BIST 10.277
DOLAR 32,34
EURO 34,81
ALTIN 2.393,53

2007 THM panelinde Mehmet Özbek ne demiş?.., 2016’da neler değişmiş?!(2)

Değerli okurlarım, bu “halk kültürü ve Türk müziği” ağırlıklı serinin 2. yazısı…Yeni yetişen, konservatuarda okuyan gençler, ulaşamayacakları bir çok bilgiyi, kafalarındaki soruyu bu yazı serisinde bulabilecekler.

Değerli okurlarım, bu “halk kültürü ve Türk müziği” ağırlıklı serinin 2. yazısı…Yeni yetişen, konservatuarda okuyan gençler, ulaşamayacakları bir çok bilgiyi, kafalarındaki soruyu bu yazı serisinde bulabilecekler.

Prof. Dr. Nevzat GÖZAYDIN: (Panel Başkanı/Chair of Panel/Председатель)  :  Değerli Dinleyiciler ve saygı değer katılımcılar, 38. ICANAS kapsamında düzenlenen, “Türk Halk Musikisinin Dünü, Bugünü ve Yarını” adlı panelimizde ülkemizin değerli bilim adamları/sanatçıları Sayın Mehmet Özbek, Sayın Serbülent Yasun, Sayın Dr. Ayten Kaplan, Sayın Yrd. Doç. Dr. Göktan Ay ve Sayın Sadettin Köselerli “Türk Halk Musıkisi’nin dününü, bugününü ve yarını”nı ele alan birer konuşma yapacaklardır. Şimdi sözü Sanatçı-Yazar Sayın Mehmet Özbek’e veriyorum. Buyurun Sayın Özbek. 

Mehmet ÖZBEK: Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler, saygıdeğer konuklar. Ben bu panel çerçevesinde; Türk Halk Müziği’nde koro şefi, görevleri, sorumlulukları ve yapması gerekenler konusunda konuşmayı düşündüm. Öncelikle “koro” kavramı üzerinde durarak konuşmama girmek istiyorum. 

Türkiye’de ilk defa bir devlet korosu (İstanbul Klasik Türk Müziği Korosu) kurulduğunda, özellikle Çoksesli Müzik çevrelerince “Geleneğimizde koro yoktur, Türk müziğinin geleneğinde koro yoktur” denilerek tepki gösterilmişti. Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu kurulduğunda ise ne üzücüdür ki “Halk müziğinde koro olmaz, türküler âşıkların, tek başlarına çalıp söyledikleri şeylerdir.” diyerek o tepkici çevreye Klasik Türk Müziği çevrelerinden de katılım olmuştu. Koronun bir gelenek değil, müziğin anlatım biçimini yeniden şekillendirmek için kurulmuş teknik bir kuruluş olduğu; 9. yüzyıla kadar Batı’da da koronun olmadığı, önce kilisede yalnızca erkeklerden oluşan bir koronun meydana getirildiği, kadın seslerinin sonradan buna katıldığı ve başlangıçta kilise müziğinin de tek sesli olduğu ya unutuluyor ya da bilerek göz ardı ediliyordu. 9. yüzyılda kiliselerde erkeklerden oluşan disiplinli bir koro oluşuncaya kadar Batı’da “el ele tutuşup dans eden topluluklara” koro deniliyordu. Daha sonra “topluca tek sesli şarkılar söyleyen topluluklara” koro denmeye başlandı. Evet başlangıçta Batı’da olduğu gibi Türklerde de koro yoktu, ama kökü çok eskilere dayanan toplu söyleme geleneği vardı. Doğu Anadolu’da köylülerin oynarken söyledikleri nanay havaları ya da yallı havaları, Batı Anadolu’nun güvendeleri solo koro karışık okunan havalardır. Hatta nanay havalarının deme-çevirme biçiminde okunuşunda ilkel bir kanonla karşılaşırız. Fasıl musikimiz, dinî musikimiz toplu okuyuşların sergilendiği müziklerdir. En ilkelinden en ilerisine kadar her müzikte koro olabilir. Çünkü koronun başka bir anlamı, başka bir ifade gücü vardır. Koro, birlikte okumayla birlikteliği vurgulayan, dostluğu simgeleyen bir kurumdur. Koro söz konusu olunca, bu koronun da bir şefinin olması gerekir. Bizde Türk Halk Müziği icra eden bir topluluğun, bir şef tarafından yönetilmesi uygulamasının geçmişi çok eski değildir. 1942 yılında Ankara Radyosu’nda Yurttan Sesler Topluluğu’nu kurup, çalıştıran, yöneten ve kısa süre sonra Muzaffer Sarısözen’e bırakan Mesud Cemil bu alanda ilk örnektir. Şefin görev ve sorumluluklarını belirtmeye geçmeden Türkiye’de Türk Halk Musikisi alanında yapılan çalışmaları, bildirimi ilgilendireceği nedeniyle kısaca değerlendirmek istiyorum. Türk Halk Müziği Türkiye’de Türk Halk Müziği adının bilimsel tasnifte bir başlık olarak kullanılması çok eski değildir. 

