BIST 10.269
DOLAR 32,26
EURO 34,79
ALTIN 2.440,83

3.Milli Kültür Şurası kapanış oturumunda neler oldu neler?!…(3)

Bakanımız değişmeden; kolay maddeler, 16 Nisan’a kadar halledilmeli.

 

GÜNCEL/ÜNİVERSİTELER:11 Mart 2017 tarihli ve 30004 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmelik ile "Yükseköğretim Üst Kuruluşları İle Yükseköğretim Kurumları Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği"nde değişiklik yapıldı. Peki neler değiştirildi? 

Başlıktan bir şeyler olmuş gibi anladınız değil mi? Oysa dişe dokunur bir şey olmadı, neden mi? Başlayalım o zaman;

Değerli okurlar, bu yazıyı bilinçli olarak geciktirdim. Sebebi; kaç köşe yazarının şurayı takip ettiğini ve izlenimlerini, görmekti. Ama; maalesef  köşesinde yer veren 10 kişiydi ve yarısı basından aldıkları bilgileri, Cumhurbaşkanı’nın, Bakan’ın sözlerini alıntılayarak yazmıştı. Onları da “söylenen sözleri vererek, destekleyerek, bir şey eklemeyerek” yapmışlardı. Kısaca, her söylemlerinde; muhafazakar, milli, maneviyat v.b. söylemler yapan köşe yazarları- 15 Temmuz konuşmaları için,cazip tekliflerle ve telif ücretleri ile   ülke içinde ve dışında gezdikleri için olsa gerek-; siyasetten kültüre geçiş yapamadı ve sınıfta kaldılar. Kısaca; siyasi devrana ayak uyduranlar için bazı değerler yok sayılıyor ve zamanı iyi değerlendiriyorlar!..

17 komisyon,170 üyeden oluşan Şura sonucunda komisyonlar raporları sundu.  Her başkan 10-15 arası madde ile isteklerde bulundu. Buluşulan tek nokta: “KÜLTÜR BAKANLIĞI’NIN BAĞIMSIZ OLMASI VE BÜTÇESININ ARTIRILMASI” oldu. Bir de;  LÜMPEN/ARGO  KÜLTÜRÜN, ASLA  “MILLI KÜLTÜR  SAYILMAMASI”  (Köşe yazarları duyuyor mu acaba?)

Konuşmacılar;

Eski Kültür Bakanları’na teşekkür etmedi, yapılan çalışmaları yok saydı…Oysa, ilk bakan  T. Halman’dan sonra; Namık K. Zeybek (ki açılış oturumunda neden o yok diye konuşuldu) ve  İstemihan Talay önemli çalışmalar yapmıştı.

Rapor maddelerinden, neredeyse; “Kültür Bakanlığı’nın yeni kurulmakta olduğu, şuranın onun için toplandığı” gibi bir sonuç çıktı.

Düşünsenize; 15 maddeden 17 komisyonda, toplam  255 madde…Demek ki; önceki bakanlar, müsteşarlar yan gelip yatmışlar!.... Bu sonuçlar doğruysa, bu güne kadar bakanlıkta en kolay  işlerin dahi yapılmadığını, güncelin kurtarıldığını çıkarmak mümkün.. AK Parti’nin MEB gibi;15 yılda, 6 bakan değiştirmesinin sebepleri anlaşılmış oldu!…

İnşallah N.Avcı’nın değeri bilinir…

Oturum başkanları, o kadar kolay çözümlenecek maddeler sıraladı ki; “görevde olanlar, zaman dilimi içinde ne yaptı? sorularını akla getirdi…

“…Bence 'kültürel kamu', ortak hedefler belirlemiş, bu hedeflere ulaşmak için zaman zaman bir arada, zaman zaman bağımsız olarak iş üretme kabiliyeti olan, Türkiye'nin mevcudiyetine ve istikbaline yönelik olarak sorumluluk almaktan kaçınmayan, bunu bir yol haritasına çevirmiş insan topluluğuna denir, denmelidir. Türkiye'nin böyle 'kültür kamusu' kaynağı vardır. Bu kaynağı harekete geçirmeye niyetli bir ortamı vardır. Geriye kalan şeyse bu konudaki adımları hızla atmak için besmele çekmektir. Vakit küçük kavgalarla, basit zanlarla, uzaktan küskünlüklerle zaman kaybetme vakti değildir. Vakit, planlama, harekete geçme, sonuç alma vaktidir….”

