BIST 9.916
DOLAR 32,47
EURO 34,76
ALTIN 2.441,13

Başbakan’ın açıkladığı yatırımlar; şiddeti yenecek mi?!..

Güneydoğu’lu kardeşim, bu operasyonları nasıl okuyor?

Başbakanımız açıkladı (05.02.2016); 

Terörle Mücadele Eylem Planı'nın ekonomik ayağı çerçevesinde bölge ekonomisi güçlendirilecek, 

GAP bölgesine 2016-2018 dönemi için 26.5 milyar TL yatırım yapılacak, 

Esnaf ve çiftçilerin kredi ödemeleri ertelenecek, faizsiz kredi sağlanacak,

Hasar gören şehirler tarihi dokularına uygun inşa edilecek,

Yeni istihdam hamlesi başlatılacak,

 Doğu ve Güneydoğu'da işveren ve sigortalıların ödeme güçlüğü nedeniyle oluşan prim borçları, hiçbir gecikme zammı ödenmeksizin ertelenecek, 

Çukurlarla, mayınlarla bozulan isale hatları, kanalizasyonlar ve arıtma tesislerinin tümüyle elden geçirileceğini ve süratle yolların rehabilite edilecek,

Terör örgütünün sebep olduğu tüm zararlar tazmin edilecek,

Hükümet bölgedeki STK’larla ve kanaat önderleriyle görüşecek, 

Başbakan her Cuma bir şehirde halkla buluşacak, 

Maddi zararlar karşılanacak,

Evler kısa zamanda hak sahiplerine yeniden yaptırılıp teslim edilecek, 

Halkla doğrudan istişare heyetleri kurulacak,

Devlet bölge halkıyla bütünleşecek. 

Kısaca, terör yüzünden, 30 yıldır ülkemizin gelişmesine/büyümesine  harcanamayan onlarca para, yine Güneydoğu’ya akacak…Oysa terör olmasa, bu paralarla; yüzlerce okul, fabrika, iş yeri, hastane v.b. yatırım olarak bölgeye dönecekti. Yani PKK terör örgütü yüzünden,  halkın cebine yine bir şey girmeyecek!...

Son iki aydır, haber bültenlerinde; sırtlarına yükledikleri yataklar ve ellerine aldıkları birkaç torba eşya ile Diyarbakır'ın Sur ilçesini terk eden vatandaşları görüyoruz…

 Küçük çocukların perişanlığı, 

Ne yapacağını bilemeyen ana-babaların çaresizliği, 

Sırtlarda taşınan yaşlı/yatalak hastaları,

Her gün dialize gitmek zorunda kalan hastaları, 

Birkaç parça eşyasını sırtına/ üç tekerlekli işporta arabasının üzerine yüklemiş kişileri görüyoruz…. 

Ama;

"Şimdi ne yapacaksınız?" “Nereye gideceksiniz?” sorularına: 

"Bilmiyoruz.”,  “Akrabalarımıza gideceğiz”, “Gidecek hiçbir yerimiz yok..."  denildiğini; arada sırada; “barış istiyoruz”, “bıktık artık”, bitsin bu savaş” diye bağırdıklarını da görüyoruz. Sanırsınız ki, HDP’ liler dışında;  batıda-kuzeyde-güneyde oturanlar savaş istiyor!...

Anlıyoruz; “evlerinde mahsur kalıp aç susuz ölmemek”, “kör bir kurşuna/tuzaklanmış bir bombaya  kurban gitmemek” istiyorlar.. Basın mensupları; “PKK ve onun uzantılarının başlarına ördüğü terör vahşetinden kaçış bu...” diye yazıyorlar. A.Selvi bile umutla,  “sanatçılar  ve sporcular bölgeye” başlığını atmış…

Ama, biz YİNEDE temkinli yaklaşıyoruz.  çünkü, bu vatandaşların ağzından; “kahrolsun PKK, PKK yüzünden mahvolduk, TERÖR ÖRGÜTÜ YÜZÜNDEN EVLERİMİZİ TERK EDİYORUZ, bize özyönetim vaat etmişlerdi başlarına çalsınlar, çocuklarımız okuldan geri kaldı, HDP’yi bize sahip çıksın diye seçtik, ekonomimiz mahvoldu, böLünmek istemiyoruz” v.b. cümleleri hala duyamıyoruz…

O zaman merak ediyoruz;

Onlar bu operasyonları nasıl okuyorlar? 

