BIST 10.289
DOLAR 32,22
EURO 34,73
ALTIN 2.455,57

Başbakan; “kardeşlik bağlarımızı zedelemeyelim” diyor ama!...…

Sanatçı bu ülkede kolay yetişmiyor, kırmayalım, genellemeyelim...

Son yılların  en büyük problemlerden biri; bazı  köşe yazarlarının  kendilerine ayrılmış/verilen  bu köşeleri, kendilerini doğru ve haklı kabul ederek, şahsi konularda kullanmalarıdır. Bu kişilerin; bir kale duvarları içinde, başkalarına bir hak vermeden, kale dışındaki -ötekileştirilen-  insanların düşüncelerini okumama/merak etmeme/ciddiye almama problemidir. Veya;  “bir boşluk/nifak arama” okumasıdır...

Kur’an’da;  "Zulümden sakınıp kaçınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde zalime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helak etmiş, onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını helal saymaya sevketmiştir.” (Müslim, Birr 56) denilmektedir.

Her Cuma Diyanet tarafından hazırlanan hutbelerde güzel konular Kur’an ve Peygamberimizin hadisleri üzerinden dile getiriliyor. Herkes dinliyor, ama bunları hayata geçirmekte sorun var gibi…İşte sonuncu hutbe;

“Kalp, sadece vücutta kan dolaşımını ve hayatın devamını sağlayan bir organ, küçük bir et parçası değildir şüphesiz. Kalp manevi hayatımıza yön veren ve akıbetimizi belirleyecek olan bir merkezdir. Kalp, iman ve küfrün, sevgi ve nefretin, cesaret ve korkaklığın, iyilik ve kötülüğün, kısacası bütün duyguların kaynağıdır. Güzellikler de çirkinlikler de hep kalpte başlar kalpte biter. Hayrın ve faydalı düşüncelerin barınağı olan bir kalpten ancak güzellikler yansır. Çirkinliklerle kirletilmiş, olumsuzlukların esiri haline getirilmiş bir kalpten yansıyacak olan da kötülüklerdir. Efendimiz (s.a.s), bu gerçeği “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi olursa bütün vücut iyi olur. O bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Buhârî, İman, 39.) hadisiyle dile getirmiştir.….Selim bir kalbe sahip olan mümin bilir ki; kendisi, borçluya,  hastaya, yaşlıya, darda kalmışa, mazluma, mağdura yardım eli uzatılmasını isteyen bir medeniyetin mensubudur. Bu kalbin sahibi bilir ki; o, Abdullah, Enes, Beşir gibi yetimlere, öksüzlere baba şefkatiyle muamele eden bir Peygamberin ümmetidir. Selim bir kalbin sahibi bilir ki; onun “Asıl elde tuttuğun değil, dağıttığın bizimdir.” (Tirmizî, Sıfatu’l Kıyâme, 35.)  buyuran, komşuyu gözeten, yoksula kol kanat geren bir peygamberi vardır…..”

“Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma! Bize tarafından bir rahmet bağışla! Hiç kuşku yok ki, lütfu bol olan yalnız sensin.” (Âl-i İmrân, 3/8.)

“Allah’ım! Kulağımın kötülüğünden, gözümün kötülüğünden, dilimin kötülüğünden, kalbimin kötülüğünden sana sığınırım.” (Nesâî, İstiâze, 4.) (Cuma hutbesinden 04.12.2015)

Başbakanımız;  “Aziz milletime sesleniyorum: Terörün amacı bizim bu sarsılmaz kardeşlik bağlarımızı zedelemek, kardeşler arasına fitne sokmaktır. Terörün cezasını hukuk çerçevesinde güvenlik güçlerimiz ve yargı verecek. Kimse kendisini kanunun yerine koymamalıdır. Yüreği vatan sevgisiyle dolu tüm vatandaşlarımı sükunete, kucaklaşmaya ve devletine güvenmeye davet ediyorum. Hukuk çerçevesinde yürüttüğümüz operasyonları büyük bir kararlılıkla devam ettirirken, kardeş kavgasına da müsaade etmeyeceğiz…..Tüm vatandaşlarımızın diline, inancına, değerlerine, yaşam tarzına tüm farklıklarına saygı göstermeğe devam edeceğiz. Fırsat eşitliğini ve sosyal adaleti en üst düzeyde yaşayan bir ülkede, vatanımızın her karışını, milletimizin bütün kesimlerini kucaklayan bir hükümet olma azmindeyiz. Bir tek insanımız bile kendisini kıyıda köşede kalmış hissetmeyecektir. Ekonomik kalkınma için siyasi istikrara ihtiyacımız var. Önümüzdeki 4 yıl boyunca size istikrarı vaat edebiliyoruz. Sivil toplum da demokrasiye sahip çıkacak. Kimse yüzde 49.5’le yüzde 50.5’i karşı karşıya getirmeye çalışmasın. Geliniz kutuplaştırıcı dilden kaçınalım..diyor. Başbakan, “çoğunluğu alanın/iktidar olanın; sakin, ağırbaşlı, özgüvenli olması gerektiğini biliyor/söylüyor”, ama bazı köşe yazarları, maalesef  savaşa devam ediyorlar.

Okuyacağınız gibi; aşağıda bir örneğini vereceğimiz, bu tür yazılar/görüşler Başbakanımızın söylemleri ile 90 derece çelişmekte.  Bu konuda daha öncede yazmıştık. Ama değişen bir şey yok, bazı köşe yazarlarınca; “argo sözler, küfür, aşağılama, atış” serbest!... 

