BIST 10.248
DOLAR 32,26
EURO 34,78
ALTIN 2.396,06

2016’da; barış, huzur ve güven ortamı mutlaka gelmeli?!…

Yeni yıl umutlar ve ümitlerle gelmeli. İstanbul Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı 1975’ te kuruldu ve 1982’de İTÜ’ye bağlandı. Ben de ilk öğrencisi, ilk mezunu ve ilk asistanı olarak tüm gelişmelerin içinde oldum/yaşadım.

İstanbul Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı 1975’ te kuruldu ve 1982’de İTÜ’ye bağlandı. Ben de ilk öğrencisi, ilk mezunu ve ilk asistanı olarak tüm gelişmelerin içinde oldum/yaşadım. Birçok fahri görevlerim oldu ve bir kısmı devam ediyor. Kullanıldığımı hissettiğim yerde durmadım. Çevremle paylaşımda bulunarak, birlikte olmaktan güç alarak işler yapmayı düstur edindim.

Etik olmayan hiçbir işin içinde olmadım. “İstanbul Türk Müziği Günleri” adlı tek ve özgün festivali 23.yılına getirdim. Müzik alanının düzelmesi için uğraştım. Okudum, yazdım, fazla konuşmadım… Yazılarımda “paylaşım/üretim/etiklik/ doğruluk/samimiyet” ten ayrılmadım. Amacım; geçmişi değerlendirirken “keşke, ah, pişmanım” ile başlayan veya içinde “olsaydı, yapılsaydı, hatırlatsaydı,söyleseydi” sözcükleri geçen cümlelerin kurulmamasına öncülük etmekti. Çünkü, bugün; geçmiş için bu sözcükleri kullanmak yada kurmak fazla anlam taşımayacaktı. Ama; olmadı, insan yapısı buna izin vermedi. Kimler geldi kimler geçti… Çoğu da bu makamların kendilerine kalacağını zannetti, uyarıları dikkate almadı…Artık bugün için olan olmuş ve yapılmıştır, kimse tarihi geri çeviremez… Ancak; “kurumların  tarihinde yaşanmış yanlışa benzer bir durum bugün söz konusu ise, aynı hatalara düşülmemesi için, tarihi olayları yaşayanların uyarıda bulunmasının yerinde ve gerekli” olacağına inanmaktayım.. Yani; zamanında, henüz iş işten geçmemişken... Ve yaşayanlara/başkalarına örnek olması için… Bütün yazdıklarımın ve bundan sonra yazacaklarımın  ana fikri budur...

Yeni bir yıl; sağlık, yeni bir heyecan, yeni  kararlar, geriye dönük hatalardan arınma, geçmişle muhasebe, geleceğe ait planlar/sağlam arkadaşlıklar kurma, yeni projeler/beklentiler, kendine güvenme, eksikleri tamamlama, çevreye güzel gözle bakma, keşke dememe, sevme-sayma, paylaşma v.b. demektir. İnşallah 2016 ile beraber Noel ile yılbaşının aynı şey olmadığını bu toplum öğrenmiş olurda nahoş olaylar, twitler, mesajlar olmaz… Ayrıca; yeni yılı kutlamak  sadece Hıristiyanlara ait değil, tüm insanlığa ait!...Yeni yıl, insanlar için bir başlangıç olmalı…

“Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? Öyleyse güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü her insan ölecek yaşta.” (Şems-i Tebrizi)

Bakınız Cumhurbaşkanı Noel mesajında ne demiş; "Farklı mezhep, gelenek ve kiliselere mensup Hıristiyan vatandaşlarımızın kendi inançları doğrultusunda kutladıkları Noel Yortularının, birlik ve beraberlik duygusunun güçlenmesine vesile olmasını diliyorum" Eeee,daha ne desin!…(Noel Tortusu, Hıristiyanların 25 Aralık’ta  Hz. İsa’nın doğumunu kutladıkları bayram)

Tüm okurlarımın  yeni yılını kutluyor, bu güzel ve zengin ülkede; terörden kurtulmuş, barış, huzur içinde, sağlık sorunları olmadan, başarılı bir şekilde yaşamalarını diliyorum.

Yazar, “Bir kadının en güzel yeri neresidir?..” diye sormuş ve cevaplamış;

“Henüz kırılmamışsa KALBİ...