Bu müzik ve ürünleri 1900’lü yılların başında bilimsel ortamda bile halk şarkısı, türkü, yır gibi çeşitli adlarla anılırlardı. Avrupa’da 19. yüzyıl sonunda yaygınlaşan folklor disiplini Türkiye’de ilk olarak 1913 yılında Ziya Gökalp’in Halka Doğru dergisindeki yazısı ile başlar. Gökalp’e göre Türk’ün gerçek müziği, millî olan halk müziği ile Batı müziğinin kaynaşmasından doğacaktır. Bunun için yapılması gereken, halk müziğini toplamak ve Batı müziği biçemlerine göre armonilemektir. Bu fikir Cumhuriyet Türkiyesi’nde oldukça önem kazanır. 1916 yılından başlayarak Türkiye’de halk türkülerinin derlenmesi konusunda hummalı çalışmalara girilir. Ne yazık ki (bu alanda birçok çalışma olmakla birlikte) 1926-1929 ve 1937-1952 yılları arasında yapılan kapsamlı iki çalışma, halk müziğinin derlenmesi ve notaya alınması evresinde kalmış, bunların analizi yoluna gidilerek bilgi üretilmemiştir. İstanbul Konservatuvarı’nın derledikleri defterler hâlinda yayımlanmış, Ankara Devlet Konservatuvarı’nın derledikleri ise Muzaffer Sarısözen tarafında Radyo Yurttan Sesler Topluluğu’nda seslendirilmekten öte değerlendirilmemiştir. Muzaffer Sarısözen’in Türk Halk Musikisi Usulleri, Halil Bedi Yönetken’in Derleme Notları kitapları ile Halil Bedi’nin Opera dergilerinde yayımlanan makaleleri bu derlemelerden elde edilen belki önemli ama yine de kısır bilgilerdir. Oysaki bu derlenen malzemenin bir yandan usul, ritm, perde, ses sistemi, makam (veya cins) bakımından yapısal analizi; bir yandan edebî ve sosyokültürel bağlantısı ortaya konmalıydı. Tabii ki bunların yapılabilmesi için derleme yönteminin çok kapsamlı tutulması gerekirdi (İstanbul Konservatuvarınınkileri görmedik ama Ankara Devlet Konservatuvarı’nın pek kapsamlı olmayan derleme fişlerinde bir çok sorunun cevaplandırılmamış olduğunu gördük). 

Yukarıda belirttiğimiz gibi, hem derlenmiş malzemelerin yapısal analizinin yapılmamış, edebî ve sosyo-kültürel bağlantısının ortaya konmamış olması; hem de repetitör, repertuar öğretmenleri, ses eğitimcisi, çalgı grup şefleri, gerçek anlamda notistler gibi çeşitli kadroların olmaması nedeniyle Türk Halk Müziği korolarında koro şefinin görevi yalnızca eseri yorumlamak ve koroyu yönetmekle bitmemektedir. Bu nedenle bugün ideal bir Türk Halk Müziği koro şefinin şu özellikleri taşıması gerekmektedir: 

1. Türk Halk Müziği ve geleneksel müziklerimizin tümü yanında, çok sesli müzik konusunda da bilgi ve birikime sahip olmalı,

 2. Türk halk çalgılarından mutlaka birini çalabilmeli, çalgı topluluğunda bulunan diğer çalgıları mutlaka çok iyi tanımalı, 

3. Armoni ve kontrpuan konusunda bilgili olmalı, 

4. Geniş repertuarıyla, ezberinde yüzlerce ezgi bulundurmalıdır. 

Türk Halk Müziği Korolarında Şef  Neler Yapar? 

