BIST 10.355
DOLAR 32,22
EURO 34,76
ALTIN 2.458,72

Akademisyenlikte yine; “Etiklik” ve “YDS” üzerine…

Başbalanlık, YÖK, Üniversiteler, Akademisyenlik,Sanatçıların mağduriyeti, Konservatuarlar,Etiklik,YDS sorularının çalınması,Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, KOÇ, Y.Saraç,Yeni üniversiteler

 ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca; Bandırma 17 Eylül Üniversitesi, AKEV Üniversitesi, Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, İstinye Üniversitesi, İbn Haldun Üniversitesi,  İskenderun Teknik Üniversitesi, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi, Antalya Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından AKEV Üniversitesi, İstanbul'da ise Balcı Vakfı tarafından Rumeli Üniversitesi kuruldu.” (Basından)

AK Parti hükümetlerinin bu alanda iyi çalıştıkları ve nerdeyse her ilçeye bir yüksekokul ya da fakülte kazandırdıkları biliniyor. Ancak, çoğalma ile beraber bazı “önemli değerlerinde” kaybolmaya başladığı, akademisyenlerin “yan yollara/yanlış yollara saparak” unvan peşinde koştukları ve “alandaki çalışmaların ve üretimin” savsaklandığı/düştüğü de bir gerçek…

Yetişmiş akademisyenler yerine liselerdeki öğretmenlerin kadro değiştirerek göreve başlatılması, laboratuar v.b. imkanlara sahip olunamaması sebebiyle; iyi yetişmiş mezun verilmemesi ön plana çıkıyor. Bunlara; mezunlara iş sahası açılamamasını, yabancı dil hazırlık sınıflarını geçip, lisansta yabancı dil derslerini alıp, mezun olduktan sonra yapılan iş görüşmelerinde/sınavlarında başarısız olmayı  da ekleyebilirsiniz.

Etik, üreten, kaliteli öğretim elemanının yetiştirilmesi, bilimsel/sanatsal çalışmalara öncelik verilmesi, çalışan öğretim elemanının ödüllendirilmesi için (yeni çıkan akademik teşvik güzel, inşallah uygulamada sorunlar yaşanmaz) yönetmeliklerin günün şartlarına göre revize edilmesi şart.

Ayrıca, ayyuka çıkan ÜDS/YDS’yi kazananların ve unvan alınan akademik dosyaların, jürilerin de mutlaka gerçekçi olması lazım…Bir şekilde ünvan almış ama bir eseri olmayan, ders notlarını dahi bastıramamış öğretim üyeleri ile yol almak/gelişmek mümkün olmasa gerek.*

Akademik alandaki gerçekleri ortaya koyan, akademik birimlerde çok konuşulan, dürüst çalışanları rahatsız eden - ve, bu işten para kazanılan- acı bir haber;

İki genç tarafından kurulan, 9 dilde çeviri yapan ve 75 tercümanla çalışan Protranslate'in kurucularından Kerem Kalkancı akademi dünyasında "nelerin çevrildiğini" anlattı:

MASTER ÖNSÖZ, DOKTORA ÇEVİRİ: Master öğrencileri bitirme tezlerinde İngilizce yazılan önsözleri için geliyor. Doktora öğrencileri ise tezlerinin çevirisini yaptırıyor. Ancak mükemmel değil, hatalı çeviri istiyorlar. Çünkü hatasız olursa kendileri yazmış olmazmış.

YURTDIŞI YAYINLAR: Akademisyenler yurtdışı dergilerde yayımlatacakları makaleleri çevirtiyorlar, sonra da bastırıyorlar.

İNGİLİZCE'DEN İNGİLİZCE'YE: İngilizce'den İngilizce'ye çeviriyi ilk duyduğumuzda anlayamadık. Oysa intihal istiyorlarmış. Başkasının yayımladığı bir makale buluyorlar ve bundaki cümleleri farklı kelimelerle yazmamızı istiyorlar. Böylece makalenin 'aşırma' olduğunu kontrol eden programlara yakalanmamayı hedefliyorlar. Bunu kabul etmiyoruz.