Kırılmışsa; ıslak bakan GÖZLERİ... 

Artık ağlayamıyorsa, DUDAĞININ yanına yerleşmiş hüznü.. 

Hüznü bile hissetmiyorsa artık; buz tutmuş PARMAKLARI...

Isınmıyorsa, konuşmuyorsa ve artık hiç gülmüyorsa;

Anılarda kalmış ÇOCUKLUĞU... 

Ama mutlaka tatlı bir yeri vardır KADININ...

Yeter ki onu severek bakan bir çift göz olsun üstüne...”

 (/ reha-muhtar-894552-yazar- yazisi-bir-kadinin-en-guzel- yeri-neresidir-/)  

HAYATA TEŞEKKÜR ETMEK!..

Geçmişte  ne kadar olumsuzluklar olsa da, yine de  yeni yıla girerken şükredip, hayata teşekkür edebilir miyiz acaba?!..

“Oyuncak bebekleri sevmedim çok
Evcilik oynamayı
Alkışı sevdim
Bıçak sırtlarında dolaşmayı
Tehlikeli sularda seyredip pupa yelken
Geçici emniyetlere ulaşmayı

Alkışı sevdim
Bıçak sırtlarında dolaşmayı
Tehlikeli sularda seyredip pupa yelken
Geçici emniyetlere ulaşmayı

Kadınları, erkekleri, romanları
Hele başkaldıranları

Acılarım oldu herkes gibi elbet
Herkese kısmet olmayan sevinçlerim
Unutulmayı da göze aldım, evet
Hayat sana teşekkür ederim

Acılarım oldu herkes gibi elbet
Herkese kısmet olmayan sevinçlerim
Unutulmayı da göze aldım, evet
Hayat sana teşekkür ederim.”  (Söz-Müzik: Sezen Aksu)

 (/ watch?v=lMb-R7aQwew)

 Not:  Ailemizle dinleyeceğimiz bazı özel  linkler;

(/ watch?v=1_7vaoiS8I0),

(/ watch?v=gRjsXfD6ivo)

(/ watch?v=1z1paHtLl4w)

 (/ watch?v=gBJQAkNbggg)

(/ watch?v=Lw8jaaeg)

72 YAŞ,  Y.DOÇ.DR. VE SANATÇILAR..

Bakanlar Kurulu'nda eğitim alanında da önemli bir adım atıldığına dikkati çeken Numan Kurtulmuş, "2008’de yapılan düzenleme ile Yüksek öğretim kurumlarında ve özellikle taşra üniversitelerinde görev yapan öğretim üyelerinin 72 yaşına kadar öğretim üyesi olmaları 2015 sonuna kadar istisnai bir şart olarak devam ediyordu. Bundan sonra süresiz olarak 72 yaşına kadar üniversitelerde öğretim üyesi olarak devam edilmesi kararı alınmıştır. Öğretim üyeleri 65 yaşından sonra verimli bir sürece giriyorlar. 72 yaşına kadar üniversitelerde vazifelerine devam etmeleri sağlanacaktır" açıklamasında bulundu. Kurtulmuş, ayrıca akademisyenlere verilecek teşviklerle ilgili yeni bir düzenlemenin de yönetmelik olarak Bakanlar Kurulu'na geldiğini, konunun görüşülüp, kararlaştırıldığını dile getirdi.” (/ haber/552563/) Ancak, öğretim üyelerinin 72 yaşında emekli olabilmelerine imkân sağlayan düzenlemenin süresi uzatılırsa, bu durumdan; 41 devlet üniversitesindeki 200 akademisyenin de  yararlanacağı ve YÖK’ün, 72 yaşın tüm öğretim üyelerini kapsaması için çalışma yaptığı da belirtiliyor. Elbette olumlu görüşler ağır basıyor. Biz bu konunun yaşa bağlanamayacağını, kişilerin “bedeni ve ruhsal durumlarının ders vermelerinde ölçü olduğunu” söylemek istiyoruz. İdari görevdekilerin bu şekilde yaklaşarak kişileri değerlendirmeleri yerinde olacaktır. Çünkü 50 yaşında olup bir şey veremeyen, 70 yaşında olup verimli olan kişiler vardır. Basının bu kararı “öğretim üyesi açığını kapatacak, açığa çözüm” şeklinde verilmesine de katılmıyoruz. Bu sadece; sağlıklı, tecrübeli, birikimli kişilerin biraz daha kurumlarına hizmeti sağlamayı amaçlamaktadır. Çünkü, Y.Doç.Dr. olup, ÜDS/YDS yüzünden yükselemeyen, emekliliği gelen öğretim üyelerini eğitime kazandırırsanız o zaman gerçekten büyük bir hizmet ve hakkı vermiş olursunuz. (Not:Teşvik yönetmeliği yayınlandı, 72 yaş uzatılması TBMM’den geçti)

