“Ben olmak” ve bir rektör uygulaması!…
Başbakan, MEB, YÖK, Üniversiteler, Akademisyenler, Danışmanlık, Ben olmak, hayali bir rektör, Sanat ve sağlık sempozyumu,B.Atalay, B.Arınç
“Aktif siyaseti bırakmasının nedenini, "Partilerin yenilenmeye ihtiyacı var. Ben kadere inanırım, bu iş bitti" sözleriyle açıklayan Arınç, "AK Parti'nin kuruluşunda 'biz'dik, şimdi 'ben' olduk" dedi.” (Basından/12.09.2015)
AKP kongresinin düzenlendiği salonda CNN Türk canlı yayınına katılan Beşir Atalay; "Siyasi partiler bir yarış yeridir. Hangi idealizm olursa olsun, milletvekilleri olsun, milletvekili adayları olsun müthiş bir rekabet vardır. Herkes bir 'ben’ kavgasındadır. Yahut yukarılarda da bu olur. Benim kendi tespitim, bu samimi bir şey yani, partimizin analizinden öte... Siyaset kadar 'ben'leri körükleyen başka bir alan yoktur. Akademik alanda bürokraside bu kadar yoktur. Ama siyaset ‘ben’i öne çıkarır. Ortak akıl, benim tespitim, ilk zamanlar kadar devrede değil." dedi.(Basından/13.09.2015)
Bunları okuyunca tarihimizden bazı sayfalar
aklımıza geldi. Hani Kanuni Sultan
Süleyman’ın Kralı François’ya yazdığı mektup gibi;
“Ben ki sultan-üs selâtin ve burhan-ül havakıyn, ’in ve ’in ve
Rumeli’nin ve ’nun ve ’ın ve Rum’un ve Vilayet-i Zülkadriye’nin ve
ve ’ın ve ’ın ve Acem’in ve ’in ve ’ın ve ’nin ve Medine’nin ve
Kudüs’ün ve külliyen diyarı Arab’ın ve ’in ve daha nice memleketin
Sultanı ve Padişahı Sultan Beyazıt Han oğlu Sultan Selim Han oğlu
Sultan Süleyman Han’ım sen ki Fransa vilayetinin kralı
Françesko’sun”
Yazılarımda, kurumlarımıza; “biz” diye gelenlerin, Yunus Emre’den, Mevlana’dan, ayetlerden v.b. dörtlük okuyanların, daha sonra “ben” olduklarını, bununda kurumlara zarar verdiğini belirtmekteyim. Bu; geleneksel bir yapı galiba, başkasını eleştirenler de aynısını yapıyorlar….Fakat; Sn. Atalay’ın “Akademik alanda, bürokraside bu kadar yoktur” cümlesine katılamıyoruz… Çünkü; bu konularda destan yazılabilir…
Yukarıdaki alıntılar, bende yeni çağrışımlar yaptı.
Örneğin, toplumun en üst ve değer verilen kurumları olan üniversiteleri ele alalım;
Haber şöyle;
Cumhurbaşkanı……Rektörlüğüne……atadı.
Ve gelişmeler!....
Eski rektör, yeni rektörü arayarak kutladı ve ne zaman üniversiteye geleceğini belirterek makam aracını o gün göndererek yeni rektörü aldırdı.
Eski rektör ve yardımcıları, yeni rektörü kapıda karşıladı ve makam odasına geçtiler.
Eski rektör, üniversite çalışmaları hakkında yeni rektöre brifing sundu ve dosyaları teslim etti.
Eski rektör; her konuda kendilerine destek ve yardımcı olacağını, önemli olanın üniversite olduğunu belirtti.
Yeni rektör, eski rektörü kapıya kadar uğurladı ve makam aracı ile evine kadar gönderdi.
Rektör, propaganda süreci içinde beraber çalıştığı arkadaşlarını çağırdı ve bir değerlendirme yaptı.
Sonra, en güvendiği ilk yardımcısını atadı.
Sonra onunla istişare ederek 2. yardımcısını atadı.
Sonra her ikisi ile istişare ederek 3. yardımcısını atadı.
Bu şekil; rektörün “ortak sinerji için çalışanlarında kendi aralarında anlaşmaları gerekir”, “birlikten kuvvet doğar” fikrine önem verdiğini gösterdi…
Rektör, bu atamalarda eski yönetimde olup, başarılı çalışmalar yapan, ilişkileri sağlam, bazı yardımcıların görevine devamını istedi!..
