BIST 10.219
DOLAR 32,21
EURO 34,70
ALTIN 2.446,19

İstanbul’u yaşanmaz/çarpık hale getirmişler.. Kim bunlar?!..

AK Parti; gerçekten hükümeti ve muhalefeti içinde yaşayarak, CHP,MHP ve HDP’ye fırsat vermiyor. 15 yıldır ikitidarda değilmiş/sanki kendi sorumluluğu olmamış/yokmuş gibi, olayları ters çevirip içinden çıkabiliyor.

AK Parti; gerçekten hükümeti ve muhalefeti içinde yaşayarak, CHP,MHP ve HDP’ye fırsat vermiyor. 15 yıldır ikitidarda değilmiş/sanki kendi sorumluluğu olmamış/yokmuş gibi, olayları ters çevirip içinden çıkabiliyor. AK Parti, Sn.Erdoğan’ın öncülüğünde hiçbir suçu kabul etmiyor, özür dilemiyor; sadece “safmışız, kandırılmışız, geç anlamışız” diyerek, insanların gönlünde affediliyor. Bu büyük bir başarı olsa gerek… Bu arada eski AK parti önde gelenlerinden eleştiriler –nedense- artıyor.

Sn.Erdoğan’ın bir zamanlar sağ kolu, eski bakanı Sn.Ömer Dinçer’in Habertürk gazetesindeki (11 Nisan 2016) “Suçun, cinsel sapıklıktan siyasi sapıklığa seyri” başlıklı yazısı ilginç!...:Neler oluyor?..

Niye mi böyle giriş yaptık, şu haberden dolayı...

Sn.Başbakan, Süleymaniye Camii bahçesinde düzenlenen ‘Medeniyetimizin Mimarı Sinan’ı Anlamak’ konulu toplantıda şöyle konuşmuş;

“Dünyada İstanbul gibi başka bir şehrin olmadığı özellik şudur ki; hem kadim bir birikime sahiptir, hem moderniteyi yoğun yaşamıştır, hem de küresel bir şehir olma yolunda ilerliyor.

Mesela New York küresel bir şehirdir ama kadim değildir, geçmişi yoktur.

MeselaVenedik, İstanbul kadar kadim değildir. Her şehrin kendi özelliği var. 

Şehrin ahengini korumak bizim en asli görevimiz. Sur içinde öyle yanlış yapılaşmalar oldu ki şimdi bu yanlış yapılaşmaları tasfiye edeceğiz. Tarihi dokuyu koruyacağız. Dünyanın en büyük havalimanına da sahip olacak İstanbul ama -1597’de 1 milyon nüfusuyla dünyanın en büyük şehri İstanbul’du. İkinci Pekin, üçüncü Kahire idi- Mimar Sinan gibi zihinlerle biz bu şehri yeni bir mimari zenginliğin mekanı yapabiliriz. Geçmiş yüzyılda bu mümkün olmadı. Bu dönemde ise hepimiz üzerindeki en asli görev budur. Biz Mimar Sinan’ın hakkını vermek istiyorsak, ahrette onunla karşılaştığımızda, ben size nice bir şehir bıraktım, siz ne hale dönüştürdünüz diye yakamıza yapışmasını istemiyorsak, hepimiz İstanbul’da taş üstüne taş koyarken bin kere düşünüp bir kere koyacağız. İstanbul’u bu çarpık şehirleşmenin getirdiği hallerden kurtarırken, hepsini tek tek gözden geçirerek yeniden inşa edeceğiz. 

Ne zaman İstanbul’a doğudan, batıdan, kuzeyden uçakla geldiğimde emin olun içimi hüzün sarıyor. Özellikle 50’li yıllarda, 60’lı, 70’li yıllardan sonra, bizim çocukluğumuzdan sonra gelişen çevre semtlere baktığınızda, doğanın, yeşilin, Büyükçekmece’nin, Küçükçekmece’nin, o güzel göllerin etrafına baktığınızda dahi ne kadar plansız ve savruk gelişmiş olduğunu görmek ıstırap veriyor. Bir tek tarihi Yarımada’ya geldiğimde içimi süruru bir huzur kaplıyor ve ayrılamıyorsunuz, işte bu diyorsunuz, bu.

Şimdi seferberlik vaktidir, Mimar Sinan’ın hakkını vermenin vaktidir. Hepimiz Mimar Sinan’ı tekrar tekrar her gün tefekkür ederek, düşünerek, gerektiğinde tabi inşallah Mimar Sinan’ın geleneği üzerinden yeni formlarla, illa Mimar Sinan’ı taklit etmeden de çok güzel mimari eserler ortaya koyarak bu şehrin, bu tarihin, bu medeniyetin, bu idrakin hakkını vermek durumundayız. 

