BIST 9.717
DOLAR 32,53
EURO 34,90
ALTIN 2.439,83
HABER /  POLİTİKA  /  CHP

CHP'li Altay'dan da Dersim özrüne itiraz!

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay internethaber.com'a konuştu.

Abone ol

NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA

Çözüm sürecini 3 kişi dışında kimsenin bilmediğini söyleyen Engin Altay, "iddia ediyorum, Davutoğlu'nun süreçten haberi yok" dedi. CHP'nin geçmişte yaptığı hatalar yüzünden şimdi doğuda bir varlığı olmadığını kabul eden Engin altay, bu seçim öncesi bölgede çok ciddi çalışmaları olacağını söyledi.

Emine ülker Tarhan'ın istifasına değinen Engin Altay, Grup Başkanvekiliyken hiç şikayet etmediği şeyleri sıradan milletcekiliyken yapmasının düşündürücü olduğunu söyledi. altay, CHP'den ayrılan kimsenin başarılı olmadığını da söyledi.

CHP'nin Dersim için özür dilemesi gerekmediğini söyleyen Altay, Sezgin Tanrıkulu'nun sözlerinin tamamen insani refleks olduğunu ifade etti. 

"Bazı arkadaşlarımızın Atatürkçülüğünü Tayyip Erdoğan'ın müslümanlığına benzetiyorum" diyen Altay, Atatürkçülük birinin başını zorla kapatmak değildir" dedi.

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın internethaber.com'dan Nesrin Yılmaz'la yaptığı röportaj...

-Şu aralar Türkiye'nin gündeminde birinci sırada çözüm süreci var, CHP bu süreci nasıl görüyor?

SADECE 3 KİŞİNİN ARASINDA

Çözüm süreci adı altında, 3 kişinin bildiği, bu 3 kişinin dışında ne KCK'nın, ne Kandil'in, ne HDP'nin, ne AKP'nin, ne Bakanlar Kurulu'nun, ne ana muhalefetin, ne parlamentonun, ne de Başbakan'ın haberdar olmadığı, ve toğal olarak toplumun ayrıntılarını bilmediği bir süreç yaşıyoruz. çözüm süreciyle ilgili geçmişte meclisten 6 maddelik bir kanun tasarısı geldi, biz buna çözüme olan inancımız adına destek verdik, o kanunun da yine bir maddesinde şeffaflık ve hesap verilebilirlik var, toplumla bilgi paylaşımı var.

Çözüm süreci denilen şey; Recep Tayyip Erdoğan'ın, abdullah Öcalan'ın ve Hakan Fidan'ın üçü arasında yürüyen bir pazarlık. Bu, demokrasilerde kabul edilebilir bir durum değil. Türkiye'nin Kürt sorunu diye bir sorunu var, yeni bir sorun değil, 10 yıllara sari bir sorun. Bu sorunun çözüm adresi de hep söylediğimiz gibi TBMM. Hükümet kendi vatandaşıyla (Abdullah Öcalan Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıdır) oturup pazarlık ve müzakere yapıyorsa ortada garip bir durum var demektir. Başka ülkelerde de bu türk terör örgütleriyle belli görüşmeler yapılmış ama kim yapmış; resmi olmayan, toplumda saygınlığı olan, belli bir akreditasyona sahip olan insanlar yapmış, buna itirazımız olmaz. Ama hükümet, oturup kendi vatandaşıyla ülkenin ulusal bütünlüğünü pazarlık konusu yapıyorsa bu doğru bir tavır değildir.

-Ortada gerçekten bir pazarlık olsaydı ortam bu kadar gerilir miydi, neredeyse süreç kopma noktasına geldi?

