“Konservatuarlarda yönetim uygulamaları!” (2)
YÖK, Üniversiteler, Rektörler, Konservatuarlar, yönetim, 2547 sy.kan., Müdürler, Bölüm Başkanları, Etiklik
Konservatuarlar, 2547 sy. Kanuna göre “yüksekokul” dur ve ona göre yapılanmaktadırlar…
Yani üniversitelerin web sayfalarında kurumlar;
Fakülteler,
Yüksekokullar,
Konservatuarlar,
Enstitüler,
Meslek Yüksek Okulları
Rektörlüğe bağlı birimler,
Uy-gar Merkezleri
sıralamasına göre yer amalıdır.
Konservatuar müdürleri; “öğretim üyeleri” arasından Rektör tarafından atanır. (Yani Prof., Doç., Y.Doç. olması –kadrolu varsa- zorunludur. Müdürlüğün Rek.Yard. biri tarafından üzerine alınması yanlıştır ve gereksiz bir yüktür.)
Konservatuar “müdür yardımcılar;” müdür tarafından önerilir, rektörce atanır. (Onların da ünvanlı olması –kadrolu varsa- tercih sebebidir. Ünvanlı olmayanın ünvanlıları yönetmesi yanlış neticeler doğurabilmektedir.)
Konservatuar bölüm başkanları; ilgili kanun gereğince, varsa Prof., yoksa Doç., yoksa Y.Doç. ler arasından atanır. ( Müdür; “Ben olması gereken kişiyi istemiyorum, o bölümü de üzerime alayım” dememelidir. Bu, bir çok kurumda yanlış uygulanan bir yoldur. Eğer; bölümdeki ünvanlı kişi/ler “ben idari görev yapmak istemiyorum” diye yazı verirse ve “başka ünvanlı kişi yoksa” müdür öğretim elemanları arasından birisini atayabilir yada kendi üzerine alabilir ki zaten yoğun çalışacak müdür için riskli bir yoldur. Aksi takdirde mahkemeye başvuru halinde ünvanlı kişi hak sahibidir.)
Bölüm başkanları ile yardımcıları; “devamlı statüde veya devlet memurlarının tabi oldukları mesai saatlerine ve süresine tabi olarak atanırlar. (Yani, mesai saatleri içinde okulda/bölümde olmak zorundadır.)
“Bir konservatuarda, benzer nitelikte eğitim-öğretim yapan birden fazla bölüm bulunmaz” (Maalesef bazı konseratuarlarda vardır.)
“Bölüm başkan yardımcıları” bölüm başkanı tarafından önerilir, müdürce atanır. (Burada unvan mecburiyeti yoktur, ama varsa olmalıdır.)
Konservatuar “yönetim kurulu”; müdür yardımcıları ile bölüm başkanlarının seçeceği 3 öğretim üyesinden oluşur. (Müdür istediği kişileri –kendisine ses çıkarmayanı- seçmeyi tercih eder. Bu uygulama müdürün; demokrat olmadığını, zayıf olduğunu, daha başlangıçta hata yapmaya başladığını gösterir.)
Buraya kadar olan kanun maddelerinin/yönetmeliklerin uygulanıp uygulanmadığını lütfen konservatuarları tarayıp görebilir, karar verebilirsiniz…Bu yazılarım bir tesbittir. Ya yönetmelikler uygulanmalı ya da yönetmelikler değiştirilmelidir.
Sonuç olarak:
Bu ülkede, konservatuarlar dahil hiçbir (üst makam) müdür*;
Kendine karşı söylemde bulunacak kişiyi yönetimde istemez,
Kendine biat edecek sessiz kişiler tercih eder,
“Kendi fikirlerinin” yönetimden geçmesi için uğraşır. (Zaten, ülkemizde göreve atanan her kişi , Allah’ın verdiği o meziyetlerle!; en akıllı, zeki, plancı, programcı, uygulayıcı, kucaklayıcı, çalışkan v.b. olduğunun bilincindedir!…)
Mütevazı olmak için bir sebeb yoktur!..
