Acı çekmek olgunlaştırır mı?
Bedeninde oluşan bir aksaklık aslında seni, ruhunu daha üst seviyeye taşıyan bir aracıdır. Sabrı öğrenirsin. İradeni güçlendirirsin. Dünya görüşün daha özele yükselir. Bir hastalığa yakalanmış olanlar şanslı ve seçilmiş insanlardır.
Beni okuyanlar bilir. Yerimde çok duramam. En son Büyükada çeldi
aklımı. Hafta sonu kaçamak yapalım dedik. Bir geceliğine. Ada her
zamanki gibi ilham vericiydi. Polenlere alerjim yüzünden girdiğim
hapşırık krizlerini saymazsak güzel geçti.
Büyükada’nın en turistik yeri Aya Yorgi Kilisesi kuşkusuz.
Gidenlerin fikri vardır. Oraya ulaşmak için yaklaşık 900 metrelik
bir yokuşu tırmanmak zorundasınızdır. İplerle dolu bir yokuş. İpler
de ne derseniz hemen cevaplayayım. O yokuşu bir makarayı aça aça
giderseniz dileğiniz kabul olur, kısmetleriniz açılırmış! Buna
inanan epey çok. Yokuş ipten geçilmiyor.
Uzun, yorucu bir tırmanıştan sonra ulaşılan kilisenin dışı çok
görkemli değil. Ama içine girince sıra dışı olduğunu görüyorsunuz.
Küçük, butik bir kilise. İkonların ve resimlerin önünden geçerken
birden bir yazı görüyorum, önünde duruyorum ve okumaya
başlıyorum.
Yazıda anlatıldığına göre;
Hastalıklar vücudumuzu fiziksel olarak yorarken, ruhumuzu bir üst
seviyeye taşır, bizi olgunlaştırır. Hasta olmuşsan şanslısın, çünkü
hasta olarak daha ulvi üst bir benliğe ulaşma fırsatını da
yakalamış olursun. Bedeninde oluşan bir aksaklık aslında seni,
ruhunu daha üst seviyeye taşıyan bir aracıdır. Sabrı öğrenirsin.
İradeni güçlendirirsin. Dünya görüşün daha özele yükselir. Bir
hastalığa yakalanmış olanlar şanslı ve seçilmiş insanlardır. Onlara
hastalık gönderilerek aslında daha iyi ve daha özel bir insan olma
şansı verilmiştir.
İşte…
O kağıtta yazılanlar aşağı yukarı bu minvaldeydi. Kelimeleri
birebir aktaramamış olabilirim. Yazının fotoğrafını çekemedim,
yasaktı. Yazmak için de zamanım yoktu. Ama anlatılanların ana fikri
tam olarak buydu.
Yazının önünde uzunca bir süre durdum, sindirerek okudum ve
düşündüm.
Hastalıkların olgunlaştırıcı etkisi aslında herkesin malumu. Ama
ileri derecede hastalık veya sakatlığa maruz kalmanın insanı nasıl
ileri düzeye taşıyan bir şey olduğunu pek de düşünmüyor insan çoğu
zaman. Hasta veya bir sakatlığı olan insanlara acıyor, onların
başına gelen bizim başımıza gelmediği için içten içe seviniyor,
şükrediyoruz. Onların seçilmiş şanslı insanlar olduğunu kaçımız
düşündü mesela? Kaçımız bu denli derin düşünecek kadar cesur?
Kaçımızın böyle üst düzey bir felsefeyi kaldıracak kadar gelişmiş
empati yeteneği var??
Beden sağlığı elbette çok önemli. Ama önemli bir hastalık veya
sakatlığı olan insanlar, bedensel sağlıklarını geri kazanma savaşı
vermiyorlar sadece. Farklı psikolojik cephelerde çok daha büyük ve
çetin savaşları var onların. İşte bu savaşlarda ölüm kalım
mücadelesi verirken, pek çok farklı savunma mekanizmaları
geliştiriyorlar. Çektikleri acının üstesinden gelebilmek için. Ve
bambaşka bireyler olup çıkıyorlar. Acıya daha dayanıklı, olaylara
yaklaşımları daha vakur, gündelik sorunlara daha dışarıdan
bakabilen insanlar oluyorlar. Küçük şeyleri herkes gibi dert
etmeyecek kadar gerçeklik yaşadıkları için hayatı da daha az
ciddiye alıyorlar çoğu zaman..
Etrafta yaşamları boyunca pek de acı çekmemiş lay lay lom yaşayan
insanları düşündüm yazıyı okuyunca. Bir de acı çekmiş, onlarla
savaşmak zorunda kalmış olanları. Hangi grup aslında daha mutlu ve
daha gerçek? Karar veremedim..
https://www.facebook.com/Evrim.Akses
https://twitter.com/evrimakses