BIST 9.916
DOLAR 32,44
EURO 34,74
ALTIN 2.438,67
HABER /  GÜNCEL

Herkesin yerinde olmak istediği adam

Yapmadığı iş; denemediği meslek kalmamış. Sonunda öyle bir iş bulmuş ki şimdi herkes onun işini yapmak istiyor; herkes onu kıskanıyor...

Abone ol

Kavurucu sıcaklarda yolda, evde, ofiste ya da her neredeyseniz herkesin yerinde olmak istediği adam o. Hele ‘’İş beni bekliyor’’ deyip kendini o mavi sulara bırakıvermiyor mu? Ekran karşısında izleyenleri nasıl da imrendiriyor; nasıl da ‘’Bulamadık şöyle bir iş’’ dedirtiyor. ‘’İşiniz nedir’’; ‘’Serin sularda yüzmek’’; düşünün kıskanılmaz mı canım!

CNN Türk ekranlarında sunduğu Sahil Günlüğü programınında o yumuşacık sesi o hep gülen yüzüyle bizleri sahil boyunca köy kasaba gezdiren Fatih Türkmenoğlu’ndan söz ediyorum. Hani kıskandırıyor tamam ama bizi oralara kadar da götürüp getiriyor sağolsun; hakkını yemeyelim!

İlk programı Sesler ve Renkler’le; o insana dokunan hikayeleriyle keşfettiğimiz Fatih Türkmenoğlu buralara kolay gelmemiş. Bu çok kıskanılan işini bulana kadar yapmadığı iş; denemediği meslek kalmamış desem inanır mısınız? Mankenlik de yapmış, rehberlik de; hakla ilişkilerde de çalışmış, ihracata da soyunmuş. Komilik, modellik… Yani anlayacağınız bu çok kıskanılan işini bulana kadar epeyce zorlanmış. Kimya okumuş; psikoloji okumuş; işletme okumuş... Keşif yolculuğu öyle uzun sürmüş ki; siz de şaşıracaksınız…

İşte bugünlerde en çok kıskanılan adamın hikayesi...

Televizyoncu, sunucu; gezgin, psikolog… Hangisi seni daha iyi ifade ediyor?

Kendimi en çok televizyoncu olarak ifade ediyorum. Ama sunuculuğu da tiyatroyu da psikolojiyi de kullanan bir tiyatrocuyum. O yüzden avantajlıyım.

Peki çocukluğuna dönelim; nasıl başladı senin hikayen?

İstanbul’da Sarıyer’de çok güzel bir evde doğdum. Babam avukat annem öğretmen. 5 sene sonra; ailenin 9 kurban sonra filan gelen ilk çocuğuyum. Sülaledeki ilk torundum. Çok şımartıldım. Işık Lisesi’nde okudum. İnsanın kişiliğini geliştirmeyen bir okuldu ya da ben çok küçüktüm. 15.5 yaşındayken Boğaziçi’ne girmiştim. Boğaziçi’ne giren en küçüktüm. En sevdiğim Kimya mühendisiydi; ben de kimya bölümüne girdim.

Çok enteresan; aslında sosyal yönün ağır basıyor. 

Evet  ama o dönemde sınıfın en küçüğüyüm ya en sevilen en sosyal adam ben değilim. Sakalım bile çıkmamış kim bana baksın? Nefret ettim Kimya’dan. Psikolojik Danışmanlık Bölümü’ne geçtim 2 sene sonrası.  Bence hayatımın en doğru kararıdır. Kendime geldim. Biz 8 erkektik. Birisi Alman’dı; birisi hiç konuşulmayan bir oğlandı.

Sen birden en popüler oldun yani.

Aynen. Dersleri de çok sevdim. İngilizcem çok iyiydi; o da bana çok yaradı. Daha az çalışarak daha iyi notla geçmeyi becerdim. Bu arada çok şeyle ilgilenmeye fırsat buldum. Bir kere çok şişmandım zayıfladım. Spor yapıyorum. Mankenlik yapmaya başladım. Defilede çıktım; reklam filminde oynadım. Acayip havalı. Düşünsene kantine gidiyorsun; ‘’aa o çocuk’’ diyorlar. Seyahat etmeye başladım.

Ailen seyahate meraklı mıydı?

