BIST 9.916
DOLAR 32,45
EURO 34,76
ALTIN 2.440,10

AK Parti adına konuşan köşe yazarlarının, "iletişimi" kötü!..(2)

Vicdan+ahlâk+fazilet ; gazetecilik mesleğinin yüce değerleridir…

GÜNCEL/Y:DOÇ.LİK: YÖK, Y.Doç.lik için bir çalışma grubu oluşturdu. Kimler görevlendirildi, Y.Doç. var mı ve ne yapıldığı ile ilgili bilgi alınamıyor!... Hızla, bütün soruları cevaplayacak sonucu bekliyoruz. Geçtiğimiz aylarda Burdur’da üniversiteyi  ziyarete gelen Kazakistan Devlet Başkanı, çalışmaları ile yakından tanıdığı  bir öğretim üyesini (Y.Doç.Dr.) görünce, “nasılsın, Prof. oldun mu? diyor. O da “hayır efendim, yabancı dil barajını geçemiyorum” diyor. Başkan, rektöre dönüp; “bu çalışmaları yapan arkadaşları derhal Prof. yapmalı, yoksa gönderin ben yapayım” diyor. Türk Cumhuriyetleri buraya gelince şaşırıyorlar, çalışmaları boyunu aşmış akademisyenlerin yabancı dil barajı altında ezilmelerine anlam veremiyorlar. Ve, “Türkiye bir müstemleke memleketi mi ki bu derece yabancı dile ağırlık veriliyor” diyorlar… Özellikle, uluslar arası sempozyum/kongrelere, özellikle Türk Cumhuriyetlerinden Prof. diye gelenlerin karşısında, akademisyenlerimizin ezildiğini camiamız görüyor(du). Şimdi bir fırsat ve heyecan doğdu… Neden?; Akademisyenlerin üzerindeki,  1982 Anayasası  darbe vesayeti kalkacak diye... Kimse bedava bir unvan istemiyor… Yabancı dilde  yanlış yola da sapmamışlar, üretmişler; kısaca haklılar…

Ülkemizde müzikologların sempozyumlar dışında pek üretim yapmadıklarını veya özel konulara girmediklerini düşünmekteyim. İşte, müzik dışından birisi, bu güne kadar rastlamadığım/okumadığım bir çalışmayı -Y. Oğur- yapmış… Bilmediğiniz, ya da gözden kaçanları da öğreniyorsunuz.Okumakta yarar var…

AK Parti’nin  köşe yazarları!..

Gazetecilik, gerçekleri yazmaktır… Gerçeği ararken; soru sorma, araştırma, belgelere ulaşmadır.

Bir iletişim Dr. olarak, Cumhurbaşkanına ve AK Parti’ye destek olduğunu söyleyerek yazanlara/konuşanlara örneklerle  devam ediyoruz.

Örnek1:Sabah’a geçen (müstear ismi S.Tuna) R.T.Erdoğan’ı koruyan! bir yazar, TRT Yönetim Kurulu’na  (D. Dursun) Cumhurbaşkanımızca atanıyor. Bu yazarın başlıklarına bir bakıp,TRT’de ne yapacağıyla ilgili yorumu size bırakıyoruz;  Sen de mi Allahsız!, Yoksa sildiler mi o adamı?,Behey haysiyetsiz!,Bırak bağlamayı muhterem!, İçine Kılıçdaroğlu kaçmış General!,Ne manyak soru bu!

Örnek2:Star’da yazan, R.T.Erdoğan’ı koruyan! bir yazarın (A.Kekeç) başlıkları şöyle: İki gerzek kuyuya taş atmış..,Bağırma seçim kazanmaya bak!,Baban gibi ol! İşkence sever anana benzeme!,Yerim sizin nesnelliğinizi.., Hadi müptezeller, şu İzmir yiğidine de iki çift laf ediverin!