AHMET DAVUTOĞLU'NUN SİREÇTEN HABERİ YOK 

6-8 Ekim süreci tarafların güç gösterisine döndü. Birisi sokak gücünü göstermeye çalıştı, diğeri de devlet gücünü göstermeye çalıştı ve bu güç gösterisi 48 canımıza mal oldu. 6-8 ekim olaylarında ölen 48 kişinin 3 tane sorumlusu vardır; Recep Tayyip Erdoğan, Hakan Fidan, Abdullah Öcalan. Burada şöyle bir sorun var; Türkiye'de yaşayan bütün Kürtlerin ortak temsilcisi yok. Bir KCK boyutu var, HDP bıyutu var, Kandil boyutu var, APO boyutu var. Şimdi silah bırakmaktan söz ediliyor, Apo'nun silah bırakın talimatına rağmen Kandil yoluna devam edecektir. Silahların gölgesind ebarış müzakeresi olmaz. Şu and aKürtlerin sorunları adeta PKK'ya teslim edilmiş. PKK, Kürt sorununu haczetmiş, ipotek altına almış. Kürtler bugün HDP, PKK, Kandil, KCK dörtgeninin içine sıkışmışlar. Biz CHP olarak diyoruz ki; Türkiye'de Kürt sorunu vardı, Türkiye'de Kürt halkı vardır, bu sorun çözülmelidir, bu sorunu çözmenin birinci yolu şeffaflık ve parlamentodur. Parlamentoda bir komisyon kurulmasını önerdik. Dört siyasi partinin eşit temsiliyle bir komisyon kurulmalı, bu süreci bir komisyon götürmeli. Bunun dışında dışarıda da bir çalışma grubunun oluşmasında fayda var.

Ama şu anda ne var, şu anda, eski Başbakan ve Hakan Fidan tarafından yönetilen bir süreç var. İnanarak söylüyorum ki; Ahmet Davutoğlu'nun bu süreçten haberi yok. Türkiye'de yürütmenin başı her ne kadar Cumhurbaşkanı dese de uygulamada parlamenter demokratik sistemden kaynaklı olarak yürütmenin başı Başbakandır. Ve bugün Bakanlar Kurulu'nun sayın üyelerinin, iktidar partisi milletvekillerinin çözüm süreciyle ilgili bildiği benim bildiğimden fazla değil. Bu öncelikle AKP'nin de kendi içinde bir ayıbıdır. Tayyip Erdoğan her fırsatta vesayetten bahseder, bugün Türkiye'de vesayete maruz kalan kişi kim diye sorsanız aklıma gelen ilk isim Ahmet Davutoğlu'dur, bu da demokrasimiz açısından üzücü.

-Üçüncü göz talebi var, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

BİRLİKTE YAŞAMA ARZUMUZ VAR 

Üçüncü göz talepleri var, yarısı HDP'den yarısı hükümetten. HDP orada işin içine yabancıları da karıştırmak istiyor. Şimdi siz içinizdeki meseleyi yabancılara havale ederseniz, Fırat'ın doğusuna BM'in nakliye uçaklarından paraşütlerle jipler iner, paraşütlerle hafif zırhlı araçlar iner ve Türkiye'ye derler ki; "Burada artık biz varız sen bu işe karışma." İş artık buraya gelir, Türkiye'yi fiili olarak bölünme noktasına getirir. Biz Kürtlerle Türklerin ve diğer etnik unsurların, Gürcüsü, Çerkezi, Boşnağı, Arabı, Abazası, Lazı, Süryanisi... tıpkı bin yıldır olduğu gibi kardeşlik ve birlik içerisinde yaşamasını istiyoruz.

Biz birlikte yaşamayı, bu birlikteliğin güçlenmesini, kardeşlik duygularının pekişmesini istiyoruz. Ama elbette bunu derken Kürt kimliğinin varlığını kabul ediyoruz. 89-91 SHP raporlarını o gün biz söylediğimizde bugünkü genel başkanımız hakkında dava açılmış idi. Bugün o raporlarda öngörülenlerin ekonomik kısmı hariç hepsi gerçekleşti, daha ileri bir noktaya zaten gelindi.