DİLLERİ YETERSİZ: Bırakın öğrencileri, şu anda akademik unvanı olan birçok akademisyenin yabancı dili makale yazmak için yetersiz” (Haberturk,30.03.2015-/haber/507663/)

Daha gerçekçi  bir açıklama olabilir mi? Biz yıllarca ne dedik? Neler yazdık/yazdılar…

Bu konuları bir çok akademisyen/köşe yazarı dile getirdi yıllarca…

Akademik hayat İngilizce barajının vesayeti ile, bilimsel/sanatsal çalışmaları ezip geçiyor…

Yabancı dil bilmeyen akademisyenlerin –özellikle 2010 yılından sonra- hızla yükselerek kadrolara geçmesi, yönetici olması ile kalite, etiklik kan kaybediyor.**

YDS nin barajı altında bunalan, üniversitelerin bel kemiğini oluşturan ve 10-15 yılı aşmış Y.Doç.Dr. lara, çalışmalarını değerlendirecek, geçici bir yönetmelik -sanki  ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ istiyormuş gibi- için çözücü makamlarda yaprak kımıldamıyor.

Sorunlarda “sistem böyle” deyip geçiyoruz, ama söze geldi mi; “etiklik, kalite, üretim” diyoruz.

Ayrıca; mesela uçak mühendisliği ile “aynı şartlara tabi olan” sanat kurumlarındaki “yabancı dil geldi, sanat gitti” söylemi de gittikçe güç kazanıyor.

GSF’lerde, Müzik Öğretmenliği ABD’lerde  ve Konservatuarlarda, sanki;

Notalar İngilizce olarak adlandırılıp, okunuyor,

Çalgı eğitimi bölümlerinde; İngilizce çalma öğretiliyor ve çalgılar İngilizce çalınıyor,

Ses Eğitimi bölümlerinde; şarkı ve türküler İngilizce öğretiliyor/söyleniyor,

Halk oyunları/Bale/Dans bölümlerinde; oyunlar İngilizce öğretiliyor/oynanıyor,

Çalgı yapım bölümlerinde; çalgı yapımı için kullanılan ağaçlar İngilizce adlandırılıyor, çalgılara İngilizce ad veriliyor,

Kompozisyon bölümlerinde; İngilizce eserler besteleniyor, orkestralarda seslendiriliyor, 

Müzikoloji bölümlerinde; Türk müziği ve kültür tarihi araştırmaları için, Osmanlıca-Farsça yerine İngilizce kaynaklara başvuruluyor ve bu bölümler İngilizce eserler yayınlıyorlar…

Müziğin ana dili notalardır ve adları da: “do,re,mi,fa,sol,la si,do”dur ve porte üzerine yazılır…

Her sanatçı;  kendini anlatacak, verdiği konserdeki eserler hakkında bilgi verecek yabancı dile zaten sahiptir…

Siz hiç duydunuz mu bilmiyorum ama, ben bir arkadaşımızın yurt dışında/içinde verdiği konserde, İngilizce; bağlama, ud, piyano çaldığını hiç duymadım!..***
 

SON SÖZ: HER KESİM MÜJDELER ALDI, AMA AKADEMİSYEN SANATÇILAR YİNE HİÇ BİR TORBA YASAYA GİREMEDİLER. 27 YILDIR DÜZELTİLMEYEN 2809 MAĞDURİYETLERİ, 2013 ARALIK TEŞVİKLERİ ALINMAMASI HALA DEVAM EDİYOR. 