1. Bugün Türk Halk Müziği Topluluklarında şef aynı zamanda bir ses sanatçısı ve çalgı icracısıdır. Çalışılan ezginin notada gösterilmemiş yerel karakteristiklerini sesi ve sazıyla koroya örnekler. 

2. Halk ezgilerimiz çoğunlukla tek kaynak kişinin okuyuşundan notaya alınmış olduğu için daha çok solo okuyuşlara uygun düşecek nitelikte kıvrak motif parçaları içerebilir. Böyle bir kompozisyonu koroya uyarlamak için bazı değişiklikler yapılarak eserin sadeleştirmesi gerekebilir. Şef bu durumda ezgiyi yeniden notaya alır. 

3. Şefin değiştiremeyeceği üç ana öge vardır. Esas ezgi (çekirdek melodi), sözlü bölüm (metin) ve ölçü. Bazı eserlerde çeşitli sebeplerle söz yanlışlıkları bulunabilir. Şef bunları tamir edebilecek bilgi birikimine sahip olmalıdır. 

4. Bir olayı anlatan ve bu nedenle çok sayıda bentleri bulunan ancak vaktiyle kaynak kişi tarafından yalnızca bir kaçı, hem de anlatım bakımından zayıf olanları seslendirilmiş olan eserlerin diğer dörtlüklerini de araştırıp edebi yönden en etkileyici olanını diğerleriyle değiştirme işlemini yapabilmelidir. Metinde geçen ve anlamı topluluğun çoğunluğunca bilinmeyen sözcük ve deyimlerin anlamlarını açıklayabilmeli, özellikle didaktik deyişlerdeki mecazların arka planını koro elemanlarına gösterebilmelidir. 

5. Yeni ezgileri takip eder, değerli olanları repertuara alır.

 6. Programa alacağı eseri inceler; şairin, yakımcının, bestecinin ruhuna inerek onun ne demek istediğini anlamaya çalışır, ona göre yorum yapar. 

7. Bir ezginin değişik kaynaklardan dinlenerek sanatçıların hafızalarına yerleşmiş olan değişik biçimleriyle, o ezginin arşivdeki notası arasındaki farklılıklar topluluk şefi tarafından ortadan kaldırılır. 

8. Şef aynı zamanda repertuar öğretmenidir, yorumcudur. Batı notasyonunun imkânları ile ifadesi mümkün olmayan bazı motif parçacıklarının nasıl seslendirilmesi gerektiğini koroya örnekler. Halk okuyuşunda önemli bir yeri olan l, m, n gibi uzayabilen seslerin nasıl boğumlanması gerektiğini gösterir. 

9. Bizde halk ezgisi notaları çalgısal bölüm bağlamaya, sözlü bölüm de solist okuyuşuna göre yazılmıştır. Şef, çalgı topluluğundaki nefesli, yaylı gibi farklı çalgılara göre bu notaları ya kendisi yeniden yazar ya da ilgili çalgı sanatçılarından birine yaz0dırtarak uygun icrayı elde etmeyi sağlar. Notasyonda değişiklikler yaparak ezginin sesler tarafından okunabilirliğini, sazlar tarafından çalınabilirliğini, kısaca topluluk tarafında uygulanabilirliğini sağlar. Gerektiğinde küçük değerlerle yazılmış motif parçacıklarını basitleştirir, süslemeleri sadeleştirir. Uzayan seslerde değişiklikler yapar. Tereddütlü seslerin doğrusunu tespit ederek karara bağlar. 

10. Ezginin tonunu, ritmi ve metronomunu belirler. 

11. Yanlış ya da değişik değerlerle notaya alınmış ezgilerin notalarını uygun değer ve ölçülerle yazar (2/4’lük bir ezgi 4/4’lük ölçüyle; 10/16’lık bir ezgi 6/8’lik ölçüyle yazılmış olabilir. Bunların daha doğru yazılmasını sağlama görevi de yine şefindir. (Ör: “Kuyudan su çekerler tulumunan” 2+3+3+2=10 süreli şeklinde giden bir ezgi notalanırken 2’nci ölçüde 3’e sonda yer verilerek 2+3+3+2/2+3+2+3=20 süreliymiş gibi yazılmış olabilir.) 

12. Bir müzik cümlesindeki bir motif parçacığının bu cümlenin ezgi içinde başka bir yerdeki tekrarında gösterdiği önemsiz değişiklikleri ortak bir tek tipe dönüştür. 