-Aslında size yönelik eleştirilerin en büyüğü de bu galiba, doğuda yoksunuz, CHP neden doğuda yok peki?

GEÇMİŞTEKİ HATALAR YÜZÜNDEN 

Geçmişte yaptığımız yanlışların şüphesiz bunda rolü var. Örneğin DEP'le yaptığımız o ittifak zamanında, Kürt konferansına giden vekillerin partiden ihraç edilmesi yanlıştı. Şimdi mesela Sezgin Tanrıkulu Amerika'ya gitti ama o zaman o milletvekillerinin partiden ayrılmaya zorlanmaları bölge halkını incitti. Değer yargıları ve algılar sürekli değişir, daha düne kadar Abdullah Öcalan'a "Sayın" demek suçtu, ama şimdi Sayın dememek suç noktasına geldik. O günün yöneticileri Kğrt sorunu konusunda biraz batıdaki seçmen kaygısından kaynaklı olarak bir tereddütle konuya eksik yaklaşıldı. Bugünler belki görülemedi ve Biz Kürt vatandaşlarımızın desteğini kaybettik, kaybettik de geçmişte Diyarbakır'da milletvekili sayısının 3'te ikisini CHP alıyor idi. Şimdi CHP diyarbakır'da yüzde 2 bile değil. Bugün oradaki oyların büyük kısmı HDP'ye gidiyor.

Geçmişte, özellikle 12 Eylül'den önce Kürtler CHP'liydi. Ama Kürt sorunu hem orada yaşayan Kürtler balımından, hem devlet bakımından, hem Karadeniz'de, Trakya'da, Ege'de yaşayan ahali bakımından algı bakımından bu noktada değildi. Şu veya bu şekilde bu noktaya gelindi, geldiğimiz noktada artık buradan geri dönüş zaten mümkün değil. Türkiye'de 6-8 olayları bize bir şey gösterdi; Özellikle o bölge ve metropollerde KCK'nın ciddi bir sokak gücü oluşmuş, bu sokak gücü oluşmamalı idi. Demokrasi tepki ve protesto rejimidir ama 48 kişi 2 günde bu sokak olaylarında hayatını yitiriyorsa bu ülkede devletin otoritesi bitmiştir.

-Dersim de bir hata mıydı, onu da bir hata olarak görüyor musunuz?

Elbette bir hata olarak görüyorum.

Sezgin Tanrıkulu'nun CHP adına özür dilemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

CHP'NİN DERSİM İÇİN ÖZÜR DİLEMESİ GEREKMEZ 

Dersim için CHP'nin özür dilemesi gerekmez. O gün yaşananlar tabi çok üzücü, keşke yaşanmasaydı diyebileceğimiz türden olaylar. O gün, bir ihtiyar; "önce beni asın, sonra oğlumu" diyor ve bunun tam tersi yapılıyor, bunu kim kabul edebilir? İnsanların demokrasilerde isyan etme özgürlüğü vardır, devlet buna rağmen şefkatli duruşunu göstermek zorundadır. Devlet, otoritesini muhafaza ederken şefkatini kaybederse o devlet demokratik devlet olmaz, ceberrut devlet olur. Ancak, olayın yaşandığı tarihe baktığımızda Türkiye'de demokrasi falan yok, Cumhuriyet kurulmuş, Cumhuriyet kendine bir yol arıyor, bir çıkış arıyor, Türkiye'de değişik seçenekler konuşuluyor, çok partili siyasi yaşama geçilmemiş. Dersim olaylarının bir kısmında İnönü Başbakan olmakla birlikte büyük kısmında Celal Bayar Başbakan ve büyük Atatürk ölümle pençeleşiyor. Eğer özür dilenecekse devlet diler, CHP'nin Dersim'de ne kadar dahli varsa AKP'nin de diğer partilerin de o kadar dahli vardır. O günkü CHP ile bugünkü CHP ayrı şeylerdir. CHP Dersim'in sorumlusu değildir, yaşananların sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti Devleti hükümetidir. Sezgin Tanrıkulu'nun tavrı tamamen insani bir reflekstir.