Yardımcılar, eski yardımcılar tarafından çalışmalar hakkında bilgilendirildiler ve dosyaları teslim aldılar.
Eski yardımcılar, yeni yardımcılara, her zaman üniversite için kendilerine destek olacaklarını söylediler.
Rektör; artık “ben” değil, “biz” olacağız, “bunu birimlerimizde de uygulamalıyız” dedi.
Rektör yardımcıları, bu görüş karşısında duygulandılar!..
Rektör, yardımcılarına; “Arkadaşlar bu görevler geçici, görev süremiz boyunca üniversitemize hizmet edeceğiz, görevi bıraktığımız zaman iz bırakan ve doğru işler yapmış olmalıyız, üniversite içindeki/dışındaki kanaat önderlerinden yararlanalım, her hafta mutlaka 4.lü toplantı yaparak, haftalık planlarımızı gözden geçirelim ve yapılacakları belirleyelim, ortak karar verelim ve vereceğimiz kararlardan birbirimizin haberi olsun, açık ve net olalım” dedi.
Rektör yardımcıları çok duygulandılar.
Bu anlayış yardımcıların yüreğine su serpti, demek ki rektörden baskı olmayacak, yetkilerini kullanabileceklerdi!..
Rektör, yardımcılarına “ müdürleri birlikte belirlemek istediğini” söyledi!..
Yardımcıları rektöre, “müdürlerin birimlerde yapılacak kamuoyu yoklamasından sonra belirlenmesinin daha doğru olacağını” söylediler.
Rektör; danışmanlıklar için, belirlenen kurallar gereğince, “en fazla 3-4 kişiyi birlikte belirleyelim” dedi, yardımcılarını bu konuda serbest bıraktı.
Yardımcılar, rektöre “danışmanların çok önemli olmadığını, birim amirlerinin zaten gerekli bilgiyi vereceklerini, birimlerin içindekilerin rencide edilmeden; o alanda saygın, içerden/dışarıdan kişilerin olmasında yarar var” dediler.
Rektör ve yardımcıları kendilerine bağlı birim/daire başkanlarını toplantıya çağırdılar; “yanlış iş yapmayın, bizim adamımız değil kurumun adamı olun, dedikoduya yer vermeyin, akademisyenlerin özlük haklarını, öğrencilerin işlerini iyi takip edin, çalışanlarınıza güler yüzlü olun, sorunları çözüm yolları ile bize getirin” dediler.
Çalışanlar çok duygulandı ve yöneticileri gönülden alkışladılar.
Rektör ve yardımcıları, aynı anlayışla; Dekan seçimlerine de müdahil olmadılar, öğretim elemanlarının oylarına saygılı olacaklarını açıkladılar ve en yüksek oyu alanın atanması için YÖK’e yazı yazdılar.
Bunlar, nerde mi oldu?!..
Elbette, Türkiye’de…
Hangi üniversitede mi?
!!!!!!!!!!!!!!!!!
Ne zaman mı?
Rektör atamasını takip eden bir yıl içinde…
Bir yıl sonra ne oldu?
!!!!!!!!!!!!!!!
Neden inanmıyorsunuz?.
!!!!!!!!!!!!!!!!!
BİR HATIRLATMA
2547 sayılı Kanun'un 7. maddesinde YÖK'ün görevi “Yüksek öğretim kurumlarında eğitim öğretim programlarının asgari ders saatlerini ve süresini belirler,” hükmü ile açık biçimde sınırlandırılmıştır. Fakültelerin eğitim-öğretim programını hazırlama görevi adı geçen kanunun 17. maddesi ile fakülte kurullarına, bu programı karara bağlama görevi ise aynı kanunun 14. maddesi ile üniversite senatolarına verilmiştir.
