BIST 10.219
DOLAR 32,21
EURO 34,86
ALTIN 2.444,47

Başbakan, YÖK’ten; kalite, tutarlık, kararlılık ve ilkesel duruş istedi!…

Başbakan Ahmet Davutoğlu, YÖK Kurul üyelerine hitap etti; "Doğduğu anda karşı çıktığımız YÖK sistemini, kendi ekseninde reformcu bir anlayışla, fikir ve akademik özgürlüklere dayalı ve bilim adamına güven esasıyla yeniden inşa etmek...

Başbakan Ahmet Davutoğlu, YÖK Kurul üyelerine hitap etti; "Doğduğu anda karşı çıktığımız YÖK sistemini, kendi ekseninde reformcu bir anlayışla, fikir ve akademik özgürlüklere dayalı ve bilim adamına güven esasıyla yeniden inşa etmek" Üç duruşun önemine işaret eden ve yükseköğretimin zamana, tarihe, mekana dair idrak oluşturması gerekir, reform ve adalet duygusunun da bunlarla mümkün olabilecektir. Daha sonra bilimselliğin üç duruşla şekillendiği kanaatindeyim, bunların yöntem ve olarak olgusal gerçekliğe bakıştaki tutarlılık, ilkesel duruş ve üçüncü olarak da bütün bunlara bağlı olarak kavramsal, teorik bütünlük ve duruştur.

Yükseköğretim Kurulu'nda (YÖK) kalite kurulunun oluşturulmasına önem veriyorum. Eğer bir kurum kendi üretimini kendisi denetliyorsa ve bağımsız bir akreditasyon, bağımsız kurul ona dışarıdan bir gözle bakamıyorsa bir müddet sonra o kurum meşruiyeti kendisinden menkul ve yaptığı hiçbir şeyin gerçek anlamda test edilmediği statik bir yapıya dönüşür. Denetimin mutlaka kararı veren ve uygulayanların dışında olması lazım. Bunun için bağımsız bir kalite kurulu oluşturulması düşüncenizi, fikrinizi benimsiyorum. Bunun yasalaşması için ne gerekiyorsa yaparız. Kapsamlı bir yüksek öğretim reformundan bahsetmenin şarttır, bu reformu sizlerin tecrübesine ve müktesebatına dayalı olarak hangi esaslar üzerinde yükselmesini anlamak ve bu çerçevede de daha önce yapılan ve şu anda yapmakta olduğunuz çalışmalarla birlikte bir araya getirerek en doğruyu bulmak amacıyla bu toplantıyı gerçekleştiriyoruz. Bu çerçevede başkanımızla yaptığımız görüşmelerde söz konusu olan üç hususun hayati bakımdan da önemli olduğu kanaatindeyim. Esasta bunların doğru olduğuna inanarak, hep beraber de tartışacağız, detaylar konuşulabilir ama bunlar önemli unsurlardır" şeklinde konuştu.(Basından)

Bizde bir akademisyen sanatçı olarak bazı görüşlerimizi kısa başlıklarla belirtmek istiyoruz;

ÜNİVERSİTELER…

ÇÖZÜM:

YÖK; üniversiteler arası eş güdümü, eğitim birliğini/farklılığını, özgün araştırmaları, bilimsel/sanatsal çalışmaları ve uluslar arası üniversitelerle yapılacak işbirliğini sağlayan, proje geliştiren, destekleyen, maddi katkılar hazırlayan bir yapıya kavuşturulmalıdır. Hangi fakültelerin açılacağına, sanatçı öğretim elemanlarının ikramiye/teşviklerine üniversiteler karar verebilmelidir.

ÇÖZÜM:

Rektör; Rektörlük seçimlerinde en çok oyu alan aday, doğrudan Cumhurbaşkanının imzasına sunulmalıdır. İleri aşamada üniversiteler mütevelli heyetlerce yönetilmeli, Rektörler bu heyetçe görevlendirilebilmelidir.

Dekan; birim içinde yapılan seçimlerde, en çok oyu alan aday Rektör tarafından atanmalıdır. Aynı amaçla yarışa giren ve

2.-3. sırada oy alan 2 adayda Dekan yardımcısı olabilmelidirler.