Bakan Nabi Avcı, şura kapanış konuşmasında özetle şöyle söyledi:

“Şuramız kuvvetle teyit etmiştir ki; bütün zenginliğiyle bu evi, evimizi, dilimizi, ülkemizi, kültürümüzü, irfanımızı bütün tehdit ve saldırılara karşı özenle koruyacağız. Kültürümüzü, sanatımızı, edebiyatımızı, değerlerimizi korumakla yetinmeyeceğiz, bütün insanlık için geliştireceğiz. Uzlaşma kültürüne anlamlı bir katkı sunan bu Şûra bir kez daha göstermiştir ki, Türkiye, medeniyet birikimi itibariyle çatışmayı, rekabeti, kavgayı, redd-i mirası değil; vefayı, sevgiyi, merhameti, adaleti ve dayanışmayı esas alan bir birikimin mirasçısıdır. Yüzyıllardır irfan geleneğimizden beslenen kültürümüzde yaratılmışların en şereflisi olan insanın haysiyetini korumak her şeyden önemlidir. İnsan başta olmak üzere bütün varlığın hukukunu korumak, şehrin hukukunu, başkalarının hukukunu korumak millî kültürümüzün harcıdır, mayasıdır. Dede Korkut’un, Hoca Ahmet Yesevi’nin, Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî’nin, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin, Hacı Bayram-ı Veli’nin, Şeyh Şaban-ı Veli’nin, Yunus Emre’nin, Eşrefoğlu Rumi’nin görklü nazarıyla dünyaya bakan hayat felsefemiz, inancımız; merhametin, sevginin, şefkatin membaıdır. Yalnız insanın değil, bütün mahlûkatın hukukunu korumakla, gözetmekle mükellefiz. Musikiden şiire, sinemadan tiyatroya, şehirden mimariye, kütüphaneden kitapçılığa, müzecilikten yayıncılığa hayatı daha çok güzelleştirecek, insanı yüceltecek bir kültür iklimi en büyük özlemimizdir. Bu iklime bizi millet kılan değerlerimize sahip çıkarak kavuşacağız. Yapılan tartışmaların ve getirilen önerilerin odaklandığı en önemli huşulardan biri de şehirlerimizin kültürel kimliğinin muhafazasının ve tahribatın hızla önlenmesidir. Kültürümüzün daha çok geliştirmek için devletin daha çok himayesini gerektiren alanlar dikkatle tespit edilmiş, bakanlığımızın sorumlulukları ile getirilen tekliflerin yanı sıra Milli eğitim başta olmak üzere yerel yönetimlerimize özel sektöre son derece kıymetli tavsiyelerde bulunulmuştur. Kültürel alandaki hizmetlerin niteliğini yükseltmek için nitelikli personel ihtiyacı şurada vurgulanan konulardan biri olmuştur. Keza Türk Kültürünün dünyada gereği gibi tanıtılması ve bilinmesi için çok güçlü arzu ortaya çıkmıştır. Mahalli idarelerin ve mülki idarelerin kültürel gelişmeye daha çok katkı vermesi, bazı kurumların yeniden yapılanması bir çok alanda envanter çalışmasının gerekliliği, kültür sanat hassasiyetlerinin çocuk yaşta başladığı gerçeği ile nitelikli erken eğitimin önemi şuramızın temel vurguları arasında yer almaktadır. Kültürel hayatın zenginleşmesi devlet himayesi gerektiren alanların güçlenmesi için devlet bütçesinden kültüre ayrılan bütçenin artırılması komisyonlarımızın ısrarla üzerinde durdukları ortak bir yön olmuştur”

Bakan Nabi Avcı; bu maddelerden 200 tanesini, bir-iki ay içinde yönetmeliklerle kesinlikle çözebilir. Biz her türlü desteği vermeye hazırız…

Ana kanunlara bağlı olanlarda belli bir plan/takvim  içinde yapılabilecektir. “Yeter ki istensin” demiyoruz; çünkü Cumhurbaşkanı ve Bakan; bize yol gösterin, hemen yapalım dediler…

AK Parti, sanatı ve özellikle müziği seçimlerde ve referandumlarla hep ön planda ve iyi olarak kullandı. Ama ,sanatçıların özlük haklarında yıllardır düzeltme yapılamadı. TRT sanatçıları yıllar önce haklarına kavuştular…. Aylar önce beklentileri  yazmıştık.

