BIST 9.717
DOLAR 32,51
EURO 34,91
ALTIN 2.435,85

Cumhurbaşkanı; “tarih, bilgi, ilim, araştırma, özgüven, üretim, başarı” dedi?...

Araştırma bilinci; ilkokuldan başlamalı, üniversitede kesintisiz devam etmeli.

YENİ YIL; YENİ BİR BAŞLANGIÇ, YENİ BİR ÖZLEM, YENİ BİR DİRİLİŞ, YENİ BİR KENDİNE GELME, YENİ KARARLAR DEMEKTİR. YENİ YILDA; SAĞLIK, MUTLULUK VE BAŞARI DOLU GÜNLER DİLİYORUZ…

GÜNCEL/TBMM VE VEKİLLERİMİZ: Her yıl, TBMM Bütçe Görüşmelerini izliyor ve üzülüyoruz. Salonda, toplasanız 50 kişi var-yok!...O kadar ilgililer MV’leri!... Sakin ve güzel Türkçe ile konuşan çok az. Oysa; gençler ve Türk Dili korumamız gereken değerlerdir. Sürekli; suçlama, bağırma, argo sözler ve karşıdakini  tehdit…Ve, en çok duyulan; “ispatlamayan; müfteridir, alçaktır, namussuzdur” sözleri… Bu ağır ve tahrik edici kelimeler; her yerde, her zaman, olur olmaz kullanılmamalı. Hele, TBMM çatısı altında asla...Varsa elinizde belge; savcılıklar bir adım ilerinizde…Çeşitli yaş gruplarından insanlar; bilgilenmek için sizi  izliyorlar ve sizlerin kürsüde kavga edip, sonra kol kola yemeğe gittiğinizi biliyorlar. Oy için bari, dilimizi bozmayın…Kürsü bağımsız diye sataşmalar yaparak, insanları germeyin…İzlerken yoruluyoruz…Lütfen!..

Bilim ödülleri…

Sn.Cumhurbaşkanımız; (28.12.2017/TÜBİTAK Ödülleri) 4 bilim ödülü ile 11 teşvik ödülünün verildiğini belirterek, ödül alan isimleri açıkladı; ödül alan isimlere bundan sonraki çalışmalarında başarılar diledi, kendilerinden Türkiye’nin önünü açacak, bilim dünyasına yön verecek çok daha büyük başarılar beklediğini  söyledi.

Her akademisyenin altına imza atacağı bir konuşmaydı… Bir Cumhurbaşkanı’nın, sürekli; “tarih, bilgi, ilim, araştırma, özgüven, üretim, başarı” demesi iyi bir şey, tabii ki, yetkililerin uygulaması şartıyla!…

Şimdi, bazı sözlerini örneklendirerek/açarak değerlendirelim;

1/ "Bilginin, kendine kayıtsız kalan kişileri ve toplumları affetmediğini ifade ederek, bir milletin geleceğinin bilgi kaynaklarıyla kurduğu ilişkinin niteliğine bağlıdır. İlimle bağı güçlü olan toplumlar, uzun yıllar boyunca varlıklarını sürdürürler, bu bağın zayıf olduğu milletlerin ise ayakta kalma şansı zayıftır."

G.AY: Benzer söylemleri 15 yıldır dinliyoruz. Ancak, Cumhurbaşkanımız; gelinen noktada, geçmiş başarılardan örnekler verirken, uluslar arası arenada  “bugün neden gerideyiz?” sorusunu sormak zorunda kaldı. Oysa, her ile; üniversiteler, yüksek okullar açıldı. Aralık 2017’e göre, Yüksek öğretimde, nicelik olarak; 112’si devlet, 67’si vakıf üniversitesi ve 5’i vakıf meslek yüksek okulu olmak üzere toplam 184 yüksek öğretim kurumumuz mevcut. Akademisyen sayısı, nicelik olarak artmış, öğrenci sayımız 7.764.607’e ulaşmış. Ama; kalite, buluş, nitelik v.b. ölçüldüğünde durum iyi değil. İlime bağlı olmak; bir milletin gelişmesinin ve ayakta kalmasının şartlarından biri. Bu dönemde; ARGE merkezi sayısı 16’dan 762’ye, tasarım merkezi sayısı 7’den 138’e yükseltilmiş. 2010’da ARGE ve tasarım merkezlerinde 10 bin kişi çalışırken, bugün bu sayının 45 bin olmuş. 2002’de 5 adet teknoloji geliştirme bölgesi varken, bugün 55’i faal, 14’ü yapım aşamasında toplam 69 bölgeye ulaşılmış.

