BIST 10.219
DOLAR 32,21
EURO 34,86
ALTIN 2.444,47

Donizetti Klasik Müzik Ödülleri ve Fethiye notları…

Donizetti ödülleri, Andante, klasik müzik,Rahmi Koç Müzesi, Fethiye,Behçet Saatçi,Çalışi Yörük Müzesi

2013 Donizetti Klasik Müzik Ödülleri 21 Mayıs akşamı sahiplerine teslim edildi. Tören Haliç/Hasköy’deki Rahmi M. Koç Müzesi’ndeydi.

1994 yılında ziyarete açılan Rahmi M. Koç Müzesi, yaklaşık 27 bin metrekarelik alana yayılmış olup 3  ana bölümden oluşmakta. Yaklaşık 2 bin 100 metrekarelik dikdörtgen biçimli arsada tarihi Lengerhane binası, ahşap çatılı küçük bir bina ve taş duvarlar yer alır. Bunların oluşturduğu iç avlunun ve dış mekanın özüne dokunulmadan gerçekleştirilen müze tasarımında, sergilenecek objelerle birlikte binaların dokusunun ziyaretçilere hissettirilmesi amaçlanmıştır. Endüstriyel arkeoloji açısından, en az Lengerhane kadar büyük önem taşıyan ve 2001 de açılan tersane, 11 bin metrekarelik bir alana yayılmakta. Arsanın üç tarafını büyük bir U biçiminde çevreleyen 14 bina, asıllarına sadık kalınarak restore edilmiş. Rahmi M. Koç Müzesi koleksiyonunun bir kısmı da açık alanda Klasik otomobiller, devasa Turgut Alp Vinçi, B-24 Liberator ve diğer uçaklar, ve daha fazlası müze koleksiyonunun parçası olarak Haliç’e demirli durumdaki Fenerbahçe Vapuru ve TCG Uluçalireis Denizaltısı’na dek ziyaretçilerin ilgisine sunulmakta.

Önce – ülkemizin hızlı  gündemi dolayısı ile geciktiğim için özür diliyorum- başta Sn. Serhan Bali olmak üzere bu ödülleri başlatan ve yürüten kadroyu kutlamak lazım. Ben bu tür çalışmaları ve gelenekselleşmesini  çok önemsiyorum.

Daha iyi olması için gördüğümüz bazı noktaları, değerlendirilmesi için belirtmek istiyorum;

Mekan çok güzel, ancak salon konserler için uygun değil. İyi  bir kalabalık var, iyi giyimli bayanlar, sanatçılar töreni önemseyen giysilerle yerlerini almışlar. Törene koyu kıyafetle katılım’a -ödül verecekler dahil- pek ilgi gösterilmemiş. Tabi ödül çok olunca –azaltmakta yarar var- kimin neden seçildiği anlaşılamıyor. Kitapçıkta olmadığı için 140 kişinin neye göre seçim yaptığı havada kalıyor. Örneğin Devlet Konservatuarları dururken, İTÜ MİAM’a neden ödül verildiği anlaşılamıyor…Seçilen kişilerin hangi özellikleri ile diğerlerini geçtiği anlatılamıyor, zaten çoğunu kimse tanımıyor. Ayrıca, haklı/haksız nedenlerle gelmeyenlerin ödüllerinin verilmemesi, daha sonra teslim edeceğiz açıklaması yapılması daha doğru olacaktır düşüncesindeyim…İnşallah katılımcıların çoğu Andante gibi kaliteli bir dergiden haberlidirler ve  alıp okuyorlardır!..Beyoğlu Belediyesi’nin ev sahipliği yapması ve devam ettirmesi çok güzel. Böyle bir etkinliğe destek veren Başkan Sn. Ahmet M. Demircan’a ve KÜSAV yöneticilerine teşekkür ediyorum. Törende hükümetin sanat/sanatçılar ile, tiyatrolarla ilgili belirsizlikleri ve devlet tiyatrolarının, devlet opera balesinin kapatılacağı  söylemleri, devlet sanatçılarının emeklilik göstergelerinin yükseltilmesinin hala sürüncemede bırakılması v.b. sebeplerle konuşmacıların yaptığı vurgular büyük alkış aldı, özellikle bir genç bayanın “bize bu imkanı sağlayan Atatürk’e saygı ve minnet duyuyorum” sözleri en büyük alkışı aldı. Bu nedenlerle olsa gerek, sunucunun “Başkanımız salona geldi, hoşgeldiniz anonsu” cılız bir alkışla karşılandı.  Sık sık karşımıza çıkan bu durum, AK Parti’nin  farkında olmadan -veya bilerek-  sanat  alanında kendisine karşı bir cephe oluşturduğunun göstergesiydi. Ödül çok olunca, sonuna doğru konukların dışarı çıkarak yemek yemeye koşturmaları, yüksek ses yüzünden içerinin rahatsız olması en olumsuz durumdu. Bunu anlamak mümkün değil, bir çok yerde karşımıza çıkıyor maalesef; o güzel giysili, takım elbiseli, kendilerini elit kabul eden insanların aç kalmışçasına yemeklere hücum etmeleri, tabakları doldurmaları, tatlı-tuzlu birbirlerine karıştırmaları hiç yakışmıyor…Tören güzel bir konserle sona erdi. Sevgili Hakan Şensoy’u kutlamak lazım.* Sanatçıları da güzel performansları için kutluyor, bu ödüllerin  daha nice yıl devam ettirilmesini diliyorum.