Artık; söz verilmiş, ağızlardan çıkmıştır…

Yani, elleri tutan yok..

Hadi o zaman!....

Son dakika; Şura sonuç raporu açıklandı. (15.03.2017)

 

Şura Müzik Komisyonu sonuç raporunda neler dile getiril(me)di?...(4)

BASINDA ŞURAYA NE KADAR YER VERİLDİ!...

Hep yazıyoruz, her kişi; yapılmalı, edilmeli deyip, işi/çözümü üzerine almıyor, diğerine atıyor, sonra da sorunlar çığ gibi büyüyor. Buna, sürekli değişen; bakan, müsteşar, müst.yard., genel müdürleri eklerseniz ne demek istediğimiz daha iyi  anlaşılacaktır. Birlikte çalıştığım  Mehmet Özel’in, en uzun Güzel Sanatlar Genel Müdürü olmasının ve  o dönemlerde başarılı olunmasının sebebi  burada  gizlidir. Kurumlar içinde, bürokrasi zinciri asla kopartılmamalıdır.

Bakanımız konuşmasında dedi ki; "2002'de 42 olan kültür merkezi sayısı, önemli bir artışla 2016'da 110'a ulaşmıştır.” Doğru, artık kültür merkezlerimiz var, ama çoğu –maalesef- plan dahilinde değil. Son yıllarda moda olan, “çok yönlü salon” düşünülünce, bazı müzik etkinlikleri yapılamıyor. 24 yıldır İstanbul Türk Müziği Konserleri’ni TRT Müzik çekemiyor, çünkü  “ölü salon” diyorlar, yani “çekim yapılamaz.” Neden?; ışık, tesisat, kablo girişi, yayın araçlarının girişi/konumlanması düşünülmemiş. O zaman büyük araçları merkezden çıkarmaları lazım ki, o da masraflı oluyor. Oysa, çok fazla olmayan parayla, bu eksikler giderilebilir. Şu anda; sadece CRR’de konser çekimi yapılabiliyor.   Daha önceleri yazmıştım: hala, ülkemizde  bir konser salonu prototibi yok…Ve, bunlar şurada dile  getirilmedi.          

İlk yazımızda belirttiğimiz gibi, köşe yazarları, TV’ler görünmediler. TV ve Gazeteler sadece açılışı verdiler. Oysa; o kadar kişiden bir dizi çıkarılabilirdi. Ama,siyaset varken milli kültürden kime ne?! Sözde konuş, ama uygulamada sıvış örneği… Gazetelerde kültür sayfaları yok… TV’lerde kültür programları yok!.. İstihdam edilen kültür emektarları yok!..Haber kanalları; TGRT, NTV, CNN, Ahaber ortada yoktu…Yazık… Sanki boşuna kürek çekiyoruz gibi bir algı oluşuyor üzerimizde…

Sadece Emrah Kolukısa’dan  bir derleme gördük. Yalnız, yazı  başlığı olmamış!) Kişiler, güzel fikirler sunduğu için, burada vermek istiyoruz. 

“Neler vardı konuşulan derseniz; kamusal alanda sanat eserleri meselesi vardı, vergi bağışıklığı konusu, KDV’nin indirilmesi... Bir önemli mesele de UNESCO’nun belirlediği sanatın ve sanatçının serbest dolaşım hakkıydı, biliyorsunuz Türkiye’nin önünde bir vize engeli var bu konuda, bir de gümrük duvarı, bunları da gündeme getirdik. Ayrıca yerel yönetimlerin merkezi ve büyük atölyeler kurması, genç sanatçı adayları için, bunu da söyledik. Sonra metro ve benzeri yerlere konan sanat eserleri de bir mesele, bunların da profesyonel kadrolar tarafından belirlenmesi gerektiğini belirttik. Komisyondaki Levent Çalıkoğlu, Nurhan Atasoy, Saim Tekcan, Turgay Artam gibi isimleri yıllardır yakından tanıyorum ama ilk kez orada tanıştığım isimler de vardı. Hepsi kibar insanlardı ve bizim getirdiğimiz birikime saygılı davrandılar doğrusu. Kimse kendi fikrinde diretip ortamı zorlamadı.” (Hüsamettin Koçan, Sanatçı/Baskı Müzesi Kırıcısı)