Cumhurbaşkanımız diğer gelişmeleri de şöyle özetledi; “teknokentlerde 5 bine yakın firma  faaliyet gösteriyor. 2002 yılına göre patent başvurusu 16 kat, marka başvurusu 3 kat, tasarım başvurusu 2 kat arttı. Konya, Kocaeli, Bursa, Kayseri ve Elazığ’da bilim merkezleri kurduk. İlk millî yer gözlem uydusu GÖKTÜRK 2 uzaydaki 5’inci yılını tamamladı, IMECE yer gözlem uydusu projesine bu yıl başlandı, ilk millî haberleşme uydusu TÜRKSAT 6A,  2020’de tamamlanacak, kurulacak uzay üssüyle Türkiye’nin kendi uydusunu fırlatmanın yolunu arayacağız.”

2/ "Bu milletin tarihinin bu gerçeği bizzat teyit ettiğine işaret ederek, “Kendi mazimize baktığımızda ecdadın inkişaf, yani yükseliş dönemlerinin, aynı zamanda ilmi açıdan da yeninin öncülüğünü yaptıkları dönemlere tekabül ettiğine şahit oluyoruz. Beytül Hikme’yi anlamadan Abbasileri, Nizamiye Medreselerini bilmeden Selçukluları, İmparatorluğun dört bir yanını süsleyen Osmanlı Medreselerini anlamadan cihan devleti olmanın sırrının çözülemeyecektir."

G.AY: Aynen katılıyoruz…Tarihini bilmeyen bir kişi; zayıf kalmış, toplumdan uzaklaşmış  demektir. Yazılarımızda, kurumların; “tarihini, geçmişini, amaçlarını, hedeflerini  bilmeyen” akademisyenlerle yol almanın, aynı amaçta birleşmenin zor olduğunu belirtiyoruz. Kurumu; sadece “maaş için çalışılacak”, vatanı; sadece “yaşanacak” yer olarak görenlerle bir adım yol alınamaz. Geçmişimizle öğünmek yetmiyor!.. Atalarımızın; günün şartlarına göre yaptıkları başarıları/buluşları özümsemek  ve devam ettirmek önemli…

 3/ "Bu toprakların asırlar boyu İbni Sina’dan Farabi’ye, Attar’dan Hayyam’a, Ali Kuşçu’dan Harezmî’ye ve Cabir’e kadar dünya bilim tarihine yön veren çok sayıda ilim adamı yetiştirdik.  Peki, yüzyıllarca sayısız yeniliğe imza atmış bir ecdadın torunları olarak acaba neden bunca mevzi kaybettik? Nasıl oldu da bilim ve teknoloji konusunda geriye düştük?”

G.AY: Evet, son yıllarda, ilim adamı yetiştirmede neden gerilerdeyiz? Günlük, siyaset bunu engelliyor mu? Parasal sıkıntılar mı var? Neden mevzi kaybettik? Soruların cevaplarını; 15 yılda değişen 6  faklı uygulama yapan 6 bakanda, her yıl değiştirilen sistemlerde, ezberci eğitimde ve niteliksiz ve amaçsız öğretmenlerde, liyakatsız üst makam atamalarında, uygulanmayan MEB Şuraları’nda v.b. aramak gerekmektedir. “Sağlıklı, akıllı, paylaşılmış, siyasetten arındırılmış kararlarla” yürümek en doğru yoldur. Yoksa, bu söylemler; hedef çizilen 2023’te de tekrarlanmak zorunda kalınır…Bu da iyi ülkemiz için olmaz!...