Sadece Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak değil, İstanbul aşığı, İstanbul’u hocası olarak gören bir kardeşiniz olarak bundan sonra en büyük çabam; bu şehre herhangi bir zarar vermeden özellikle sur içini yeniden en iyi şekilde korunarak imar edilmesi olacak. İstanbul'u geliştireceğiz. Yeni ve küresel merkez haline getirme idealini koruyacağız. Ama ruhunu, maneviyatını da muhafaza edeceğiz.  Yeni bir proje başlattık, Kültür Bakanlığı’yla Çevre Şehircilik Bakanlığımız birlikte çalışacak, kadim şehirler projesiyle bütün tarihi dokuya sahip şehirlerimizin envanterleri çıkartılacak, hepsi koruma altına alınacak ve bu çerçevede şehrin gelişmesiyle tarihi dokunun korunması arasında bir irtibat kurulacak. Bakanlıklarımızdaki bütün yetkili arkadaşlarımıza tekrar bu çağrıda bulunuyorum, şehirlerimize sahip çıkalım.Bundan sonra şehrin kalbine hançer gibi saplanan binalara iizin verilmeyecek.

Kim bu şehirleri küçük dünyevi hesaplar adına mahvetmeye kalkarsa, küçük dünyevi hesaplar adına bu mirası parçalamaya kalkarsa siyasi görüş ayrıcalığı olmaksızın hepsinin karşısında şehir bilincine, tarih bilincine sahip herkes omuz omuza duralım.”(Basından/akparti.org) 

Anladınız değil mi? Yukardaki konuşmanın içeriğine göre, yeşilin azalmasından, İstanbul’un betonlaşmasından, gökdelenlerin yükselmesinden (15 yıl önceki) eski hükümetler sorumlu!. Yani?!...

İlk akla gelen şu: İstanbul’da yer kalmadı da ondan böyle konuşuyor!.. Ve, artık şu sorular gereksiz kalıyor, çünkü cevap alamazsınız, çünkü yapanlar atlara binip gitmişler!!;

Kim, Başbakan’ın içini hüzünle kaplayan? Kim, plansız ve savruk gelişmeye imza atan?

Kim, siz ne hale dönüştürdünüz diye M.Sinan’ın yakamıza yapışmasına imkan veren? Kim, küçük dünyevi hesaplar adına İstanbul’u mahveden? Kim, küçük dünyevi hesaplar adına bu mirası parçalayan? Kim, İstanbul’un maneviyatını da muhafaza etmeyen? Kim, tarihi dokuyu korumayan?

Kim Mimar Sinan’ın hakkını vermeyen? Kim, bu şehrin/bu tarihin/bu medeniyetin/bu idrakin hakkını vermeyen? Kim, şehirlerimize sahip çıkmayan? Kim, İstanbul’da taş üstüne taş koyarken bin kere düşünüp bir kere uygulamayan? Kim, İstanbul’un kalbine gökdelenleri hançer gibi saplayan? Kim,

İstanbul’u bu çarpık şehirleşmenin getirdiği hale sokan? Kim, kim, kim…

Sanki; Şişli Camisinin arkasındaki 45 katlı gökdelen, Ali Sami yen Stadının yerine yapılan 50 katlı 4 blok gökdelen(imar değişiklikleri ile büyüdükçe büyüdü),  Sapphire, Levent Loft, Tekfen Tower,

İş Kuleleri, Kanyon, Metrocity, Zorlu olmak üzere Şişli’de 60 gökdelen, Zeytinburnundaki (Sn.Erdoğan’ın sahiplerine küstüğü) 16/9 gökdelen, Ali Ağaoğlu’nun,Varyap’larınv.b. gökdelenleri, birde İstanbul’u bir örümcek ağı gibi saran (100 adet) AVM’ler çok önceden yapıldı.