Yok biz en fazla Yalova’ya giderdik. Çok gezen aile değildik; bizimkiler ev kuşuydu. Belki de onlara tepki mi diye düşünüyorum. Ben de hiçbir şey olmasa vapura binip Eminönü’ne gitmeye bayılırdım. Hatta rehberlik yapmaya başladım.

Rehberlik ne kadar sürdü?

5-6 yıl kadar, babam çok istemese de. Antalya’ya Bursa’ya kadar gittim. Üniversite bittiğinde ben hala ne yapacağımı bilmiyordum. Bu arada tiyatroyla ilgilendim. Kötüydüm; yeteneğim yoktu 2 minik oyunda da gözüktüm. Ama çok iyi bir eğitim aldım.

Yani içten içe ekrana hazırlanmışsın aslında.

Evet hep gazeteciliğe ve ekrana hazırlanmışım. Babam da bir yandan hep yönetici olmamı istiyordu, ‘’Psikoloji okudu ama yok canım ileride başka bir şey olacak’’ diyor hep babam. Onun için New York Üniversitesi’ne İnsan Kaynakları Yönetimi ve İşletme okumaya gittim. Aslında işletme ama benim için insan kaynakları. Beni o açıdan psikolojiye yakın olduğu için mutlu ediyor. Yoksa bana göre fasa fiso o bölümler.

Orada da bir sürü işte çalıştım. Komilik; bilmem ne… Döndükten sonra keşif yolculuğum sürdü; 30 işte çalıştım. Paşabahçe İhracat. Yapı Kredi Halkla İlişkiler; bilmemne havayolu uçuş görevlisi; turizm incoming outgoing; İngilizce ders verdim. Hiçbirisi bana göre değil. Yapıyorum, 1 hafta sonra diyorum ki ‘’Bu ben değilim’’, kaçıyorum. 

Ne çok iş yapmışsın; bu işler ne kadar sürdü?

En uzun süren Paşabahçe’ydi. Babam beni orada görmeyi çok seviyorum. O öldükten 1 hafta sonra dua ettim, ‘’kusura bakma ben bu değilim’’ dedim ve istifa ettim. Faks gönderirken 3 kişiden imza almak bana şaka gibi geliyor. Bu işlemler beni o kadar çok geriyor ki. Oturup camı seyrediyordum hep; sokağı merak ediyorum çünkü.

E sonra?

Askere gittim. ‘’Amerika’dan gelmişim; 2 dil biliyorum’’ havasındayım. ‘’Denizci olmak isteyenler ayrı bir kuyruğa giriyor mu’’ diye sordum. Görevli bir şey diyor ama anlamadım; meğer ‘’Bayrağın sallandığı her yer vatandır’’ diyormuş. 10 gün sonunda ‘komando olamaz’dan yırttım; sonra Genelkurmay’da memurluk yaptım. O dönem benim uyanışım oldu. Çok okudum. Orada ne yapacağımı biliyordum artık; ‘’Ben artık gazeteci olacağım.’’

Ne oldu da bunca zaman aklında yokken gazetecilik; birden gazeteci olmaya karar verdin?

Çok sevdiğim astsubay bir arkadaşım vardı; arabası vardı. Haftasonu Safranbolu’ya gideceğiz. Ben de çok heyecanlıyım; okumuşum oraları. Sabah erken gelip beni alacak. Öğleden sonra oldu; sonunda geldi, ‘Kusura bakma’ dedi, bir kadına takılmış falan. Neyse gittik; sesimi çıkarmadım. Ama dönünce Genelkurmay’a ben buna bir mektup döşendim. ‘’Sen benim hayallerimle nasıl oynarsın; arabam yok diyemi bunları yapıyorsun’’ falan. Acayip dokunaklı. Geldi; ‘’Sen hayatta ne yapacağını biliyor musun’’ dedi. ‘’Ne’’ dedim. ‘’Sen gazetecisin’’ dedi. Bir anda yıldızlar parladı kafamda. Ben her mesleği düşündüm; astronot olmayı bile hayal ettim de gazeteci olmayı niye düşünmemişim.

Alışmış bir kere mavi sulara... Ege sularınla boğuşup mola vermek için geldiği İstanbul Boğazı'nda yakaladık Fatih Türkmenoğlu'nu. Mesai adamı ne de olsa; denize atlayası geldi yine...

