüşecek. Kimse dışlanmayacak. Herkes kazanılmaya
layıktır. İTÜ Rektörlüğü herkesi kucaklayacaktır.
3/ Üniversite kararlar tabandan yukarı
tartışılarak, özümsenerek alınacak. Yöneticiler seçimle gelecek.
Torba kadroların rektörlükte ihdası ile Anabilim Dallarının
kaldırılması üniversiteye vurulmuş en büyük darbedir. Anabilim
dalları özgürleşecek ve özerkleşecektir. Atama-yükseltme kriterleri
her anabilim dalı için farklı olacaktır. Anabilim Dalları kendi
atama kriterlerini kendisi belirleyecek. Kadro atamaları öncesi ABD
içerisinde öğretim üyeleri gizli oylama yapacaktır. Yukarıdan
paraşütle iner gibi kadro atamalarının böylece önü
kesilecektir.
4 /Seçim bildirgem tek taraflı senettir.
Rektörlüğüm süresinde sözlerim hilafına davranışım olursa veya bir
İTÜ mensubunu mağdur edersem, o anda görevimi bırakırım. İnsan
beşer olup şaşabilir. Rektörün, o makamın hata yapma lüksü yoktur.
Rektör danışmalı, iyi düşünmeli, doğru karar vermelidir.
Vaatlerim olarak 4/4'lük üniversiteyi nasıl sağlayacağıma gelince,
düşüncelerimi şöyle ifade edebilirim. Köklü üniversitemizde
2000'den bu yana stratejik değişiklikler oldu. Bunlar 150 kredilik
sistem, bağıl not değerlendirmesi, %30 İngilizce, %100 İngilizce,
anabilim dallarının kaldırılması gibi kritik kararlardı. Bu
kararların günümüzde hedefine ulaşılıp ulaşılmadığının irdelenmesi
gerekir. Kararların etkilerini öğrenci dekanlığının sağlayacağı
istatistiklerde görebiliriz. Örneğin ortalama mezuniyet süresi ne
kadar değişti, hangi sıralama diliminden ne kadar öğrenci
alabiliyoruz, bu öğrenciler hangi liselerden geliyor, hangi dil
bilgilerine sahipler, bunların yıllara göre değişimi nedir vs.
Bunların yanında anketler de yapmalı ve aldığımız kararların
doğruluğunu sorgulamalıyız. Örneğin öğrencilere, öğretim üyelerine,
yeni mezunlara, 5 yıllık mezunlara, 25 yıllık mezunlara, ilgili
alan işverenlerine, meslek odalarına bu yaptıklarımızın doğru olup
olmadığını anketlerle sormalı ve kararlarımızı sorgulamalıyız. İTÜ
kamuoyunda bu kararlar topluca gözden geçirildikten sonra eğer
geçmişte alınmış kararlar doğru bulunursa, vites yükselterek devam
edelim. Ama hatalı bir durum varsa, hatayı bertaraf edelim ya da
kararı tümden iptal edelim Bu yapılan herşeyi tümden reddediş
değil, restorasyon projesidir. Restarasyon projesi ile eksik/yanlış
uygulamalar giderilecektir. Seçkin üniversiteler
sıralamasındaki yerimiz 500-600 dür. Sıralamada 13 kriter esas
alınır ve puanlanır. Bunların 11 tanesi doğrudan ölçülen resmi
verilerdir. Kalan 2 tanesi tanınırlık anketleri yani "reputation
survey"dir. Sıralamadaki yerimizi ilk 100-150'ye çekmek için gayret
gösterilecektir. Bu amaçla önerdiğim "online öğretim" programını
fakülte ziyaretlerimde tanıtıyorum. Bu sistemi dünyada ilk kez
Stanford Üniversitesi uygulamış ve çok başarılı olmuştur.
Üniversitemizin tanınırlığını artıracak önemli bir diğer
projedir.
Prof. Dr. Lerzan Özkale:
Bugüne kadar 350 kişi ile görüştüm. İTÜ, bilim dünyasında “koşarak
gelinen üniversite” olmalıdır. Pek çok sorun 4 yılda çözülemedi.