AKADEMİSYENLERDE BEKLENTİ VAR…
Seçimler sırasında yıllardır çözülmeyen; “Y.Doç.ler, Konservatuar sanatçı öğretim elemanları, Devlet Koroları sanatçıları” sorunlarının TBMM’de siyasi partilerce gündeme alındığı bilgileri geliyor. Bu konu emekliler kadar önemli ve büyük bir kitleyi kapsıyor.,yani oy getirisi var…Artık bu sancı bitmeli, akademisyenler işlerine/üretime sarılmalıdır. Üniversiteleri artırmak yeterli değil, yetişmiş etik ve kaliteli kadrolar gerekli. Yanlış yollarla YDS’yi geçenlere bir şey olmuyor. Ama, bizim gibi etik olanlar YDS altında ezdiriliyorlar. 10 yılı dolduran Y.Doç.lere mutlaka sadece bilim çalışmalarıyla değerlendirilecekleri bir yönetmelik gerekli. Konservatuar ve devlet koroları sanatçılarının teşviklerini çözecek bir (TİP) madde eklenmesi ve emeklilik gösterge rakamlarının yükseltilmesi, ikramiyelerin maaşa katılması da önemli bir sorunu kalıcı olarak çözecektir. Bekliyoruz…
SANAT ve SAĞLIK ALANINDA YENİ BİR YAYIN
Kurucusu ve Başkanı olduğum İstanbul Türk Müziği Dernek ve Vakıfları Dayanışma Konseyi (MÜZDAK) ile İstanbul MEDİPOL Ün. ortaklaşa yaptığı ve “22. İstanbul Türk Müziği Günleri” programı içindeki “Uluslar arası Sanat ve Sağlık Sempozyumu” Bildiri kitabı İstanbul Medipol Ün. tarafından yayınlandı. Bildiri kitabını; şahsım ve Sn. Hanefi Özbek yayına hazırladı, şahsım editörlüğünü yaptı. Kitapta, sempozyumda sunulan 24 bildiri var ve 300 sayfa. Bildiri başlıkları şöyle;
“Geleneksel, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Uygulamaları Mevzuatı” ve Müzikoterapi”,”Müzisyen Beyni”, “Makamdan Şifaya Müzikle Gelen Sağlık”, “Sıhhi Müze’ den İstanbul Sağlık Müzesi’ne”, “Türk- İslam Minyatüründe Tıp Konusu”, “Fiziksel Engelli Sultan Selim Coşkun Gitar Eğitimi Sonucu Neler Yapabilir?”, “Sağlığın Sanatla Buluşmasında İSMEK Örneği”, “Avrupa ve Amerika’da Müzik Terapisi Sivil Toplum Örgüt Yapılanması Örneklemiyle Türkiye’de Yapısal Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, “Şizofrenik Hastalarda Müzik Terapinin Ruhsal Durum Üzerine Etkisi”, “İşitme Engellilerde Dans, Halkdansları (halk oyunları) Çalışmaları”, “Türkiye’deki Güncel Müzikterapi Yaklaşımlarının Dayandığı Referanslardan Hareketle Çokdisiplinli Yapılanma Önerisi”, “Çağdaş Tiyatro Ruhsal Sağlığımızı Nasıl Etkiler?”, “Türkiye’deki Devlet Konservatuarlarında Öğrenim Gören Flüt Öğrencilerinin Çalışmalarından Kaynaklanan Bedensel Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, “Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Kanunun Bir İletişim Aracı Olarak Kullanılması”, “Etrafındaki Dünyanın Algılanması Olarak Ninniler ve Ninnilerin Bir Çocuğun Psikolojik ve Yaş Özelliklerini Etkilemesi”, “Geçmişten Geleceğe Mulajın Sağlık Kültüründeki Yeri”, “Türk Halk Müziği Fonetik Notasyon Sistemi Görme Engelli Kullanıcı Profili/THMFNS GEKP: Türk Braille Alfabesi & IPA Braille Alfabesi Örneklemleri”, “Azerbaycan Milli Bilim Akademisi, Müziğin Insana Etki Gücünün Günümüzde Önemi”, “Halı ve Kilimlerde Kullanılan Sağlıkla İlgili Motifler”, “Çorum’da Engelli Eğitim Hizmetleri Merkezleri’nde Açılan El Sanatları Kursları Üzerine Bir Araştırma”, “Ebru Sanatı ve Ruh Sağlığı”, “Sağlıklı Yaşam, Etkili Konuşma ve Şarkı Söylemede Doğru Nefesi Kullanma ve Öğrenmeye Yönelik Uygulamalar”, "Zihinsel Engelli Çocukların Günlük Yaşama Uyum Sağlamalarında Müzik ve Resim Sanatının Etkileri", Medipol Üniversitesi, Hekimbaşı Abdülaziz Efendi ve Ünlü Güfte Mecmuası Üzerine Bir Çalışma (Musıki-Tıp İlişkisi)
Sempozyum sürecinde tüm desteği esirgemeyen ve bildiriler kitabının kısa zamanda bilim/sanat/sanat alanına sunulmasını sağlayan İstanbul Medipol Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Sn. Sabahattin Aydın’a ve Doç.Dr. Hanefi Özbek’e MÜZDAK Yönetim Kurulu adına şükranlarımı sunuyorum.