Başbakan neden bu konuya –keskin mesajlarla- girdi acaba?!... Ne diyelim, siyasette inandıran kazanıyor!…

“Kim kim” diyince aklımıza güzel bir türkü ile geldi:

Bir hışmınan geldi geçti peh peh peh peh

Kiziroğlu Mustafa Bey hey hey heey

Hışmı dağı deldi geçti

Ağam kim, paşam kim,

Nigâr kim, gözüm kim, canım kim, hanım kim, kim, kim

Kiziroğlu Mustafa Bey

Bir beyin oğlu

Zor Bey’in oğlu 

*********

Bir atı var ala paça peh peh peh peh

Mecel vermez kırat kaça hey hey heey

Az kalsın ortamdan biçe

Ağam kim, paşam kim,

Nigâr kim, gözüm kim, canım kim, hanım kim, kim, kim

Kiziroğlu Mustafa Bey

Bir beyin oğlu

Zor Bey’in oğlu

********

Hay edende haya teper peh peh peh peh

Huy edende huya teper hey hey heey

Köroğlu'nu çaya teper

Ağam kim, paşam kim,

Nigâr kim, gözüm kim, canım kim, hanım kim, kim, kim

Kiziroğlu Mustafa Bey

Bir beyin oğlu

Zor Bey’in oğlu (Yöre: Kars, Kaynak kişi: Murat Çobanoğlu, Notaya alan: Yücel Paşmakçı, Seslendiren: Murat Çobanoğlu)

AKADEMİSYEN SANATÇILARIN MAĞDURİYETİ DEVAM EDİYOR…

Biz yazmaktan yorulduk, ama, maalesef yetkililerimiz gereğini yap(a)mıyorlar. O kadar çok mesaj alıyoruz ki, inşallah bu küçük ama önemli sorun hallolur ve bu yazımız son olur…Akademisyen sanatçıların Aralık 2015 teşviği hala ödenemedi, çünkü, şimdi de (20 gündür) MEB’e takıldı. 300’e yakın sanatçı hep 7 imzadan birine takılarak 6-12 ay sonra teşviklerini alabiliyorlar. Çünkü, TİP Sözleşmesi’nde, “teşvikler Başbakan onayı ile ödenir” dendiği için, listeleri değiştirme yetkileri olmamasına rağmen “makam imzaları” devreye giriyor ve her imza “süreyi uzatarak sanatçıların mağduriyetine” sebep oluyor. Sanatçılar “hak ettikleri teşvik için” dilenci durumuna düşme konumundan çıkarılmalıdırlar” diyerek Sn. Başbakan’a bir öneri sunuluyor;“Sn. Başbakan’ımız, binlerce akademisyen, yeni çıkardığınız -çok olumlu- “akademik zam ve teşvik uygulaması”nda sadece rektörün imzası ile ödemelerini alıyorlar. (Bunda bile akademisyen sanatçılar liste dışı tutuldu.

Düzeltilmesi bekleniyor) Acaba, TİP sözleşmesindeki bu yetkinizi bir yazı ile rektörlüklere bırakarak, akademisyen sanatçıların mağduriyetini önlemeniz mümkün mü? 700 bin taşeron işçimize çözüm bulan Şahsınızın bu isteği kırmayacağını umuyor ve bekliyoruz.” Biz aracı oluyor; “sanatın ve sanatçının yanında olduğumuzu” her zaman belirtiyoruz.

HALK KÜLTÜRÜNE “HASTA RUHLU” BAKIŞ…

Bir yanlış: “Malatya Gazi Anadolu Lisesi'nde Müdür Yardımcılığı yapan resim-iş öğretmeni ve bir sendika şubesinin de de yönetiminde yereldığı belirtilen N.T., sosyal medya hesabı üzerinden halk oyunu oynayan öğrencilerin fotoğrafını paylaşarak, resmin üzerine şunları yazdı: "Allah aşkına şu güzelim memleketimizin hangi yöresinde böyle kızlı erkekli bir halk oyunu, maalesef gençlerimize çocuklarımıza halk oyunları adı altında halt oyunları oynatılıyor. Hangi baba 16 - 17 yaşındaki kızının elini bir erkeğin tutmasını, diz dize, göz göze, kol kola sarmaş dolaş halt oyunu oynamasını ister.

Namusu için cinayet işleyen adam buna izin verir mi? Bence de vermez. Bu şekilde bir halk oyununun neresi İslam'a uygun. Geleneksel kıyafetler giyince bu durum helal mi oluyor. İslam'daki zina mevzusunu okumalı ey analar, babalar." (Basından)

Bir doğru: “Bizim kültürümüz özgün geleneklere, “örf ve adete” dayanır. Anadolu-İslam Kültürü bin yıllık bir olgudur ve gerçekten de Osmanlı kültürü yeniden filizlenip gelişmektedir ülkede.