*Hakan Şensoy, değerli bir TSM bestecisinin/sanatçısının oğlu olarak – rahmetli Alaaddin Şensoy)  TMDK bitirdi, rahmetli Ayhan Turan hocanın büyük emeği var –Cihat Aşkınla birlikte-  üzerlerinde. İyi bir keman sanatçısı oldu,solisti oldu.  Daha sonra şefliğe geçti, güzel projelere imza atıyor. Ancak, hala Y.Doç., neden? Çünkü üniversite sistemindeki ÜDS –yeni adı YDS- barajını geçemiyor, zannediyorum sınava bile girmiyor, çünkü ünvanın ona vereceği bir şey yok, zaten Prof. gibi…O akşam yabancı dili veremediği!!! halde olağanüstü bir şeflik performansı gösterdi. Yabancı dili olmadan nasıl böyle bir performans gösterdiğini YÖK üyelerinin  düşünmeleri lazım!!!

Artık, sanatta YDS barajı komik olmaya başladı. Akademik puan alma telaşından sanat alanında gerileme başladı. “Virtüöz bir sanatçıdan makale, bildiri istemek” bilimi sanatın önüne geçirmek demek.

Artık; 2013 Türkiye akademik hayatında; ya konservatuarlar “üniversite sisteminden çıkarılmalı” ya da “bilimin, sanatın önüne geçmediği yönetmelikler yayınlayarak” alan rahatlatılmalı, “sanatın kendine” gelmesi sağlanmalı. 1983 yılında, büyük bir cesaretle ve haklı olarak çıkartılan  2809 sayılı kanunun geçici 10. maddesi buna yönelikti, ama arkası gelmedi.

 Sayın yöneticiler, yaygın olarak kabul gören,  “ÜDS/YDS geldi sanat gitti” cümlesini lütfen iyi okuyup, çözüm için gereğini yapınız. Yoksa sanat kurumları “kan kaybetmeye” devam edecek…

Fethiye notları…                  

Geçen hafta, bir çalışma için  yeşiller içindeki Fethiye’deydim. İnşaat için, 2.5 kat izni verilince, nereye baksanız yeşilleri, dağları, denizi görebiliyorsunuz. İstanbul’u düşününce insan sanki başka bir ülkede zannediyor kendini. Demek ki doğru düşünen/uygulayan  yöneticilerde var…3. dönemini sürdüren ve çok sevilen Başkan Sn. Behçet Saatçi, yine güleryüzü ile karşıladı beni, “hocam yapacağımız bir şey var mı? diye sordu. Halkla ilişkiler sorumlusu Çiğdem hanım, sevgili stajer öğrenci Nazlıcan  her şeyle ilgilendiler. (Bu arada Çiğdem hanım babasını kaybetti, Allah rahmet eylesin, ailesine sabırlar diliyorum.) Belediye girişinde halkla ilişkiler sorumlusu masası var, insanlar gelip önce orda sorunlarını dile getiriyorlar (çay-kahve bedava) çözümü mümkünse orda yapılıyor yoksa ilgili kişiye yönlendiriliyor.