Sonunda ne yapacağına karar verdin, peki medyadaki ilk işin ne oldu?

Gazeteyi açtım; ilanda ‘’Number One TV’’ yazıyor. Ömer Karacan’a mektup gönderdim. 3 gün sonra mesaj vardı telesekreterimde; ‘Gel görüşelim’’ diye. VJ’lerin söyleyeceği şeyleri yazan adam olarak işe alındım. 3 ay sonra baktım ki orası beni kesmeyecek; ‘’Gazetecilik böyle başlamamalı’’ dedim. Sonra Aktüel’le el sıkıştım. Orada da çok iyi insanlar var bir de çok kötü insanlar var.

Medyayı keşfetmeye başlamışsın.

Işın diye bir editör var; fakat kadın ciddi ruh hastası. Onun yüzünden kariyerim bitecekti neredeyse. Ercan Arıklı o arada beni Yeniyüzyıl’un ekine yazdırıyor. Haşmet Babaoğlu  ile yakınlaştık; abi kardeş gibiyiz. Resmimi filan da kullanmışlar kocaman; gazeteciliğim tescillendi sonunda. Ercan Arıklı beni alıp Leyla Melek’in yanına Cosmopolitan’a koydu.

Televizyon macerası nasıl başladı?

NTV’de işe başladım. O da hayatımda taşların ikinci yerine oturuşu. Sanki elimin üstünden mikrofon çıkmış. Daha bina içinde yayın yapıyoruz. Benim haberler çıkıyor; herkes gülmeye başlıyor. Sonra bir gün beni çağırdılar; ‘’Siz Haşmet Topaloğlu ile program yapın’’. Düşünsene köşe yazarı olmak gibi bir şey. Sesler ve Renkler’i yaptık. NTV’deyken CNN International’a da haber yapıyorum. 3 kere filan Atlanta’ya konferansa gitmiştim. NTV’den ayrıldıktan sonra da CNN Türk’e geçtim. 5 yıldır da orada programlar yapıyorum. Şimdi bu sezon gene yeni bir programa başlıyoruz.

BEN OLSAM BEN DE KENDİMİ KISKANIRDIM

Özellikle bu yaz kıyamet sıcaklarında en çok kıskanılan kişi sen oldun sanırım. Neden seni çok kıskanıyorlar?

Herkesin yapacağı iş değil. Bir sürü fiziksel yorgunluk. Dağ taş o sıcakta koşturuyorsun. Akşamları da metin yazıyorum;  o gece yazmam lazım ki sabah kargoya veriyoruz gidiyor. Bir çekim 12 saat sürüyor. Ben olsam gene kıskanırdım tabii. Bana deseler ‘’şurda otur sana şu kadar para ya da yarı parası dağlar tepeler’’; ben dağlara tepelere giderim.

Tatil seçimi yapan tatilci nelere dikkat etmeli; neler önerirsin?

Tatil herkese göre değişir. Hiç kitap okumamış ama bir iki dergide Asos’u görmüş insanlar oraya gittiklerinde mutsuz oluyorlar. Aslında Antalya’ya gitseler daha mutlu olacak. Tatilci mutlaka kendisine ‘’Ben tatilden ne bekliyorum’’ sorusunu sormalı.

Sen aynı zamanda ‘’Görülmesi Gereken 101 Yer’’ kitabınının da yazarısın. Özellikle önereceğin birkaç yer neresi olur?

Benim tercihim her zaman Ege. Foça, Ayvalık, Asos. Alerjik bünyeli olduğum için oralar beni rahatlatıyor. Kış turizminde Mardin’i tek geçerim.  Antakya keza öyle. Kapadokya öyle. Kayak turizminde Kartalkaya güzel.

Sahil Günlüğü’nde neden Karadeniz yok?

Bu sene var. 8 bölüm falan Karadeniz yaptık. Hatta adalar da olsun istiyorum.

Unutamadığın ilginç bir anını paylaşır mısın?

E-mailler çok dokunaklı oluyor. Bir yaşlı karı koca Amerika’da yaşayan; ‘’Biz seni çok seviyoruz. Biz gidemiyoruz nolur bizim memleketimiz Trilye’ye de gider misin’’ diye mail yollamışlar.