Hala devlete/askerine/polisine düşmanlar mı?

Devlet gelmeseydi, hendekler/bombalar  arasında nasıl yaşayacaklardı?

Onlara PKK ne vadetmişti ki, 3 yıl boyunca ilçelerinin köstebek yuvası haline gelmesine ses çıkarmadılar?

Özyönetimde kendileri nasıl yaşayacaklardı?

Yeni bir seçimde kime oy verecekler?

İlçede oturanların kaçının çocukları dağda? 

Neden dağa katılımı kesmiyorlar?

Dağdan hala ne bekleniyor? 

Dağdakiler kaçıncı kuşak kürt gençleri? 

Onların düşünceleri daha mı keskin? 

Uluslararası güçlerin oyuncağı olduklarının farkına neden varamıyorlar?

PKK desteğinin sebebi, korku mu? Sahiplenmemi? 

Açıklanan bu paketi çözümde bir araç olarak görüyorlar mı? 

Açıklanan bu paketin neyini eksik görüyorlar?

Diyarbakır,Mardin ve Şırnaklılar, kapı komşuları Gaziantep’in zenginliğini, ihracattaki büyüklüğünü bilmiyorlar mı?

Bu sorularımızın cevapları alınmadan yapılacak yenilenme çalışmaları, kafaları değiştirmedikten sonra bir işe yaramayacaktır. Devletin; psikolojik savaşta da öncü rolünü alması en doğru yol olsa gerekir. 

İşte size taze iki örnek: 

1/“Alınan bilgilere göre imam, cuma namazı öncesinde şehit polis ve askerler için cemaatten dua istedi. Cemaatten bazıları, imama tepki göstererek camiyi terk etti. Camiye siyaset sokulduğunu öne süren şahıslar, diğer kişiler tarafından sakinleştirilmeye çalışıldı.” (Basından/05.02.2016)

2/“2004'ten 2014'e kadar Sur Belediye Başkanlığı yapan HDP'li Abdullah Demirbaş, “Yıkım sürdükçe, insanların siyasî çözüme olan inançları da azalıp yok oluyor. Bu ateşe bir su dökmeliyiz.” dedi. Demirbaş şöyle devam etti: “Sur ve diğer ilçelerde hendek kazıp ‘öz yönetim' ilan edenlerin büyük bir çoğunluğu da o dönemin şiddet, yoksulluk ve göç ortamında doğup, şehirlerin fakir mahallelerinde radikal bir ortamda büyüyen Kürt gençleri… Şimdi yeni bir kuşak, ölümün, yıkımın ve zoraki göçün travmasıyla büyüyecek. Ve gittikçe kızgınlaşan yeni nesil Kürtler ve Türkler nasıl ortak bir noktada buluşacak?” (Basından)

Bakınız HAKPAR eski Gen.Başk. Kemal Burkay gerçekleri ne güzel belirtiyor; “Kürt kentlerini savaş alanına çevirdiler, mahvediyorlar. Kürt halkı perişan oldu, göç ediyor, her şeyini bırakıp gidiyor. Tarihi kentler yerle bir oluyor. Buna ‘halk savaşı’ demek için bir insanın çılgın olması lazım.”(Hürriyet)

Peki;

Bu gerçeği halk neden göremiyor? 

Devletine neden yan bakıyor? 

Neden yıllar süren güvensizlik var? 

Bu gerilim ortamından, en çok kendilerinin zarar gördüğünü neden fark edemiyor ki?

Neler anlatılıyor ki?

Devlet, kurumlarıyla  gerçekleri anlatamıyor mu?

Devletin eksiği ne?

 İletişimsizlik mi? 

Propagandayı mı beceremiyor? 

