BIST 10.314
DOLAR 32,23
EURO 34,77
ALTIN 2.454,06

Cenaze marşı, müfredat değişikliği ve hukuk fakültelerimiz…

Özel konularda bile anlaşamıyor, hatalar yapıyoruz.

CENAZE MARŞI ve KÜLTÜR BAKANLIĞI:

Bakanlık karar ve vermiş;  bundan böyle şehit cenazelerinde bando, Itri'nin Tekbir'ini çalacakmış...Bir kısım Türk müziği mensubu bunu, müjde/nihayet/çok şükür diye alkışladı. Hatta, bazı mensuplarımız 95 yılın  rövanşını almış gibi  -hemen destekleyerek- atladılar ve tuzağa düştüler, tıpkı Bakanımız gibi!.... Oysa, durum öyle değil, teknik sorunlar da var!…

AK Parti, sanatçılardan ve ailelerinden puan almak istiyorsa, önce ikramiyeleri maşa katmalı ve gösterge rakamlarını  6400 yapmalı, serbest çalışan sanatçıları sigorta yapmalı ve bestecilikten doğan haklarını (Mesam) vermeli…

Aylar önce, Habertürk köşe yazarı M.Bardakçı köşesinde konuyu  dile getirmiş, Bende Nisan ayında yazmıştım. 

Diyanet İşleri Başkanı M.Görmez de; “1932’den bu yana protokol cenazelerinde resmi marş olarak çalınan Frederic Chopin’in "Cenaze Marşı"na karşı, 

Bakanımız, bu konuyu getirip kendisini yanıltan kim ise,  hemen görevden almalı ki, bir daha yanlış yapılmasın,ders olsun…Ayrıca, Bakanımız’da iletişim hatası yapmış. Konuyu kendi Bakanlığının ödül verdiği bazı isimlere danışabilseydi (mesela A.Yavaşça-N.Atlığ-N.Yaşar-E.Sayan), yanlışa düşmezdi, acele davranmış…

Bildiğim kadarıyla İTÜ TMDK Öğretim Üyesi Y.Doç. Cengiz Ünal, yıllar önce,bir cenaze marşı bestelemişti. N.Atlığ ve bende dinlemiştim. Bunu o zamanlar Başbakanlığa’da gönderdi, ama bir sonuç alamadı.  C.Ünal anlatıyor;  “A.Davutoğlu’nun Başbakanlığı’nda beni Başbakanlık Müsteşarı aradı. Bestemden ve konudan bahsetti. Sonra Bakanlık Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nden Y.Gümüş ben aradı, okula geldi, notaları aldı, ‘geniş bir araştırma yaptıklarını ve en iyi cenaze marşı bestesinin benimkinin  olduğunda birleştiklerini, Başbakanlığa rapor halinde sunacaklarını’ söyledi. Sonra Başbakan değişti, Bakan değişti, Müsteşar’da Büyükelçi olarak yurt dışına atandı. Ama Güzel Sanatlar Genel Müdürü değişmedi, olayı biliyordu. Geçtiğimiz günlerde de Tekbir’le ilgili yanlış karar açıklandı. Şimdi Sn.Bakan’dan randevu almaya çalışıyorum”

 Araştırmacı yazar Aydil Erol  e-posta göndermiş:

“Kim almış; nasıl almış bu harikalar harikası kararı? Efendim bundan böyle şehit cenazelerinde Şopen'in Cenaze Marşı değil de Itri'nin TEKBİR'i seslendirilecekmiş. Tut kelin perçeminden... Bir kere Tekbir, yürüyüş için yapılmış değil, serbest beste... Memlekette bu işleri bilen kalmadı mı? Ne günlere kaldık, aklıma sen mukayyet ol ya Rabbim...” A.Erol'un "Memlekette bu işleri bilen kalmadı" cümlesi üzerine konunun uzmanı değerli sanatçı Dr. Nevzat Atlığ'ı aranmış ve sorulmuş, cevap;

“Tekbir marş değildir, onunla yürünmez, temposu yürümeye uygun değildir. Nitekim bilmem gördünüz mü, bando bile tempo tutamadı ve adımlar karmakarışık atıldı. Tekbir bir ilahidir, serbest bir bestedir ve oturarak söylenir...”  Müzik insanı olmamasına rağmen doğruları yazan ve konu ile ilgilenen Yenişafak köşe  yazarı Ö.Lekesiz’e teşekkürler.

Nerede müzikologlar, konservatuarlar?

Aranıyorsunuz!...