Fethiye’de Çalış başka bir güzel. Güzel bir kordon, günbatımına zaten söz yok, uluslar arası ün kazanmış. Sini kaplumbağası diye adlandırılan Caretta caretta’ ların  Dalaman’dan sonra geldiği yer bu sahil olmuş. Bu aylar kumlara gömülüp yumurtlama zamanlarıymış, 3 ay sonra dünyaya gelenler gece denize gideceklermiş.  Sürekli takip altında ve uyarıcı levhalar asılmış, bu bölgede avlanmak yasak.  “Anılarınızı çöplerinizle birlikte götürünüz” uyarı yazısı çok güzel. İlçe; kazasız ve  butikşehir  olmaya önem veriyor. Çevrede o kadar çok gezilecek yerler var ki…Dalaman havaalanı bölgeye hareket getirmiş, yeri ve konumu olarak çok iyi düşünülmüş, ilgililere teşekkür etmek görevimiz.Yalnız, ilçe erkeklerinin kahveleri doldurarak, kadınları çalıştırmaları (üstelik kaldırım taşlarını taşımalarında) turistik ilçeye yakışmıyor. Bu konuda çok acil eğitim verilmeli. İlçede kabloların yer altına alınması %95 tamamlanmış. İlçe rüzgarlı olduğu için teller kopuyor ve sık sık elektrikler  kesiliyormuş. İlçe içinden geçen dereler -toroslardan gelen dağ suları- gürül gürül akıyor. Yabancılar araştırmış, dünyada su bitse Fethiye’de su bitmez raporu vermişler. (halk öyle söylüyor.) İlçe düz olduğu için 15.00 motor olduğu söyleniyor. Zaten dolmuşlarda para konulan yerlerde dolu çay bardaklarını görünce anlıyorsunuz.

İlçede “Yörük müzesi” nin görülmesi lazım. Ancak, birde “Keçi Kitabevi” var, merkezde.Sloganı çok güzel, insanları iyiye ve doğruya  yönlendirmek için “inadına kitap, inadına aydınlık” diyorlar. İçerde  “yörük yaşantısını” anlatan güzel bir sergileme yapmışlar. Tanıtımları şöyle; Keçi Kitabevi’ni görenler bilir, girişte sol tarafta yaklaşık 2 metreye 5 metre boyutlarında bir resim vardır. Görmeyenler için de şöyle tarif edeyim; sol yanda Ata’mızın fotoğrafı, sağ yanda da bir sözü yer alıyor. Bir sabah bir erkek çocuğuyla babası içeri girdiler. Babası benden (yani kitabevimizin en yaşlı keçisinden) resimdeki cümleyi oğlunun okuması için izin vermemi rica etti. Beklemediğim bu rica karşısında şaşırdım ama çok ta hoşlandım. Küçük delikanlı bağıra bağıra Ata’mızın sözünü okudu. “İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.” Ben delikanlıyı tebrik ederken babası beni daha da mutlu eden şu sözleri sarf etti; “Oğlum okumayı yeni öğrendi. Ben de ilkönce Atatürk’ün bu sözünü okusun istedim.” Diğer tanıtım sloganları ise şunlar; “İnsan insanın kurdudur, sen kitap kurdu ol”, “Nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur…Çünkü, kötü insanların türküleri yoktur.”  Bana göre bu kitabevinin Kültür ve turizm tanıtımlarında yer alması lazım.Emeği geçenleri kutluyorum.