FAKÜLTELERİN KURULMASI…

ÇÖZÜM:

Şu andaki gibi Fen-Edebiyat Fakültesi/Konservatuar/İşletme Fakültesi/Güzel Sanatlar Fakültesi/İletişim Fakültesi v.b. kurulmasının önüne geçilmelidir. Her üniversite; kurulduğu mahallin özelliklerine göre fakülte veya yüksek okul açma yoluna gitmelidir. Hatta, binaların mimarisini dahi bölgesel kültür ve sanatına bakarak yaptırmalıdır. Aynı alanda bir çok mezunun vermek yerine, bölgesel ihtiyaca cevap vermeye, bölgeyi projeler ile geliştirmeye uygun mezun verme yoluna gidilmelidir.

Örneğin; ziraata imkan veren/uygun yerlerde Ziraat Fak., orman köylerine uygun yerlerde Orman Fak., Turizm ile ilgili yerlerde Turizm Fak., yüzlerce eski/tarihi eser olan yerlerde Restorasyon/İç Mimarlık Fak.,Rehberlik, gelişmeye uygun yerlerde 

Peyzaj Mimarlığı Fak., v.b. bölümler açılmalıdır.

YABANCI DİL EĞİTİMİ…

ÇÖZÜM:

Önce alt birimlerdeki (orta-lise) yabancı dil eğitimi değil “yabancı dil öğretimi” olarak gerçekçi bir şekilde ele alınmalıdır.

Üniversiteler Uluslar arası bağlantılı birimlerde “yabancı dil eğitimi”, sosyal/sanat/insan kaynakları/iletişim v.b. birimlerde “yabancı dil öğretimine” geçilmelidir. Her akademisyen alanı ile ilgili “yabancı dil bilgisi” ile değerlendirilmeli, yabancı dil baraj olmaktan mutlaka çıkarılmalı, bilim/sanat çalışmaları öne geçirilmelidir. Yabancı dil konusu Dr./Sanatta yeterlik sonuna kadar zorunlu olup, eğitim sonunda bitirilmelidir. Böylece yeni gençlerin yabancı dil ile barışması sağlanmalıdır.

YÜKSEK OKULLAR…

ÇÖZÜM:

2 yıllık meslek yüksek okulları, ülkemizin ihtiyacı olan, ara insan gücünü yetiştirmek için bir fırsattır. Bu nedenle yapılanmalarda yine mahalli özellikler/doğa şartları/ekonomik etkenler/bölgesel ihtiyaçlar v.b. göz önüne alınmalıdır. Ve, bu kurumlara atanan yöneticiler çok önem kazanmaktadır ve bazı özellikleri taşımaları gerekir. Örneğin; uyumayan, her saatini bulunduğu yöreyi ve insanlarını geliştirmeye adayan, yöre insanı ile kolay intibak eden, üniversite birimleri ile insanları bir şekilde (konser, çalıştay, seminer, kurs v.b.) buluşturan, aklın bilimin öncülüğü ile gelişeceğine çevresini inandıran, vatanına ve milletine bağlı, bayrağına saygılı kişiler seçilmelidir.

OKUL ÖNCESI EĞITIM

ÇÖZÜM:

Okul öncesi eğitimi bölümleri; ülkemizin gerçekten üzerinde çok çalıştığı, kararlar aldığı, ailelerin can simidi olan bölümlerdir. ÖSS sonuçlarına göre puanları hayli yüksektir. Bu, tercihlere olumsuz yansımaktadır. Son haberlere göre okul öncesi eğitiminde 20.000 e yakın öğretmene ihtiyacımız olduğu bildirilmektedir. Okul öncesi eğitimde Milli Eğitim Şuraları’nda verilen/alınan kararlar çok hızlı bir şekilde uygulanmalı, maddi ve kadrosal çözümlere hız verilmelidir. Gerekirse eğitim kurumları çoğaltılmalı, ancak bu kurumlardaki eğitim planları ve amaçları günün şartlarına göre tekrar gözden geçirilmelidir.