4/ "Ancak son iki asırda yaşadığımız geri kalmışlığı yalnızca maddiyatla, bütçeyle veya insan kaynağıyla açıklamak bana göre hatalı bir yaklaşım olacaktır. Ben, burada temel sıkıntının zihniyet meselesi olduğunu düşüyorum. Evet, biz mücadeleyi önce zihinlerimizle ve gönüllerimizde kaybettik. Bu süreçte en büyük hatayı öz güvenimizi, kendimize olan itimadımızı, başarabileceğimize dair inancımızı törpüleyerek yaptık."

G.AY: Elbette, Cumhurbaşkanımızın belirttiği konularda çok önemli. Türkiye gelişti; büyüdü, kendi insanlarımızla önemli eserler ortaya çıkmaya başladı. ilk Boğaziçi Köprüsü’nü Japonlar’ın yapması, F.S.Mehmet Köprüsü’nü, Marmaray’ı v.b.yerli iş adamlarımızın yapması önemli bir aşamadır.1973’ten, 2017’e bir başarıdır, yükselmedir, ama yetmez!.. “Karar vermek, o konuda en iyi olmak, özgüvene sahip olmak” bir zihniyet meselesidir. Atalarımız; başlamak, bitirmenin yarısıdır” demişler. 25. yılını, bu sene  kutlayacağımız  “İstanbul Türk Müziği Günleri/Festivali” bir zihniyetin  başarısıdır.

5/ "Okullarda çocuklara yıllarca neden yapamayacaklarının öğretildiği, eğitim sistemi; kendinden utanan, tarihinden, kimliğinden, inancından hicap duyan nesiller yetiştirmeye ayarlandı. Bunun neticesi olarak; batı karşısında ezik, ilerlemeyi batıya öykünmekte gören, öte yandan kendi değerlerine karşı da nobran kuşaklar yetişti. Farabi dediğinizde, Ali Kuşçu dediğinizde, Piri Reis dediğinizde, hafife alan, bilimin merkezi olarak sadece batıyı gören hastalıklı bir anlayış zihin dünyamıza hâkim oldu. Oysa; başarının sırrı, önce yapabileceğine inanmaktır. Başarının anahtarı; öz güven sahibi olmak, kendi kabiliyetlerinin farkına varmaktır. 15 yıldır sürekli karamsarlık aşılayan bu anlayışı değiştirmek için de mücadele veriyoruz.  Bu ülkede; çabalayan, emek veren, zihin ve alın teri döken herkes gayesine ulaşabilir. Bizim bu öz güvene sahip olmamız, yetişen nesillere de bu öz güveni aşılamamız gerekiyor. Her zaman ifade ettiğim gibi; iman varsa Allah’ın izniyle imkân da vardır. İnsanı büyük yapan haslet, cüssesinin değil düşüncesinin cesametidir."

G.AY: Maalesef, doğru tesbitler..Alanımızda, yıllarca; Türk müziği, Türk çalgıları, Türk bestekarları, Türk şairleri,Türk aşıkları okullarda okutulmalı, hala okutulmamaya çalışılıyor. (Bak. Müzik öğretmenini  kim yetiştirmeli başlıklı yazım.) Önemli bir kuşak, eğitim almak için yabancı ülkelere gitti. Bazıları, döndüğünde kendi insanlarını beğenmedi, onlara yukardan baktı…Batının kurallarını almak yerine; yaşayışını, sanatını, değerlerini kopyalamak peşine düşen, kendi değerlerine yabancılarla ülkemiz çok şey kaybetti. Bir ülkenin yüz ölçümünün büyüklüğü, onu büyük/önde yapmaz. Bilim/teknik/sanat/kültürde ileri olması onu farklı ve önde kılar.