“10 maddelik Master Planının 9 maddesini tartışmak benim uzmanlık alanımın dışında kalır. Ancak 7. Madde tam da bizim işlerle ilgilidir:İletişim… Sayın Başbakan, kara propagandayı (kendisi ve bazı siyasiler Algı Operasyonu diyorlar) engellemek için etkili iletişim işinin bölgelerde valilerin kuracakları birimler tarafından yürütüleceğini belirtti… İşte orada çok ciddi endişem var. Çünkü bu konuda Türkiye'de liyakat sorunu var! İletişim fakültelerimizde çok az sayıda hoca hariç profesörlerimiz bile iletişimin uygulama süreçlerinden bihaberken, o bölgelere işin ehli kadroları bu kadar kısa zamanda nasıl bulacaklar?.. Ciddi sorun… İnşallah düş kırıklığı yaşamazlar…” (/yazarlar/alisaydam/nereden-baslamali-en-az-ne-yapmali-kadar-onemlidir-2026623)

İlber Ortaylı’nın şu sözüne, her kürt kardeşimiz içselleştirerek cevap verebilmelidir;        “Doğudan bir Kürt genci batıya mutlu bir şekilde geliyorsa, batıdan Bir Türk genci doğuya Allah’a emanet gidiyorsa, faşist olan biz değiliz.”  

AKP Mardin Milletvekili ve Star gazetesi yazarı Orhan Miroğlu, "Doğu ve Güneydoğu’daki devlet yanlısı aşiretlerin çözüm süreciyle birlikte ihmal edildiklerini, PKK ve HDP’ye mecbur bırakıldıklarına inandıklarını, bu nedenle 7 Haziran seçiminde, korucuların AKP'ye nazaran HDP'ye oy verdiklerini, HDP/PKK'nin korucu aileleri ve önde gelenleriyle ‘barış’ anlaşmaları imzaladığını ve bu ailelerden bazı kişilerin HDP listelerinden meclis üyesi ve milletvekili olduğunu, bunun "AKP’nin aleyhine sosyolojik ve siyasi bir gelişme olduğunu" belirtti. 

MV Miroğlu bölge insanı ve bazı tesbitlerde bulunmuş. Demek ki devletten maaş vermek, oyun size verileceği anlamına gelmiyor. Psikolojik ve sosyolojik çalışmalarla/tesbitlerle, çözümcül yaklaşımlarda bulunmak için ilgili bakanlıklara görevler düşüyor. Dün akşam bir TV kanalında spiker sordu ortaokul öğrencisine: “Neler yaşadınız? Anlatsana..” Cevap ilginçti; “abla buraları yaşamak lazım, anlatılmaz!”

Kısaca, Ankara’dan değil, alana inerek çözmek gerekli… 

GÜNÜN SÖZÜ

Kim halka hâkim olursa, onun tabiatı yumuşak, tavır ve hareketi asîlâne olmalıdır. Halk içinde kim nüfuz sahibi olursa, onun dili ve sözü tatlı olmalı, kendisi tevâzû göstermelidir. Bu ikbâle inanma; elinden gelirse iyilik et; bil ki, ikbâl bugün sende ise yarın başkasındadır. Ey ikbâl bulan, bu ikbâle güvenme; gelen ikbâl bir gün olur gider. Ey devlet sahibi, sen İkbâlinin devamını istersen, onun devamı müddetince sen de iyilik etmekte devam et. (Kutadgu Bilig)

YÖRESEL MİMARİYE DİKKAT EDİLMELİ…

Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı, sabah saatlerinde Diyarbakır'a geldi. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, İller Bankası Bölge Müdürlüğü ve Tapu Bölge Müdürlüğü yetkilileri ile bir araya gelen Bakan Sarı; Sur'un toplu konut alanı olmadığını belirterek, Suriçi'nin kentsel sit alanı olduğu için buradaki yapılaşmanın belli bir düzen içinde olacağını dile getirdi. Bakan Sarı, "Oradaki yapıların yüksekliği kesinlikle sur yapılarını aşamaz. Zemin artı bir kat veya zemin artı iki kat sınırı gelmiştir. Çünkü burası koruma amaçlı imar planı çerçevesinde ele alınır. Buradaki yapılan bildiğimiz toplu konut anlamındaki yapılar olmayacak. Bildiğimiz toplu konut, 2 artı 1, 3 artı 1, 1 artı bir dairelerin standart bir biçimde yan yana gelmesidir. Halbuki Suriçi'nin yapı özellikleri çok farklıdır. Bir avlusu vardır, yaşam denilen, hayat denilen, hayatın orada geçtiği onun çevresini saran birimler vardır. Tek taraflı, çift taraflı üç taraflı, avluyu sararlar. Bitişik nizam yapılar vardır, cumbası vardır, revakları vardır. Bu yapıların, mimari özelliklerin korunduğu bir Sur, Suriçi inşallah en kısa zamanda hayata geçecek" diye konuştu.