“Komisyonda Türk edebiyatının dışa açılması konusunda bir bildiriyle öneriler sundum. Yunus Emre Enstitüleri’nin çoğulcu bir yapıya kavuşturulması gerektiğinden ve TYS, TYB, PEN gibi yazar örgütlerinin burada yer almasından başlayarak, yine Türk edebiyatının tüm renklerinin temsil edileceği etkinliklere kadar bir dizi öneri... Dil konusunda ise Türkçenin yabancı sözcüklerden korunması genel olarak savunuldu. Bizim komisyonda Osmanlı’ya dönüşü çağrıştıracak herhangi bir konu gündeme gelmedi, diğer komisyonları bilmiyorum. Şûraya daha çoğulcu bir yaklaşımın egemen olmasını ve edebiyatımızın eski-yeni pek çok başka değerli adının da çağrılmasını isterdim ve beklerdim. Türk edebiyatının en önde gelen adlarından Enis Batur’la aynı komisyonda çalıştık ama başka önemli ve günümüz edebiyatının genç isimleri de olmalıydı. Zaten toplantıda bu da dile getirildi, çünkü yaş ortalamamız 60’ın üzerindeydi!”  (Haydar Ergülen/ Şair)

“Dertlerimizi konuşabileceğimiz bir ortam oldu, o bakımdan iyiydi. Bizim, yani Opera ve Bale’nin sorunları biraz çetrefillidir. Özellikle AKM’nin kullanılmaz hale gelmesinden sonra İstanbul Opera ve Balesi’nin şartları iyice zorlaştı. Bizim ana olarak üç başlıkta toplanabilir sorunlarımız. Biri bu salon meselesi ve komisyonda AKM’nin eksikliği çok konuşulmadı ama bununla ilgili en yetkili ağızlardan olumlu gelişmeler olacağını duydum. İkinci mesele kadro meselesi ve bununla da ilgili sonuç raporunda yerinde tavsiyeler olduğunu biliyorum. Üçüncü ana mesele de yönetim özerkliği ve yerinden yönetim konusu. İstanbul Opera ve Balesi’nin başka bir kentten yönetilmesi doğru değil ve Genel Müdürümüz Selman Ada da bu konuda bizimle hemfikir. Ayrıca idari binamızın, prova binamızın, kostüm dekor binamızın ve sahnemizin aynı yerde olması şart.” (Suat Arıkan/ İDOB Müdürü)

“Şûraya davet edilen kişiler ve programa alınan konuların seçimi üzerine de mutlaka tartışılması gerekir. Örneğin daha çok sayıda genç ve kadın profesyonelin, sanatçıların çeşitli komisyonlarda yer alması iyi olurdu diye düşünüyorum. Fazla erkek egemen bir yapı vardı. Ben kültürel diplomasi komisyonundaydım. Bazen uygun kelimeyi bulmak için bir saatimizi harcadık, ama bu çalışmaların çok yararlı ve kültür politikalarının sivil toplumun katılımıyla geliştirilmesi bakımından gerekli olduğunu düşünüyorum. Benim bulunduğum komisyonun sonuç raporunu da çok önemsiyorum. Ayrıca kamunun kültüre ayırdığı fonları artırması gerektiğini en yetkili ağızların beyan etmesi önemliydi.” (Görgün Taner/İKSV Genel Müdürü)

“Bana komisyona katılmam için Bakanlık’tan bir davet geldi. Kimdi davet eden bilmiyorum, ben de evet dedim ama sonra gitmeyi reddettim. Diğer üyeleri görünce anladım ki tek taraflı bir komisyon kurmuşlar. Komisyondakilerin birçoğu sinema hakkında tek bir çalışma bile yapmamış insanlar. Bu ülkede bir sürü üniversiteler, akademisyenler, kurumlar varken bu isimlerle komisyon kurulması çok komik. Ben de bir muhalefet şerhi düşmek adına şûraya katılmadım. Şunu da belirteyim, örneğin ben öncelikle Film Destekleme Fonu ile ilgili eleştirilerde bulunacaktım, kültürel sermayenin nerelere aktarıldığını anlatacaktım ama komisyondaki arkadaşların üçü o fona karar veren kuruldan zaten.” (Burçak Evren/Sinema yazarı)