Örnek3: F.Uğur ve C.Küçük…Türkiye Gazetesinde yazıyorlar…TGRT’de yaptıkları programda eleştirmedikleri kimse kalmadı…Kullanılan bazı kelimeler; kalleş, maymun, yaşayan ölü, fırıldak,Yozgat kuzusu, İzmir puştu, operasyoncu, dangalak, ipleri elimizde, onun içeri alınması lazım savcıları göreve çağırıyorum, herif, adam değil, kafası çürük, ot gibi bir adam v.b. Türkiye Gazetesi’nin Işıkçılar Grubuna ait olduğu, bu iki yazarın  R.T.Erdoğan’ı destekledikleri ancak; hükümetle ve hükümete yakın olan yazarlarla aralarının iyi olmadığı  görülüyor.

Kısaca, sürekli; argo, aşağılama, zan altında bırakma, savcılığa oynama,  güzel Türkçe’mizi kötü kullanma… Oysa belki yazı içeriği doğru...Ama, başlık böyle olunca tarafsız kişiler kaçıyor, okumuyor…

Şimdi diğer yazarlardan örnekler verelim...

Örnek1:Yenişafak’ta yazan E.Yıldırım (Prof.Dr.), hükümeti yoğun olarak destekliyor. Ancak, M.Ü.İletişim Fak.Dekanlığı  olaylıydı, görevden alındı. Sonra TRT Yönetim Kurulu Üyeliği’ne  başvurdu. RTÜK onu aday gösterdi, Cumhurbaşkanlığınca adı geri döndü, Yıldırım istifa ettirildi ve yukarda ismini verdiğim  köşe yazarı atandı. Son olarak, CNN Türk'te yayınlanan programda -Türkiye Gündemi-  konuşan E. Yıldırım; kadınların toplumdan uzaklaştırılmasını feminizme bağladı, Osmanlı'da köle kadınların satıldığı yerlere de denen "avrat pazarlarını" kadınların topluma katılmasına örnek olarak anlattı. Yıldırım avrat pazarını örnek göstermesinin ardından da "Kısmen inceledim ben" dedi. Buna rağmen, her gün bir ekranda, bu nasıl iş diye soruluyor?!..

Örnek2:Star yazarı, B. Dedeoğlu (Prof.Dr.), akademisyen, köşe yazarı, aklı başında ve şanslı bir isim, AK Parti’nin gözdesi durumunda. Çünkü; seçim hükümetinde yer aldı,  YÖK üyesi yapıldı, akil insan oldu, Ege Ün. kayyum olarak atandı. Bir kişiye bu kadar yüklenme doğru mu? Sürekli programlara çağrılıyor. Akademisyenler soruyor; AK Parti isim mi bulamıyor?!..

Örnek3: E.Şen (Prof.Dr.) Ceza Hukuku alanında birikimli ve AK Parti “görüş alıyor ama uygulamıyor” diye konuşuyor/yazıyor, çözümler üretiyor. Siyasi  taraf değil; devleti tutuyor, bayrak-vatan diyor. İşte size görev için, 15 Temmuz’u çözmek için ideal bir kişi. Yöntemleri sıralıyor… Konuştuğu anda insanları ekrana mıhlıyor…Ama AK parti, onu hala görmüyor!...

Örnek4:  Ekranlarda en çok yer verilen ama, tabanda istenmeyen bir yazar olan N.Alçı, sürekli gazete değiştiriyor. (Eşi R.O.Kütahyalı, siyasi ekranlardan gidince millet rahat etmişti.) Bazen tarafsız eleştiriler de yapsa da dinlenmiyor/okunmuyor…Taban; ”yaşadığı yer ve hayatla AK Parti görüşü birbirini tutmuyor, güvenmiyoruz,  eşiyle birlikte hep kuvvetlinin yanında yer alıyorlar” diyor…