-O zaman "Roboski için de AK Parti özür dilesin" eleştirileri yersiz mi?

DEVRİN BAŞBAKANI ÖZÜR DİLESİN 

AK Parti özür dilemesin zaten, devrin Başbakanı özür dilesin. Çünkü Roboski'de yapılan göz göre göre bir katliam. Sen istihbaratı teyit etmeden bomba yağdırdın masum insanların üzerine, bu bir özrü gerektirmiyor mu? Mecliste de söyledim, Sivas ve Bahçelievler katliamı bir özrü gerektirmiyor mu? Ama bunun için MHP neden özür dilesin, onu MHP yapmadı, kendini MHP çizgisinde gören birileri yaptı. MHP Genel Başkanı için, "Bahçelievler'de 7 kişiyi öldürttü" diyebilir miyiz? diyemeyiz. O bakımdan tarihi tarihçilere bırakıp, tarihten almamız gereken dersleri alıp bu topraklarda birlik ve beraberlik içinde yolumuzda yürümemiz lazım.

-CHP önümüzdeki genel seçimler için o bölgede ne yapacak?

CHP BÖLGEYE ÇOK YÜKLENECEK 

CHP, o bölgeye çok ciddi yüklenecek. O bölgenin yetiştirdiği önemli kanaat önderleri var, o bölgede sevilen, bölge halkının güvenine mazhar olmuş önemli siyasi figürler var. CHP'nin Kürt sorunu ile ilgili son tavırlarından sonra o bölgedeki bu isimler bizzat CHP'ye başvurarak CHP adına o bölgede siyaset yapmak istediklerini genel merkeze ilettiler ve bizde büyük bir memnuniyet yarattı. Bu çerçevede, göreceksiniz ki, önümüzdeki günlerde ve haftalarda çok önemli isimler o bölgelerde görev yapmaya başlayacaklar.

-Nedir o bölgede hedefiniz?

Gerçekçi olmak lazım, biz o bölgede yokuz, ilk hedefimiz kabul görmek. Oylarımızı önce makul bir seviyeye, sonra bölgenin birinci partisi olmaya yönelik bir politika yapacağız.

Geçtiğimiz Günler'de partinin önemli isimlerinden biri, Emine Ülker Tarhan çok sert eleştirilerle istifa etti, ardından İzmir milletvekili Birgül Ayman Güler Sayın kılıçdaroğlu'nu istifaya çağırdı, Süheyl Batum partisini eleştirdi diye ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevkedildi, neler oluyor CHP'de?

CHP'DEN AYRILIP DA BAŞARILI OLAN YOK 

CHP'de bir şey olmuyor. Siyasette biraz toplumda Karşılık gören insanların kendilerini parti genel başkanlığına, Başbakanlığa Layık ve uygun görmelerini insani bakımdan anlayışla karşılamak mümkündür. Emine Ülker Tarhan hanım da 2011 yılında CHP tarafından yukarıdan getirilmiş ve grup başkan vekilliği gibi önemli bir görev verilmiştir. Grup başkan vekillerinin söylediği her şey partiyi bağlar, 3 yıl yaptığı göreviyle ilgili olarak şimdi istifa mektubuna konu ettiği gerekçelerin Hiçbirini biz o zaman duymadık.

CHP'nin genel Başkan'ından en saf üyesine kadar herkesin kırmızı çizgileri bellidir. Bizim kırmızı çizgilerimizin birincisi, devletin laik niteliği ve hukuk devleti olma özelliğidir, ondan sonraki kırmızı çizgimiz de kurucu felsefeyi yaşatmaktır. Kurucu felsefeden kastım, gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bize gösterdiği hedef doğrultusunda Türkiye'yi geliştirmektir.