Arkadaşların söylediklerine katılıyorum. “Ayaklarım geri geri
gidiyor” cümlesini son yıllarda çok duyar olduk. İyi bir
eğitim/araştırma yapmak istiyorsak; güler yüzle/birlikte
yapmalıyız.
İTÜ, 4 yılda bir kesin çizgilerle kesintiye uğradı, oysa
eğitim 4 yılda bir değişmemeli. İTÜ bir türlü kurumsallaşamadı.
Yönetişim konusu hiç tartışılmıyor. “Sürekli kalite iyileştirme
yöntemleri” uyguluyoruz ama, içselleştirmeden. Adının ABET olması
önemli değil. Önemli olan yaptığımız eğitimi ölçüp değerlendirmemiz
ve hedeflerimizle uyuşup, uyuşmadığını kontrol etmemiz.
İTÜ araştırma üniversitesi olmalı, burada birleşiyoruz. ABD
üniversite yapılanması bize uymaz.
243 yıllık İTÜ, Türkiye’nin imarında ve inşasında olmakla
öğündü. Ama artık bunun ötesine geçilmeli. Sektörel yol haritaları
çıkarılmalı ve kamu ile birlikte yapılmalı. Kaynağı da kamu
sağlamalı.
İTÜ Rektörü büyük bir güçtür. YÖK engellemesini, kurullardan aldığı
kararlarla güçlendirip, sorunları aşabilmelidir.
Ben, yetkili kurullarda, bölümlerde görev paylaşımı yaparak, bu
görevi yürütmek istiyorum.
Prof. Dr. Cenk Yaltırak:
Cenk Yaltırak, konuşmasında üniversitenin 10 temel sorununun altını
çizdi. Konuşmasında eleştirel bir bakış açısı sergileyen Yaltırak,
Üniversitenin yıllardır dar ve kapalı bir çevre ile yönetildiğini
belirtti. Bu dar çevrenin isimleri değişse bile aynı uygulamalar
ile öğretim üyesini hiçe saydığını anlattı. İnsanların mutsuz
olduğu bir üniversite yapısının başarılı sayılamayacağını, yönetici
gruplarının son 25 yıldır aynı şekilde davrandığını ve bu
yönetimlerin içinde yer almadığını bir çok uygulamasına da karşı
çıktını söyledi.
Üniversitenin temel sorunları çözülmeden üniversitenin bir yere
gidemeyeceğini, yöneticilerin seçilmediği, atamaların adil
olmadığı, bilimsel projelerde eşit davranılmayan, öğrencilerin
eğitim taleplerinin yanlış okunduğu, Araştırma Görevlilerinin insan
yerine konmadığı sistemin hali hazırda herkesi bir felakete
sürüklediğinin altını çizdi.
Mevcut yapıda hiç bir idari görev yapmadığını ve İTÜ deki oligarşik
sistemi onaylamadığını belirtti. Bu durumdan rahatsız olan
herkesin; adalet vicdan bilim ekseninde ittifak etmesi gerektiğini,
yoksa üniversitenin içinde bulunduğu aldanışın bir çöküşe doğru
hızla gittiğini anlattı. Gerçek tabloyu görmeyenlerin bir aldanış
içinde olduğunu, bunun kabul edilemez bir hal aldığını ifade etti.
Konuşmasının sonunda, herkese odasından çıkıp silkinerek bu gidişe
bir dur deme çağrısı yaptı. (web: www.cenkyaltirak.com.)
YİNE SINAV USULSÜZLÜKLERİ…
22 Nisan 2016 akşamı, HT de C.Kenar ve Y.Oğur’un birlikte
yaptıkları (Şimdi ve Burada) programın konusu KPSS usulsüzlükleri
idi. Programdan bir kere daha anlaşıldı ki; 2010’dan itibaren başta
KPSS olmak üzere, bütün sınavlarda (ÜDS dahil) birileri tarafından
kopya çekilmiş, sorular verilmiş ve binlerce genç puanlar
düştüğü için (doğrular artınca) istenen puanı alamamışlar. Ve
mağdur olanlarla program yapılmış. Sunucular, garip bir şekilde;
şen, kahkaha atarak sanki doğal bir olaymış gibi
usulsüzlükten, kazanamayınca ne yaptın? v.b. bahsediyorlar…
Bir başkası, YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof.Dr. A.Çavuşoğlu,
“2010’dan itibaren, bir takım kişilerin göreve alındığını
ve bunların kilit noktalara getirildiğinden” bahsediyor.