Örnek 5: Akademisyen ve köşe yazarı N.Hatipoğlu (Prof.Dr.) Dini programlar yapıyor, paraya para demiyor, oteller alıyor. Ücretsiz bire yere adım atmıyor, ama  bir kitle oluşturmuş durumda. Ramazan ayında en büyük parayı alıyor… Oğlu da aynı yolda yürümeye başladı. Bir ara AK Parti Diyarbakır Belediye Başkanı olarak düşünüldü, istemedi dediler…Sürekli konferanslar, konuşmalar yapmak, gezmek, para kazanmak güzel bir iş. Üniversitedeki derslerine herhalde asistanları giriyor. Geçtiğimiz aylarda YÖK’e atandı, bu da tepki çekti, başka isim mi yoktu?Acaba bu kadar işinin içinde, hangi dosyaları inceleyip, görüş bildiriyordu? Üstelik İstanbul’dan Ankara’ya gitmesi, uçak, kalma, harcırah v.b. devlet ödüyordu. Bu, dinen; lüks, israf değil mi? Hatipoğlu’nun ihtiyacı mı var?! Neden bazı isimlere çifte görevler, makamlar, maaşlar veriliyor? Bunlar tabanda ve akademik alanda  sıkça -olumsuz kaydıyla-  konuşuluyor…Gerek var mı? Yine, iletişim hatası!..

N.Hatipoğlu için, şimdide DİB görevi konuşuluyor ki, yukarda saydığımız nedenlerle yanlıştır…DİB’in; reklama, popüler isimlere ihtiyacı varsa, vay haline… Bakanların, Başkanların, Genel Müdürlerin v.b. gezme/konferans/ziyaret v.b. adı altında aldıkları harcırahlar, çok yüksek meblağlar tutmaktadır. Bir hata daha yapılmasın, yazıktır…

Sonuç: Gazeteler, TV programları sadece bir taraf okuyor/seyrediyor diye düşünülmemeli…Öyle olsa, en çok okunan/dinlenen  yazarlar/konuşmacılar ekranlara çıkanlar olurdu!...Örneğin, Hürriyet Gazetesi köşe yazarı A.Hakan çok eleştirilmesine rağmen, en çok okunan yazar özelliğini kaybetmiyor..İrdelemek lazım!...

Ayrıca; kişilerin ekran ekran gezmelerinin önü kapanmalı, her kişi bir programa çıkmalıdır. Çünkü; izlenme oranları tartışma programlarının, artık izlenmediğini göstermektedir…

AK Parti  yıllardır bu söylemlere karşı niye susuyor?

Bu kişilerin toplum tarafından kabul edilmeyen yanlış söylemlerine  “bunlar AK Parti’yi temsil etmiyor, kendi görüşü, bizim böyle bir planımız yok v.b.” demeleri, kişiler hakkında bir soruşturma açmamaları kafalarda infial yaratıyor, inandırıcı olmuyor ve tabanda gözden kaçmıyor…Çünkü bu insanlar yazarken/konuşurken;  “en hızlı Reis’ci, en hızlı  AK Parti’li, en hızlı hükümetçi” görünüyorlar…Oysa siyaseti, Siyasi parti ve TBMM üyelerine bırakmalarında yarar var…Çünkü, onlar halktan belli bir oy alıyorlar, onlara hesap veriyorlar  ve partilerinin siyaseti üzerinden konuşuyorlar…Köşe yazarlarının ise sırtlarında kambur yok!...

Fakat,  AK Parti’ye büyük zarar veriyorlar…

Örnek verdiklerim, iletişim  açısından; yanlış…yanlış…yanlış….

Bunu da en iyi Cumhurbaşkanı ve AK Parti yönetimi anlamalıdır.