Atatürk bize, " kalpaklarınızı çıkarmadan oturun" demedi, Atatürk, "Ben bu kadar Yaptım, siz daha ileri gidin dedi. CHP'nin başına kalpak giydirmeye gerek yok, CHP, gelişecek, değişime ayak uyduracak, yenilenecek ama asla ve asla başkalaşmayacak. Emine Hanım'ın istifası partide hiçbir karşılık bulmamıştır. Tarihte, CHP'den ayrılıp da siyasi hayatta başarı gösteren bir örnek yoktur, bu da olmaz.

-CHP'nin Atatürk'ün gösterdiği Hedeften şaştığını söyleyen milletvekillerimiz var, buna ne diyeceksiniz?

BAZILARININ ATATÜRKÇÜLÜĞÜ ERDOĞAN'IN MÜSLÜMANLIĞINA BENZİYOR 

CHP'nin Atatürk'ün bize gösterdiği istikametten şaştığını dair bana bir tane numune göstersinler. Milletin kafasını zorla kapatmak Atatürkçülük falan değildir. Parlamentoya giren milletvekilinin başının kapalı olmasına itiraz etmek Atatürkçülük falan değildir. Atatürk, bu millet özgür olsun diye kurtuluş Savaşı'nı yaptı. Ben partideki bazı arkadaşların Atatürkçülüğünü, Tayyip Erdoğan'ın müslümanlığına benzetiyorum.

-Siz önümüzdeki seçimler için bir strateJi belirlediniz mi, hep seçim kaybeden, sosyal demokrat parti olduğunu söylediği halde işçi sınıfından oy alamayan CHP, hiç özeleştiri yapmıyor mu?

 "HIRSIZ" SÖYLEMİMİZ TEKİYE YOL AÇTI

Biz 30 Mart yerel seçimlerinde, yolsuzluk operasyonundan da yola çıkarak, biz millete "bunlar hırsız" dedik. Millet bize, "ne var bunda" dedi. Maalesef Türkiye'de bazı inançlar yerleşmiş durumda, örneğin; benim memurum işini bilir, bal tutan parmağını yalar, çift süren öküzün ağzı bağlanmaz, devletin malı deniz yemeyen domuz gibi atasözleri artık kanıksanmış durumda. Türkiye'de maalesef hırsızlık siyasetçiler bakımından olumsuz algılanmıyor.

Bu strateji ters mi tepti o zaman?

30 Mart Seçimlerinde biz seçim stratejimizi 17-25 Aralık olaylarına oturttuk ama sanıyorum bu, toplumda, " tamam da sen de başka şeyler de söyle" tepkisine yol açtı. Toplum bize böyle bir mesaj verdi. Her şeye rağmen toplum devleti soyanlara iktidarda kalmaları için vize verdi. Bizim burada toplumu suçlama gibi bir hakkımız yok, toplumun Öne yeni projeksiyonlar koymamız lazım. AKP'ye oy veren seçmeni o anlayıştan vazgeçirip CHP'ye oy vermeye yöneltecek projeler ortaya koymamız ama bundan önce de inandırıcı olmamız lazım.

Nedir seçimdeki oy oranı hedefiniz?

TEK BAŞINA İKTİDAR 

Somut rakamı siyasi şartlar belirler, bizim hedefimiz tek başına iktidar olmak. Ben CHP'nin önümüzdeki seçimde büyük oy alacağını öngörüyorum. Bizim 17-25 Aralık sonrasında millete anlatamadığımızı yapılan saray ve özel uçak çok güzel anlattı. Bu kadar aç insan varken, en son Ermenek'te madenci babasının halini gördünüz, varlık bölüşülür yokluk bölüşülmez. Bunlar devletin imkanlarını kullanarak kendi zenginlerini yarattılar, bu her dönemde olmuştur ama bunlar artık işin tadını kaçırdı.