BIST 8.718
DOLAR 32,33
EURO 35,17
ALTIN 2.240,78

Düşüyoruz…

Millet ve devlet olarak bir an önce aklımızı başımıza devşirip acil tedbirler almalıyız.

Çok sevdiğim dost bir ağabeyim yazmış olduğu öykü kitabının editörlüğü noktasında benden ricada bulunması ile birlikte hızlıca kitabı edit etmeye başladım. Okudukça toplum olarak bazı değerlerimizden ne kadar uzak kaldığımızı hissettim.

Buğday, nohut, köy, tarım, çiftçi, rençper, gübre, harman, hasat kavramlarının yeni nesil tarafından artık yabancı kavramlar listesinde olduğunu müşahede ettim.

Kitabı tanıtacak değilim. Lakin okudukça bu kavramların beraberinde kardeşliğin, imecenin, birlik olmanın, üretkenliğin ve çalışkanlığın, üretimin, mahsulün, fikir teatisi içerisinde bulunan toplulukların, büyüklere gösterilmesi gereken saygının, küçüklere sevginin, toprağın, eğitimin, kültürün ve daha bir sürü Anadolu’yu yani bizi biz yapan değer ve düşüncelerin artık günümüzde yok olmaya yüz tuttuğunu okudum.

Okudukça hayıflandım ve üzüldüm.

Ve sonra neredeyse son 3-4 yıldır hem yazılarımda hem sohbetlerimde pelesenk haline getirdiğim bir cümle geldi oturdu zihnime.

“Türkiye uçuruma doğru gidiyor…”

Son zamanlarda gerek sohbetlerimde gerekse tartışmalarımda kullandığım bir cümleydi bu: “Türkiye uçuruma doğru gidiyor…”

Ülkemizin içinde bulunduğu durumu anlatmak için bundan daha uygun bir cümle bulamıyordum. Ancak son yaşadığım bazı olaylar ve haberler bu fikrimi değiştirdi.

Uzun yıllardır yayın dünyasının içinde olan birisi olarak yayıncılığın son durumu hakkında bilgi sahibiyim. Yani bir toplumu toplum yapan kültürün, sosyalleşmenin, eğitimin…

Ne mi yayıncılığın son durumu?

Yayıncılar bugünlerde ciddi ciddi kitap basmamayı düşünüyorlar.

Üstelik sadece düşünmekle kalmıyorlar bazı yayıncılar bu düşüncelerini hayata geçiriyorlar.

Çünkü şu anda kitap basmamak, basmaktan daha kârlı…

Okuduğum öykü kitabı ve değerlerimizin ve kültürümüzün idamesi için mihenk taşı olan yayıncıların bu hali kullandığım cümleyi sarf etmeme sebep oluyordu…

“Türkiye hızla büyük bir uçuruma doğru gidiyor…”

Çünkü kültür ölüyor, ayaklar altına alınıyor, kitaptan uzaklaşılıyor, değerden uzaklaşılıyor…

Ancak bugün okuduğum bir haber bu cümlemi düzeltmeme yol açtı…

Efendim, Türkiye hızla büyük bir uçuruma doğru gitmiyor…

Uçurumdan düşüyor…

Cümlemi değiştirmeme neden olan haber Dünya Gazetesinden Ali Ekber Yıldırım imzalı…

Haber “Çiftçi Üretim Yapmamanın Maliyetini Araştırıyor” başlığını taşıyor. Tam da okuduğum öykü kitabı ile haberin detayları özdeşleşmiş oluyor.

Haberin içeriği ise özetle şöyle:

“Tarımda yeni bir sürece giriliyor. Her geçen gün daha da zorlaşan üretim koşuları yerini üretmemeye bırakıyor. Birçok üründe hasat tamamlandı. Çiftçi 2017-2018 sezonunda ürettiği ürünü büyük oranda sattı. Genellikle borçlanarak üretim yapan çiftçi, ürününü sattıktan sonra borçlarını öder. Kalan paraya yeni borç ekleyerek üretime devam eder. Bu çarkı döndüremeyenler üretimi bırakır.

Bu yıl, sattığı ürünle borçlarını kapatan çiftçi sayısı çok az. Şimdi yeni üretim sezonunun hazırlıkları yapılıyor. Yakında kışlık buğday ekimi yapılacak, sonra diğer ürünler. Fakat hangi çiftçi ile konuşsanız "bu girdi fiyatlarıyla üretim yapılmaz, yapılamaz" diyor.

Çiftçi belki de ilk kez bu kadar karamsar ve ümitsiz. Aynı zamanda da kararlı. Birçoğu üretmeyeceğini söylüyor. Yine ilk kez ciddi olarak üretmemenin maliyetini hesaplıyor.

Üretmezsem bunun bana maliyeti ne olur? Nasıl geçinirim diye hesap yapılıyor.

Üretmemenin maliyetini yapmak gelecek açısından çok büyük tehlike. Türkiye'nin daha çok ithalat yapması, ithalat olmaz ise aç kalması demek.

Diğer girdiler bir yana, yüzde 100'ün üzerinde artan gübre fiyatlarına karşılık buğday fiyatının yüzde 10-11 artması ile üretim nasıl yapılacak? Çiftçi hangi parayla gübre alacak? Diğer girdileri nasıl alacak?

Gerçekçi olmak gerekirse ya çok büyük borcun altına girerek gübre ve diğer girdileri alıp üretim yapacak veya üretim yapmayacak. İşte tam da bu nedenle çiftçi "gübre almazsam, üretim yapmazsam bunun bana maliyeti ne olur"un hesabını yapıyor. Büyük çoğunluğu da üretim yapmamayı tercih edeceğini söylüyor.”

Yazının tamamını ve detayları Dünya Gazetesinde bulabilirsiniz.

Şimdi anladınız mı niçin cümlemi değiştirip “Türkiye büyük bir uçuruma doğru gitmiyor, uçurumdan düşüyor” dediğimi…

Üretmeyen bir Türkiye düşünebiliyor musunuz?

Fikir üretemeyen gençliği düşünebiliyor muşunuz?

Siyaset peşinde köşe kapma sevdasında yetiştirilen gençliği ve fikirsizliği düşünebiliyor muzunuz?

Kafe köşelerinde gecenin ilerleyen saatlerine kadar kızlı-erkekli gençliğin duman ve zevk içinde telef olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Üretemeyen bir gençlik düşünebiliyor musunuz?

Özellikle çiftçisi üretmeyen bir Türkiye…

Artık geriye yapılabilecek tek şey kaldı…

O da uçurumdan düşüşün oluşturacağı etkiyi azaltmak.

Eğer bunu da yapamazsak bu düşüşün sonu Allah korusun ölümle sonuçlanır…

Millet ve devlet olarak bir an önce aklımızı başımıza devşirip acil tedbirler almalıyız.

Yoksa maazallah bir sonraki cümlemiz şöyle olacak:

“Ruhumuza el-Fatiha”

SOSYAL MEDYA TAKİP 

twitter.com/msbeser

facebook.com/msbeser