Cumhurbaşkanı, AK Parti içindeki, darbe kalıntılarını atmak/temizlemek  için “metal yorgunluğu” diye bir terim ortaya attı, heyecan getirmek istedi,  fakat yönetimdekiler kendilerinin yorulmadığını, çalıştıklarını v.b. her sohbette dile getiriyorlar. Kolay değil, gerçekten zor iş, hiç kimse (MV dahil)  yerinden ayrılmak istemiyor…

Önümüzdeki dönemde “bazı danışmanların” değişeceği de konuşuluyor. Neden olmasın? Hiç kimse vazgeçilmez değildir!..

Yenilenme doğrudur, ama   “liyakat” şartıyla…

İBB ve bazı Büyükşehir belediyeleri ve Başkanları hakkındaki iddialar sessizlikle karşılanıyor ki, bu olmuyor? Doğru ise gereken yapılmalı, yanlış ise açıklanmalı…

AK parti, 2002-2010 arası yaptığı iletişim becerisini, yeniden hayata geçirmeli, ona göre atamalar yapmalıdır. Özellikle Bakan yardımcıları –eski MV den değil- iletişimi bilenler ve uygulayanlar tarafından doldurulmalıdır. Bugüne kadar Bakan Yard.larının, iyi maaş alma dışında; ne yaptığı/neyi başardığı anlaşılamamıştır…

Oysa, her alanda; “devlet/millet için çalışacak, örgütlerle ilgisi olmayan, geldikleri kurumları harekete geçirecek, proje üreten, saygın, iletişimi yüksek v.b.  bir çok yetişmiş insanımız” vardır...

Yeterki, o fasit daireden çıkılabilsin!…

Aransın, bulunsun, güvenilsin!...

Yeni durumda 2019 beklenmemeli, seçimler mutlaka 2017 sonunda yapılmalıdır. Çünkü, ülkenin sorunları büyümekte, terör grupları çalışmakta, partilerde MV yenilenmesi yapılamamakta, ekonomi işaretler göstermekte ve kurumlar dingin bir vaziyette beklemektedir.

Ülkemizin, bu dar boğazda boşa geçirecek zamanı yoktur diye düşünüyoruz…

Bizden söylemesi…

Devam edeceğiz…

Gelecek yazı: Her kurumda; Liyakat, ehliyet ve gönülleri kazananlar öne çıkmalı!...(3) 

 

ASELSAN Akademi Lisansüstü Eğitim Programı…

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığında YÖK ile ASELSAN arasında "ASELSAN Akademi Lisansüstü Eğitim Programı" işbirliği protokolü, YÖK Başkanı Saraç, ASELSAN Anonim Şirketi adına Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özkol ve ASELSAN Genel Müdürü Dr. Faik Eken tarafından imzalandı. Proje kapsamında; ASELSAN personelinin Gazi Üniv., ODTÜ, Gebze Teknik ve İTÜ’de, ASELSAN'ın misyon ve vizyonuna uygun olarak savunma sanayi alanında yüksek lisans ve doktora tez, araştırma konularında eğitim alması, endüstriyel Lisansüstü Eğitim Programı ile ASELSAN'ın sahip olduğu teknoloji ve bilgi birikiminin geliştirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması, akademik yeterliliğe sahip personelin savunma projelerinde görevlendirilmesi ile savunma sanayi alanında kritik teknolojilerin millileştirilmesi ve başarıyla sonuçlandırılması,  ASELSAN'ın ve Türkiye'nin kritik teknolojilerinde gelişimini sağlayarak, rekabet gücünü artırması, programa katılan ASELSAN personeli, çalıştığı projelerini endüstriyel tez kapsamında gerçekleştirerek lisansüstü diploma sahibi olması, akademik tecrübeleri olan üniversite öğretim üyeleri, doğrudan endüstrinin projelerine dahil olarak endüstriyel tecrübeleri ile eğitim ve teknolojisine katkıda bulunması” hedefleniyor… 

Aynı zamanda İTÜ Rektör Yard. görevini de yürüten, Prof. Dr. İbrahim Özkol hocamıza bu güzel projede, başarılar diliyoruz…