BIST 8.718
DOLAR 32,33
EURO 35,19
ALTIN 2.246,95

AK Partilileri bekleyen tehlike: Atatürkçüleşme

İlerleyen zamanlarda yeni bir -cilik doktrini doğurulması; yaranmak ya da köşe kapma sevdasında olanların bu davaya yapabilecekleri sabotajdır.

Son zamanlarda “ne oluyoruz” diye afalladığımız, “bu gidişat nereye” diye sorguladığımız ve sonuçlarından dehşete düşebileceğimiz bir dizi olay yaşıyoruz. İnşallah bu tehlikeli gidişat korkutan boyutlara varmadan son bulur…

Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın heykel ve büstlerinin yapılmasından bahsediyorum. Ülkenin değişik yerlerinde genellikle teşkilatlar ya da köşe kapma sevdasında olan “reisçiler” tarafından da hoş görülen bir heykel furyası başladı birdenbire.

Yıllarca heykellere karşı durmuş, Atatürk büstlerine yapılan saygı duruşlarını eleştirmiş ve putçulukla suçlamış İslami kesimin bu furyaya kendini kaptırması endişe verici.

Allah’tan Cumhurbaşkanımız Erdoğan nefsine yenik düşmeyerek “Benim heykellerimi yapmayın” uyarısında bulundu. Böylece birçok insanın gururunu okşayacak, nefsine yenik düşmesini sağlayacak büyük bir tuzağın önünü almış oldu. Ve bu davranışı ile neden çok sevildiğinin samimiyetini göstermiş oldu.

ATATÜRKÇÜLEŞME TEHLİKESİ!

Burada herkesin başını ellerinin arasına alması ve ciddi bir muhasebeden geçirmesi gerekiyor. Özellikle teşkilat mensuplarının.

Ne oldu, nasıl oldu da bu hale geldik?

Atatürk heykelleri söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan insanlar nasıl bu hale gelebildi?

Üstüne üstlük böyle bir şeyi düşünmekle kalmadılar, fiiliyata döktüler. Bir heykel yapımı sürecinde neresinden baksanız en azından 20 kişi bir şekilde dâhil olmuştur. İçlerinden hiç birisi “Yahu biz ne yapıyoruz” demedi mi?

Yıllardır Atatürkçüleri, Atatük'ü şahsiyetinden önce ululuğunu gereğinden fazla ön plana çıkardıkları, onu putlaştırdıkları için eleştirmedik mi? Bu yaptıklarının yanlış olduğunu yıllarca söylemedik mi?

Atatürk'e olan sevgimizi kulluk derecesine kadar yükseltme çabasında olan bir güruhun dayatması ile yıllarımızı geçirdik.

Eleştirdiğimiz Atatürkçülere benzeme yolunda gelinen nokta çok kritik bir noktadır ve inşallah daha fazla benzeşme olmadan kendimize gelir ve özümüze döneriz.

Maazallah sadece heykel konusunda değil; giyim, yaşam, yeme, içme konusunda daha fazla Atatürkçüleşmeyiz…

Cumhurbaşkanımız yaptığı ikaz ile partililerin Atatürkçüleşmesinin önüne bir set çekmiştir. Şimdi artık teşkilatlar bu ikaza kulak vererek yıllardır eleştirdikleri şeye benzeşmekten vazgeçmelidirler…

İlerleyen zamanlarda yeni bir -cilik doktrini doğurulması; yaranmak ya da köşe kapma sevdasında olanların bu davaya yapabilecekleri sabotajdır.

Daha önceki yazılarımın bir tanesinde Atatürkçüler için bir hikâyeden alıntı yapmıştım. Aynı hikâyeyi bu sefer bu heykelleri yapanlar ve çanak tutanlar için değiştirmeden bu yazının altına yeniden alma ihtiyacı hissediyorum.

“Bektaşi ayağında yarım bir pabuç, sırtında yamalı bir cübbe İstanbul'da dolaşır. Padişahın sarayının yakınından geçerken binanın önünde duran şatafatlı, renkleri ve süslemeleri ile son derece dikkat çekici bir fayton olduğunu görür.

Tam o sırada binadan sırmalı elbiseleri olan bir adam çıkar ve muhafızların hepsi çakı gibi selama durur. Adam faytona binerken, Bektaşi meraklanır ve muhafızlardan birinin yanına sokularak sorar.

-Faytona binen padişah mıdır?

Muhafız cevap verir,

-Hayır, padişahın bir kuludur!

Bektaşi, tepeden tırnağa önce faytondaki adama bakar sonrada kendi haline bakar ve ellerini semaya açarak:

-Ey Allah’ım, bir kulunun kuluna bak! Sonra, bir de senin kuluna bak! Yırtık pabuç, yamalı cübbe diye söylenir ve yoluna devam eder.

Belirli bir zaman sonra yoluna devam ederken bakar ki bir kalabalık. Merak eder insanların arasından kafasını sokarak bakmaya çalışır. Görür ki o adam. Sırmalı elbiseli şatafatlı faytonun sahibi adamı yere yatırmışlar işkence ediyorlar. Tırnaklarını söküyorlar, demir ile dövüyorlar. Diyorlar ki; -Padişahının, efendinin hazinesi nerede gömülü söyle bize.

Adam; -Ben onun hizmetkârıyım, kuluyum benim üzerimde çok fazla emekleri var. Kazancımı o veriyor, ekmeğimi aşımı o veriyor. İstediğinizi yapın bana isterseniz öldürün ben ona asla ihanet edemem söylemem.

Bektaşi hayretler içerisinde meydandan ayrılır ve evine gider yatar. Rüyasında bir ses duyar; -Kulumun kuluna kulluğuna bak gördün mü? Bir de senin bana kulluğuna bak kendine gel!”

SOSYAL MEDYA TAKİP İÇİN!