MÜFREDAT…

 Önce belirtelim ki, ÇOCUKLAR; KOBAY DEĞİLDİR. Siyasetin elinde oyuncak olmamalıdır.

 Müfredat açıklandı, ama, okulların açılması ile,  yapılan hatalar ve değişikliklerle gündeme  oturdu. Kitaplar okundukça da, eleştiriler artacak gözüküyor. Dün akşam (13.09.2017) TTK Başkanı TRT ‘de sorulara cevap verdi, açıklamalarda bulundu; “Çağdaş, teknolojiye önem veren bir müfredat yapıldı, kurul üyeleri en az lisans mezunu, lütfen müfredatları okuyup eleştirsinler” dedi, ve yapılan eleştirileri kabul etmedi.

İbn-i Arabî diyor ki: “Bütün Müslümanlara Müslüman olmaları bakımından saygılı ol ve haklarına riayet et; nasıl İslam her bir Müslümanı, sırf Müslüman oldukları için eşit kıldıysa sen de öyle yap. Şu sultan, makam sahibi, zengin, büyük; şu ise küçük, yoksul, önemsiz deme. Bir Müslüman bir söz vermiş, kamu adına taahhütte bulunmuş ise onu küçük olsun büyük olsun önemsiz sayma. İslam’ı bir kişi gibi, Müslümanları da bu kişinin organları bil; gerçek de bundan ibarettir. Çünkü İslam ancak Müslümanlar ile var olur; tıpkı insanın ancak bütün organlarıyla,  iç ve dış kuvveleriyle var olabileceği gibi.”

Müzik müfredatı üzerinde de tartışmalar var. Henüz bir çalışma yapamadığım için, onu sonraya bırakıyorum…

“Türkçe 6. sınıf kitabının 13. sayfasında eser sahibinden izin alınmadan kullanılan ayıplı karikatür, MEB onayında izlenen bürokratik süreçle ilgili soru işaretlerine neden oldu. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Alpaslan Durmuş, bir ayının el hareketi yaptığı karikatürün 10 uzman ve 8 Kurul üyesinin yaptığı incelemelerde gözden kaçtığını (demek ki okumamışlar) , ancak skandaldan kendilerinin sorumlu olmamasına rağmen özür yayınlayacaklarını açıkladı. Durmuş, yayınevini sorumlu tutmasına rağmen, 1.5 milyon kitabın, 13. sayfaları tek tek imha edildikten sonra öğrencilere dağıtılacağını söyledi.”(Basından)

Baskıya verilen para ne olacak?

Sayfayı yırtmakla iş çözülecek mi?

Bu, kimsenin özel hayatı değil ki, yırtıp atasınız!...

Kamu görevi…Ve, kamu zararı…

Hep söylüyorum, “herkes önce işini iyi yapmalı”, “makamları; yan gelip yatacak/hava atacak” yerler olarak görmemeli…

Gözden kaçmış ne demek?

TTKB’nin, asli görevi bu!... 

“….Benim üstünde durmak istediğim Alpaslan Durmuş. M. Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı olan Durmuş, kıyamet koparan karikatür dahil tüm suçlamalara basın toplantısı ile cevap verdi. O boyalı saçları ve seyrek sakallarıyla "Viva Zapata" filmindeki bazı tipleri hatırlattı. Görüntüsünü üst kademe bir devlet görevlisine yakıştıramadım. Soru soranlara tavrını da beğenmedim. Karşısındakini aşağılar gibiydi. Soruya soruyla cevap vermesi şık değildi. Bu zat "evrim teorisini düzelttik" diyecek kadar icazetliydi. "İnananı bağlar, inanmayanı bağlamaz. Ben inanmıyorum" deyişi gereksizdi. Belli ki, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı kendisini Bakan'ından daha yetkili görmekte…”

 “KARAR'ın ortaya çıkardığı 'ders kitabında müstehcen karikatür' skandalının yankıları devam ediyor. 18 uzmanın çeşitli aşamalarda okuyup incelediği ama 'görmediği' vahim hatayla ilgili 1,5 milyon adet kitabın ilgili sayfasının teker teker yırtılması kararı dışında bir adım atılmadı. Kamuoyunda büyük tepki çeken olayla ilgili sorumlular arasında istifa eden ya da görevden alınan da olmadı.”  (Basından)

Acaba, özür dilemek yeterli mi?

Sorumluluğu kim üstüne alacak?

İradeyi  bekliyoruz!..