Ve, “2010 da çok usulsüzlükler yapıldı” diyor. Ya
arkadaş; şahsım 1984’te çıkan yönetmeliğe göre başvurmama ve
yabancı dil imtihanı yapılmamıza rağmen, “yıllarımın yanlış
hesaplanması” ile Prof. olamadım, “maddi ve
manevi” çok zararım oldu. Yüzlerce dilekçe verdim,
hepsinde “yapılacak bir işlem yoktur” dendi... “Devlette
devamlılık” ilkesi göz ardı edildi…Bizlerde biliyor,
duyuyoruz; yetersiz birilerinin yabancı dil imtihanlarını nasıl
geçtiklerini, bir çok arkadaşa sınavı geçirmek için para
teklif edildiğini…Ama, “etik olanlar” kaybediyor,
“usulsüzlük yapanlar” madden-manen kazanıyor…YÖK
Üyesi Prof.Dr. B.Dedeoğlu; bir gazetede yazıyor ama, bir kere olsun
bu konulara değinmiyor. Soruluyor;
Bu işler olurken kimler görevdeydi?
Neden kişilerin Anayasa ile garantiye alınmış hakları
savunulmuyor?
Savcılar neden kişileri koruyamıyor, haberler üzerine soruşturma
açmıyorlar?
Kim bunlar ki, soruşturmalar 6 yıldır lastik gibi
uzuyor, sonuçlanmıyor?
O zaman makamdakiler, şimdi ne iş yapıyorlar?
Makamlarda yan gelip yattılar mı?
Sağır sultanın duyduğunu nasıl duymadılar?
Onlarda mı paraleldi?
Haklarında bir soruşturma açıldı mı?
Biz duymadık… Rahat uyuyorlar mı?
Görevden alınmak yeterli mi?
Mağdur olan insanların kayıpları ne olacak?
Üstüne soğuk su mu içilecek?
Bu şekilde, akademik hayata barış gelmez…
Bilesiniz…
ÖZÜR: BAKIŞ AÇIM RENGARENKTIR…
GÜNÜN SÖZÜ…
“Aziz Kardeşlerim!
“Ne zaman ki Müminler, Kerim Kitabın ilk çağrısı olan ilim, hikmet
ve marifet yolundan uzaklaştı, o vakit cehalet bataklığına
saplandı. Böyle bir durumda fert ve toplum hayatına, insanlığa yön
veren, ışık tutan değerler üretemedi, medeniyet inşa edemedi.
Bilgide, fikirde, düşüncede, eğitimde, kültürde ve sanatta tutulma
yaşadı, söz sahibi olamadı. Ne zaman ki heva ve heves, menfaat ve
çıkar, hak ve hakikatin önüne geçirildi, o vakit ihlas ve samimiyet
kaybedildi. Dinin özünden uzaklaşıldı. Riya ve gösteriş ön plana
çıkarıldı. Ne zaman ki, İslam dünyasında çalışma ve üretme terk
edildi, o vakit fakirlik ve yoksulluk girdabına düşüldü. İslam
beldelerinin zenginliği sömürülmeye başlandı. Müslümanlar, hep
başkalarının ürettiklerini tüketmeye mecbur bırakıldı. Ne zaman ki
Müslümanlar, tefrika, ayrılık ve gayrılığa düştüler, o vakit
coğrafyamız eman ve güven, sulh ve selam özelliğini kaybetmeye
başladı. Gücümüz zayıfladı. Kötülüklere engel olamaz, huzur ve
barışı sağlayamaz olduk.” (Diyanet Cuma
Hutbesi’nden/21.04.2016).
SERGİ VAR…
Gölgenin Tasarımı" ORHAN KURT Karagöz Tasvirleri Sergisi
Açılış:13 MAYIS 2016 CUMA Saat:19.00
Sergi Süresi:13 - 27 MAYIS
Yer: Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi
Küratör: Mehmet Lütfi ŞEN