6/ "Taklit eden, hep bir adım geride olmaya mahkumdur. Bizim artık; takip etmekten, taklit etmekten çıkıp, öne geçmeye, takip ve taklit edilen olmaya ihtiyacımız var. Bizim artık, bize çizilen sınırları, zihnimize vurulan prangaları parçalayıp atmamız gerekiyor. Kendi teknolojimizi üretmezsek, kendi ürünlerimizi yapmazsak, gerçek manada bağımsız olamayız. Siyasi bağımsızlık; ekonomik ve teknolojik açıdan desteklenmediği sürece, kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olacaktır. Şayet Türkiye bugün bağımsızlığından zerre kadar taviz vermiyorsa, bu ekonomiden üretime, teknolojiden savunma sanayiine kadar farklı alanlarda elde ettiğimiz mesafe sayesindedir. Bilim adamlarının projeleriyle, bu başarının çıtasını daha da yükselteceklerine inanıyorum. Cumhurbaşkanlığı olarak, kendilerini desteklemeye, ilmi ve akademik çalışmalarında daima yanlarında olmaya devam edeceğiz."

G.AY: Ancak; günlük siyasetin içinden çıkamayan; iletişim araçları, köşe yazarları v.b. dahi gelişmeler, ülkemizde yapılanları kaleme almıyor. Çünkü, bizde “araştırmacı gazetecilik” yok…Oturdukları yerden –güncel-  ahkam kesiyorlar. Araştırma Üniversiteleri’ne dahi yeni geçiyoruz. Metinde yer verilen  merkezleri; tasarımları  bilim insanlarımız yapıyor, ne kadar önemli ve gurur verici  değil mi? “Bizim artık; takip etmekten, taklit etmekten çıkıp, öne geçmeye, takip ve taklit edilen olmaya ihtiyacımız var.” cümlesi, çok şeyi ifade ediyor. Biz sanat insanları, bu anlayıştan çok çektik. “Taklit eden değil, taklit edilen” olmak için; “ülkeyi tanımak, ülke insanına değer vermek, ülke insanını sevmek”  le beraber; liyakat, nicelik, kalite, üretim şarttır.

Not: Bu konuşma metni, Cumhurbaşkanlığı WEB sitesinden alınmış, ancak Türkçe noktalama işaretleri tarafımdan konulmuş ya da düzeltilmiştir.

KAMU ZARARI KALDIRILDI DA,  HABERİMİZ Mİ YOK?!..

İstifa eden/ettirilen Belediye Başkanları’nın, yaptırdığı (elbette meclis üyesi partililerin oylarıyla) işler bir bir ortadan kaldırılıyormuş. Son haber: “Dinozorlar, ANKAPARK’taki  “HERO” yazısı, Belediye binası önündeki fıskiyenin ardından şimdi de Kızılay'da Meşrutiyet Caddesi'ni kesen sokakları birleştiren üst geçitler sökülmeye başlandı. M.Gökçek’in meslek odalarının “işe yaramaz, atıl kalır” itirazlarına rağmen yaptırdığı üst geçitler senelerdir kullanılmıyordu. Artık yıkılma tehlikesi baş gösteren yapıların sökme emri Mustafa Tuna tarafından verildi. Caddenin girişleri belediyeye ait kamyonlar tarafından kapatılırken söküm işlemi de gece saatlerinde gerçekleştirildi.” Peki halkın vergileri ile yapılan; “bu masrafların”,  oluşturulan “kamu zararlarının hesabını”  kimse vermeyecek mi? Siyaset bu kadar acz içinde mi? Fırından ekmek, marketten sakız çalanı cezalandırmaya gücü yeten Devlet;  bunun hesabını sormayacak mı?Bekliyoruz…

 GÜNÜN TÜRKÜSÜ, Neşet Ertaş’tan…

Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım

Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin

Sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına

Gözyaşım sen oldun kahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin

Garibim can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekan kurmadım
Daha bir gönüle ikrar vermedim

Batınım sen oldun zahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin

Resim: İBB Halk Ekmek satış büfeleri yenilendi ve ortaya güzel bir tasarım ortaya çıktı. Teşekkürler.