HUKUK FAKÜLTELERİ…

Yargıtay Başkanı konuşmasında şöyle dedi: ‘Hukuk fakültesi sayısında, son yıllarda yaşanan olağanüstü artış, hukuk sistemimiz açısından önemli riskler doğurmuştur. Bu risklerin en büyüğü  yetersiz hukuk eğitimi alan kişilerin hâkim ve savcı olmasıdır. Bu durum hatalı karar sayısını artıracaktır.’ Ne demek “yetersiz hukuk eğitimi alan kişilerin hâkim ve savcı olması.”

Korkunç bir durum!... Ülkemizde, Hukuk Fakültesi  sayısı 85’miş.

Peki, eğitimin kalitesi? Fakülteler binadan ibaret olmamalı,  “kaliteli eğitim” demek “birikimli/liyakatlı öğretim üyesi” demektir.

GSF Müzik Bölümleri, Eğitim Fakülteleri Müzik Eğitimi ABD ve Konservatuarlar için; önce bölge olarak  kuralım, onları üst seviyeye getirelim, sonra yavaş yavaş açılalım” dedik, dinletemedik!…Ünvanımız da yetmiyor…

40’a yakın konservatuar var, peki eğitimde birlik, kalite, üretim var mı?..Çoğalma, sadece kadro açılması, birilerine iş sağlanması olarak görülürse,  ilerde çok büyük sorunlarla karşılaşılabilir ki, görülüyor zaten…

Gelelim; makamlar, liyakat ve etiklik konusuna…Bir çok yazımda üzerinde durduğum konular. Bu yazımda başka türlü bir yöntem uyguladım, belki dokunaklı  ve etkili olur diye!…

Yazar M.S.Beşer yazısını şöyle bitirmiş; “Eğer bir an önce eğitim ve kültür konusunda da ciddi anlamda bir reform yapamazsak maalesef önümüzdeki yıllar hiç de parlak sonuçlar çıkarmayabilir. Bu konuda devletin yapması gerekenler kadar biz bireylerin de yerine getirmesi gereken sorumlulukları var.

En azından bu konuda devlet büyüklerimizin dikkatini çekebiliriz. Onlardan eğitim ve kültür konusunda ciddi ve başarılı girişimler yapmasını talep edebiliriz.

Hiçbir şey yapamıyorsak en azından bunu yapabiliriz…   

Lütfen kültür ve eğitim alanı sadakatten daha çok liyakate riayet eden insanlara emanet edilsin…”

Aklın yolu bir!...

Gelecek yazı: Kaz Dağları eteklerinde; Ayvalık ve Edremit’te  neler değiş(me)miş?!..

Cem  Behar’dan yeni bir eser…

İstanbul Şehir Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Behar’ın kaleme aldığı  “Kan Dolaşımı, Ameliyat ve Musıkî Makamları - Kantemiroğlu (1673-1723) ve Edvâr’ının Sıra Dışı Müzikal Serüveni” adlı kitap, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.

Tanıtımda; “Kantemiroğlu adıyla bilinen Boğdan Prensi Demetrius Cantemir’i ve onun Osmanlı/Türk musikisi tarihinin en önemli metinlerinden biri olarak kabul edilen “Kitabu‘ilmi’l-mûsıki ‘alâ vechi’l-hurûfât” adlı eserini merkeze alan kitabıyla Cem Behar, Türk musiki tarihine dair özgün çalışmalarına bir yenisini daha ekliyor. Kantemiroğlu’nun, “Kantemiroğlu edvârı*” olarak da nitelendirilen ve 1703 ve 1710 yılları arasında ömrünün toplam 22 yılını geçirdiği İstanbul’da tamamladığı “Kitabu‘ilmi’l-mûsıki ‘alâ vechi’l-hurûfât” adlı eser, Osmanlı/Türk musikisi tarihinin en önemli kaynaklarından biri olarak kabul ediliyor. Dönemin musiki kaynaklarının belki de en önemlisi olan Kantemiroğlu edvârını somut bir bilgi kaynağı olarak mercek altına alan “Kan Dolaşımı, Ameliyat ve Musıkî Makamları” adlı kitap, söz konusu eseri geleneksel Osmanlı/Türk musikisinin oluşum dönemine ait tarihî bir belge sıfatıyla ele alıyor.” (Tanıtımdan) Bir İşletmeci ve Yönetim Bilimci olan, C.Behar; yıllardır müzik alanında önemli eserler veriyor…C.Behar’a alanımıza katkılarından dolayı teşekkür ederken, müzikologlarımızdan da benzer/özel çalışmalar  bekliyoruz...