UNVANLAR…

ÇÖZÜM:

Dr./Sanatta yeterlik unvanı; Bütün dünya üniversitelerinde Dr./Sanatta yeterlik unvanı öğretim üyesi olmanın ilk basamağı olup, Dr./Sanatta yeterlik tezi ve Doç. tezi çok değerli kabul edilmektedir. Ülkemizde, 2547 sayılı YÖK yasası ile, Dr./Sanatta yeterlik unvanı, öğretim üyesi sınıfından kaldırılıp, “öğretim görevlisi” sınıfına kaydırılmış, nedense dünyadaki uygulamalardan ayrılınmıştır. Ve, bunun yerine dünyada olmayan Y.Doç.lik ihdas edilmiş ve önüne “yabancı dil barajı” getirilmiştir.

“Dr./Sanatta yeterlik” unvanı yeniden öğretim üyesi sınıfına alınmalı, “yabancı dil zorunluluğu/barajı” bu aşamaya (genç dimağlara) çekilmelidir. Yüksek lisans ve Dr./Sanatta yeterlik birbirine bağlı programlar olup, yabancı dil öğretimi ve bilimsel kazanımlar bu aşamada istenmelidir. Ayrıca, “sanatta yeterlik” eğitimini bitirenlere unvan/titr kullanma hakkı, acilen verilmelidir.

YABANCI DİL ZORUNLUĞU…

ÇÖZÜM:

ÜDS/YDS (Üniversiteler dil sınavı); ÜDS/YDS, yabancı dili ölçen ve konuşmayı gerçekleştiren bir sınav değildir. Sınav şekli/içeriği ve baraj olması nedeniyle binlerce akademisyen Y.Doç.Dr. yükselememektedir. YDS, akademisyenlerin korkulu rüyası haline gelmiştir, çünkü bir şekilde sınavı geçenler yinede yabancı dil konuşamamaktadır. YDS kaldırılmalı, yerine, kişinin alanı ile ilgili kendi üniversitelerinde yapılan sınav yapılmalıdır. Veya, YDS den alınan notun yüzdesi ile (%30) bilimsel sınavın not yüzdesi (%70) ortalaması geçerli sayılmalıdır. YDS nin içeriği ve baraj olması nedeni ile 15.000 e yakın Y.Doç.Dr. “bilimsel çalışmalarını” sunarak bir üst unvana geçememekte, akademik hayattan soğumaktadırlar. Geçici bir madde ile, 8 yılını dolduran (ana kanunlarda böyledir) Y.Doç.ler bir defaya mahsus olmak üzere, YDS muaf tutulup bilim sınavına alınarak başarılı olanlar, hizmet yıllarına göre üst unvanlardan birine atanabilmelidir. Böylece, akademik barışın, kaybettikleri zamanın telafisi sağlanmış, hak iadesi verilmiş

MAAŞ FARKI…

ÇÖZÜM: Özel/Vakıf üniversitesi ders saat ücreti 50 TL (yarısını devlet karşılamaktadır) , devlet üniversitesi ders saat ücreti 10-15 TL dir. Özellikle sanat alanında bu ücretlerle büyük şehirlerde öğretim elemanı bulmak mümkün değildir.

Üniversitelerdeki özel-kamu üniversiteleri arasındaki ücret uçurumu acilen kaldırılmalı, maaş dışı “ücretli derslerin miktarı” özel üniversiteler seviyesine acilen çıkartılmalıdır.

DOÇ.LIK TEZLERI VE PROF.LUK…

ÇÖZÜM: Doç. lik tezleri eski önemini yitirmiş, YDS yi bir şekilde aşan! her akademisyen bu unvanı alır hale gelmiştir.

Böylece, unvanlı ancak kendi alanlarında zayıf/yetersiz, yabancı dil konuşamayan öğretim elemanları sınıfı oluşmaya başlamıştır.

“Dr. ve Doç. lik tezleri” eski saygınlığına kavuşturulmalı, tezler gerçekten alanla ilgili; öneri, proje, buluş, detay, araştırma ve sonuçları içermelidir. YDS aşmış adayların, mutlaka yabancı dilde alanı ile ilgili bir seminer vermesi sağlanmalıdır.