“Sonuç raporundaki önerilerimiz arasında sinemanın ‘milli’ bir çerçeveye hapsedilemeyeceği ve evrensel bir yaklaşım gerektirdiğini vurguladık. Dağıtım tekelleşmesine karşı acil bir önlem alınması gerektiğini belirttik ve komisyonda yer alan sektörden arkadaşlar da vergi indirimi konusuna özellikle değindiler. Ayrıca Ahmet Yesevi Film Fonu adında bir destek fonu kurulmasını da önerdik. Bugünkü devlet yardımı sistemiyle ilgili olarak da çok fazla başvuru yapıldığından hareketle, kalifiye olanların ayıklanabilmesi için bir ön jüri kurulmasını önerdik. Bu öneriler %100 hayata geçmiyor elbette ama ben Sayın Bakanımız Nabi Avcı’nın bu konuda tüm hassasiyeti göstereceğine eminim.”  (Deniz Bayrakdar/Akademisyen)

Yazımızı Attila İlhan’ın  “Yağmur Kaçağı”  şiiri ile bitirelim:

Elimden tut yoksa düşeceğim
Yoksa bir bir yıldızlar düşecek
Eğer şairsem beni tanırsan
Yağmurdan korktuğumu bilirsen
Gözlerim aklına gelirse
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmur beni  götürecek yoksa beni

 

Geceleri bir çarpıntı duyarsan
Telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
Sarayburnu'ndan geçiyorum
Akşamsa  Eylül'se ıslanmışsam
Beni görsen belki anlayamazsın
İçlenir gizli gizli ağlarsın
Eğer ben yalnızsam yanılmışsam
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa beni

Gelecek yazı: Şura Müzik Komisyonu sonuç raporunda neler dile getiril(me)di?...(4)

BİR BESTE NASIL DOĞMUŞ…

“Büyük üstat Yıldırım Gürses bir an önce içine işleyen soğuktan kurtulmak için aceleci olmayan ama seri adımlarla yürümektedir evine doğru...
*
Sokağın köşesini döndüğünde…
Cılız bir alev ve yerde yanmaya çalışan birkaç parça köz ile birlikte, ellerini o közlerin üzerine uzatmış ısınmaya çalışan yaşlı bir adam çeker dikkatini… 
Gayri ihtiyarî göz göze gelirler…
*
Adamın yüzündeki çizgileri, gözlerindeki çaresiz umutsuzluğu görür…
Kışa girerken, ufacık bir rüzgârda bile dalından kopup savrularak yere düşen çınar yapraklarını hatırlar…
*
O yaşlı adamın yoksulluğunun…
O yaşlı adamın çaresizliğinin…
O yaşlı adamın umutsuzluğunun…
O yaşlı adamın elinden kayıp giden gençliğinin sorumlusu kendisiymiş gibi utanır…
*
Adımlarını daha da sıklaştırarak uzaklaşır oradan…
Ve o anda…
Az sonra kâğıda dökeceği dizeler dökülmeye başlar dudaklarından…
*
Elveda, elveda gençliğim 
elveda, ey hatıralar
Elveda mesut günlerim, 
ümit dolu sayfalar.
Yine mevsimler dönecek, 
yine yapraklar düşecek
Giden gençliğimiz geri gelmeyecek.
Ellerim semaya doğru 
yalvardım yıllarca
Dursun zaman 
dönmesin mevsimler
Tanrım, tanrım, bana ümit ver, 
heyhat…
Elveda, elveda, elveda ah, elveda.
*
1965 yılında ilk olarak düzenlenen Altın Mikrofon müzik yarışmasının birincisi olan “Elveda Gençlik” şarkısı işte o rutubetli bir İstanbul akşamüzeri doğdu…”

Bilmiyordum, öğrenmenin yaşı yokmuş? Teşekkürler…