13. Seslendirilecek eserlerde çalgısal ara geçişler, köprüler gibi düzenlemeler yapar. 

14. Ses perdelerinin kullanış biçimlerinde trill, tremolo, vibrando, glisando gibi ifadeyi etkinleştirecek uygulamalar yaptırır. 

15. Esere daha güçlü bir anlatım kazandıracak olan p, pp, mf, f, ff., creş… decreş… Sf. vb. bazı dinamiklerin belirtilmesini sağlar. 16. Gerektiğinde bir eseri partilere ayırma işini yapar. 

17. Topluluğa alınacak sanatçıların seçimi, kadroya alınmaları, bunların çalıştırılmaları; repertuar öğretmenlerinin seçimi, bunların denetimi şefin sorumluluğu altındadır. 

Şefin Tutum ve Davranışı Nasıl Olmalıdır? 

1. Şeflik hükmetme, yönetme; tavır ve hareketlerle, etkileme gücüyle duygu ve düşünceyi karşıdakine benimsetebilme sanatıdır.

2. Koro şefinin başarısı, duruşu, kişiliğinden gelen büyüleme ve etkileme gücüne bağlıdır. Bellek, zekâ ve irade sahibi her şef bu gücü kendinde bulundurur. 

3. Sahneye çıkıldığında şefin karşısında, coşkuyla seslendirmek istedikleri ezginin başlama komutunu büyük bir heyecanla bekleyen sanatçılar vardır. Kötü bir şef bu heyecanı yok edip coşku dolu bir eseri kupkuru bir hâle sokabilir. 

4. Müzik sanatında şeflik dışarıdan çok kolay görünen bir daldır. Bir çok sanatçının ideali, topluluğunda ya da korosunda şef olmaktır. Ama aklı başında sanatçılar çok geçmeden bu işin de kendine göre bir tekniğinin, bir inceliğinin olduğunu; öyle havadan kapma bilgilerle, kuru bir hevesle; görerek, izleyerek şef olunamayacağını anlar. 

5. Giriş işareti verme başlı başına maharet isteyen bir iştir. Her şeyden önce çalgı topluluğuna verilecek işaretle, koroya verilecek işaret başka başkadır. Yönetim işareti de öyle. Belki bunun için sanatçılarla ruh birliğine girmek gerekir. 

6. Her sanatçı sesine ya da çalgısına âşıktır. Bazen öyle forte icralar olur ki çalışmalarda çalgı topluluğu koroyu, koro çalgı topluluğunu duyamaz olur. Şef ortak en iyi tınıyı elde edebilmek için gerekli tedbirleri alır, uyarılarda bulunur. Uyarılar, tavizsiz ama sıcak, samimi ve içten olmalıdır. 

7. Bir şefin, gelenekleri, alışılmışı gözardı etmeye hakkı yoktur ama bunların mantık dışı olanlarını da dışlamamak, sanata ihanetin ta kendisidir. Şef alışılagelmiş bir çalgı topluluğuna mantıklı bir gerekçeye dayalı olmak kaydıyla yeni bir çalgı ekleme cesaretini gösterebilmelidir. 

8. Bir ezginin yapısını kavrayıp tadına varabilmek için Türk müziği makamlarını, çeşnilerini bilmek gerekir. 

9. Eserleri olduğunca ezberlemeye çalışmalıdır. Armonileme, orkestralama, parti yazma işi, eseri tanıma ve ezberlemede çok yararlı bir çalışmadır. 

10. Yönetimde işaretler açık seçik omalıdır. Kendiliğinden yürüyen, hiçbir uyarıya ihtiyaç görülmeyen pasajlarda gereksiz el kol hareketleriyle koro ya da orkestra yönetmenin hiç bir anlamı yoktur. Böyle durumlarda topluluğuyla duygu birliğine varmış bir şef için beden dili, parmak, hatta baş hareketleri bile koroyu yönetmek için yeterlidir. 

11. Şef sağ eliyle ölçü vurur, sol eliyle de nüansları gösterir. Her vuruş birim zamanı değil ölçünün vuruşlarını belirtmelidir. Örnek olarak: 10/16 ölçümlü bir eser 10 birim zamanlı ama 2 vuruşlu bir ölçüdür. Bu ölçüdeki eser 10 vuruşla değil her biri 5 zamanlı iki vuruşla ölçülmelidir. 