*YÖK Başkanı Prof. Dr. Sn. Y. Saraç’ta farklı bir şey söylemiyor ve yaklaşık 10 yıldır YÖK içinde ve sorunları yakından biliyor. Eski başkan hayal kırıklığı yaşatmıştı. Sn. Saraç’tan, akademisyenler “Sorun Üreten Değil Sorun Çözen YÖK” doğrultusunda çok şey bekliyor.“Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, "Sorun Üreten Değil Sorun Çözen YÖK" Projesi kapsamında düzenlenen toplantıda istihdam edilen araştırma yönde adımını atan bir genç, maalesef belli zaman dahilinde, elbette bütün akademik camia için söylemiyorum ama görevlilerinin sorunlarının ele aldı.Saraç konuşmasında şunlara dikkat çekti: "Türkiye'de akademisyenliğe giden yürüyen merdivenin ilk basamağına adımını atan birisi gibi fazla bir gayret göstermeden sonunda yukarı çıkıp profesör olabilmekte. bugün burada meselenin bu iki ucu arasında bir denge kurarak konuyu ele almak, popülizme düşmeden rasyonel bir zeminde önerileri değerlendirmek, üniversitelerimizin kendi karar alma süreçlerini yok saymadan varsa sizleri bilim hayatımıza dahil etmenin yollarını aramak istiyoruz. Sizlerden gelen önerilerle 50/d maddesi ile ilgili sorunları tartışmak istiyoruz." ()

**“Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, ÖSYM personeli mercek altına alındı. Savcılığın verdiği talimat doğrultusunda, soruları elde edebilme ihtimali olan personelin bilgisayarlarının imajları alındı. Bu imajlar ise TÜBİTAK’ta oluşturulan bilirkişiye gönderildi. Bilirkişinin yaptığı araştırmanın ilk sonucu ise yetkililere ulaşmaya başladı. Yapılan ilk değerlendirmede sadece KPSS sorularının değil, 2010 yılında yapılan başka sınavların sorularının da sızdığı tespit edildi. Bilirkişiler tarafından, ÖSYM personelinin bilgisayarlarında yapılan incelemede, başka sınav sorularının da sınavdan önce bazı kişilere sızdırıldığına dair somut delillere de ulaşıldı. Somut delillere ulaşılmasından sonra ÖSYM tarafından 2010 yılında yapılan 38 sınav mercek altına alındı. TÜBİTAK bilirkişileri tarafından ÖSYM çalışanlarının bilgisayarlarında bu 38 sınav ile ilgili belgeler aranmaya başladı. Yapılan son çalışmalardan sonra bilirkişinin raporunu tamamlayıp, savcılığa teslim etme aşamasına geldiği öğrenildi. İşte o sınavlardan birisi de; Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı…..” ()

Nihayet ÜDS/YDS soruşturma raporlarına girdi. Ancak, bu işi yapanların bir kısmı Prof. oldu, bir kısmı Prof. olma yolunda. Bakalım ne yapılacak? Yanlış yapanlar kaybedecek, dürüstler kazanacak mı?

*** Almanya’da yaşayan ve uluslararası bir çok projede yer alan bağlama virtüözü Erdal Akkaya, “22.İstanbul Türk Müziği Günleri” festivalinde, ”Sazın senfonisi” projesi ile vereceği konserinde (27 Mayıs 2015, Şişli Kent Kültür Merkezi) hangi “dili”  kullanacak acaba?!..Gelin izleyelim…

            ÜZÜLEREK: Yaptığı bestelerle kalplerde taht kuran, besteleri bir çok yorumcu tarafından seslendirilen Kayahan, yakalandığı hastalıktan kurtulamadı.Dün, Cumhurbaşkanı, Bakanlar ve diğer protokolün katılımı ve kalabalık bir kitle tarafından Teşvikiye Camisi’nden son yolculuğuna uğurladık. Allah’tan rahmet, sevenlerine sabır diliyoruz.

TEBRİKLER: Özel şirketlerde “başarı” karşılıksız kalmıyor… Koç Holding CEO’su Turgay Durak, görevini Levent Çakıroğlu’na devretti. Bugün itibariyle göreve başlayan Çakıroğlu, grubun en önemli markaları Koçtaş, Migros ve Arçelik’te genel müdürlük yaptıktan sonra 48 yaşında CEO oldu. 2010 yılından bu yana ’su olarak görev yapan Turgay Durak, görevi’na devretti. Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanlığı ve Arçelik Genel Müdürlüğü görevinden’luğa terfi eden, 48 yaşında. Çakıroğlu, Koç tarihinin en genç üst yöneticisi unvanını da almış oldu. Başarılar Sn.Çakıroğlu…