Bu arada konservatuar sanatçı öğretim elemanlarının özlük hakları düzeltilmesi de hala bekliyor, belirtelim!..

Bu arada bazı üniversitelerde ödenmekte olan geliştirme ödeneği 15.12.2014 tarihi itibariyle kalkmıştı. Bu ödenek, 2914 sayılı Kanunun 14. maddesi ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan Geliştirme Ödeneği Ödenmesine dair Bakanlar Kurulu kararına  dayanılarak verilmekteydi. Yeni bir düzenleme yapılmadığı için bundan böyle 15. Yıla bakılacaktır.

ÜNİVERSİTE VE ÖDÜLLER…

“…..Beni rahatsız eden, üniversitelerin verdiği ödüller.

Onlarca kişiye ödül veriyorlar, içlerinde bir tane bile eğitime, bilime, araştırmaya, istihdama, girişimciliğe, inovasyona yani üniversiteleri üniversite yapan değerlere yönelik ödül yok.

Örneğin Yılın Mühendisi, Yılın Hukukçusu, Yılın Fizikçisi, Yılın Girişimcisi, Yılın Hocası, Yılın Hayırseveri, Yılın Öğrenci Dostu, Yılın Öğrenci Yurdu, Yılın Personeli gibi onlarca konu başlığı seçilebilir ama onlar ısrarla magazine yöneliyor. 

Bugün  hâlâ Milliyet’in dışında sürekli eğitim sayfası yapan yok. Kanal D’nin dışında genve eğitime yönelik program yapan da çıkmadı. Pek çok ödül töreninde, ödül alanlara, “Madem gençleri bu kadar çok seviyorsunuz, neden onlara staj ve iş olanağı sağlamıyorsunuz?” dedim, hâlâ da söylemeye devam ediyorum. Çünkü dün de bugün de öğrencilerin en önemli sorunu önce staj, sonra da iş. Hangi kuruma gitseler kapılar yüzlerine bir bir kapanıyor... Ödülün amacı teşvik olmalı. Gençlere verilmeli ya da onlar için ayrı bir kategori açılmalı. Abartılı bir şekilde bütün ödülleri birkaç kuruma yönlendirerek, diğerlerini yok saymak, hem diğer başarılı kurumlara hem de sektöre yeni giren başarılı gençlere yapılan en büyük haksızlıktır. Ödül şovu son yıllarda iyice zıvanadan çıktı. Son 20 yıldır müzik adına hiçbir şey yapmayana müzik, tek  bilimsel eser yayımlamayana bilim, tutmadığı için dizisi yayından kaldırılana yılın sanatçısı, belden aşağı komedinin ötesine geçemeyenlere yılın komedyeni, yıllardır yaptığının ötesine geçemeyenlere yılın şovmeni ödülleri veriliyor ki bu da onore etmek değil adeta tembelliğe teşviktir. Daha komiği, hangi üniversitede, hangi öğrenciye sorsanız, neredeyse hiçbiri dizi izlemiyor. Ama ödül verilenler listesine bakıldığında, neredeyse yarısı dizi oyuncusu...”  (/ magazin-universiteler-/gundem/ ydetay/2166055/default.htm)

Eğitim yazarı A.Güçlü’nün bu görüşlerine imzamızı atıyoruz. (http://www.inter/ odul-vermek-ve-almak-uzerine- 1226508y.htm) Üniversite; örnek olmalı, bilim/sanattan asla uzaklaşmamalı? Maldini şöyle demiş; “Kültür-sanat yönetimi fena halde futbola benzer yeğen. Şişirme yapıp uzaklaştırdığımız topların tamamı atak olarak kalemize geri döner. İş, topu ayağa paslarla çıkartabilmekte...” (/ ?p=2217)