12. Başarı şefi şımartmamalı, onu rahatlığa, gevşekliğe yöneltmemelidir. Aksine her başarı yeni başarıların elde edilmesi yolunda daha çok çalışmaya sevketmelidir. Sevgi ve çaba bu görevde başarının anahtarlarıdır. Saygılarımla arz ediyorum. (2007/38.İCANAS/Ankara/THM’nin; dünü, bugünü ve yarını panelinden)


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANINA TEŞEKKÜRLER!…

“Ahmet Fatih Erturan’ın haberi şöyle: İnternetin yaygın kullanımı nedeniyle yaşadığı şehirlere yabancılaşan öğrencileri sanal gerçeklikten fiziki gerçekliğe taşılacak ders müfredata giriyor. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, çocukların yaşadığı şehre ve kültüre aidiyet duygusu geliştirmesi için ortaokul ve liselere şehir dersleri konulacağını açıkladı. Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal şehir dersinin önemini şu sözlerle açıkladı: Küreselleşme hızlı bir benzeşme sorununu getirdi. Kültürler birbirine benzemeye başladı. Kimliliklerin ayırt edilmesi için farklılaşma ve yerelleşmenin olması lazım. O yüzden her kimlik kendi kimliğiyle bağ kurmaya çalışıyor. Onu müzeye götürüyor, eserlerini gösteriyor, aidiyet, kimlik karakter ve hafıza yüklemeye çalışıyor.Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, şehir dersleri konusuna da açıklık getirdi. Bakan Ünal, “Mesela İstanbul kimliğine baktığın zaman Pera’da, Levanten’de, Fatih’te vardır. Bu İstanbul’un kokusudur, sesidir, tadıdır bunlarla İstanbullu olmaktır. Şehir derslerinde bunların hepsini işleyeceğiz. Çocuğa kendi şehrini anlatacağız” dedi. Öte yandan  Ünal, Diyarbakır’ın Sur ilçesi için de koruma planı hakkında bilgi verdi. Ünal, “Bu bir kentsel dönüşüm projesi değil. Bu kentsel koruma ve yenileme projesi” diye konuştu.” 

Sadece İstanbul değil; kültür odağı bütün illerde uygulanmalı. Aklın yolu bir, hızla ve doğru isimlerle yapılmalı.. Ders olsun, torba dolsun denmemeli…

YABANCI DİL SORUNU, AKADEMİSYENLİĞE KAN KAYBETTIRİYOR!...

“………Biz bu memlekette "lisan bilmeyen profesör" görmeye de alıştık. Kimisi bir yabancı dili iyi kötü bilir, profesör olabilmek için gerekli "ikinci lisanı" yoktur.  "Kitapsız profesör" de vardır. Bir zamanlar "kurtuluş savaşında Ankara'nın Yunan ordusu tarafından yakılıp yıkıldığını" sanan profesör de vardı, hatta başbakan bile olmuştu. Cahil profesöre bile eyvallah dedik ama akılsız profesör istemiyoruz….”  (/yazarlar/ardic/2016/02/12/profesor-adaylarina-zek-testi-uygulansin)

Ben her işi yaparım!...

Rahmetli E.İnönü, Başbakan olunca, MV’ lerine “hangi bakanlığı istersiniz?” diye bir soru sormuş, gelen cevaplara şaşırmıştı. Çünkü, vekiller, alanları ile ilgili olmayan bir çok bakanlık adı yazmıştı. Bu gelenek maalesef devam ediyor. Bakan Yard., Müsteşarlar v.b. Haber şöyle: Son atamalarla, TRT Haber Daire Başkan Yardımcısı, Tarım Bakanlığı döneminde Mehdi Eker'in danışmanlığını yapan, AKP'den milletvekili aday  adayı da olan, Kudret Doğandemir oldu. Tarım Bakanlığı ve TRT, çok yakın demek ki…”Ben her işi yaparım” kuralı devam ediyor!...Tebrikler…

GÜNÜN SÖZÜ

"Şarkı söyleyene de oyun oynayana da sanatçı deniyor. Fakat sanatkârlık sadece oynayanlarla ve söyleyenlerle ilgili bir mesele değil. Bu sadece belli bir kesimin tekelinde olan bir şey değil. Nice doktorlardan çok önemli besteciler ve şairler çıktı. Her tiyatro, her sinema yapan da sanatkâr değil. Sanatkâr bizim göremediğimiz, hissedemediklerimizi gösteren kişidir”(Ahmet Uğurlu/Tiyatro oyuncusu)