“Örfüada, gelenek bir toplumun yaşamını biçimlendiren, onun doğa ve toplum içinde davranış biçimlerini belirleyen bir sosyo-psikolojik mekanizmadır. Körü körüne ona uyarsınız, onsuz toplum içinde yaşamınızı sürdüremezsiniz. “ (Osmanlı-Halil İnalcık—S 134-135) Hiçbir Türk, Osmanlı dünya devletini, Süleymaniye Camii’ni ya da Yunus Emre ve Fuzuli’yi kendi tarihinden ve mili bilincinden söküp atamaz. Le Courbusier’nin mimarisine hayran kalıp bayılsanız da Koca Sinan kadar etkileyemez sizi; Mozart sizi coştursa da Dede Efendi gibi göz pınarlarınızdan iki damla yaşın yanaklarınızdan aşağı süzülmesini sağlayamaz. Biz biçim olarak alafranga görünsek de özümüz alaturka’dır. Bu da, inanın, hiç de kötü birşey değildir..” (Aziz Üstel/Star/12.04.2016)

Olaya bakışımızı bir folklor araştırmacısı ve halk oyuncu olarak başlıkta belirttik. Maalesef, “hasta ruhlu” olup, aramızda gezen o kadar çok kişi var ki… Bu gibi kişilere idari görev kesinlikle verilmemeli…Bu arada; konuyu köşelerine taşıyan -az sayıdaki- yazarlarımıza da teşekkür ediyoruz. 3 gündür TBMM oturumlarında Sn. Vekillerimizden birkaç söz bekledik, ama takip ettiğimiz kadarı ile olmadı!…Ben, THOF’a, Türk Halk Oyunları Bölüm Başkanlıkları’na ve ilgili derneklere/vakıflara; görmezden gelip susacakmısınız?, yoksa birlikte olup ses verecekmisiniz?” mesajını gönderdim.

Çünkü, binlerce yıllık kültürümüzün önemli bir parçası olan, yurt dışındaki festivallerde özgünlüğü/yalınlığı/çeşitililiği ile ödüller alan ve sosyalleşmenin en önemli kolu olan halk oyunlarını cinsel çağrışımlarla izlemek/adlandırmak/görmek kültürümüze yapılan en büyük saygısızlıktır. Dün sabah, THOF Genel Başkanı Sn. Gürhan Ozanoğlu, telefonla arayarak; “THOF olarak yasal girişimde ve şahıs hakkında suç duyurusunda bulunduklarını, camianın bilmesini istedi. Sn. Başbakan, Pazar günü; “AK Parti siyasi bir hareket olmadan önce ahlaki bir harekettir. Ahlaki özden kopan siyasi bir hareket bir müddet sonra bir çıkar grubuna dönüşür.” ve “Dünyanın neresinde olursa olsun insan onuruna saldıran her kim olursa karşısında bizi bulur” demişti. Dün, Başbakan, AK Parti “Yerel Yönetimler Kurultayı” açılışında “halk oyunları” oynayan gençleri ilgi ile izledi, onlarla bolbol fotoğraf çektirdi. THOF’a, THO camiası adına gerekli girişimlerde bulunmasından dolayı teşekkür ediyor, bu tür kişilerin eğitimci olarak MEB içinde yer almasını doğru bulmuyor ve bu kişiyi şiddetle kınıyoruz.

SERGİYE DAVET…

RABİA KORALTAN TEZHİP SERGİSİ "HÜRMET"

Açılış:20 NİSAN 2016 ÇARŞAMBA Saat:19.00 

Sergi Süresi: 20 NİSAN - 10 MAYIS

Yer: Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi 

Küratör: Mehmet Lütfi ŞEN

GÜNÜN SÖZÜ

“Bir şeyler ortaya koyduğunuzda herkesin sizden bahsetmesi çok güzel bir duygu olsa gerek. O duyguyu yaşayan az insan olsa da, bu paha biçilmez bir mutluluk! Telefonu keşfeden Alexander Graham Bell’den tutun da radyoyu keşfeden Guglielmo Marconi, elektriği bulan Thomas Edison, radyoyu icat eden Guglielmo Marconi’ye kadar daha birçok mucit hayatlarımıza dokunup, büyük kolaylıklar sağlamışlardır. Diğer bir deyişle; hayatlarımıza renk katmışlardır. Mucit olmak her ne kadar zor olsa da, gerçekleştiği vakit tüm dünya sizden bahsetmeye başlar ve ‘sonunda başardım, insanlığa hizmet ettim’ olgusu ön plana çıkar.” (Arzu Çevikalp/Habetürk)