Üst makamlara fazla sorun götürmez…
Kendine biat etmeyenlere mobbing uygulamaya başlar…
Birilerini ötekileştirmeye başlar…
Makam, şoför, lojman bu yanlışları tamamlamakta, kişiyi yanlış yola götürmekte aksesuardır…
Makamın 100 yıl süreceğini zannederler…
Tarihten hiç ders almazlar…
Hepsinden önemlisi, görevi bittiğinde döneceği yerin “arkadaşlarının arası/öğretmenler odası” olduğunu unuturlar…
Sanatı bir anda unutup, kişisel çatışmalara/hırsa, hatta kine girerler…
Böylece: kurumda sanat yapmak için mutlak olması gereken iç huzur kaybolur…
O, “nadide bir kutu içinde, örselenmeden ileri gitmesi gereken” sanat kurumu, idari “tercihteki ve uygulamadaki yanlış yüzünden” geri gider ve kaybeden kurum ve öğrencileri, çalışanları olur…
Yanlış anlaşılmasın, başlık konservatuardır, ama, bunu istediğiniz kuruma yapıştırabilirsiniz.
İnsanımızın mayası/fıtratı maalesef budur; bakınız kaç bakan/kaç rektör, kaç genel müdür/kaç daire başkanı v.b. atandıktan kısa bir süre sonra alınmak zorunda kalmıştır.
Geçen yazımızın sonunda dediğimiz gibi; “makamlar” biter, ama müdürlerin “hikayesi” bitmez…
Kah olumlu, kah olumsuz…
Benden söylemesi…
Not: Üniversitelerde ayrı bir sorun olan
danışmanlık konusunda yeni bir şey söylemiyor, yazdığım
yazının linkini veriyorum.
*Bu yazdıklarım; 1975 yılında başlayan konservatuar öğrenciliğim, 1979 yılında biten eğitimim, 1980 yılında asistan olarak başlayıp, 1987 yılında Y.Doç. , 1988 de iletişim Dr. oluşum, bir çok idari görevlerde ve üst makamlarda bulunuşum, bir çok konservatuarla/sanatçılarla bire bir görüşmem, takibim, çalışmalarım, jüri üyeliklerim”, “düzenlediğim sempozyumlar”, “şahsıma gelen bilgilerin” v.b. sonucudur. Ayrıca; İTÜ TMDK tarihini belgelerle yazmaktayım. Bu yazı dizisi devam edecektir. Sırasıyla; “Konservatuarlarda yönetim” , “Sanatta yeterlik konusu”, “Yabancı dil barajı sorunu”, “Konservatuarlarda yapılanma”, “İlköğretim ve liselerde yapılanma”, “Konservatuarlarda misyon-vizyon meselesi” v.b. konularına değinilecektir. Bilgilerinizi, eleştirilerinizi, yorumlar bölümünde yayınlanmak üzere bekliyorum. G.AY
Yeni bir yayın: Süleyman Faruk Göncüoğlu’ndan
İKİ KITA BİR ŞEHİR İSTANBUL Okumaları
İstanbul, bir şehirden öte....
Vazgeçilmezle nefret çizgisinde...
Milyonların ondan başka bir yere gitmeyi düşünmedikleri...
İçerisinden bir deniz geçen...
Sizi sıkmadan ve bir aydan fazla her gününü gezmeye doyamacağınız tek dünya şehri...
Tasavvuf ve eğlence merkezi...
İstanbul ile ilgili merak ettikleriniz ve okudukça daha çok merak edeceğiniz herşey....
Bu kitap kapağın altında....
Tebrikler Faruk bey ve iyi çalışmalar….
KUTLAMA: Okurlarımın Kurban Bayramı’nı kutlar; ülkemize ve milletimize barış ve huzur dolu günler getirmesini dilerim.