"(...)Eski Türkiye tarzı ortama göre bukalemun gibi renk değiştiren yapay sanatçı tipinin de Yeni Türkiye’de itibarı olmayacak. Hepsi bitecekler. Altın Kelebek Ödülleri denen tefessüh etmiş magazin gecesinde yine bu yapay, fake sanatçı modelinin şovlarından birine tanık olduk. Daha birkaç ay önce Ramazan programında kocası Erhan Çelik’le beraber gidip Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Emine Erdoğan Hanımefendi’ye yalakalık üzerine yalakalık yapan Gülben Ergen, Altın Kelebek ortamını görünce de bir anda Hürriyet gazetesi ile Aydın Doğan, Cumhuriyet gazetesi ile Can Dündar yalakası haline gelmiş ve şov yapmış. Zaten çoğunluğu bu vatan ile gönül bağı olmayan ve Batı’ya tapan sömürge sanatçısı konumunda olan o yoz kitle de coşmuş. Aslında bunlara sanatçı bile denmez, bunların çoğunluğu kof magazinel tiplerdir. Ruhları sömürgeleşmiştir…… Hem oradan, hem buradan, hem şuradan dönemi, yani ortama göre bukalemun gibi değişme dönemi bitmiştir. Hem devlet hem medya hem sanat camiasında artık herkes açık ve dürüst olacak...” ()

Şunu bir kez daha belirtelim ki; 1 Kasım AK Parti’nin aldığı oy,  önce Cumhurbaşkanı’nın sonra Başbakan’ın başarısıdır. Kimse –özellikle köşe yazarları-  bu payda kendine rol biçmemeli…

İspanyol atasözü;  "Savaşa giden veya evlenmeye hazırlanan kişilere asla nasihat etmeyin" diyor, ama, hayırlısı olsun diyerek, yukarıdaki paragraf alanımızla ilgili olduğu için  görüşümüzü belirtelim.

Cem Küçük, -yazılarında ve TV söyleşilerinde- her alanda; isim zikretmeye/kurumlara yön vermeye/parmak sallamaya/ keskin söylemlere  devam ediyor. Elbette kendi siyasi tarzı, ama  bu tarzı, aklıselim muhafazakar büyükleri tarafından da eleştiriliyor. Ancak; sorunlu saydığı kişiler   epeyce kabarık gözüküyor…

Bu yazıda da G.Ergen nedeniyle “sanat camiasını” konu edinmiş. Konumuz; Küçük’ün yorumcu değil sanatçı! saydığı Ergen değil. Zaten, N.Uğurlu konuyu başka açıdan çok güzel yazmış: ()

Biz; popüler/piyasadan bir/birkaç isim üzerinden bu tür genellemelere her zaman karşıyız. Geçmişte, gezi parkı olaylarına katılan birkaç popüler dizi /tiyatro oyuncusu nedeni ile “bütün sanatçılar ve sanat kurumları” bir kaba konmuş, hatta kurumlar kapatılmaya çalışılmıştı…Yine Cumhurbaşkanımızın davetlerine katılan yorumcu/sanatçılara, sosyal medya üzerinden yapılanları da doğru bulmadığımızı daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. Yanlış; her zaman, her yerde yanlıştır.

Kişilerin kanun önünde yanlışları varsa gereken yapılmalıdır. Ama; “sosyal medya” denen, o dedikodu sahasında yazılanları kimse ciddiye almıyor. Ayrıca; kişileri “bir sözü” nedeniyle suçlamak ve kara listeye almak doğru olmasa gerek. Arkasında derneği, vakfı olmayan kişileri gündeme getirmek ve önemsemekte işin başka yanlış  yönü…

Bu şekilde gidilirse “sağduyulu/uyaran/akil insan” bulmakta zorlaşacaktır.

Bakın Necip Fazıl ne demiş; “Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın / Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın”

O nedenle C.Küçük’e nacizane  tavsiyemiz şu;  sanatçı bu ülkede kolay yetişmiyor, her kesimi kırmayalım, ortam gergin, daha da germeyelim lütfen…Unutmayalım ki; gerilimin, kaosun, huzursuzluğun ve kavganın olduğu yerde, sanat yeşermez…

SON SÖZ: İstanbul'un manevi sultanı, halk arasında "Eyyub Sultan" diye bilinen Halid bin Zeyd Ebu Eyyub el-Ensari, bir gün Resulullah Efendimize  gelip dedi ki:

“Sonradan mecbur kalıp da özür dileyeceğin bir ameli yapmaktan sakın.”

“Kıyamet gününde ilk hesaplaşacak kimseler, komşulardır.”

“Bütün insanlar günah işler, fakat günah işleyenlerin en hayırlısı, tövbe edenlerdir.”

Şu sözlerde Başbakanımızdan; “Eğer bir parti görevlisi, görev aldıktan sonra evini, arabasını, yaşam tarzını değiştiriyorsa ben o adamı partiye sokmam”                     (A.Davutoğlu/Başbakan/Kasım 2015)

“Âişe  radıyallahu anha’ dan rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

“Kim bir karış mikdarı bir yere haksız olarak zulümle sahip olursa, o yerin yedi katı boynuna geçirilir.”  (Buhari, Mezalim 13, Bed’ül-halk 2; Müslim, Müsakat 139-142. Ayrıca bk. Tirmizi, Diyat 21)