Aynı şekilde Prof. unvanı kolaylaşmış, bırakın 2. dili, yabancı dil ağırlığı ortadan kaldırılmış, 5 yılı dolduran hiç kimsenin kuruldan geri dönmediği bir yönteme geçilmiştir. Komisyon oluşturmalarda yaşanan farklılıklar, jüri seçmeler işin ciddiyetini ortadan kaldırmıştır. Prof. lukta, eski saygınlığına kavuşturulmalıdır. Özellikle, en birikimli olunan bir zamanda alınacak Prof. luğun mutlaka, alanla ilgili –kaynak alındığı/gösterildiği- yayınlara, kitaplara dayanması gerekmektedir. Yabancı dilde yayın konusu ve etkinliği de alanlara göre yeniden düşünülmelidir.

BİLDİRİYE DAİR…

Bildiriye imza atan akademisyenler için çok şey yazıldı/çizildi. Merak edilen; Acaba imza verenler son 5 yılda hangi önemli toplumsal,sosyal projeye/araştırmaya imza atmışlar? Benim ilk ve son sözüm Kutadgu Bilig’den olacak; “Sözü çok söyleme, sırasında ve az söyle; binlerce söz düğümünü bu bir sözde çöz. İnsan söz ile yükseldi ve sultan oldu; çok söz, başı gölge gibi yere serdi. Çok konuşan kimseye bilgi “gevezelik etti” der; söylemezse de, ona “dilsiz” der. Madem ki böyledir, sen fasîh dil kullan; dil fasih olursa, insanı yükseltir. Dili iyi gözet, başın gözetilmiş olur; sözünü kısa kes, ömrün uzun olur.” Ve, “İnsanı dil kıymetlendirir ve insan onunla saadet bulur; insanı dil kıymetten düşürür ve insanın dili yüzünden başı derde gider. Dil arslandır, bak, eşikte yatar; ey ev sahibi, dikkat et, senin başını yer. Sözüne dikkat et, başın gitmesin; dilini tut, dişin kırılmasın. Kendi selâmetini istiyorsan, ağzından yakışıksız bir söz kaçırma.” (Kutadgu Bilig)

İLETIŞIM FAKÜLTELERINDE DE SORUN VARMIŞ!...

Akdeniz Üniversitesi, İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bilal Arık, bir açıklama yapmış; Türkiye'de iletişim fakültelerinin sayısının 70 civarındadır. İletişim fakülteleri en popüler fakültelerin başında gelmektedir. Türkiye'nin farklı şehirlerinde hatta farklı ilçelerinde bile iletişim fakültesi görmenin mümkün. Çok sayıda iletişim fakültesi bulunmasının nitelikli bir eğitimin habercisi değildir. Burada karşılaşılan temel problem, öğretim kadrolarının niteliğinin yeteri kadar alana hakimiyetinin olmaması. Türkiye'de

70 iletişim fakültesi var. Yöneticilerine baktığımız zaman yarısından fazlasının iletişim kökenli olmadığını görüyoruz. Bu problemli bir durum. Hiçbir bilim dalının bu denli dışarıdan etkiye açık olduğunu görmüyoruz." Pek çok iletişim fakültesinde uygulama dersini veren hocaların yeterli sektörel deneyimi ve donanımı bulunmamaktadır, bu durum iletişim fakültelerine girip iyi iletişimci olmak isteyen öğrencileri olumsuz etkilemektedir. İletişim fakültelerinin kontenjanlarının yüksek olması da bir başka problemdir. İletişim fakültelerine gelen pek çok öğrenci iletişim alanında kendisini yetiştirme konusunda tereddütlü davranırsa, aldığı öğrenimle başarıya ulaşması çok kolay gözükmemektedir. Öğrenimin niteliğinin de ciddi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Daha nitelikli bir öğrenim için yapmamız gereken iyi eğitim kadrolarını oluşturmak ve daha donanımlı bir öğrenimi daha az öğrenciye sunabilmek.

Bütün bunlar bir araya gelirse Türkiye'deki iletişim fakültelerinin kalitesi yükselecektir." demiş.

(/haber/559049/)